Şair ve yazar. 1975’te Bingöl’ün Genç
ilçesinde doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini aynı ilde tamamladı. 19 Mayıs
Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi.
Öğretmenlik yaptı. Aynı anabilim dalında, yüksek lisans eğitimini Bingöl
Masalları (İnceleme-metin), doktorasını ise Türk Saz Şiirinde Yergi, İroni ve
Mizah adlı teziyle tamamladı. Öğretmenlik ve yöneticilik yaptı. Akademisyen
olarak çalışmaya devam etmektedir.
Şiir, öykü, yazı ve çevirileri;
Varlık, Kitap-lık, Öykü Gazetesi, Türk Dili, Hece Öykü, Sincan İstasyonu,
Mühür, Şiiri Özlüyorum, Babylon, Edebiyat Nöbeti, Turnalar, Hayal, Yedi İklim,
Beşparmak, Mor Taka, Taflan, Lamure, Virgül, Yom, Temrin, Agora gibi dergilerde
yayımlandı. Şiir ve öyküleri çok sayıda yıllık ve seçkide yer aldı. Akademik
çalışmalarıyla çeşitli kongre, sempozyum ve hakemli dergilerde yer aldı. Farsça
ve Kürtçeden çeviriler yaptı.
Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri
2005 ve Arkadaş Z. Özger 2004 Şiir Ödülü’nde Dikkate Değer görüldü. Beşparmak
Dergisi 9. Şiir Ödülü’nde ikincilik ödülünü aldı (2004). Sennur Sezer,
Emek-Direniş Ödüllerinde öykü dalında Jüri Özel Ödülü aldı (2020).
KİTAPLARI:
Şiir:
Suyun Gölgeye Karıştığı (1. Bas. Yom
Yayınları: 2005 / 2. Basım: Hel Yay.: 2014, / 3. Basım: Klaros Yay.: 2020))
Yanılgılar Evi (1. Bas. Yom
Yayınları: 2005 / 2. Basım: Yasakmeyve
Yay. : 2010),
(H)iç Ses, (Hel Yayınları: 2016)
Öykü:
İçimdeki Uzak (Hel Yayınları: 2015)
Araştırma:
Kültür Dünyamızda Bingöl, (1. Basım:
Meg Yayınları: 1996, / 2. Basım: Üniversite Yay.: 2006)
Çeviri:
Çağdaş İran Şiirinin Öncü İsmi Nîmâ
Yûşic: Senin Yolunu gözlüyorum (Hel Yayınları: 2017),
Sohrab Sepehrî, Rengin Ölümü ve Yolcu
(Islık Yayınları: 2018),
Sohrab Sepehrî, Kederin Doğusu &
Suyun Ayak Sesi (Islık Yayınları: 2019)
KAYNAKÇA: Okan Alay kitapları
(30.06.2020), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve
Kültür Adamları Ansiklopedisi (C. 12, 2020), Bilgi teyidi (30.06.2020).
OKAN ALAY’dan ŞİİRLER
1.
Girizgâh
Korkum yok kimseden
Kendimden korktuğum kadar.
*
2.
Hüzün Mahzeni
yüzümde kırık ayna hüznüyle
geçtim
muradın bulanık sularından. şimdi
marazlıyım tutunduğum hayatın
koynunda.
bak, nüksetti kalp sızım. gitsem,
gitsem uzağına
anın. Tanrım, bilirsin halimi, ki
bir rüyadan
arta kalan bu yadigâr vehmimi.
bilirsin beni...
*
kimseye benzemiyor yüzüm. duyduğum,
bilmediğim dillerin sesi, gördüğümse
muamma. ah, yollarında gezindiğim
ömür! ne vakittir yalnızım. mahzun adımlarla
gideceğim yerde meçhul bir yetimin
burukluğuyla bakmalıyım dünyaya.
*
kaçıncı ziyandır aczimle dönüp
duruyorum. ey sesleri ve yüzleri
nakışla
masallardan akıp gelen ve ey
onlara bir hayıftan
kalan aşk, devran geçmektedir.
bari bir selamın
olsun. ah, görmüyor musun bir gün
daha
çürümekte karanlığın
sefertasında...
*
tarife uymuyor halim. yaşadığım
kendimi kemirdiğimdi. onca kıygın
hatıralar,
yanılgılar, boğazımda düğümlenen
kuşkularla
savruldum. kalbim başkalarının
yasıyla
kilitliyken onca zaman, ah kadim
bir hüzünle
yaşıyorum.
*
bıktım bir cüzamlı gibi uzaktan
bakmaya
ihtiyar dünyaya. sesim kısılır
meclislerde,
kırılır kalır aynalarda suretim.
incinen bir
çocuğun yutkunuşuyla birikince
içime
ağıtım, hadi sen söyle;
çıkınımda şiir öyle çıkıyorum
yola.
*
bilsen ne ertelenmiş heveslerle
argın
sızılardan döndüm kendime
bulvarlardan,
meydanlardan. döndüm. döndüm
hüzün
mahzenime. şehir görmüyor beni,
içime biriken sükûtla dudak bükmedeyim
benden medet uman küs ömrüme...
*
* *
3.
Yadigâr
anıların
ıtır sayfalarına
yazılıydı
adın
bir
saklı vakitten beri.
ve
günler meğer gurbetmiş
saatler
tik taklarla avunurken.
*
oysa
zaman,
meryem’in
kucağında isa olup
büyürken
sarı çöl sıcağında;
yürüdüm,
sevdan
içre bütün yolları,
hırpalanmış
geceleri,
ihtiyarlamış
yalnızlıkları...
*
yâr
bildim seni
masum
bakışlarıyla ürkek kanaryalar
ha
bire dillendirdikçe bir şarkıyı,
rengin
rengin eridim
beni
gör, beni gör diye...
*
saçları
okşandıkça uslanan
bir
çocuk gibi veda ettim arsızlığa,
bildim
kalbi
kırgın olsa da aşığın,
atılsa
da koynuna karanlık bir kuyunun
âlemde
sabrın hükmü geçer akçe.
*
ah,
sesim kendime bile uzakken öyle,
neden
üzünç bir aşkla
yüzüm
yağmurlarla akmada
ve
gönlüm zaman ötesi hâtırla
bir
ayeti anımsar gibi minnetle...
şiirler
yazıyorum hâlâ
aşktan
yadigâr.
* * *
4.
Avuntu
“Göreceğim rüya buysa,
o zaman bırak beni uyuyayım.”
Shakespare
Katmerleşirken yalnızlığım dönüp
baktım kendime mahcup bir
kabullenişle
gidenlerin peşinden. Öteden beri
içimde
kalmıştı o sızı. Üşüyen sessizlikle
sustum.
Upuzundu! Bir eğri kapıdan vardım
yazgının bahçesine dikenini kendinde
taşıyorken gül!...
Ah ki har vaktidir
avun avunabilirsen ey gül!
*
Ardımda geçmiş haller yontusu
avuç dolusu hiç. Kaçmakla
uzaklaşmıyor
insan kendinden. Gezinip durduğum
beyhude uzayan ikircik gecede. Ötesi
içimde büyüyen yetim yanım. Nereye
gitsem bütün soluyor renkler, siyaha
bürünüyor yorgun sözler ormanı!..
Ah ki sus vaktidir
avun avunabilirsen ey dil!
*
Eksik bir sayıklamayla geçti zaman
güvercin kokulu avlulardan. Nereye
baktımsa o gümüş yara!.. Küllenerek
koptu kalbimden kelimeler tutunmak
için
sesime. Bilir miydim çaldığım her
kapının
beni vedâya götüreceğini,
yolculuğunsa
meçhule?..
Ah ki gitmek vaktidir
avun avunabilirsen hep kül!
* * *
5.
Kimsenin Anlamadığı
Kimse anlamıyor neden yaşıyor olduğunu
Tutamıyor kimse ellerinden haylaz hayatın
Beyhude bir çırpınışla yazık ki yazgıda
hüsran
Akıtıyor zehrini azar azar zaman denen akrep.
Henüz başlamışken girdi kanımıza cilve göz
dünya
Uzaktan uzağa bir gemi salındık sularda
Nuh’la
Ne
ki ömür eve gidiş mi, kaçış
mı, düş mü ne?
Kimseler bilmiyor meçhul deyip sırra sır
biçtiler.
Dün bitti, yarın gelmedi, an mı, yetiş
yetişebilirsen!...
* * *
6.
Saklı
Tene bürünen çamurken akıp gitti ırmak
Çöl içinde kaldık gerisi serab ile kum
Tuhaf şey doğrusu şu yaşadığımız tende can
ile
Bir hışırtı mı yoksa ölüm, çağ insanı için
Ve neden eksilmiyor dünya onca eskidikçe
zaman
Ah,
herkesin tabutu kendi içinde saklı
Kalmak
için hayat, gitmek için ölüm mü gerek?
7.
Öte
Silindi işte her şey evvel ahir bir ömürle
Duruldu şimdi sular ah aşk ölü bir deniz.
*
9.
Ebeveyn
Toparlanıp anılarım
Birikiyor sende
Sofraya ilk oturan
Karpuzun son dilimini
Kendine ayıran babam
Ki yorgun bir ırmaktı elleri
Kalbimize usulca akan
Ve yüzünde kıygın bir gülüş
Kıyısında sükût bir dil olurduk
Çoğu zaman…
Ve annem
Vita kutularında fesleğen yetiştiren
Göz nuru kanaviçeyi
Yedi can özüyle işleyen annem
Ki dilinde inci mercan mesellerle
Kâh bizi kaf dağına götüren
Kâh lorîlerle uykuya çağıran
Ah sofraya son oturan
Elindeki karpuz dilimini de
Bize bölüştüren annem…
*
* *
Kaynaklar:
1.Suyun Gölgeye Karıştığı (2005)
2. Yanılgılar Evi (2010)
3. (H)iç Ses (2016)