Yazar, eleştirmen, çevirmen
(D. 16 Şubat 1926, İstanbul - Ö. 19 Aralık 2002, İstanbul). Tam adı Memet Fuat
Engin Bengü. Yazılarında Engin Bengü, Mehmet Bengü imzalarını da kullandı.
Sinema oyuncusu ve yönetmeni, senarist Vedat Örfi Bengü ile Piraye Hanım’ın
oğludur. Piraye Hanım, Vedat Örfi’den ayrıldıktan sonra 1935’te Nâzım Hikmet’le
evlenmişti. Memet Fuat, Haydarpaşa Lisesi (1946), İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü (1951) mezunudur.
Öğrenciliği sırasında Aylık Ansiklopedi’ye maddeler yazdı. Öğretmenlik,
çevirmenlik, muhabirlik, inşaatlarda mimar yardımcılığı gibi işlerde çalıştı.
Tuna Baltacıoğlu ve Oktay Verel ile birlikte Memleketimizde ve Dünyada
Kitaplar adlı bir bibliyografya dergisi (1950-51) çıkardı. 1960’ta kurduğu
De Yayınevini yönetti ve aylık edebiyat dergisi Yeni Dergi’yi çıkardı
(1964-75). Bir önceki yılın şiir, deneme ve öykülerinden seçmelerin yer aldığı Türk
Edebiyatı (on cilt) adlı yıllıkları hazırlayıp yayımladı (1963-72).
Küçük yaşlarından
süregelen spor tutkusunu, yaşadığı çevredeki çocukları sporculuğa yönlendirme
yolunda değerlendirdi. Bir semt kulübü olan Altınyurt’ta futbol, masa tenisi,
voleybol kollarıyla ilgilendi. 1972-80 yılları arasında Voleybol Erkek Millî
Takımının antrenörlüğünü yaptı. Ünlü oyuncular yetiştirdi. 1979-82 yılları
arasında ise Anadoluhisarı Gençlik ve Spor Akademisinde öğretim görevlisi
olarak voleybol dersleri verdi. 1980’den 1983’e kadar Yazko Edebiyat dergisini
yönetti. 1981’de Adam Yayınevinin yerli yayınlarının yönetmenliğini üstlendi ve
1987’de emekliye ayrıldı. 1985’te yayımlanmaya başlayan Adam Sanat dergisinin
genel yayın yönetmenliği görevini 1999’a kadar sürdürdü.
Memet Fuat’ın ilk
yazıları Aylık Ansiklopedi’de yayımlandı. Kısa bir süre öykü yazdı. Şiir,
deneme, hikâye ve eleştirileri 1945 yılından itibaren Kitaplar, Yeryüzü,
Yeni Ufuklar, Varlık, Yeditepe, Yeni Dergi, Milliyet Sanat, Vatan, Adam Sanat,
Politika vd. dergi ve gazetelerde yer aldı. Bir süre Cumhuriyet
gazetesinde kültür-sanat ağırlıklı haftalık yazılar yazdı. Yayımcılığında da
dergiciliğinde de edebiyata ilişkin klâsik ve çağdaş bilgi aktarımına önem
verdi. Çağdaş Amerikan yazarlarından çeviriler yaptı ve De Yayınevinde
Faulkner, Joyce gibi yazarların çevirilerini yayımladı. Çağdaş eleştiri yöntem
ve ilkelerine dayanan değerlendirmeleriyle Türk eleştirisinin belli başlı
adlarından oldu. Edebiyatı daha çok toplumsal işleviyle değerlendirdi, ancak
metnin özerkliğine de önem verdi.
Nâzım Hikmet’in 1963’te
ölümünden sonra, Piraye Hanım’da bulunan el yazmalarından yararlanarak Saat
21-22 Şiirleri, Dört Hapisaneden, Rubailer, Memleketimden İnsan Manzaraları’nı
basıma hazırladı (1965-67). Ayrıca Nâzım Hikmet’in Piraye Hanım’a yazdığı
mektupları Piraye’ye Mektuplar adıyla, kendisine yazdığı mektupları Oğlum
Canım Evladım Memedim (1968) adıyla yayımladı. Yazılarında ağırlıklı olarak
düşünce özgürlüğü, hoşgörü üzerinde duran, çağdaş Türk şiiriyle yakından ilgilenen
Memet Fuat, 1969’da, dergilerde çıkan denemeleriyle Ataç Eleştiri Armağanını,
1961’de Düşünceye Saygı adlı kitabının birinci basımıyla Türk Dil Kurumu
Deneme-Eleştiri Ödülünü kazandı. Çağdaşımız Makyavel adlı kitabıyla 1992
Sedat Simavi Ödülünü Gülten Akın’la paylaştı. 1995’te kendisine Kültür
Bakanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü, 1996’da Edebiyatçılar Derneği Onur Ödülü
Altın Madalyası verildi. Kenan Bengü adında bir oğlu, Arda Bengü adlı bir
torunu vardır.
“Bu haberin etkisi bende
kurşun yarası gibi oldu. Vurulmaları yaşamış olanlar der ki: Kurşun ete
saplandığında parçalanma ilk an ayırt edilemez. Yakıcı acısı bedeni ağır ağır
örseleyerek yayılır. Memet Ağbi’yi yitirmenin bilincine varmaya başladığımda,
yoğun bir zamanın güzelliklerini, iyiliklerini yas tutmadan kaleme almayı
isterim. Yazarlığımın ışık aldığı bir deniz feneri gibiydi Memet Fuat benim
için. Karanlıkları bitmez diretkenliğiyle kesip uzayan bir aydınlıktı.” (Füruzan)
“Nesnel Eleştiri-Öznel Eleştiri tarzında bir
ayrım yapmayı kendine iş edinmiş bir edebiyat ortamında Memet Fuat öznel
eleştirinin piriydi. Gel gör ki karşı kutup gibi duran nesnel eleştiri verdiği
dişe dokunur ürünlerin kabule değer bir yer edinmesi bakımından birinci
derecede Memet Fuat’ın korumasından yararlandı. Arkasına hiçbir resmi anlayışı
almadığı halde bir eleştirmen nasıl olmuştu da birilerini koruma derecesine
varan saygınlığa kavuşmuştu? Meraka değer bir şey bu. Tekrarına belki bir daha
eremeyeceğiz. Benim açıklamam şudur: Sahtelik ve yutturmacılık karşısında Memet
Fuat’ın duruşu öyle katiydi ki işinin erbabı olan her kişi onun yanında
rahatlık sağladığını fark ediyor ve hakkından fazlasına konmaya çabalayan
uyanıklar da Memet Fuat’ın kimi kime tercih edişinden tedirginlik duyuyorlardı.
Dürüstlüğün sahiciliğe, sahiciliğin dürüstlüğe olan borcunu hatırlattığı için
saygındı Memet Fuat. Namuslu olup olmamak zenci düşmanı olup olmamaktan daha
önemliydi onun için. Bir zenci düşmanı da namuslu olmak koşuluyla diyalogu hak
ediyordu.” (İsmet Özel)
“Yaşadığımız bende
hayranlık uyandırmıştı. 1956’da yayımlanan ilk kitabım İnsan Tükenmez’de,
kitaba adını veren yazıda ‘Edebiyatımızın bugün içinde bulunduğu sıkıntılı,
bezgin havadan kurtulması için yazarlarımızın yeni gerçeklere, yeni insanlara
doğru açılmaları gerek, diyorum.’dedikten sonra birtakım romancılarımızın, hikâyecilerimizin,
şairlerimizin adlarını sayıyor, onların ‘yeni insanlara doğru açılmaları’nı
istiyordum. Adını ilk andığım yazar Memet Fuat’tı: ‘Memet Fuat’ın o güzel
kitabındaki, Yaşadığımız’daki, tıbbiyeli Bülent yerine, örneğin tıbbiyeli
Nihat...’(‘Tıbbiyeli Nihat’, o günlerde hapiste yatan tıbbiyeli Nihat
Sargın’dı.) Yaşadığımız için bir eleştiri yazmak istemiştim ama nedense bir
türlü yazamamıştım. Yaşadığımız’ın yayımlandığı günlerde Attilâ İlhan’ın
Ankara’da yayımlanan Kaynak dergisinde çıkan bir eleştirisini anımsıyorum;
aradan yarım yüzyıla yakın zaman geçti, o eleştiriden anımsadığım tek şey
Attilâ’nın Yaşadığımız’daki bir genç kızın adına takılmasıydı: Câna. Attilâ,
‘Ne isim!’ diyordu, bense bayılıyordum ‘Câna’ adına.” (Turhan Günay)
ESERLERİ:
ÖYKÜ:
Aşk ve Sümüklüböcek (Tuna Baltacıoğlu ile, 1946), Bir Ayrılışın
Öyküsü (1998).
ROMAN: Yaşadığımız
(1951; yeni yazımı, 1998).
ANI: Gölgede Kalan
Yıllar (1997), Tribünden Palavra Anılar (1999), Yazarlığın
Eteklerinde (2002).
DENEME-ELEŞTİRİ-İNCELEME:
Düşünceye Saygı (1960; gen. 1994), Çağını Görebilmek (1982), Unutulmuş
Yazılar (1986), Çağdaşımız Makyavel (1992), Eleştiri Sorumluluğu
(1994), İki Yönlü Yozlaşma (1995), Özgünlük Avı (1996), Konuşan
Toplum (1996), Dağlarda Yüreğim (1996), Her Yer Tiyatrodur
(1997), Sömürüsüz Bir Dünya (1998), Çoğunluğun Gücü (1998), Duyumsanmayan
Karanlık (1998), Biçemden Biçeme (1999), Yaşlı Bir Şaire
Mektuplar (1999), Aykırılıklar (1999), Din ile Felsefe (2000),
Demokrasi Kültürü (2000), Nâzım Hikmet: Yaşamı Ruhsal Yapısı Davaları
Tartışmaları Dünya Görüşü Şiirinin Gelişmeleri (2000), İkinci Yeni
Tartışması (2000), Kültür Alışverişi (2000), Memet Fuat’ın Nazım
Hikmet’i (2000), Nâzım Hikmet Üzerine Yazılar (2001), Yirminci
Yüzyılda Yazınımıza El Verenler (2001), Kitap Eleştirileri (2002), Toplum
ile İnsan (2002), İncelemeler (2002).
ARAŞTIRMA: Tiyatro
Tarihi (1961), Rubailer (1966), Voleybol (1983, Mehmet Bengü
adıyla).
BİYOGRAFİ: Yunus Emre
(1976), Pir Sultan (1977), Karacaoğlan (1977), Şinasi (1977),
Namık Kemal (1999), Tevfik Fikret (1979), Ahmet Haşim
(1977), Dadaloğlu (2002).
ANTOLOJİ: Türk
Edebiyatı (De yıllıkları, 1963-72, on cilt), İlkokul Çocukları İçin
Şiirler (1968), Çağdaş Türk Şiiri Antolojisi (1985, genişletilmiş
14. basım, 1999), Dünya Yazınından Çeviri Şiirler (1992), Dünya
Yazınından Seçilmiş Kısa Oyunlar I (1993), Dünya Yazınından Seçilmiş
Kısa Oyunlar II (1993), Dünya Yazınından Seçilmiş Kısa Öyküler
(1993), Türk Yazınından Seçilmiş Çocuklar İçin Şiirler (1993), Türk
Yazınından Seçilmiş Denemeler (1993), Türk Yazınından Seçilmiş Eleştiri
Yazıları (1993).
DERLEME: Nâzım ile
Piraye (1975), Nâzım Hikmet (1997), Orhan Veli Kanık (1997), Oktay
Rifat (1997), Cahit Külebi (1997), Sabri Altınel (1997), Edip
Cansever (1997), Cahit Irgat (1998), Nâzım Hikmet: Portreler
(2001), ‘A’dan Z’ye Nâzım Hikmet (2002), Nasrettin Hoca Fıkraları
(2002).
ÇEVİRİ: Ateş Yakmak
(öykü, Jack London’dan, 1953), Kasımpatları (öykü, John Steinbeck’ten,
1953), Kuyudaki Zenci (öykü, Erskine Caldwell’den, 1953), Ölü Albayın
Kızları (öykü, Katherine Mansfield’dan, 1953; Yolculuk adıyla 1991), Çimen
Yaprakları (şiir, Walt Whitman’dan, 1954), Gece Ağacı (öykü, Truman
Capote’tan, 1954), Alın Yazısı (roman, Erskine Caldwell’den, 1954), Morgue
Sokağı Cinayeti (öykü, Edgar Allan Poe’dan, 1954), Denizin Değiştirdiği
(öykü, Ernest Hemingway’den, 1954), Don Cristobita ile Dona Rosita’nın
Acıklı Güldürüsü (oyun, Federico Garcia Lorca’dan, 1960), Yoksul
İnsanlar (öykü, William Saroyan’dan, 1961), Çağrılmadan Gelen (oyun,
Maurice Maeterlinck’ten, 1961), Kulaktan Kulağa (oyun, Lady Augusta
Gregory’den, 1961), Trenton ile Camden’e Mutlu Yolculuk (oyun, Thornton
Wilder’dan, 1961), İstiridye ile İnci (oyun, William Saroyan’dan, 1961),
Zavallı Aubrey (oyun, George Kelly’den, 1964), Doğum Günü Partisi
(oyun, Harold Pinter’dan, tsz.).
KAYNAKÇA: Çetin Yetkin /
Siyasal İktidar Sanata Karşı (1970), Atilla Özkırımlı / Türk Edebiyatı
Ansiklopedisi (c.3, 1982), TDE Ansiklopedisi (c. 1, s. 396), İhsan Işık /
Yazarlar Sözlüğü (1990, 1998) - Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) –
Encyclopedia of Turkish Authors (2005), Enis Batur / Çağdaşımız Memet Fuat -
Sennur Sezer / Edebiyatımızın Maestrosu Memet Fuat - Mehmet Sarsmaz / Memet
Fuat’a Saygıyı Yazmadan ‘Özgünlük Avı’na Çıkmak’ (Cumhuriyet Kitap, 8.11.1997),
Turhan Günay / Yaşadığımız ve Dil Kaygısı (Cumhuriyet Kitap, 31.12.1998), Fethi
Naci / Memet Fuat’ın “Nâzım Hikmet”i (Cumhuriyet Kitap, 28.9.2000), TBE
Ansiklopedisi (c. 2, 2001), Gürcan Arıtürk / Aklın Aydınlığı Memet Fuat
(Radikal Kitap, 13.1.2005), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye
Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, gen. 2. bas. 2007) - Ünlü
Edebiyatçılar (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 4, 2013) - Encyclopedia of
Turkey’s Famous People (2013).
Memet
Fuat'ın Ölümünün ardından yazan ve büyük çoğunluğu edebiyatçı olan kalemlerden
farklı olarak ben, bir bilim adamı sıfatıyla düşüncelerimi söyleyeceğim ve
Memet Fuat'a neler borçlu olduğumu dile getireceğim.
Acayiptir,
bizde bilim adamları, hele hele işin tekniğine de gelip girmiş olanlar, çokça,
edebiyat ve sanata, oralardaki gelişmelere kapalı sayarlar kendilerini ve öyle
de kalırlar. Mesleklerini sürdürürken, bir yandan da örneğin şiir ve romandaki hareketleri
izleyenler ne kadar da azdır. Öyle olunca da, bir karşılaşmada konuşmalar, çok
genel konularla sınırlanıp o sıradan ve sığ soruya gelip varılır: "Ne
olacak bu memleketin hali?"
Oysa
bilimle uğraşma, dahası teknik alanda dönüp dolaşma, edebiyat ve sanatla
beslenmiyorsa, hele hele felsefenin uzağında kalmışsa, verimli olamaz. Şunu da
söylemeli: Edebiyat ve sanat, "daha çok insan olma"nın kapısını
açarlar; o kapıdan içeriye girenler, hangi meslekten olursa olsunlar, yaşamı ve
insan olmanın serüvenini daha yakından görüp tanıma fırsatını elde ederler.
Ben,
bilim adamlığına hep böyle baktım.
Özellikle
seçtiğim alan, hukuk, başta tarih, sosyoloji ve felsefeyi, yakından izlemeyi
zaten gerektiriyordu; onlar ise ister istemez edebiyat ve sanatla bağlarımı
sıkılaştırdı.
Edebiyattaki
aranışlarımı, 50'li yıllarda Nurullah Ataç yönlendirdi.
Yeni
edebiyatı onunla izler oldum,
60'lı
yıllarda ise, bir başka öğretmen imdadıma yetişti: Memet Fuat'tı bu.
Yazarlığı,
eleştirmenliği ve düşünce adamlığı ile bir örnekti; eşi az bulunur bir
öğreticiydi. Çekici olmasının bir nedeni de şuydu: Memet Fuat, sadece bir
edebiyatçı değil, kültüre bir bütünlük içinde bakan insandı ve çağına tanıklık
ediyordu. Böylece edebiyatın, yanı sıra, demokrasi kültürü, din ve felsefe,
eğitim ve dil sorunu, bu arada sömürüsüz bir dünya özlemi de, "fikridağar"ının
temalarıydılar.
Ve
eleştirmenliği!
Türkiye'de
ve dünyada esen yeni rüzgârların ürünlerine ve değerlerine yer açmak, onların
okurlarını yetiştirmek için, eleştirmenlik gerekiyordu. Ülkemizde titiz, kül
yutmayan okur kitlesi içinde bir araştırma yapınız, Memet Fuat'ın yetiştirdiği
kuşağın ağır bastığını göreceksiniz.
O
kuşaktan olmak gurur veriyor bana!
Ölümünün
ardından eserlerinin topluca bir listesine bakınız: 50 yılı aşkın bir yazarlık
yaşamının sayısı 80'i aşan ürünleri. Çağına ve toplumuna derinden bağlılığın
bir işareti değilse ne bu?
Türkiye'nin
bir büyük değişiklik içine girdiği 60'lı yılların başında yayımlanmış,
Düşünceye Saygı adlı kitabı ilk okuduğum eseriydi; adı bile anlamlıydı. Onu
sonraki yıllarda başka kitaplar ve yöneticiliğini yaptığı Yeni Dergi
(1964-1975), Yazko Edebiyat (1980-1983) izledi.
En
son da Adam Sanat'ın okuru oldum.
Diyeceğim,
bu yol gösterici insanın büyük emeği var üzerimde. Hele hele, başka dillerde de
bir örneği gösterilemeyecek Nâzım Hikmet adlı eseriyle.
Şükran
borçluyum.
Anısı
önünde derin saygılarla eğiliyorum.
(Adam Sanat, Şubat 2003, sayı:
205, s.21-22)