Naci Gümüş

Eğitimci, Yazar, Şair

Doğum
Ölüm
30 Mart, 2018
Eğitim
Anadolu Üniversitesi AÖF Türkçe Bölümü

Eğitimci, şair ve yazar (D. 1951, Ergani / Diyarbakır – Ö. 30 Mart 2018, Ergani / Diyarbakır). İlk, orta, lise ve öğretmen okulunu Ergani’de bitirdi. Lisansını Anadolu Üniversitesi AÖF Türkçe Bölümünde tamamladı.

Hatay, Elazığ ve İzmir illerinde 15 yıl aralıksız Köy öğretmenliği yaptı. 1976 yılından bu yana İzmir ilinde değişik okullarda öğretmenlik ve müdürlük görevinde bulundu. 17 Ocak 1996 tarihinde İzmir Konak Eşrefpaşa Zafer Müfredat Laboratuar ilköğretim Okulu müdürü iken emekliye ayrıldı.

Tam bir yıl aradan sonra sevdiği mesleğine açıktan atama ile yeniden başladı. 17 Ocak 1997 tarihinden itibaren öğretmenlik görevine devam etti.

Naci Gümüş, 30 Mart 2018 günü vefat etti. Evli ve 3 çocuk babasıydı. TYB İzmir Şubesinin Kurucu üyelerinden ve Yönetim Kurulu üyesiydi.

 

Edebiyat Çalışmaları:

 

Kültür, sanat ve edebiyat çalışmalarına ortaokul öğrenciliği yıllarında başladı. Şiir, makale, hikâye, deneme, inceleme-araştırma yazıları ile desenleri Türk Edebiyatı, Hisar, Fikir ve Sanatta Hareket, Mavera, Sızıntı, Kırkikindi, Yağmur, Yeniden İnkişaf, İzmir İzmir, Yeni Dergi, Yediiklim ve Millî Eğitim dergilerinde yayımlandı. Ayrıca yerel Ergani, Çiğli, Millî Hakimiyet gazeteleri ile ulusal Zaman ve Yeni Şafak gazetelerinde yazılar yazdı. www.gonulsitesi.net ve www.ergani.gen.tr adlı internet sitelerini, kurdu ve yönetti.

1968 yılında Ankara’da çıkan Ülkemiz adlı bilim ve kültür dergisinin açmış olduğu şiir yarışmasında liselerarası kategorisinde, 1982 yılında bir derginin açtığı yazı yarışmasında (inceleme-araştırma), 1991 yılında Milli Eğitimin açmış olduğu öğretmenler arası hikâye yarışması”nda ve Eğitim-Bir-Sen tarafından 2005 yılında “Öğretmenler” arasında düzenlenen “Öğretmenlik Hatıraları” Yarışmasında da İzmir il birinciliği ödülleri aldı.

 

ESERLERİ:

 

Şiir: Bir Özge Mevsim (2006), Bu Aşk Eskimez - Yeni Bu Sevda (2008).

 

Deneme: Gül Aydınlığı: Öncü Sözler (2008).

 

Öykü: Yeniden Başlamak (2008).

 

Araştırma-İnceleme: Aşk Galerisi (2008).

 

KAYNAKÇA: Müslim Üzülmez / Çayönü’nden Ergani’ye Uzun Bir Yürüyüş (2005),  Mustafa Özçelik / Dünyanın Bütün Çiçekleri (Öğretmen Şiirleri Antolojisi, 2006) - Ben Öğretmenim Çocuklar (2007) İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (10 Cilt, 2006), Mum Işığında: Son Mahnı - Öğretmenlik Hatıraları - Eğitim Bir-Sen Yayınları (2006), İhsan Işık / Diyarbakır Ansiklopedisi (2013) - Geçmişten Günümüze Diyarbakırlı İlim Adamları Yazarlar ve Sanatçılar (2014), Damadı Savaş Aslan’dan bilgi teyidi (06.02.2020).

AŞKIN GÖLGESİNDE

Yarım asırdır hafızamda binlerce hayalin, acının, kederin, hüzün ve sevincin meydana getirdiği bir iklimde yaşıyorum. Bu atmosferde zaman zaman gerilim ve heyecanın rezonansa geçtiğini, tedirginliklerin kısa devre yaptığını gördüm. Bu yaşamın rüya tarafı da vardı, platonik olanı da…

Kendimden kaçtıkça kendime koştum. Sonsuzluk farklı bir bakış açısı gerektiriyordu. Hecelediğim zamanlar kelimeler yaptım. Cümlelere sığındım, metinlerden elbiseler giydim. Duadan güç aldım. Ruhuma şiir kattım.  Her kelimenin bir somut, bir soyut, bir de psikolojik anlamı vardı. Renksiz kelimeleri renkli kelimelerle karıştırarak dinginlikten çıktım.

Kitapların büyüsü, dergilerin çeşitliliği, musikinin sedası beni benden alıp götürdüğü demler;  mutlu anlardı.  Bahar tazeliğinde, çocuk saflığında zarif zamanlar. İbadet kadar kutlu, dua gibi tesirli…

Sanat’ın felsefe ve ilmin daha derininde olduğunu, gündelik hayatın ötesinde, sonsuzluğa uzandığını gördüm. Sanat’ın bıraktığı tesir, rüyanın bıraktığı etki kadar katıksız değildir.  Sanat; ideolojilerden, ayrımcılıktan, ötekileştirmeden, kabalıktan, şiddetten uzaktır. Fakat uzağında durduğu şeylere kayıtsız da değildir. Sanatçıya hakaret, en büyük Sanatkâr’a saygısızlıktır.

‘Dünya Görüşü’, felsefi görüş bizim kurguladığımız, insan aklının uydurduğu hikâyelerdir.  Gerçek olan Yüce Yaratıcıdır. Onun açık tuttuğu ve istinasız her canlı tarafından okunabilir “Kâinat Kitabı”dır.  Kader, ezelden ebede akan bir hayat. Sesler, tınılar, renkler, melodiler ağlamalar, gülmeler belki de gurbette olduğumuz dünyada çekilen özülke hasretidir. Sanat; bunu aramakmış, yüce sanatın gölgesine sığınmak, lezzetini tatmakmış.

Koca Yunus: “İşitin ey yarenler aşk bir güneşe benzer / Aşkı olmayan kişi misali taşa benzer" demişti ya … Ondan mülhem “Yarım Asır”a serpilmiş, bir kısmı dergilerde gizlenmiş  şiirlerimi güneşe benzetilen aşkın, bu arayışın gölgesinde topladım. Demini almış bu şiir dosyasına  “Aşkın Gölgesinde/demli şiirler  dedim.  Aşkı şiir dilinden başka bir dil zor anlatır.

ESKİDEN

Eskiden akasyalar çiçek açarken
Her yerde şiirler açardı
Eskiden telgrafın telleri vardı
Tellere kuşlar konarken
Bülbül güle konardı
Her evde bir ocak
Ocak başında annem
Bazlama yapar, yufka açardı.

Eskiden destan, menkıbe vardı
Her yiğit bir destan yazardı
Leyla ile mecnun,
Kerem ile aslı ayarında
Aşıklar vardı
Çiçekler çiçek, sebzeler sebze
Meyveler meyve, Güller gül kokardı.
Aşıklar gül, kimisi sümbül takardı.

Eskiden gül aydınlığında
Bir mânevi hava, tatlı dostluklar

Nezaket sahibi erdemli insanlar

Ve eskimez eskiler vardı.

YENİDEN BAŞLAMAK

 Bahar aydınlığında gül tadında, yaseminlerde şadırvan serinliği duyup tesbih çekerken; güvercinler yer ile mescit kubbesi arasında kanat çırpıyor. Konak Saat Kulesi’ni yalayan körfez esintisi baharı öpüyor adeta. Her biri kendi havasında insanlar dolaşıyor. Biri de benim tabii...

Kimisi oturmuş kanepelerde, kimisi baharı kutluyor. Değişik görüntüler, farklı bakışlar, çeşitli yaşlar, türlü türlü başlar var. Gençler hayallerle konuşuyor besbelli. Sevgiden, aşktan söz ediyorlar. Sınavlardan, gelecekten bahsedenler de var. Yaşlılarsa kucaklaşmış gibi hatıralarla. Kimisinin yüzünde hüzün, kimisinde tebessüm var. Bazısının da yüzü bir kitap gibi. Hepsinde parça parça kendimi  görüyor gibi oluyorum.

Bir zamanlar ben de çocuktum. Şu oynayan çocuklar gibi. Mevsimler dolusu değil ama zaman zaman  coşmadım değil. Fakat hep bahara, hep bahara koştum. Gül düşleri çok gördüm. Çocukluğumdan ne mi hatırlıyorum? Belki de toparlanması en zor hayat dilimi.

İçimdeki çocuğu taşımakla beraber, saçlarımdaki akların kaybolmayacağını artacağını, rüya güzelliği içerisinde  ümit dolu günlere beni götürecek bir mucizenin de olmayacağını biliyorum. Gülü nasıl severdim... Hala severim. Şiiri nasıl severdim... Hala severim. Hayır hayır, onlarca yılın gerisine giderek acı çekmek istemiyorum. Bu kalabalık arasında öksüz ve yetim bir yalnızlık ta yaşamak istemiyorum.

Sesler birbirine karışıyor. Duygularım birbirine karışıyor. Çiçekler, güvercinler ve bu tatlı hava  asıl düşünceme çabuk getiriyor beni. Ne diyordum? Bu baharı kutlamak istiyorum.

Gül donanması şiirler ve güzel anılarla bu baharı, kutlu bir bahar gibi kutlamak istiyorum. Ve bir söylev vermeliyim bu meydana özgü. Sevgiye dair, arkadaşlığa özgü. Dostluğa dair, kardeşliğe özgü:

 “-Selam,

             Bahar aydınlığında, gül tadında selâm,

   Diriliş muştusu veren mevsime selam!”

  Bununla bitmeyecek selamım tabii:

 “-Allah’ın ipiyle sımsıkı sarılın. İnananlar kardeştir zira. Sevgiyi çoğaltalım, sevinci paylaşalım; kardeşliğin, dostluğun tadına varalım!”

Tam bu esnada  kaset satıcısının teybinden  yükselen bir  türkü hayallerimden uyandırıyor:

  “........................................

  dardayım ben dardayım

  malum dört duvardayım

  ne gelen var ne giden

  her gün isyanlardayım”

  Evet dedim. İsyanlar, sessiz isyanlar. Bocalar gibi oldum. Gül düşüncesi mi çoğalıyor,isyanlar mı? Mutluluklar mı artıyor, kuşkular mı? Kesik kesik düşüncelerimi kesen diğer sesler:

  “-Kazı kazan, kazı kazan”

  Öteden başka bir ses:

  “-Büyük çekiliş yaklaştı!..”

Dilenenlerin farkında bile olmadım.Tavşan  falcıları, güvercinlere yem satanlar hep gördüklerimizdi zaten. Bugün, bu güzel bahar günü gölet’e de gidebilirdim, kültür parka da.

Fakat ben, bir bahar düşüyle bu meydanı tercih ettim. Sebebi de basittir:

Sessizliği çok dinledim. Şimdi içimde bir cevelan, ruhumda bir coşku var, anlatamıyorum. Belki beni duyan olur, bir... Arkadaşlarla, dostlarla en çok burada karşılaştım, buluştum, bu; iki... İmbat’ı ilk burada tanıdım. Kırk sekiz yarım yıl önce  Meltem tanıştığım yeni bir rüzgârdı, bu son sebep.

                                                             ***

Yetmiş yaşlarına yakın bir adama selamla yaklaştım. Bir dokundum, yo yanlış anlaşılmasın, bin ah değil; bir ah işittim:

 “Çocuklarım” dedi “çocuklarım...” “Ömrümü heder ettim. Ne gelen var, ne giden. Hiçbir şey istemiyorum. Torunlarımı özlüyorum o kadar.” Başka şeyler de konuştu ama anlamadım bile. Çünkü ben başka şeyler duymak istiyordum. Bugün buraya gül ekecektim. Ben konuşacak, herkes dinleyecekti. Sevgi çoğalacak, sevinçler paylaşılacaktı. İnsanlar kucaklaşacak, özlem giderecekti.

Akşam yaklaşmıştı. Güneş batmak üzereydi. Fakat ben, güneşin yarın yine doğacağını, her yeni günün başlangıç, taze bir hayat olabileceğini düşünerek teselli buldum.

ERGANİ

     Ergani

           yapmacıksız  yalansız

ilişkilerin izdüşümü

           ana kucağı baba ocağı

anılar şehri

          özlemin büyüyen adı

hüznün uzak resmi

          hayata göz açma noktası

ilk nefes

            en mavi gök görüntüsü

 

Güneydoğu’nun incisi

             gönlümün ince sızısı

Osmanlı’nın Osmaniye’si

             Dicle’ye  hem yakın hem ırak

öyle bir şirin ilçe ki

              al onu sevenlerinin kalbine bırak

 

Ergani

              gerçekliğin içtenliğin

unutulmaz ilk sevginin

             çağrışımı sihirli sözcük

ilk aşk kitabı ilk şiir

             hücrelerimin içindeki şehir

NACİ BİR GÜN ELBET GİDER

Sevgilinin baktığı göz

Aşıkların dilinde söz,

Deli gömleği giydirir;

Yüreklere düşürür köz,

 

Şiirler gelir şuurdan,

Şairler gider şuradan,

Leyla ismi anılınca;

Mecnun olur aklından.

 

Ayrı bir cihandır gönül,

Çiçeklerin hasıdır gül,

Ay inince bahçelere;

Gül dalına konar bülbül..

 

Ozan söyler sır sözünü,

Sırdaşlar tutar dilini,

Yiğitler anar özünü,

Dost uzatır ellerini.

 

Naci bir gün elbet gider,

Şiirleri olur gümüş.

Mezarında güller biter;

Sevenleri anlar ölmüş.

 

Diyarbakır-İzmir hatı

Bu yolda izler bıraktı

Diyecekler ki yarenler,

Sadece bir yıldız battı..

 

Naci GÜMÜŞ

SEVENLERDEN SORACAKLAR

Baktıkça karşılara dalarım

Derinden derine hüzünlenir

Gönlümce hülyalara dalarım

Gözlerim  serince nemlenir.

 

Düşünürüm, erimiş zamanım

Anılarım gezinir karşımda

Donar  sıfırlanır hayallerim

Buharlaşır sanki hatıralarım

 

Yeniden başlamak arzum

Kül eder beni rüyalarım

Ya o masum çocukluğum

Nerde sevgili arkadaşlarım.

 

Zambaklı sümbüllü baharım

Anlatılarda  kaldı biliyorum

Aynı güçte değil kollarım

Ufukta adeta siliniyorum..

 

O tarifsiz aşkım yaşansın

Sınırsız sevgim tükenmesin

Dileğim mesajım alınsın

Güzellikler hiç bitmesin.

 

Şiirlerim anlatacak beni

Bilecekler gerçek seveni

Öldükten  sonra beni

Sevenlerden soracaklar.

FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör