İbrahim Canan

Hadis Bilgini, Hadis Araştırmacısı

Doğum
01 Ocak, 1940
Ölüm
15 Ekim, 2009
Eğitim
Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi
Burç

Hadis bilimi araştırmacısı (D. 1 Ocak 1940, Küçük Karapınar köyü / Ermenek / Konya – Ö. 15 Ekim 2009, İstanbul). Sarıveliler Köyü İlkokulu, Konya Erkek Lisesi (1958), Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi (1962) mezunu. Kayseri ve Akşehir’deki orta dereceli okullarda öğretmenlik (1962-67) yaptıktan sonra gittiği Paris Sorbonne Üniversitesinde “Hz. Peygamberin Tebliğ Metodları” adlı teziyle doktora çalışmasını tamamladı (1967-72). Dönüşünde Atatürk Üniversitesi İslâmi İlimler Fakültesinde Hadis asistanı olarak başladığı öğretim üyeliği görevini aynı üniversiteye bağlı olarak kurulan İlâhiyat Fakültesinde sürdürdü (1973-93). 1978 yılında doçent, 1989 yılında profesör oldu. Urfa Harran Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dekanlığı (1993-96), Baku Kafkas Üniversitesi Rektörlüğü (1996-97) görevlerinde bulundu. 1997 yılında Atatürk Üniversitesi İlâhiyat Fakültesinden İlâhiyat Meslek Yüksekokuluna naklen atandı. Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesinde Hadis Anabilim Dalı öğretim üyesi olarak çalışmalarını sürdürdü. 15 Ekim 2009 tarihinde İstanbul’da trafik kazasında vefat etti. Eyüp Sultan’da toprağa verildi.

Makalelerini fakülte dergilerinin yanı sıra Diyanet, Hakses, İslâm, İslâm Medeniyeti, Zafer, Sur, İcmal, Kadın ve Aile, Altınoluk, Okul gibi dergilerde yayımladı. Resulullah’a göre Okul ve Ailede Çocuk Terbiyesi adlı eseriyle 1979’da Türkiye Millî Kültür Vakfı Ödülünü aldı.

ESERLERİ:

İNCELEME-ARAŞTIRMA: Resulullah’a Göre Okul ve Ailede Çocuk Terbiyesi (1978), Seminer ve Tez Rehberi (1979), Oturanlar Açısından Atatürk Üniversitesi Lojmanları veya Taklitçiliğimizin Muhasebesi (1979), İslâmda Temel Eğitim Esasları (1980), Hz. Peygamber’in Sünnetinde Terbiye (1980), İslâm’da Çocuk Hakları (1980), Sulh Çizgisi (1980), Tebliğ Terbiye ve Siyasî Taktik Açılarından Hicret (1981), İslâm Işığında Anarşi: Sebepler Tedbirler Çareler (1981), Kur’an ve Hadise Göre Fitne ve Anarşi (1982), Kur’an’da Çocuk (1984), Hz. Peygamber’in Hadislerinde Medeniyet Kültür ve Teknik (1984), İslâmda Zaman Tanzimi (1984), Hz. Peygamber’in Okuma-Yazma Seferberliği ve Öğretim Siyaseti (1985), İslâm’da Çevre Sağlığı (1986), İslâm Aleminin Ana Meselelerine Bediüzzaman’dan Çözümler (1994), Aile Reisi ve Baba Olarak Hz. Peygamber (1994), Hz. Peygamber’in Sünnetinde Tıb (1995), Sahabe Dünyası (1996), İslâm Davetçisinin El Kitabı (1996), Hz. Peygamberimizin Tebliğ Metodları 1 (1998), Hadis Usulü ve Tarihi (1998), Hz. İbrahim’den Mesaj (1998), Peygamberimizin Yanılması Meselesi (1999), Alevilik Sünnilik Meselesi (2002), Krizin Sabahı (2002), Peygamberimizin Tebliğ Metodları 2 (2002), Çocuk Terbiyesi (2002), Hz İbrahim’den Mesajlar (2004).

ÇEVİRİ: Tarihçi Açısından Din (Arnold Toynbee’den, 1978), Yeni Usul-i Hadis (Zafer Ahmed et-Tehanevî’den, 1982), Ahkâmu’s Siğar / İslâm Hukukunda Çocukla İlgili Hükümler (Üştruşeni’den, 1984), Kütüb-i Sitte Muhtasarı Şerhi 1-5 (1988), Makine ve Çarkları (Michelle Heller’den, 1998).

HAKKINDA: M. Fethullah / Takriz (İslâm Aleminin Ana Meselelerine Bediüzzaman’dan Çözümler, 1994), Ahmet Yüter / Prof. Dr. İbrahim Canan: “Çevre Allah’ın İnsanlara Bir Emanetidir.” (Sur dergisi, Nisan 2003), Türkiye Kültür ve Sanat 2010 Yıllığı (2010).

 

NETİCE

Yakın zamanlarda Batı'da zuhûr edip dilimize geçmiş içtimâiyâtla alâkalı bir kısım tâbirleri değerlendirirken çok titiz davranmamız gerekmektedir. Zira, bu tâbirler muhteva kazanırken tarihî gelişimi ve değer ölçüleri bizden çok ayrı olan bir dünyanın mânevî atmosferinden derin etkiler almışlardır. Bu tâbirlerin Batılı muhtevâsı ile alınarak bir kısım hüküm ve değerlendirmelerde esas ve ölçü yapılması bizleri, Kur'ân-ı Kerim'in “Allah'ın kelâmını değiştirenler, tahrif edenler” tehdidine hedef olacak derecede ciddî hatalara sevkedecektir.      

Nitekim gördük ki, insanları ve cemiyetleri medeni-gayr-ı medenî diye bir taksime tâbi tutmak, İslâm açısından mümkün değildir. Yine gördük ki, medenî kelimesine Batı'nın verdiği muhtevâ ile bizim kazandırmamız gereken muhteva çok farklıdır.

Kültür kelimesi de öyle.

Batılılar tarafından bile, bâzıları birbirine taban tabana zıt pek çok târifleri yapılmış olan bu tâbirlerle ifâde edilmek istenen ana prensipler ve esâs maksadlar, İslâm dinince başka kelimelerle ifâde edilmiştir. Din, Sünnet, Örf vs. gibi.

İslâm cemiyetinin medeni iskeletini «imân» esâslarıyla kuran İslâmiyet, kültüre tekâabül eden “sünnet”le de bu iskeleti tamamlar ve binasını tezyin eder.

İslâm medeniyet sarayının mükemmel olması için kültürel bütünlük şarttır. Bu da müslüman bir cemiyette içtimâî değer ve tezâhürlerin «sünnet» kelimesinde ifâdesini bulan bir kısım normlara uygun olmasını gerektirmektedir. Bu uygunluğun yokluğu bid'atle ifâde edilmiştir. Bu da, günümüz sosyologlarınca "bir medeniyetin tedenni ve inkırâz alâmetleri olarak değerlendirilen “kültürel tezadlar”a tekaabül etmektedir.

Araştırmamızda tesbit ettiğimiz bir diğer mes'ele İslâm'ın ilim ve tekniğe bakışıdır. İslâm'da ilim için “faydalı”-“faydasız” ayırımı yapılır, milliyet yâni “yabancı kültürün parçası olma” vasfı verilmez. Bu sebeple faydalı görülen her ilme, kaybedilen bir malı yeniden buluyormuşcasına nerede bulunursa sâhip çıkılması, Çin'de bile olsa alınması emredilir.

Tekniğe gelince, her bir teknik unsur, fıtrî ihtiyaçlarımıza cevap verdiği ölçüde makbûldür. Ancak, beşer mâmulü olması hasebiyle her bir teknikte onu imâl eden cemiyetin kültürel değerlerini de temsil etme vak'ası mevzûbahs olabilir. Bu durumda o teknikten bu kültürel vasıf izâle edilerek istifâde edilmelidir. Kültürel vasfı izâle edilemeyen bir eşya, İslâm açısından «teknik» değildir, kendi kültürel değerine zıt bir “bid'at”tır. Bir başka ifâde ile “fıtrî ihtiyâçlarımıza” tekaabül etmeyen, kendisinden vazgeçilebilen bir fazlalıktır. Bunun alınması kültürel bütünlüğe bir darbe, bünyede bir çatlamadır.

Allah nazarında en faziletli, en değerli olmayı “kuvvetli olma” şartına bağlayan İslâm, “kuvvet”i “atmak”la tarif ederek, her devirde “atma” da üstünlüğü sağlayacak imkânlara sahip olmayı emretmiş olmaktadır.

Tekniğin yerli olmasında ısrar eden İslâmiyet, üretimi yapılan her şeyde yabancı tekniğe yer vermemeyi prensip yapmak sûretiyle yerli üretimin korunmasını tavsiye etmektedir.

Günümüz sosyoloji ilminin mûtaları (verileri) da gösteriyor ki, müslümanları gerçek bir medenî terakkiye götürecek yol tektir ve o da kendi kültürel değerlerine sadâkatten geçmektedir. Önce, hâl-i hâzırda içinde bocaladığı değerler keşmekeşinden kurtulmak zorundadır. Bu da hâriçten giren ve bugünün ifâdesiyle kafasındaki tezadları oluşturan yabancı kültür unsurlarını “bid'at”ları kendi manevî değerler hamulesinden ayıklamaya bağlıdır.

Nitekim, Sünnet'in İslâm cemiyetine getirmiş olduğu, yukarıda tasvirini yaptığımız rûh, sünnete uymada son derece hassâs ve ihtiras sâhibi olan ilk devre müslümanlarını kısa zamanda komşu medeniyetlerin geliştirmiş bulunduğu eski teknikleri aynen benimseyip daha da geliştirmeye ve sür'atle terakki ederek eski dünyayı kısa zamanda fethetmeye sevk etmiştir.

Târih tekerrür ettiğine göre, geçmişte bir kere olan, gelecekte de olacak demektir. “Sünnet”e uyduğumuz takdîrde yarının tekniğinde öne geçebiliriz.

 

                                                                                      (Peygamberimizin Hadislerinde Medeniyet)  

 

 

 

FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör