Pınar Kür

Çevirmen, Yazar

Doğum
15 Nisan, 1945
Eğitim
Robert Kolej
Burç

Yazar ve çevirmen. 15 Nisan 1945 (43), Bursa doğumlu. Yazar İsmet Kür'ün kızıdır. Çocukluğu Anadolu’nun çeşitli kentlerinde ve Londra’da geçti. On üç yaşında gittiği ABD’de beş yıl kaldı. İlk ve ortaokulu Bursa’da, liseyi New York’ta okudu. Robert Kolej yüksek bölümünü bitirdikten sonra Fransa’da beş yıl yaşadı. Sorbonne Üniversitesinde Karşılaştırmalı Edebiyat Kürsüsünde “Yirminci Yüzyıl Tiyatrosunda Gerçeklik ve Yanılsama” konulu doktorasını verdi. Yurda döndükten sonra bir süre Ankara Devlet Tiyatrosunda dramaturg (1971-73) olarak çalıştı. Çalışmalarını daha sonra yerleştiği İstanbul’da sürdürdü. Hikâye ve roman çalışmalarının yanında çeviriler yaptı. İstanbul Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulunda öğretim görevlisi olarak çalıştı. 1996’dan sonra İstanbul Bilgi Üniversitesi Medya İletişim Bölümünde görev yaptı.

Pınar Kür’ün ilk şiiri (Dalgalar), Balıkesir Halkevi’nin dergisi Yeni Seri/Kaynak’ta (Ağustos-Eylül 1949) çıkmıştı. Pınar Kür’ün bu şiirini dergiye annesi İsmet Kür göndermişti. Hikâyeleri 1971 yılından itibaren Dost, Cumhuriyet, Yazko-Edebiyat, Gösteri dergi ve gazetelerinde yer alan Pınar Kür, Yarın Yarın adlı romanıyla tanındı. Bu romanı, filme alınan Asılacak Kadın (1979) ve Bitmeyen Aşk (1986) romanları müstehcen bulunarak yasaklandı. İki yıl süren mahkeme sonrasında aklandı. Akışı Olmayan Sular (1983) ile 1984 Sait Faik Hikâye Armağanını kazandı. İngiliz ve Fransız edebiyatının pek çok nitelikli eserini Türkçeye kazandırdı. Editörlüğünde dünya edebiyatı seçkisi “Short Fiction in English” Ekim 2001’de İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları tarafından yayımlandı. İstanbul Bilgi Üniversitesinde öğretim üyesi olarak görev yaptı.

Füsun Akatlı Bitmeyen Aşk için şu yorumu yaptı: “Bitmeyen Aşk’ta özgül bir aşk ele alınıp inceleniyor ve insan bilimlerinin yararlandığı kimi yöntemler örneksenerek kuramsal bir çözümlemeye ulaşılıyor. Bu anlamda roman kahramanları Bitmeyen Aşk’ın denekleri olarak ortaya çıkmaktadır. Romanın iki önemli başkişisinin yanı sıra yazarın ortaya soktuğu üçüncü başkişisi ‘yazar’dır. Böylece romandaki yazarın düşüncelerini Pınar Kür’ün ağzından öğrenmiş oluyoruz. Bu romandaki en ilgi çekici ve üstesinden ustalıkla gelinmiş kurgu ve biçim özelliği, metnin bu tabakalı yapılanışıdır.”

 “Hikâyelerin her biri okuru bekleyen ince eleştiriler, duygularla dolu, yazar hiçbir şeyi okurun gözüne sokmuyor, ama kimi yerde bir kelime, kimi yerde bir cümle başka bir düşünceyi daha getiriyor akla, gitgide zenginleşiyor, büyüyor metin. Öte yandan hikâyelerin hepsi zihnin esrarı üzerine sorulmuş kocaman bir soru belki de... Yaşadığımız hiçbir şey unutulmuyor, biz unutsak bile zihin unutmuyor, biz geçmişten kaçmaya çalışsak da, o bizi bir hayalet gibi izliyor, geçmişe ait şey her neyse, zihin onunla işini bitirmediyse, o defteri kapatmadıysa, biz hiç farkında olmasak da, onu çağırıyor.” (Nazan Aksoy)

ESERLERİ:

ROMAN: Yarın Yarın (1976), Küçük Oyuncu (1977), Asılacak Kadın (1979), Bitmeyen Aşk (1986), Bir Cinayet Romanı (1989), Sonuncu Sonbahar (1992), Beşpeşe (Bülent Erkmen, Celil Oker, Elif Şafak, Faruk Ulay ve Murathan Mungan ile, 2004).

ÖYKÜ: Bir Deli Ağaç (1981), Akışı Olmayan Sular (1983), Hayalet Hikâyeleri (2004).

ÇEVİRİ: Dörtlü (1985)-Geniş Geniş Bir Deniz (1989)-Karanlıkta Yolculuk (1989)-Günaydın Geceyarısı (1990)-Dalda Duran Kuşlar (1991) (Jean Rhys’tan), Adem’den Önce (Jack London’dan, 1994), Karanlıkta Kahkaha (Vladimir Nabokov’dan, 1993), Theo’ya Mektuplar (Vincent Van Gogh’tan, 1996), Bir Aşkın Anatomisi Hannah Arendt- Martin Heidegger (Elzbieta Ettinger’dan, 1996), Diana / Yalnız Avlanan Tanrıça (Carlos Fuentes’ten, 1996), Durulmayan Bir Kafa Bir Delilik ve Duygudurumları Güncesi (Kay Redfield Jamison, 1996), Doğmamış Bir Çocuğa Mektup (Oriana Fallaci’den, 1997), Küçük g: Bir Yaz Masalı (Patricia Highsmith’ten, 1998), Altın (Peter Greenaway, 2004), Yabancı Kucak (Ian McEwan’dan, 2004), Çeşm-i Bülbülün İçindeki Cin (A. S. Byatt’tan),

YAYIMA HAZIRLAMA: Short Fiction in English (editör olarak, 2001).

KAYNAKÇA: İhsan Işık / Yazarlar Sözlüğü (1990, 1998) - Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) – Encyclopedia of Turkish Authors (2005) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2007, 2009) -  Ünlü Edebiyatçılar (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 4, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Fomous People (2013), Ömer Nida / Kadın Romancılarımız - Başlangıçtan Günümüze Kadar 1892-1991 (1991), Can Kurultay / Çağdaş Türk Edebiyatında Kadın Yazarlar (1993), Behçet Necatigil / Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü (18. bas. 1999), Feridun Andaç / Edebiyatımızın Yol Haritası (2000), Memet Fuat / İncelemeler (2002), İdil Önemli / Söyleşi (Varlık, Temmuz 2004), Nazan Aksoy / Hayalet Hikâyeleri Üzerine (Varlık, Temmuz 2004), Elif Tunca / Peşpeşe Ciddi Bir Oyun Yazdılar (Zaman, 12.7.2004).

BİR DELİ AĞAÇ

(...) Pınar Kür ilgiyle izlediğim bir yazar. Küçük Oyuncu adlı hiç de bayılmadığım romanının başına yazdığı kuramsal roman reçetesine pek tutulmuştum ama,    

yine de yazarlığına boş verilmeyecek biri olduğunu düşünmekten vazgeçmemiştim. Bu, ondan çok benim 'ferasetime' bağlıydı sanıyorum!

Bir Deli Agaç'ta çok iyi öyküler var. Var da, doğrudan kitaba geçmeden önce bir kü­çük densizlik etmeme izin veriniz. Bu densizliği de üçüncüdür yineliyorum bir yazar için (ilk ikisi Sevgi Soysal ve Selim ileri idi): Pınar Kür'ün öykücülüğü romancılığından -beklenmeyecek kadar demeyeyim ama- birkaç kat daha iyi. Bu sözü uzatmanın yeri de burası değil, şu roman tartışmalarına bir ucundan takılacağım yazıdır.

Bir Deli Ağaç'ta beş öykü var. Bunların bazılarının aralarına gevşek ilmikler atmış Kür. İlk öykü: 'Yaz Gecelerinde Keman', bir yılını almış yazarın. Zaten bu öykü ve 'Bir Ayrılık Şarkısı', belki de bir romanı tasarlarken vazgeçilmişlerden kalanlar gibi geliyor okuya­na. "Yaz Gecelerinde Keman'ı okuduktan sonra Brahms'ın keman konçertosunu koydum. Öyküde önceleri dinledikleri gibi yalnız birinci bölümü değil, hepsini dinledim. Sonra o dinlemedikleri Adagio'yu. Sonra öyküyü bir daha okudum. Sanırım ‘Yaz Gecelerinde Keman'ı sindirebilmek için gerekliydi bu. Kendi payıma, öyküden aldıklarıma bu yöntemin bir katkısı olduğunu söyleyebilirim. Ama şu da var ki, öyküyle Brahms konçerto arasında­ki bağlantı organik olsa da zorunlu değil. Böylesi de öykünün başarısı açısından daha olumlu bir not tabii. Kendi içinde bir müzikle koşullanarak, ama ondan bağımsızca bütünleniyor ‘Yaz Gecelerinde Keman'.

Pınar Kür'ün en temelde, klasik diyebileceğim bir 'tahkiye'si var. Öyküye yenilik ge­tirdiği söylenemez. Türün düzgülerine (norm) sadık yani. Yine de kendine özgü öyküleme ustalıklarıyla tekdüzelikten hemen her yerde sıyrılmayı bilmiş. Bilegeldiklerinizin yinelen­diği sıkıntısını duyurmuyor.

'Herkes Bana Düşman' kitabın en hafif öyküsü, öbür öykülerin doluluğu yanında sanki cılız. Ya da öykü türü içinde bir ayrımlaşma söz konusu. Bir Deli Ağaç'ın uzunca öy­küleri yanında monolog biçemine yaslanan tipik bir kısa öykü bu.

Taksim-Maçka; hemen her öykücünün şu ya da bu biçimde, sık ya da seyrek oyna­dığı, hatta 'öykücü tabiatı orta yere çıkamamış' olanların da çoğunca kendilerini kaptırdık­ları bir oyunu sergiliyor. Uydurmacılık değil mi öykücünün işi? Işıklı pencerelerin ardın­daki ev içlerine, teneke kutularda sardunya yetiştirilen daracık balkonlarda asılı çamaşırla­ra ve tabii hele hele insan yüzlerine öyküler yakıştırıp çeşitlendirme oyununun tadıyla okudum Taksim-Maçka'yı.

'Bir Ayrılık Şarkısı' kitabın ilk öyküsüne anıştırmalarla bağlanan ama onlarsız da bü-tünlenen, ayrıntıların etkisine özel bir vurgu veren, iyi kurulmuş bir öykü. 'Yaz Gecelerin­de Keman'da olduğu gibi bu öyküde de 'psikolojik tahlil' öne çıkan bir öğe. Çok derinleş-tirilmemiş. Önce de belirttiğim gibi, bir roman için alınmış notlardan çıkarılmışçasına,

ama öykü çerçevesini taşmaksızın kotarılmış. Pınar Kür'ün öykücülüğünün önemli özelliklerinden biri, dengeyi korumaktaki başarısı gibi geldi bana. Yakaladığı öykülük malze­melerin çekiciliğine, büyüsüne kapılarak başını alıp gitmekten bilinçle geri duruyor, kıva­mı hiç bozmuyor.

Kitaba adını veren son öykü de, klasik dediğim o öyküleme biçemini sınırda da olsa koruyor, iki kanalda gelişen öyküde, koşut söylemleri sürdürürken klasik öyküyü zorladı­ğını okurun ayrımsamaması için önlemler almış Pınar Kür neredeyse. Yazılması süreci ile, okunup alımlanması sürecinin çakışmamasına özen göstermiş diyeceğim. Ancak çok dik­katli ya da yazın hafiyesi bir gözün okuma biçimine açık ediyor, öyküsünün göstermeye çalıştığınca düzayak yazılmadığını. Bunu isteyerek yaptığından hiç kuşkum yok. Birtakım becerileri kullanayım derken beceriksizliğin kucağına düşüvermek işten bile değildir. Ha­yır. Pınar Kür düşmüyor.

Düzgün, derli toplu bir dili var öykücünün. Güzel... denemez. Ama iyi. Türkçeyi kat­lederek de 'yazar' olunabildiğinin örneklerini bildiğimize göre, tuhaf ya da gereksiz görül­memeli bunu belirtişim. Yalnız, zaman ulacı olan fiilimsilere ('gelince', 'yapınca' gibi) takı getirilirken, dizgi yanlışı olmadığından emin olmamı sağlayacak kadar çok yinelenen bir yazım yanlışı yapılıyor ki, pek şaştığımı belirtmeden geçemeyeceğim: 'Gelinceye kadar', 'Yapıncaya kadar' yerine, 'gelinceğe kadar', 'yapıncağa kadar' diye yazıyor her nedense. Umalım ki bu Kür'ün değil de, dizgicinin geliştirdiği bir yazım kuralı olsun! Küçük şeyler, diyeceksiniz, iyi bir kitap için küçücük şeyler de, sinekçikler de önemlidir. Bir Deli Ağaç da, elhak iyi bir kitap. Bir yerde bir oyum olsaydı, onu Pınar Kür'ün öyküleri için kullan-makbana kıvanç verirdi. (Füsun Akatlı, Öykülerde Dünyalar, ss: 114-118)

 

Kaynak: Ömer Lekesiz / Yeni Türk Edebiyatında Öykü (İstanbul, 2001, s. 19-20)

Yazar: ÖMER LEKESİZ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör