Gazeteci-yazar,
siyaset adamı (D. 23 Haziran 1908, Fethiye / Muğla - Ö. 20 Ağustos 1991,
İstanbul). Gazeteci-yazar Yunus Nadi Abalıoğlu’nun oğludur. Galatasaray
Lisesini bitirdikten (1929) sonra yükseköğrenimini Viyana Üniversitesi’nde,
Berlin Gazetecilik Enstitüsü’nde ve Lozan Üniversitesi Sosyal Bilimler
Fakültesi’nde tamamladı. Öğrenim yıllarında Cumhuriyet
gazetesinin özel muhabiri olarak gönderdiği haber ve röportajlarla gazeteciliğe
başladı. Türkiye’ye döndüğünde Cumhuriyet’in yazı işleri müdür yardımcılığına
atandı. Gazetenin çeşitli kademelerinde çalıştı, köşe yazarlığı yaptı. Bir süre
Galatasaray Lisesi’nde sosyoloji öğretmenliği yaptı (1938-41). Yunus Nadi’nin
ölümü üzerine (1945) Cumhuriyet
gazetesinin yöneticiliğini ve başyazarlığını üstlendi.
1950’de
Muğla, 1954’te İstanbul milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi
(TBMM)’nde bulundu. Aynı zamanda Avrupa Konseyi üyeliğine seçildi ve altı yıl
bu görevini sürdürdü. 1964’te dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel tarafından
senatörlüğe getirildi; ancak 1970 yılı başlarında bu görevinden istifa etti. 12
Mart (1971) döneminde gazetenin yönetiminden bir yıl kadar uzaklaşmak zorunda
kaldı.
Yazıları
1936’dan itibaren Cumhuriyet gazetesinde yayımlandı. Gazetede
röportajları, müzik tenkitleri ve fıkraları yayımlandı. Yazılarında
cumhuriyetçilik, laiklik, sosyal eşitlik, demokrasi ilkelerini savundu. Ben
Atatürkçü Değilim (1982) kitabıyla 1983 Burhan Felek Basın Hizmet Ödülünü
Hikmet Feridun Es’le paylaştı. Aynı yıl Çağdaş Gazeteciler Derneğince verilen Özel
Onur Ödülünü aldı. 1988 TÜYAP Kitap Fuarı’nda Onur Yazarı seçildi.
“Atatürkçülüğün
köşebendi, hatta kendisi. Bir noktaya kadar Nadir Nadi’yi Cumhuriyet
gazetesinden, Cumhuriyet’i ondan ayırarak tek tek düşünebiliriz. Yine de düşünebiliriz.
Ama Atatürkçülüğü onsuz düşünmek olanaksız gibi.
“Yazısına
benzer; açık, yalın, kunt. Sözcükler cüretsiz, ama sağlam. Yaş aldıkça daha
demokrat, daha eşitlikçi, daha sosyal adaletçi, daha özgürlükçü. Beynindeki
vitaminler hiç erimemiş. Bir de Falih Rıfkı’nın son günlerini anımsayalım...
Ama Nadir Nadi zaten kendisinden bir ve iki sonraki kuşakla bir arada yaşadı.
Baştan beri onu her zaman genç bir adam olarak düşündüm. ‘Oğul’ olmasından
ötürü, belki de.” (Cemal Süreya)
ESERLERİ:
FIKRA:
Sokakta Gürültü Var (1943).
ARAŞTIRMA-İNCELEME:
Atatürk İlkeleri Işığında Uyarmalar (1961), 27 Mayıs’tan 12 Mart’ta
(1971).
ANI: Perde
Aralığından (1965).
GEZİ:
İki Sovyet Rusya / 1935-65 (1967).
DENEME-İNCELEME:
Sil Baştan (1975), Olur Şey Değil (deneme-anı, 1981), Ben
Atatürkçü Değilim (1982), Dostum Mozart (1985).
HAKKINDA:
İbrahim Alaeddin Gövsa / Türk Meşhurları (1946), Türkiye Ansiklopedisi (C. 2,
s. 451, 1974), Yurt Ansiklopedisi (c. VIII, 1982-83), Alpay Kabacalı / 80.
Yaşında Nadir Nadi (1988), Düşün Adamı (Cumhuriyet Kitap, 20.8.1998) - Nadir
Nadi’nin Kitapları - Cemal Süreya / Nadir Nadi (Cumhuriyet Kitap, 20.8.1998),
Behçet Necatigil / Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü (1999), Şükran Kurdakul /
Şairler ve Yazarlar Sözlüğü (1999), Mehmet Nuri Yardım / Yazar Olacak Çocuklar
(2004).
İç
sorunlarımız gittikçe altından kalkılamaz boyutlara doğru uzanırken
uluslararası alanda bize ayakbağı olan güçleri nasıl zararsız kılacağımızı bir
türlü bilemiyoruz. Bilemiyoruz değil, bunların üstesinden nasıl geleceğimizi
düşünemiyoruz bile.
Türkiye
bugün yalnız kalmak, daha kötüsü, giderek bilinçsizce uydulaşmak tehlikesiyle
karşı karşıyadır. Tehlikeyi olanca çıplaklığı ile göremez, vakit yitirmeden
gerekli önlemleri alamazsak yarın belki de iş işten geçmiş olacaktır.
Komşumuz
Yunanistan’ın bize karşı başarı ile yürüttüğü uluslararası propagandayı
yeterince değerlendirip harekete geçebiliyor muyuz? Harekete geçmeyi bir yana
bırakalım, komşumuzun başarı ile sürdürdüğü politik savaşımın sınırlarını
ölçmeyi aklımıza getiriyor muyuz?
Nedir
Yunanistan’ın bize karşı uyguladığı politika: İçeride Türk düşmanlığını
körükleyerek, Yunan halkını her türlü olasılıklara hazırlamak, dışarıda ise
bizi saldırgan göstermek suretiyle dünya kamuoyunu aleyhimize çevirmek, böylece
aramızdaki tüm sorunları Yunan çıkarları doğrultusunda çözümlemek.
Biz
istediğimiz kadar barıştan, uluslararası antlaşmalardan, haktan, hakkaniyetten
söz edelim, sesimizi hiçbir yere ulaştıramazsak ne elde ederiz? Üstelik
aramızdaki kimi ağızlarda güm güm patlayan çağdışı cengâverlik türkülerinin
daha kıstığı bizim sesimize kim kulak verir?
Komşumuz
ise iktidarı ve muhalefeti ile uyumlu bir davranış içindedir. Aşırı sağdan,
aşırı sola değin tüm Yunan basını Türkiye’ye karşı tek cephe halinde
birleşmiştir.
1974
Kıbrıs Harekâtının ne maksatla yapıldığı ustalıkla dünya kamuoyuna
unutturulmuştur. Bunda Washington’daki Yunan lobisinin olduğu kadar
uluslararası başlıca haber ajanslarında söz sahibi bulunan Yunan asıllı
yöneticilerin de rolü büyük olmuştur. Ayrıca bizim Selametçilerin olumsuz
etkisini de unutmayalım. Barış Harekatı dediğimiz Kıbrıs çıkarması, orada
yaşayan soydaşlarımızın uluslararası antlaşmalardan doğan haklarını savunmak,
adanın bir darbe ile Yunanistan’a katılmasını önlemek amaciyle gerçekleştirilmişti.
Oysa Ecevit hükümetinin ortağı bulunan Milli Selamet Partisi adayı tümden
fethetmedi diye CHP’ye eleştiriler yağdırmış, böylece Enosiscilere dolaylı
yoldan değeri ölçülemez bir silah sağlamıştı.
Şimdi
hiçbir önerimizi kabul etmiyorlar. İki toplumlu federasyona hayır diyorlar.
Maraş bölgesinin tümü Rumlara verilsin istiyorlar, adada serbest dolaşım ve
yerleşim olanaklarının sağlanması gereğini savunuyorlar, hepsinden önce de
soydaşlarımızı yeni saldırılara karşı korumakla görevli askerlerimizi geri
çekmemizi öneriyorlar. Asıl maksatları 1974 Barış Harekatı ile elde etmeye
çalıştığımız hakça bir düzeni geçersiz kılmak, Kıbrıs’ta Samson darbesinden
önceki durumu hortlatmaktır. Bunu başarmadıkça herhangi bir anlaşmaya
yanaşacaklarını ummak bizce çocukluk olur.
Son
görüşmemizde Başbakan Ecevit’e şöyle demiştim: Yunanistan’la başbaşa kalırsak
aramızdaki bütün sorunları çözebiliriz, iyi komşuluk ilişkileri içinde kardeş
gibi geçinebiliriz. Ama Yunanistan, sırtını bir büyük devlete dayar da karşımıza
çıkarsa, tarihte görüldüğü gibi bizim için her zaman büyük tehlikedir.
Bugün
bu tehlikeyi yadsıma olanağı var mı? Amerika Birleşik Devletleri Ortadoğu’daki
iki şımarık çocuğundan biri olan Yunanistan’ın arkasına geçmiş, bize açıkça
baskı yapmaktadır. Kendimizi boşu boşuna avutacak yerde, gerçeği olduğu gibi
görüp ona göre gereğini düşünelim.
Ama
bugünkü parlamento aritmetiği elvermiyor, diyeceksiniz. Parlamento aritmetiği
elvermiyorsa, ulusal bilincimizi de ekmek peynirle mi yedik?
Yakın
tarihimizi böylesine unutmaya, kendi kendimize bu denli yabancılaşmaya hakkımız
var mı?
(Cumhuriyet , 30 Haziran 1979)