Gazeteci yazar, yayın yönetmeni.
1969, Sinlice köyü / Şalpazarı / Trabzon doğumlu. İlkokulu köyünde, orta ve
liseyi Rize, Ordu ve Trabzon’da tamamladı. Trabzon İmam Hatip Lisesi ile İzmir
Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun oldu. Öğrencilik yıllarından
itibaren değişik basın yayın organlarında çalıştı, dış haberler
editörlüğü yaptı.
Bir ara Malezya’da bulundu. Malezyalı Romancı
Şahnun Ahmed’in Dikenden Başka Mahsul Yok adlı romanını Türkçeye
çevirdi. TYB tarafından Basın / Fikir dalında yılın gazetecisi seçildi.
İbrahim Karagül, 1995'de çalışmaya başladığı Yeni Şafak gazetesinde 2012
yılından bu yana genel yayın yönetmeni ve dış politika yazarı olarak sürdürmektedir. Evli ve iki çocuk babasıdır.
ESERLERİ:
ARAŞTIRMA-İNCELEME: Yüzyıllık Kuşatma - Hristiyan Siyonistler-Kutsal Savaş ve İslam
Dünyası (1995, 2005), Hesaplaşma
Yüzyılı Mezhepler Çatışması (2007), İran
- Tarihin Kavşağında Açık Hedef (2013), Derin Devlet (2014).
ÇEVİRİ: Dikenden Başka Mahsul
Yok (Şahnun Ahmed’den).
KAYNAKÇA: İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye
Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, 2007), İbrahim Karagül kitapları (idefix.com – kitapyurdu.com,
16.09.2017).İbrahim Karagül(gazeteoku.com, 16.09.2017).
KIYAMET SAVAŞINDA KABEYİ
SAVUNMAK!
İBRAHİM KARAGÜL
Sadece Suriye'de değil, Doğu Akdeniz'den Basra Körfezi'ne uzanan bir savaş
haritası şekilleniyor!
Sadece Kuzey Suriye Koridoru'nda değil, Basra Körfezi ülkelerinin tamamını
içine alan ve sonu Mekke Savaşı'na kadar uzanacak bir cephe oluşuyor.
Mezhep üzerinden şekillendirilen ve tarihe “kimlik savaşları” olarak
geçecek büyük cephe, daha altta yerel çatışma alanları olarak devam ediyor. Bu,
bir süre sonra hiçbir ülkenin uzak duramayacağı bir bölgesel savaş halini
alacaktır!
Mekke Savaşı hazırlığı
Bir süredir, bölgedeki yeni harita çalışmalarına vurgu yaparak, “Tanklar
Kabe'ye dayanmadan” harekete geçilmesi uyarıları yapmaya çalışıyorum.
Bu gidişin sonunun bir Mekke Savaşı olacağına, coğrafyanın bütün güçlerinin
bu hesaplaşmada yerini alacağına, coğrafya dışında hemen her ülkenin bu savaşın
tarafı olmak zorunda kalacağına dikkat çekmeye çalışıyorum.
İran'ın, Irak'tan sonra Suriye'ye de el koyma hesabına vurgu yaparken,
Tahran'ın Yemen'de başlattığı yayılma planlarının bir iki yıl içinde Körfez
ülkelerine yöneleceğini, bu ülkelerin hiçbirinin güvende olmadığını söylüyorum.
Tahran'ın son hesaplaşması Suudi Arabistan'la olacaktır. Körfez'e
müdahalenin aslında Suudilerle savaşın başlangıcı olacağı, bütün askeri
birimleriyle Suriye'de yer almasının bu cepheyi bitirip Körfez'e yönelme
aceleciliğinden kaynaklandığı, bir tür bölgesel Fars çılgınlığının başladığı bilinmelidir.
Bir sonraki saldırı Körfez'e yapılacak
İşin esası, Suriye'de verilen savaş şu an itibariyle bile bölgeseldir.
Durdurulamazsa, kontrol altına alınamazsa, İran'ın zaferiyle sonuçlanırsa bir
sonraki cephe Basra Körfezi'nde açılacak, bir iki yıla kadar bölgeye
müdahaleler başlayacak, bu müdahale de İran ordusunun doğrudan S. Arabistan'a
yönelmesine yol açacaktır.
Rusya ve İran'ın, PYD üzerinden Kuzey Suriye'yi kontrol altına alma
girişimleri, IŞİD'i bahane edip bölgedeki muhalifleri yok etme teşebbüsleri
tamamen Türkiye'ye dönük bir savaştır. İki ülke, bölgeyi denetim altına alarak
Arap dünyasının Türkiye ile bütün bağlantılarını kontrol altına almaya
çalışıyor.
Peki bu sadece enerji koridoru ya da Kürt Kuşağı projesi mi? Hayır, birkaç
yıl içinde başlayacak Basra Körfezi müdahaleleri için Türkiye'yi yerinden
kımıldayamaz hale getirme denemesidir. Körfez-Mekke Savaşı döneminde
Türkiye'nin hareket alanını sıfırlama, müdahale imkanını ortadan kaldırma
amaçlıdır.
Sadece Türkiye 'dur' diyebildi
İsterseniz bölge haritasını önünüze alıp, krizlerle birlikte inceleyin. Bir
iki yıla kadar çıkabilecek yeni krizleri de ekleyin. Haritayı yeniden
inceleyin. O zaman nasıl bir manzara çıkıyor ortaya, bunun üzerinden konuşun.
Rusya'nın Putin çılgınlığının da Fars çılgınlığından farkı yoktur. Güney
Kafkaslara müdahale etti, kimse direnemedi. Ukrayna'ya müdahale etti kimse
direnemedi. Kırım'ı ilhak etti kimse bir şey diyemedi. Şimdi İran'a birlikte
Suriye üzerinden doğrudan harita çalışmalarına girdi. Yine kimsenin müdahale
edemeyeceğini düşündü.
İşte bu yüzden, Rus uçağının düşürülmesi sadece iki ülke arasında bir kriz
değil, Rus yayılmacılığına ciddi bir ikazdır, dur demektir. Rus-İran ekseninin
Suriye üzerinden bölgesel güç haritasını yeniden şekillendirmesine kırmızı ışıktır.
Bu uyarı sadece Türkiye'nin kendini düşünerek yaptığı uyarı değildir. Sonuçları
itibariyle, iki ülkenin bölgeye müdahalesinden rahatsızlık duyabilecek her
ülkenin ortak uyarısıdır.
Türkiye'yi ürkütüp
bölgeden kaçırmak
Türkiye, kendine yönelen çevreleme stratejilerine güçlü bir şekilde tavır
aldı. Bu, Cumhuriyet tarihinde hiç görmediğimiz türden, üstelik Rusya ile en
yakın olduğumuz bir zamanda gerçekleşti. O zaman durum o kadar kritik demektir.
Türkiye, Suriye üzerinde yürütülen oldu-bittilere karşı sessiz kalmayacaktır.
Kendinde bu inancı ve gücü görmektedir. İki ülkenin PKK/YPG unsurlarıyla
Türkiye'ye ayar vermesine, ülkenin içlerine kadar operasyon yapabilmesine, bu
denli pervasızlaşmasına, Türkiye'yi içeriye hapsedip bölgeden uzaklaştırmasına
karşı güçlü bir cevaptır.
Suriye'nin Türkiye sınırlarını vuran Rus uçakları, Akdeniz'de Türk
donanmasını taciz eden Rus savaş gemileri, yüzleri bulan hava sahası tacizleri
Türkiye'nin gözünü korkutmaya yöneliktir. Rusya bunu bilerek yapmıştır, amaç
Türkiye'yi ürkütüp bölgeden uzak tutmaktır. Bu sadece Rus stratejisi değil,
gerçek anlamda İran stratejisidir.
Şimdi saflar yeniden şekilleniyor. Doğu Akdeniz tehlikeli biçimde savaş
gemileriyle doldu. Sanki bölgesel savaş hazırlıkları yapılıyor. ABD ve Avrupa,
Rusya ile İran'ın bu denli ileri gitmesinden rahatsız. Türkiye'nin tavrı
dünyayı uyaran bir etkiye yol açtı.
Artık geri adım
atılamaz
Türkiye aynı zamanda bütün dünyaya; sadece Suriye'de değil, Basra
Körfezi'nden Mekke'ye kadar yayılacak müdahaleye karşı tavır alacağını da
duyurmuş oldu. Batı, Rusya-İran'ı dizginlemek için, Türkiye ise Rus-İran
ekseninin kendini içeriye hapsedip bölgesel müdahalelerin önünü açma
girişimlerine karşı harekete geçmiştir.
Ankara'nın tavrı, bazılarına çılgınca gelebilir. “İç işgalci” dediğimiz ve
bugünlerde “Rusçu”lukla kendini ortaya koyan vesayet uzantıları için ülkemize
karşı yeni bir saldırı dalgasına malzeme yapılabilir.
Ama bu tavır, bölgesel savaşı önlemeye, daha doğrusu tankların Kabe'ye
dayanmasının önünü kapatmaya yöneliktir. Bölgesel savaşın önünü almaya,
coğrafyayı yüz yıl kendine gelemeyecek hale getirmesi muhtemel mezhep savaşını
engellemeye yöneliktir.
Türkiye, çok büyük bir iddia öne sürerek ve risk alarak coğrafyayı korumaya
dönük bir girişimde bulunmuştur. Geri adım atmayacaktır, atamaz da. Çünkü geri
adım Türkiye'nin etrafına kalın duvarlar örülmesi, nefes alamaz hale
getirilmesi, bütün bölgenin mezhep savaşlarına mahkum olması, Basra Körfezi ve
Suudi Arabistan'ın açık hedef alınması, Türkiye'nin bütün bunlar karşısında
çaresiz kalması demektir.
Bu da, 21. Yüzyıl Türkiye'si hedefinin başlamadan bitmesi anlamına
gelecektir.
Kıyamet Savaşı,
Kabe'yi savunmak
Evet, Suriye üzerinde başlayacağı iddia edilen ve neoconların “tanrıyı
kıyamete zorlamak” olarak ifade ettiği kıyamet savaşı hazırlıklarını andıran
Doğu Akdeniz'deki yığılma ürkütücüdür. Ama bütün bunlar belki de o kıyamet
savaşını önleyecek adımlardır.
Sessiz kalmak mahvolmaktı. Sessizlik, uysallık Türkiye'nin parçalanması,
coğrafyanın mahvolması olacaktı. Belki de bu uyarı, tarihi gerçekten
değiştirecektir. Yeni çıkışlar hep böyle riskli, cesur adımlarla mümkün
olmuştur. Tarih bu çıkışlarla şekillenir çünkü.
Bu aşamadan sonra sadece Suriye'yi değil, Mekke Savaşı'nı düşünerek bölgeye
bakın. Şimdi bize rahatsız edici, bazılarına uçuk gelse de, kısa bir süre sonra
bu meseleyi herkesin tartışmak zorunda kalacağını görebiliyorum.
Artık açık konuşma zamanı. Zor da gelse, rahatsız edici de olsa, gerçek
cümlelerle tartışma zamanı. Türkiye'nin bugün, bütün riskleri göğüsleyerek,
durduğu nokta, Kabe'yi savunma noktasıdır. Kabe'nin koruyucusu Allah'tır. Kim
bilir, belki bu Türkiye'nin eliyle olacaktır!
KAYNAK: İbrahim Karagül / Kıyamet Savaşı’nda Kabe’yi savunmak! (Yeni Şafak,
03.12.2015).