Şair ve yazar (D. 1915, İstanbul – Ö. 28
Kasım 2002, İstanbul). H. Mecdi Velet, M.C.A., Yaşar Tellidede, Niyaz
Niyazoğlu, Murat Tek imzalarını da kullandı. Kadıköy 35. İlkokulu (1928),
Kadıköy Ortaokulu (1931), Oktay Rifat ve Orhan Veli ile birlikte okuduğu Ankara
Gazi Lisesi (1936) mezunu. Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesine kaydoldu,
bitiremedi. DDY Genel Müdürlüğünde memurluk yaptı. 1938 yılında DDY adına
sosyoloji öğrenimi için gönderildiği Belçika’da kaldı. İkinci Dünya Savaşının
başlaması üzerine yurda dönerek Millî Eğitim Bakanlığı Yayın Müdürlüğünde
danışmanlık, Ankara İl Halk Kütüphanesinde memurluk, sonra gazetecilik ve
çevirmenlik (1942-51) yaptı. İstanbul’a döndükten sonra Akşam gazetesinde sayfa
sekreteri olarak çalıştı ve gazetenin sanat-edebiyat sayfasını (1953-54)
hazırladı. Tercüman (1958), Büyük Gazete (1969), Tanin
(Yaşar Tellioğlu takma adıyla, 1961), Cumhuriyet (1961-64) gazetelerinde
yazarlar yazdı. 1954’ten itibaren İstanbul Belediyesi Konservatuarında
fonetik-diksiyon öğretmenliği yaptı ve 1977’de emekliye ayrıldı. TRT Yönetim
Kurulu üyeliğinde (1964-69) bulundu. 1979’da UNESCO Genel Merkezi kültür
müşaviri göreviyle Paris’te bulundu.
Melih Cevdet Anday’ın “Ukde”
adlı ilk şiiri Varlık dergisinde (15 Kasım 1936) çıktı. Şiirleri bu
derginin dışında Ses (1940-41), Yaprak (1948-50), Yeditepe
(1951-62), Papirüs, Yeni Ufuklar, Yeni Dergi, Soyut, Ataç, Dönem, Yön
gibi dergilerde yer aldı. Orhan Veli ve Oktay Rıfat ile birlikte şiirde Garip
Hareketinin öncülerinden oldu. Temalarına ve izleklerine göre şiirlerini dört
döneme ayrılabilir: 1- Garip döneminde alaycıdır. Kısa üçlüklerde yaşama
sevinci, savaş karşıtlığı ve aşk temalarını işler. 2- Duygudan düşünceye
yöneldiği dönem Rahatı Kaçan Ağaç ile başlar. Romantik duygulardan felsefeye
geçer. Dünya sorunlarını düşünür. 3- Toplumcu şiire yönelişi Yan Yana
ile belirginleşir. Anı şiirinde Rosenbenglerin idamını işler. Kavgacı
şiirler de yazar. 4- Mitologya ve tarihe yöneldiği dönemde evrensel değerleri
ve Anadolu’daki eski uygarlıkları işler. Kolları Bağlı Odysseus, Ölümsüzlük
Ardında Gılgamış bu dönemine örnek eserleridir.
Melih Cevdet Anday, Cumhuriyet döneminde
Nurullah Ataç ile Suut Kemal Yetkin’in yaygınlaştırdığı felsefeye yakın
denemeyi en iyi yazanlardandır. Ömrünün son otuz yılında Cumhuriyet gazetesinde haftada bir yazdığı denemelerinde çağdaşlık,
sanat, eğitim ve kültür sorunlarını işledi. Yazı ve denemelerinde genel olarak
Anadolu uygarlıklarının bir bütün olduğu görüşünü savundu ve beş duyunun
algılarından oluşan insan aklının da bir dogma olduğunu, aşılması gerektiğini
söyledi. Doğu-Batı, Gelişen Komedya, Paris Yazıları deneme
eserlerine örnektir. Son yıllarda haftalık yazılarını Cumhuriyet gazetesi ve 2000’e
Doğru dergisinde yayımladı. Yan Yana (1964) adlı kitabı Ceza Yasasının142.
maddesine aykırı görülerek toplatıldı, sonra serbest bırakıldı. 1967-68 tiyatro
mevsiminde Ankara Sanat Sevenler Derneği tarafından yılın en iyi oyun yazarı
seçildi ve Mikadonun Çöpleri adlı eseriyle İlhan İskender Armağanını
aldı. Gizli Emir’le TRT 1970 Sanat Ödülleri Yarışmasında roman türünde
başarı ödülünü, Buz Saray (Tarjei Vesaas’tan) roman çevirisiyle Türk Dil
Kurumu 1973 çeviri ödülünü, Teknenin Ölümü ile 1976 Yeditepe Şiir
Armağanını, 1978’de tüm şiirlerini topladığı Sözcükler ile Sedat Simavi
Vakfı Edebiyat Ödülünü, Ölümsüzlük Ardında Gılgamış ile 1981 Türkiye İş
Bankası Büyük Ödülünü, Ölümsüzler ya da Bir Cinayetin Söylentisi oyunuyla
1984 Enka Sanat Ödülünü, 1991’de TÜYAP Onur Ödülünü, 2000’de Aydın Doğan Vakfı
Şiir Ödülünü aldı.
Ahmet Oktay, Anday’ın şiirini iki döneme
ayırarak inceledi: Garip’ten Yanyana’ya kadar olan 1941-60
arasındaki dönemi Garip ve Toplumcu Dönemi olarak; Kolları Bağlı Odysseus’tan
Güneşte’ye kadar olan 1963-89
arasındaki dönemi Söylemsel Dönem olarak niteler. Birinci döneminde şaşırtma
duygusuna yaslandığı, yaşama sevincine güvendiği; ikinci döneminde sınıfsal
bilinç edindiği, anlatısal kurgusu olan şiirler yazdığı söylenebilir.
“Bir eski Yunan yapısı kadar pürüzsüz, aydın
ve oturaklı Tohum şiirinde Melih Cevdet Anday eski şiir düzenini kendi içinde
aşıyor; vezin ve kafiye, binicisini bulmuş at gibi bütün hızını buluyor. Şair
atın dilediği yere değil, at şairin dilediği yere gidiyor: bir rahvan, bir ağır
aksak, bir dört nala. Seviyor, ama şımartmıyor atı, bir başkasına binebilirim
diyor sanki. Tam yerinde zenginleşen vezin ve kafiye, şiirin yapısında,
çizmeden yukarı çıkmıyorlar. Her şey tadında, yerli yerinde. Hele Türkçe
deyimler ve deyişler, içlerinde birikmiş şiiri birden açıvermenin sevinci
içinde. Her birinin ne kadar ustaca değerlendirildiği, nasıl yeni anlamlar
yüklenip zamanımızın en ileri düşüncesine mal olduğu ayrıca incelenmeğe değer.
Hemen her mısra bir ayrı, bir başka türlü tatlı, bir yeni ışıkla pırıltılı,.
durulmuş, tazelenmiş, yerinde yiğitleşip yerinde gülümseyen bir halk deyimidir.
“Şiir iyi kurulduğu, iyi geliştiği ve bir
ustanın elinde yoğrulduğu için tohumun hikâyesi, her şeyin, dünyanın,
insanlığın hikâyesi oluyor. İşte burada şiirin sırlarından birine dokunur gibi
olduğumuzu sanıyorum: Şiirde yapı sağlam oldu mu, konusu ne olursa olsun,
birden, bir mısra, dört mısra, yüz mısra da olsa, bütün varlığın, her şeyin özü
oluveriyor.”(Sabahattin Eyüboğlu)
“Melih Cevdet Anday kimi şiirlerini yazarken
yararlandığı, indiği kaynakları belirten notlar da yayımlar. Sözgelimi Kolları
Bağlı Odsseus’ta böyle yapmıştı. Teknenin Ölümü’ndeki "Troya Önünde Atlar”
için de böyle bir not var kitabın sonunda. Bence yapıta adını veren “Teknenin
Ölümü” için de, “Hüzünlü Bir Akşam Borusu İçin Söz” için de, kitaptaki başka
birkaç şiir için de böyle bir not ekleseydi, bunları yazarken Apolinaire’in
“Chanson d’un Mal-Aime"sinden, daha doğrusu onun “Bir Aşk Kırgınının
Şarkısı” adıyla yayımlanmış Türkçe çevirisinden çok etkilendiğini söyleyecekti.
Hem, bu etkilenme, tek tek alıntılar, benzetiler hâlinde değil, bu şiirlerin
gövdelerini, yapılarını kuracak biçimde. Melih Cevdet Anday’ın “Bir Aşk
Kırgınının Şarkısı” çok sevdiği anlaşılıyor. Öyle ki, yalnız ordaki şiir
ağıntısının değil, bazı somut serpintilerin de (dize olarak, imge olarak) bu
son kitabına savruluşunu önleyememiş. Ya da önlemek istememiş.
Eskil adlar, çok fazla kullanılınca, imgeleri
biraz örtüyor, gölgeliyor mu ne? Gerçekte Melih Cevdet Anday’da şiirsel gerilim
hiç de o adlara dayanmamakta. Ama dayanıyor izlenimini de uyandırmakta.
Melih Cevdet Anday Anadolu’nun eski tarihine
iniyor. Tabanı sınırsız bu tarihin. Ama belli bir tavan çizgisi çekilmiş sanki,
her şey Müslümanlığın girişinden eski olacaktır, bir de sanki 1300 tarihinden
eski olacaktır.” (Cemal Süreya)
“Şiir bir mucizedir. İnsanoğlunun tek
mucizesidir” der Alain. Ne zaman bir ozanın toplu şiirlerini okusam bu sözü
anımsarım. Bir mucize!… Sayısız mucize bir araya gelmiş bir kitap olarak ortaya
çıkmış… Melih Cevdet Anday’ın şiirlerini okurken Alain’in bu sözünün ne denli
doğru olduğunu görüyorum. Sözcükler yan yana gelmiş, o her gün kullana
geldiğimiz sözcükler. O yanyana geliş, getiriliş, o ustalık, o seçme, o
sıralama, o matematik kurgu, işte budur mucize… Üç beş sözcüğü yan yana
dizerseniz, hiçbir etki yapmaz da, başka türlü bir yan yana getiriliş yapar o
mucizeyi, şiir adını verdiğimiz o sihirli nesne çıkar ortaya…
İş Bankası Yayınlarında çıkan Sözcükler’de
Anday’ın daha önce yayınlanmış tüm şiir kitaplarını bir arada buluyoruz. Ayrıca en eski ve en yeni şiirleri de yapıta
eklenmiş… (Oktay Akbal)
“Edebiyatın bütün dallarında aynı
ustalığı göstermiş ender yazarlardan biri.”
Garip şiirinin öbür değerli iki üyesi Orhan
Veli ve Oktay Rifat gibi, Melih Cevdet Anday da yalnızca şiirleri ve şiir
anlayışıyla değil, çağdaş aydın bilinciyle de yazın hayatımıza büyük katkılarda
bulunmuş bir usta. Özellikle denemeleriyle.
“Anı”, “Alaturka” gibi unutulmaz şiirleri,
Raziye adlı yetkin romanı, Anday’ı edebiyatın bütün dallarında aynı ustalığı
göstermiş ender yazarlardan biri katına yükseltiyor. Benim için onun yerel
olmaktan korkmayan evrensel duyarlığıyla çağdaş tiyatrodan yararlanarak yazdığı
Mikado’nun Çöpleri adlı oyun, berrak bilincinin, şairce yaklaşımının ve nesnel
gözlemciliğinin apaçık bir göstergesi. Anday’ın ilerde birçok edebiyat ve düşün
insanına yol göstereceğine inanıyorum. ” (Tomris Uyar)
“Şiirinde eski Yunan ve Anadolu kültürünün
kaynaklarına yönelen, hem konu hem de izleksel olarak buralardan etkilenen
Anday; yeni bir şiir söylemi kurdu.” (Feridun Andaç).
“Genelgeçer kurallar, onun şiir kavramını
açıklayamaz. Çünkü onları yürürlükten kaldırmıştır. Bireysel yetiyi gelenek
güçlendirir sözü, onun için geçerli değildir. Yarattığı şiir diline de,
geleneğin klişelerini katmadı. Geleneği kendi başlattı yargısı onun şiiri için
doğrudur.” (Doğan Hızlan)
“Her mesleğin kuraldışı insanları var. Melih
Cevdet edebiyatımızın kural dışı bir ozanıdır. (...) 1940’lı yıllardan, ‘Garip’
hareketinin şairlerinden biri olarak başladığı şiir serüveni, şiirimize Rahatı
Kaçan Ağaç’tan Teknenin Ölümü’ne, Kolları Bağlı Odyseus’tan Göçebe Denizin
Üstünde’ye, Tanıdık Dünya’dan taptaze bir şiir damarından fışkıran son iki
kitabı Güneşte ve Yağmurun Altında’ya, başyapıt niteliğinde eserler
kazandırarak sürüp gitmiştir. Şiire düşünceyi, tarihi, mitolojiyi, felsefeyi
getiren; ama bu son derece tehlikeli yolda, şiir dilinin şiir musikisinin, imge
üretiminin yordamından hiç ayrılmayarak yürüyüp düze hatta doruklara çıkabilen
bir şair olarak okuruz onu. Şiirinde düşünceyi duygudan, hayattan ayrı bir yere
konumlamadığını, bir poetikası olduğu halde, şiirini o poetikaya köle
etmediğini alımlamak önemlidir. Bunun için de Melih Cevdet’in bütünselliğini
hep göz önünde bulundurmak gerekir.
“Denemelerinde Anday’ın düşünce yapısının
bütünselliğini oluşturan, onun bir aydın olarak toplumumuza ‘örnek’
gösterilebilmesinin temelinde yatan çok yönlülüğü buluruz. Ama ‘biraz
ondan biraz bundan’ çeşniciliği ile değil; soran ve soruşturan, saptayan
ve eleştiren, geniş bir birikime ve ondan da önemlisi- sağlam bir uslamlamaya
dayanan, aydın merakının üretkenliği ile bütünlenmiş bir çok yönlülüktür bu.
Felsefeden müziğe, bilimden edebiyata, yaşama kültüründen dünya görüşlerine
uzanan, ‘insani olan hiçbir şey’i dışta bırakmayan bir çok yönlülük.” (Füsun Akatlı)
“Anday’ın şiir dünyası cansızlığın
kıyısındadır. Konuşan özne, nesneye doğru yolculuğunda, salt dinlemek isteyen,
salt anlamak isteyen varlığıyla bile kendini nesnelerden ayırır. ‘Ağaç’ ve
ağaç, yani ağaç fikriyle ağaç kelimesini ayrılmadan önceki zamanları çağırmaya,
yabancılaşmanın, ikiliğin bittiği yerde konuşmaya aday olan ‘ses’, ikiliğin bir
o yanında bir bu yanında, boşlukla varlık, ölümle yaşam arasında dans
etmektedir.
“Anday’da ‘aklın edimi’ öznenin kendinden
ibaret bir doğa tasarlaması olarak belirir. Özne-diktatörlüğü öznenin varlığını
ortaya koymasının tek yolu olarak kalır. Kurduğu bütün öznesiz cümlelerin
öznesi olan özne, böylece, kendini vahşi bir eylem içinde bulur. Bunu
amaçladığı için değil, varlıkla oynadığı oyun şaire bu oyunu oynar. ‘Tanrı
açısını’ arayan şair, onun sesini bulur. Kendini olumsuzlayan ben Melih
Başaran’ın belirttiği gibi ‘Tanrı’nın yer’ine göz dikmiştir’. Şiirlerindeki ses
‘korkunç bir içkinlik’ ve ‘kendi bilincinde bile olmayacak bir mercii’ e
aittir. ‘babasız’lıktan yakınan Anday’ın şiirinde baba icat edilmiştir: Konuşan
, Tanrı-öznedir.“ (Enis Akın)
ESERLERİ:
ŞİİR: Garip (Orhan Veli Kanık ve Oktay
Rifat’la birlikte, 1941), Rahatı Kaçan Ağaç (1946), Telgrafhane (1952),
Yan Yana (1956), Kolları Bağlı Odysseus (1962), Göçebe Denizin
Üstünde (1970, İsveççeye de çevrildi), Teknenin Ölümü (1975),
Sözcükler (1978’e kadar tüm şiirleri, “Yaşarken” adlı bölüm ve iki masalla
birlikte, 1978), Ölümsüzlük Ardında Gılgamış (1981), Tanıdık Dünya (1984),
Güneşte (1989), Yağmurun Altında (1995), Toplu Şiirler I: Rahatı
Kaçan Ağaç (1996), Toplu Şiirler II: Ölümsüzlük Ardında Gılgamış (1996),
Seçme Şiirler (1997,2001), Bir Sis Çanı Gecenin İçinde (Seçme
Şiirler, 2002).
DENEME: Doğu-Batı (1961), Konuşarak
(1964), Gelişen Komedya (İnceleme, 1965), Yeni Tanrılar (1974),
Sosyalist Bir Dünya (1975), Dilimiz Üstüne Konuşmalar (1975),
Maddecilik ve Ülkücülük (1977), Yasak (1978), Paris Yazıları (1982),
Açıklığa Doğru (İlk iki kitabının ilavelerle yeni basımı, 1984),
Sevişmenin Güdüklüğü ve Yüceliği (1990), Yiten Söz (1992),
Aldanma ki (1992), İmge Ormanları (1994), Geleceği Yaşamak (1994), Geçmişin Geleceği (1999).
GEZİ-ANI: Sovyet Rusya, Azerbaycan,
Özbekistan, Bulgaristan, Macaristan (1965, yeni basımı Anadolu’da ve
Sosyalist Ülkelerde adıyla, 1977), Akan Zaman Duran Zaman I (Anı, 1984).
OYUN: İçerdekiler (1965),
Mikado’nun Çöpleri (1967), Dört Oyun (Yarın Başka Koruda, Dikkat Köpek Var, Ölüler Konuşmak İsterler,
Müfettişler, 1972), Ölümsüzler: Toplu Oyunlar I (1981),
İçerdekiler: Toplu Oyunlar II (1984).
ROMAN: Dullar Çıkmazı (İkdam’da
tefrika edildi, 1962), Aylaklar (1965), Gizli Emir (1970),
İsa’nın Güncesi (1974), Raziye (1975), Yağmurlu Sokak (1991),
Meryem Gibi (1991), Birbirimizi Anlamalıyız (1992).
MEKTUP: Şevket Rado'ya Mektuplar (haz. Emin Nedret İşli,
Orhan Veli Kanık ve Oktay Rifat ile, 2002).
ÇEVİRİ: Don Juan - Mösyö de Pourceaugnac (Molière’den, E.
Güney ile, 1943), Müfettiş (1944) - Bir Evlenme (1945), Bir
Komedyanın İlk Temsilinden Sonra Tiyatrodan Çıkış (1946), Ölü Canlar (1950),
Bütün Oyunları (1972) (Gogol’den, E. Güney ile), Batıdan Şiirler (Orhan
Veli Kanık ve Oktay Rifat ile, 1953), Yarış (G. Abbod - J.C. Holm’den,
1959), Penceredeki Işık (F. Caldwell’den, 1961), İngiliz
Edebiyatından Denemeler (1964), Barabbas / Güce (P. Lagerkvist’ten,
Y. Anday ile, 1965), O Günler (B. Pasternak’tan, 1966), Fareler ve
İnsanlar Üzerine (J. Steinbeck’den, 1967), Tanrı Gelini Sibyl (P.
Lagerkvist’ten, 1969), Langston Hughes: Seçme Şiirler (ortak çeviri,
1971), Babalar ve Oğullar (Turgenyev’den, 1974), Diyaloglar (Platon’dan,
ortak çeviri, 1989, 2. bas.), Buz Sarayı (T. Vesaas’dan, 1972).
KAYNAKÇA: Fethi Naci / İmroz’da Melih Cevdet’le (Dost dergisi,
Eylül 1961), Baki Süha Ediboğlu / Bizim Kuşak ve
Ötekiler (1968), Mehmet Kaplan / Cumhuriyet Devri Türk
Şiiri (1973), Vedat Günyol / “Aylaklar” (Yeni Gazete, 16 Mart 1971),
Refika Taner - Asım Bezirci / Seçme Romanlar (1973), Cemal Süreya / Şapkam Dolu
Çiçekle (1976), Rauf Mutluay / Bende Yaşayanlar (1977), Ayşegül
Yüksel / Yapısalcılık ve Bir Uygulama: Melih Cevdet’in Tiyatrosu Üstüne (1982),
Asım Bezirci / İkinci Yeni Olayı (1987), İhsan Işık / Yazarlar Sözlüğü
(1990, 1998) - Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) – Encyclopedia of
Turkish Authors (2005) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve
Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, gen. 2. bas. 2007) - Ünlü Edebiyatçılar
(Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 4, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous
People (2013), Alpay Kabacalı / Melih Cevdet Anday
(1991), Konur Ertop / Melih Cevdet Anday Şiir Dünyasını Anlatıyor (Hürriyet
Gösteri, Kasım 1991, Sayı: 132), Anday Özel Bölümü (Sombahar, sayı: 23,
Mayıs-Haziran 1994), Edebiyatçılar Derneği / Melih Cevdet Anday Günleri (haz.
Hüseyin Atabaş, 1994), Tuğrul Asi Balkar / Anday Şiirinin Kendi İçindeki
Gelişimi - Orhan Koçak / Anday’ın Şiirinde İmge -Emin Özdemir / Anday’ın
Denemeleri ve Denemelerinin Dilsel Örüntüsü - Şemsettin Ünlü / Anday Romanında
Gerçeklik Arayışları - Ayşegül Yüksel / Melih Cevdet Anday Tiyatrosunda İç
Devinim (Melih Cevdet Anday Günleri sempozyum kitabı, 1995), Doğan Hızlan / O,
Hem Değişmeyen Hem Yenilenendir (H. Gösteri, 1991, sayı: 132), Vecihi Timuroğlu
/ Melih Cevdet – Bilge ve Duyarlı / Kürşat’
TÜRKÜLER DOLUSU
BEDRİ RAHMİ EYUBOĞLU
Kirazın derisinin altında kiraz
Narın içinde nar
Benim yüreğimde boylu boyunca
Memleketim var
Canıma ciğerime dek işlemiş
Canıma ciğerime
Sapına kadar.
Elma dalından uzağa düşmez
Ne yana gitsem nafile.
Memleketin hali gözümden gitmez
Binbir yerimden bağlanmışım
Bundan ötesine aklım ermez.
Yerliyim yerli olmasına
ilmik ilmik, damar damar
Yerliyim.
Bir dilim Trabzon peyniri
Bir avuç tiftik
Bir çimdik çavdar
Bir tutam şile bezi gibi
Dişimden tırnağıma kadar
Ressamım.
Yurdumun taşından toprağından sürüp gelir nakışlarım
Taşıma toprağıma toz konduranın
Alnını karışlarım.
Şairim şair olmasına
Canım kurban şiirin gerçeğine hasına
içerisine insan kokusu sinmiş mısralara vurgunum
Bıçak gibi kemiğe dayansın yeter
Eğri büğrü, kör topal kabulüm
Şairim
Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası
Ayak seslerinden tanırım
Ne zaman bir köy türküsü duysam
Şairliğimden utanırım
Şairim
Şiirin gerçeğini köy türkülerimizde bulmuşum
Türkülerle yunmuş yıkanmış dilim
Onlarla ağlamış, onlarla gülmüşüm.
Hey hey, yine de hey hey
Salınsın türküler bir uçtan bir uca
Evelallah hepsinde varım
Onlar kadar sahici
Onlar kadar gerçek
insancasına, erkekçesine
"Bana bir bardak su" dercesine
Bir türkü söylemeden gidersem yanarım.
Ah bu türküler
Türkülerimiz
Ana südü" gibi candan
Ana südü" gibi temiz
Türkülerde tüter dağ dağ, yayla yayla
Köyümüz, köylümüz, memleketimiz.
Ah bu türküler,
Köy türküleri
Dilimizin tuzu biberi
Memleket ahvalini onlardan sor
Kitaplarda değil, türkülerde ara Yemen'i
Öleni, kalanı, gidip gelmeyeni...
Ben türkülerden aldım haberi.
Ah bu türküler, köy türküleri
Mis gibi insan kokar, mis gibi toprak
Hilesiz hurdasız, çırılçıplak
Dişisi dişi, erkeği erkek
Kaşı kaş, gözü göz, yarası yara
Bıçağı bıçak.
Ah bu türküler, köy türküleri
Karanlık kuyularda açılmış çiçekler gibi
Kiminin reyhasından geçilmez
Kimi zehir, kimi zemberek gibi.
Ah bu türküler, köy türküleri
Olgun bir karpuz gibi yarılır içim
Kan damlar ucundan, mürekkep değil
işte söz, işte ses, işte biçim:
"Uzun kavak gıcım gıcım gıcılar"
iliklerine kadar işlemiş sızı
Artık iflah olmaz kavak ağacı
Bu türkünün yüreğinde sancı var.
Ah bu türküler, köy türküleri
Ne düzeni belli, ne yazanı
Altlarında imza yok ama
içlerinde yürek var
Cennet misali sevişen
Cehennemler gibi dövüşen
Bir çocuk gibi gülüp
Mağaralar gibi inleyen
Nasıl unutur nasıl
Ömründe bir kez olsun
Halk türküsü dinleyen...