Mehmet Aksu

Öğretim Görevlisi, Yönetici, Bürokrat, Yazar, Şair

Doğum
25 Ekim, 1962
Eğitim
Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi İktisat Bölümü
Burç

Şair ve yazar, bürokrat, öğretim görevlisi. 1962, Dereli Köyü / Kahramanmaraş doğumlu. Merkez Dereli Köyü İlkokulu, Denizli Pamukkale Ortaokulu, Tarsus Lisesi Edebiyat Bölümü ve Anadolu Üniversitesi / İktisat Fakültesi/ İktisat bölümünden 1989 yılında mezun olduktan sonra Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde Pedagojik Öğretmenlik Formasyonu eğitimi aldı. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset ve Sosyal Bilimler Bölümü’nde “Ceza İnfaz Kurumlarında Personel Sorunları’’ proje-tezi ile aynı üniversitenin Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümü’nde “Çocuk Suçları ve Çocukları Suça İten Sebepler” proje-tezi ile, yüksek lisans mezunu. (2007)

1983-89 tarihleri arasında Kahramanmaraş’ta “EDELER” adlı Türk Halk Müziği Dershaneciliği ve Orkestra İşletmeciliği, müzisyenlik ve sanat menajerliği, Gaziantep GRT TV, Hisar TV, Yaprak TV ve Kanal 5 Televizyonlarında programlar yaptı.

1993 yılından itibaren İnebolu M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda İdare Memuru olarak başladığı memuriyete Gaziantep ve Midyat Cezaevlerinde müdür ve 2004 yılından itibaren Erzurum Ceza İnfaz Kurumları Personeli Hüseyin Turgut Eğitim Merkezi’nde Müdür / Öğretim Görevlisi olarak devam etti. 2012 yılı başlarına kadar yedi buçuk yıl görev yaptığı Eğitim Merkezinden çocuklarının eğitimi nedeniyle tayin talebinde bulunup, cezaevi müdürlüğü görevine geri dönüş yaptı.

Atandığı Kayseri Kapalı Ceza ve İnfaz Kurumu’ndaki kısa süreli görev sürecinde de geçici süreli görevlendirmelerle tekrar çok sevdiği eğitim hizmetlerine öğretim görevlisi olarak devam etti. Aynı yıl içerisinde atandığı İnebolu M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü görevini yaklaşık 2 yıl yaptı. 2014 yılının ortalarında Ankara’ dan sonra Türkiye’de ikincisi olan “İstanbul Çocuk Eğitimevi Müdürlüğüne” Kurucu Müdür olarak atandı ve İstanbul Çocuk Eğitimevi Müdürü olarak görev yaptı. Halen Cezaevi Müdürü olan mesleğini icra etmektedir.

Mehmet AKSU, Yargının modernizasyonu ve cezaevi reformu projesi kapsamında Avusturya ziyaretinde bulunulan heyet çerisinde görev aldı. Türk Denetimli Serbestlik ve Yardım Hizmetleri Birimi çalışanları ders kitapları hazırlama gurubunun içinde yer aldı ve bu kurumun ilk eğitimcilerindendir.

İlk yazısı Kahramanmaraş’ta yayınlanan İstiklal Gazetesi’nde yer aldıktan sonra çeşitli gazete, antoloji, dergi ve sosyal paylaşım sitelerinde yazı ve şiirleri yayımlandı. Dolunay Şiir Şölenlerine katıldı. Şiirlerinin yanında beste çalışmaları da olan Aksu, bağlamasıyla eserlerini okuyarak konserler verdi. Kompozisyon ve şiir yarışmalarında ödüller aldı. CİPDER Paylaşım Dergisinde ve Erzurum’un saygın bir yerel gazetesi olan Kurtuluş gazetesinde “Azığımda Olan” isimli köşesinde değişik konularda yazılarını paylaştı. CTE Değerler Dergisinde, Lamure Yaşam, Ayrıntı ve Kültür Dergisi, Erzurum Sevdası Dergisinde de yazıları yayımlandı.

Halen “ Ay Vakti / Düşünce- Kültür ve Edebiyat Dergisinde yazılarını paylaşmaktadır. Gaziantep Saz-Ses ve Sahne Sanatkarları Odası, Antoloji.com, Musiki Eseri Sahipleri Grubu Meslek Birliği, Türkiye Yazarlar Birliği üyesidir.

2002 yılında Dolunay Yayınlarında çıkan “Başka Dağlar Var” isimli şiir kitabının ikinci baskısı Yankı Yayınlarında Ocak 2011 de, 2015 yılında Yankı Yayınlarında çıkan “Heybedeki Hayat” isimli deneme kitabının ikinci baskısı yine Yankı Yayınlarında, Mart 2019 da yayınlanmıştır.

2021 yılında kitapları bazı Üniversite Kütüphanelerinde yerini aldı. Aynı yıl Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Kütüphanesi’nin girişinde oluşturduğu, duvardan duvara geniş alanı kapsayan onur köşesi olan bölümde yer alan 6 yazardan biri, Mehmet Aksu olarak yer verildi.

Şahsına ve eserlerine gösterilen ilgi, 2022 yılında Kahramanmaraş/ Nurhak ilçesi Milli Eğitim Müdürlüğü kapsamında düzenlenen şiir etkinliğine, İlçe Kaymakamı Ferhat GÜR’ün resmi davetiyle ONUR konuğu olarak katıldı.

Değişik hedef kitlelerine “ Kişisel Gelişim” seminer eğitimleri, konferanslar vermektedir. İlkini 2012 yılında Erzurum’da düzenlediği, “ Erzurum Kahramanmaraş Şair Kardeş Kent Olsun.” çağrısını 2013 yılında da tekrarlayarak gelenekselleştirdi. Bu projenin önemini şair dostları ile birlikte şiir dinletileri yaparak anlatmakta, sağduyulu herkesten destek vermeleri çağrısına bulunmaktadır. Evli ve üç çocuk babasıdır.

İletişim: [email protected]

 

ESERLERİ:

 

Şiir:

 

Sevdamın Yurdu (1999)

Başka Dağlar Var (2002)

Gönüllerin Budak Gülleri (2006)

Temmuz Güneşi (2012)

Dolunayda Yürümek (2020 )

 

Deneme-Özdeyiş:

 

Heybedeki Hayat (Deneme, 2015 )

Söz Yumağı (Veciz Söz, 2015 )

Açık Kapı  (Deneme, 2020 )

Söz Yolağı  (Veciz Söz, 2020)

 

Araştırma-İnceleme:

 

Ceza İnfaz Kurumlarında Personel Sorunları (2007)

Çocuk Suçları ve Çocukları Suça İten Sebepler ( 2010)

 

Devam Eden Çalışmaları:

 

“Mahkumiyetten Hakimiyete” Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın Pınarhisar Cezaevi’nde yattığı günlerde mektuplaştığı mektup arkadaşları, mektupları ve analizi konulu kitaplaştırma çalışması. (Araştırma)

Heybeli Kapı (Şiir)

Muhabbet Arkı (Şiir)

Han Soluğu (Şiir)

Heybeden Haber (Basına Yansı)

Söz Dimağı (Veciz Söz)

..Denge ( Deneme)

..Tepe ( Anı)

 

HAKKINDA: Ramazan Avcı / Kahramanmaraşlı Şairler Antolojisi, Kahramanmaraş Valiliği / (2008), İhsan Işık / Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi  (11.Cilt Ek:1, 2009), Yaşar Alpaslan, S. Yakar / Maraş Meşhurları (Kahramanmaraş Valiliği , 2009), Erzurum, Yerel “Kurtuluş Gazetesi” 01 Nisan 2011), CİPDER Paylaşım dergisi, Nisan 2011, Sayı 10, Ankara Kahramanmaraş Ansiklopedisi (Sütçü İmam Üniversitesi, Cilt . 1. Sayfa 186,187 (2017).

BAŞKA DAĞLAR VAR

BAŞKA DAĞLAR VAR

 

Mehmet AKSU

 

Canan inayet eyledi aradığını buldu gönlüm, 
başkası olmayacak.
Reyhan kokusunda yar, gel deyince yokuş mu kalır 
aşılmayacak. 
Yönümün bedelini gönlüm ödüyor, gül de har vardır 
örtülmeyecek.
Dağların arkasında başka dağlar var. Dünü bugüne bağlar var.
Dağları denize ırmaklar bağlar, dünden bugüne çağlar var.

 

Gözün gördüğünü gönül hissetmeyince özlem ekilmez.
Kudret desti benliğinde olanın sözü sadıktır yıkılmaz.
Güle kul olmayınca kırk yerden yanar kütük, bükülmez.
Ölene rahmet, kalan sağlar var. Gönülden gönüle, bağlar var.
Doğuyu batıya hak erler bağlar. Dünden bugüne, çağlar var.

Yüreğine soran emin olur, inancını tam söyler.
Bir anda bozulan bir anda yapılmaz mı? Hey beyler.
Kamil olmayan aslından haber derlemez, günü eyler.
Dağların arkasında başka dağlar var. Dünü bugüne,
bağlar var.
Dağları denize ırmaklar bağlar, dünden bugüne çağlar var.

Okçu dümdüz atarsa oklarını hedef şaşmaz, övünür.
Çocuksu yüreğini kayıp etmeyen adam, hayıflanmaz görünür.
Yollar kapalı ancak, biz tünel açacağız evliyalar görünür.
Allah la kul arasında peygamberler var, gönülden gönüle
bağlar var.
Bilinmeyen sırları mürşitler söyler, bugünü yarına bağlar var.

Ömrün yaşandığı yıllarda, kaliteli sonuçlar varsa ne mutlu.
Dinlemek anlamaktır, kapanmak derin, kesin inançlılar mutlu.
Kul bozmasa Hak’ın yarattığı her şey çok güzel, bilen şefkatli.
İyiyi kötüden ayıran yollar var. Dünden bugüne, çağlar var.
Hakın bilmeyen rehberi neyler? Bugünü yarına bağlar var.

Mehmet Aksu (Başka Dağlar Var- Dolunay Yay.K.Maraş/2002

 

FİNCAN

FİNCAN

 

Mehmet AKSU

 

Tarihe bakıldığında milattan önce 600 yıllarında sulu yemekler, gıda maddelerinin depolanması için seramik kullandığı görülmektedir. İnsanlar her zaman ihtiyaçlarını topraktan, su dan, ateş ten aramışlar bunların etkin kullanımı ile de envai çeşit aletler üretmişlerdir. Sıvı besinlerin sızdırılmaması için pürüzsüz kaplama yapmışlar bunu da erimiş kumla yapmayı başarmışlardır. Gönlün incelikleriyle şekillenen sanatın incelikleri gelişimini sürdürerek tarihe ismini sonsuzluğa seslenircesine yazdırmıştır. Fincan da bunlardan en popüleri gönlün derinleyen katmanlarında yerini almıştır.  Değerler mührünün sığdırıldığı mekan olarak ta küçük ama sorumluluğunu yüklediği fincan hacetini, gönül yolculuğunda kıymet arz olunana sunulmasını önemsemişlerdir. Tarihin her döneminde kültür aktarımında yerini muhafaza eden muhabbete şahitlik eden olmuştur.

Fincan, ırakları arşınlayan bağdır, dimağdır. “ Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır.” Ata sözümüzün atalarımızın bize vefanın, birlikte geçirilen an denilen zamanın ne kadar önemli olduğunu bir fincan içerisine damıtılmış saygı, sevgi hoşgörü gibi değerlerin sığdırılarak kotladığı gönül dünyalarına vurulan mühürdür, ömrün kalitesini artıran reçetedir.

  Fincanın içerisinde içilen aslında peşinen hatalarla omuzlara yük teşkil edecek yol kesişenlerinin kırk yatarının olabileceği, kulun hatasız olamayacağı, hatalar için ilişkilerin kopartılmaması için fincan içerisine sığdırılmış anıyı oluşturan muhabbetin hoşnutluğudur. Koruyucusu da fincan adı ile gönüllerde tutulan heyecandır.

“Azim bir fincanın içerisinde kırk gemi yüzdürür.” Doğumdan ölüme kadar asırların sığdırıldığı beyin hacmine bakıldığında el büyüklüğündedir aslında. İnanılması maneviyat istikametinde inanç gerektirir. Fincan içerisinde de azmin kırk gemi yüzdüreceği aynı istikamet sevdalısının inancı.“Yol yolcu ile genç kalır.” Yolun bekası için genç düşünmek, gençleri yola bileğlendirmek, yolun kıvrımlarının ibre terasıdır. Fincan taşıyan masanın ayakları zemine iyi basar.

Dost gönülleri aynı mekanda sofra etrafında toplatır fincan. İçerisinde sunulan şerbet, çay, fincan denince asıl özdeşi kahve anımsatır fincanı bahanesidir buluşmuşluğun. Fincan içerisine sığdırılan üzüntü, sevinç ya da adı birlikte konulabilen dağlarca ağırlığın. Çiğnenmesi hazmedilmesidir aslında ikram edilen dost yudumlarına bölüştürür. Fincanın hizmeti bir başınalığın giderildiği arkasına dönüp bakanın düşerken el uzatanın yetişmesine umut. “ Yolun dolambacı dosta gidiyorsa fincan ayakkabıya bağ, geceye fener, ırağa taşıyan binek olur.”

“Demirden emri eğirip büker, fincana sığdırılan bir yudumluk zemzem.”

“Fincanı sunanın eli, cüzdana sunanın elinden erkandır.” efladır.

“Dününe ark tutan fincanı gölük tutar, yüzünü gülük tutar.” Şer odaklarına engel teşkil eden koruyucu olur.

Fincan, darası alınmayan kıymet taşıyıcısıdır. Umudun kırk yıl hatırda tutanı dostu hatırlatır, farklı maddelerden yapılsa da katı madde çukurlaştırılarak elde edilir. Dostluk kapısı oluşturan fincan gönüllerin süsüdür. Kırk gemi yüzdürülen fincandan haraketle fethe gidilir. Fincana sığdırılan gemilerle feth edilir. Kırk yıllık orucun her anı vefanın ördüğü huzur merdiveni dolunaya uzanır, güneşce mutlulıuk saçılır fincan köpüklerinden.

Sabahın ışıklarının geceye yatıya kalması gönül tınılarının söylem ayniliğinin arzunun devam sızıntısıdır. Yarının besin depolarının kapı kilidini fincan oluşturur, uzanan elin boş dönmeyeceği üç yudumluk muhabbet kelamının tınıları ömrün hasadına ilave birikimde bulunur. “Kirmen ip büker, fincan kapı açar.”Hayat yolculuğunun güzergahında feyizlenilen duraklarda muhabbetin sığdırıldığı hacet ikram sahibinin mutfağının baş süsleyicisidir

Çevrede olup bitenlerin sonraki günde ihtiyaç duyulmasında lüzumsuzluğu yaşamın sıradanlığını oluşturmaktadır. Etkili zaman kişinin kendi gelişimine öncelikli olarak ihtiyaç deryasından payına düşeni almakla kazanılır. Halkanın genişlemesi ile de halka etkisi görülür. El eli tutarak oluşturulan sofranın her bir oturumluğu aynı besinden feyizlenen zenginliktir. Aynı sofrada karın doyurmak dolunaydan birlikte nasiplenmek gayesi örgülemiyorsa fincanın çukurunda falcılar nefise uygun melodi tutturur.  Yol kesişimi şansa bırakılan sırrın sahibinin bulunması için arayış kendi varlık gayesinin bilinmesinde istikametin salığında ilerleyecektir. Bu yol güzergahında kahvenin hatırını taşıyan her bir yolcusu fincana damıtılmış ruh güvercinlerini birlilkte uçururlar. Onlar geriden gelenlere fenerce gel eylerken ileridekilere zaferin duruş tarafını yön alanlardan haberdar eder.

Kutlu sona kanat çırpanın kanatlarında kramp oluşmaması için kulun hakkının göstergesinde kılcal ibresi fincan terazisinde karşılık görmelidir. Vefa ağırlığını taşıyan kırk ölçer bir biçer, bu ölçekte fincan içerisinde görebilenlere kefesini açar. Bazen başın dayandığı göğüs de yar olmalı, suyu paklandıran kar olmalı, Asil olan fincan heyecanı nefesin harcını dost nefese ilham tutan her yaşta keyif kalmalı.

“Görüneni el tutar verileni er tutar. Yiğidin hırkasında kırk yamalık dil tutar.”

 Şiir duruşu türkü derinliğinde yaşam muhabbeti dileğimle.  22.09.2017

 

 

 

GENÇ DÜŞÜNDÜK

  Yolun bekası için genç düşündük gençleri konuştuk

  Yol yolcu ile genç kalır, uzatılan fincan yardan alır.

  Üstadlar yol kıvrımlarında ibreyi gösteren teras yükseltisi

  Ufka merdiveni alınan nefesten ciğere akar, yol genç kalır

  Biz aynı potada eridik kalıplar yirmi üçlük, yirmi beşlik

  Biz gençleri konuştuk ellerimizi tuttuk kucaklaştık

Ay Vaktinde biz fincan içinde buluştuk kaynaştık

Genç konuştuk gençleri konuştuk fincan içerisinde

Ötelerin imzasını emin ellere tesliminde kırk gemi yüzdürmede anlaştık

Hey can, fincan içerisinde kırk muhabbet dikeni yatar

İnsanın kendisini en sağlıklı taşıdığı süre de kırk yıldır zaten

                                                                                 22.09.2017

 

 

TEMMUZ GÜNEŞİ

TEMMUZ GÜNEŞİ

 

Mehmet AKSU

 

Buz katmanları kış güneşinde keyfeder.
Boğazda takılı kalan nefes rüzgâra özge ayaz çalar.
Camekâna konulmayınca uzak duruyor
yakında olan da.
Kader torbası, insanların ruhunda gizli mukadder niyaz.
Hayat ırmağının bitişi; göze, kapağından yakın.
Çimen yeşili, ahire uzanan salımız var.
Sende olanı ötelerde arama,
şubat ayındaysak yolumuz var.

Duymak istiyorsan içindeki kapıdan gir içeri, 
kapatma özelinle yüzüne kapını.
Gecenin gölgesini güneş dağıtır. 
Yapraklar yeşil iken çocuklar salıncakta görülür.
Irmağın dirseği mürşidin kapısı,
dilde tespih olana.
Yürünür yeniden hayat bulmak için.
Su kaynağında firesiz, insan doğduğunda kınasızdır.
Buz katmanları erimiyorsa içinde,
mevsimlerden temmuzda değilsin.

Ocak, şubat güneşi kâr eder mi Erzurum’un buzuna.
Gönüllerdeki buz katmanları da içimizdeki şubattır.
Mart güneşi de kar etmez, sularını indiremez ovaya.
Şehrin sessizliğini, toprağın kokusunu da coşturamaz
ocak güneşi.
Temmuz güneşinde kar mı kalır? 
Gönül dağında, Ahir dağında, Palandökende
İbremiz kıble, doğmalıyız gönüllere temmuz güneşi gibi.

Penceresiz eve hava kapıdan girer.
Kapı varken penceredense eve hırsızlar.
Yolunda kararlı yürümeyen korkar gölgesinden,
kavşağı çoktur.
Başıboş da yürünür, çocuk avutmak için de,
İlme ulaşmak için yürünür, cennete kavuşmak için de.
Ziyaretin kapısı ecdadın uzandığı toprak,
hilaldeki gülü görmek için de.
Yelkenleri elimizde, ahire uzanan salımız,
Farklı olsa da renkler, secdeye varılan varımız,
yaşarken aynı atadan aldıklarımız.

Dağın kalbine doğru ilerlerken tıkanmışsan,
azmin yaydır okuna.
Sınır taşlarını sürükleyen sulara doğru yelken açmışsan,
azmin binektir yüküne.
Acılardan güftesiz titrek sesler çıkıyorsa içinde,
akortlan.
Irmağın dirseği mürşidin kapısı,
eşiğine yüz sürmek erzaktır.
Dönülür yeniden hayat bulmak için tümsekten,
azıktaki erzaktır.
Su kaynağında firesiz, insan doğduğunda kınasızdır.
Buz katmanları erimiyorsa içinde,
mevsimlerden temmuzda değilsin.

Kaynağı olmayan su yalaktır,
kendisini yutkunur gerisinde çer çöp kalır.
İnsanlar da değerler hazinesinden beslenmiyorlarsa
şeytana çığırtkanlık yapar, rampada kalır.

Yarınların bedelini taşıyan şeleğin kantarı
kalbin avuçtaki kınasıdır.
Vitrine konulmayan elbisenin alıcısı olmaz,
pula düşse de ederi.
Eziyet puslu yolların katığı,
gün dökümü uykusuzluktur hafriyat.
Bozgun yemişsen,
çıkmamıştır kılıç, yürek kınından.
Kıratın arpasından bir tutam dönüştürmektir,
sofrana üç zeytini.
Irmağın dirseği mürşidin kapısı,
dilde tespih olana.
Yürünür yeniden hayat bulmak için.
Su kaynağında firesiz, insan doğduğunda kınasızdır.
Buz katmanları erimiyorsa içinde,
mevsimlerden temmuzda değilsin.

Ocak, şubat güneşi kâr eder mi Erzurum’un buzuna.
Gönüllerdeki buz katmanları da içimizdeki şubattır.
Mart güneşi de kâr etmez, sularını indiremez ovaya.
Şehrin sessizliğini, toprağın kokusunu da coşturamaz
ocak güneşi.
Temmuz güneşinde kar mı kalır? 
Gönül dağında, Palandökende, Ahir dağında,
İbremiz kıble, doğmalıyız gönüllere temmuz güneşi gibi.

Mehmet AKSU (Temmuz Güneşi - Yankı Yay. İSTANBUL / 2012)

 

 

ADALET GÜÇLERİN KEYFİYETİ

ADALET GÜÇLERİN KEYFİYETİ

 

Mehmet AKSU

 

Her varlık hakkın divanına ulaşılması için merdivenidir.
Merdivenin onuncu basamağı adanmışlık tahtı. 
Yarınların yaşamını oradakiler seyreyleyebilmekte.
Teraziyi denk getirmek için bedel ödeyenler.
Bahçedeki hardalın yerine gül dikilmeyince,
alınacak nefes mevcut beslenilenden olacaktır.

Bir kapı var ki, kullarda bulunur sadece.
O kapı vicdan kapısı,
O kapı daim açık tutulabilmeli.
O kapıya dünya sığabilmeli.
Düşmanında o kapıdan girebilmeli.
O kapı adalet kapısı.

Adalet güçlerin keyfiyeti olmamalı.
Hassaslaşmalıdır terazi makamlar yükseldikçe.
Kul odun değildir, tutarı güçlü olan da hızarcı.
Sezerin hakkı hızara verilmemeli.
Terin düştüğü topraktadır bereket.
Hakkın divanına her cepheden yürünmeli,
Bir kapısı var ki, o kapıdan girilmeli.
O kapı adalet kapısı.

Paçayı sıvayıp gömleği dirseğe çekiştirmek
Şadırvan etrafında tespih tanesi olmak.
Alınların değmesi secde ibregâhına
Aynı tastan su içmektir işte,
Aynı tastan su içmek feyizlenmektir Ahirhan’dan.

Su akar aşağıya, aşağıdaki su taşır gemiyi limana.
Kul hakkı öyle ki; 
Gemiyi taşıyan su, kul hakkını yiyeni taşıyamaz.
Su azizdir, bir yol bulur doldurur boşluğu.
Kulun keseri yontar kendine 
Üç alkışlayıcının tuttuğu ritimde bilenir.
Çeyrek bütün olur onun terazisinde 
Mehmet tabana kuvvet.
Mehmet ağa ise kanatlı kuş olur.
Seyreyler âlemi, harmanda buğday tanesi örselenir.

At sırtında çuvalda buğday, tay olmalı.
Yola koyulmak gecikirse aş pişmesi süresi,
Orada bir kuvvet baskı yapıyor, çelme atıyor demektir.
Acıyan kapının bedduası buharlaşır,
Tepeden seyreyleyenin kanatlarında kramp olur.
Kanatlar kırılmasın, sürünmesin kanatlılar.
Hor görülmesin Mehmet’ler de.

Bir kapı var ki; 
O kapı her geleni kucaklar, 
merkezin sıcaklığı tartar bedeni.
Gönül gözü var olanlar eliyle de tutar gibi tutar bu kapıyı.
O kapı adalet kapısı.
Yönü bu tarafa olanları da çeki verir içeri,
nokta kadar ezberi olanları.

Mehmet AKSU (Temmuz Güneşi – Yankı Yay. İSTANBUL / 2012)

 

 

AYAKKABIM KIRK İKİ NUMARA

AYAKKABIM KIRK İKİ NUMARA

 

Mehmet AKSU

 

İnsanın dişleri çürüyebilir, 
sökebilirler yerinden dişlerini.
Saçları ağarabilir, dökülebilir,
berber koltuğuna oturamayabilir.
İnsan kolunu, kulağını, bacağını kaybedebilir,
yapabilirler başkaları bunu.
Yokuş yollarda tıkanabilir insan.
Var olmak vücut uzuvlarının bütünlüğü 
değildir kıvamında.
Var olmak varlıkların hükmetmesidir özünü.
Uzuvların bütünüyle yarınların ritmiyle sancılanması,
Secdede gül olmaktır gönüllerin derinlerinde aşı tutan 
Kırk ikilik iz bırakmaktır bulunduğun her zemine.

Plaket sunabilirler sudan sebeplerle.
Alkışlar, ayağa kalkışlar omuzlarını yekindirebilir yukarı.
Her olur olmaz şeye amin demek, yaraşmaz o yüreğe.
Ülkeye, kıbleye ilgisizin karşısında, 
Yan bağı yatanların karşısında el pençe durmak, 
Menfaatinin karşısında iki büklüm olmak değil.
Var olmak yaratılmış olmak değil sadece.
Var olmak sevdalanmaktır ecdadın zikrullahına.
gülü hakim kılmaktır sonsuzluğun yolculuğunda.
Kırk ikilik gül bırakmaktır basılan her zemine.

Bu taraftan taraf olmak, çelik gibi kırk iki numara
iz bırakmaktır basılan zemine.
Çelik gibi olmak hakla yoğrulmaktır yani.
Değerlerinden bir çıntık koparttırmamaktır
ölüm çalsa da kapını.

Yıldızın hilaline, hilalin yıldızına kavuştuğu andır
Sonsuza yürüyüşün adı, sevdasıdır kırk ikilik.
Toprağı yeşerten ırmak, kinleri eriten alev,
cepede kurşun yağdıran er olmaktır.
Kırk iki giyinmek ayakkabıyı, yolun ışığı,
yolcunun umudu, suyu, alışkan tüfekte mermi olmaktır.

Annenin bebeğini hilalin ninnisiyle uyandırması.
Emzirirken abdestli olmasıdır.
Gökkubbeyi kucaklayabilmektir dört mevsimde.
Tünel açmaktır dağları diğerine bağlayan
kırk iki numaralık.

Kem gözlerin korkuları,
Hasbihalde uzakların çağırdığı dost iz olmaktır halkada.
Günün kabul vakitlerinde dondurabilmektir dünyalık işi
En güçlü anında bağışlayabilmektir avucuna düşeni.
Yılan eğrilir büğrülür deliğine gelince doğrulur.
sabrı işleyebilmektir dilin yeleğine.
Kırk iki giyinmek ayakkabıyı
Dağları elekten geçirmek,
altını ayrı üstünü ayrı kefelerde sarabilmektir.
Çakıl taşlarının şemsiyesi, yaratılmışın tımarcısı,
Muhtaca nefes olabilmektir.
Sarıldığında, kalbin dörtnalda olması.
Aynı yangında kavrulabilmektir kardeşinle, yoldaşınla.
Sığınıla bilecek baba omuzu olmaktır.
kırk iki giyinmek ayakkabıyı
Çelik gibi olmaktır, çelik gibi.

Mehmet AKSU (Temmuz Güneşi – Yankı Yay. İSTANBUL / 2012)

 

SEHER VAKTİ GEL

SEHER VAKTİ GEL

 

Mehmet AKSU

 

Zaman dar içim karma karışık
Taşkın akıyor gönlüm enginlerden gel.
Diktiğin güllerin kokusu arşa ulaşık
Kapımı tıklamadan gene seher vakti gel.
Küllerim savrulmadan gene namaz vakti gel.

Nasıl olsa her nefesimde sen varsın.
Hasretini yıllara payladığım yarsın.
Kulu sultan eğleyen yolda, efhamsın.
Kapımı tıklamadan gene seher vakti gel.
Defterimiz dürülmeden gene namaz vakti gel.

Hayalimdekisin, yıllardır cemalini aradım.
Sırlarım senin gerisine ki dedin ya, ağladım.
Aldın götürdün beni dolunay’ a, bağlandım.
Kapımı tıklamadan gene seher vakti gel.
Hesabımız görülmeden gene namaz vakti gel.

Her bir dost güçtür yelken açmağa.
Hakikat ırmağından feyiz saçmağa.
Mürüvvet bağı şerbeti deminden içmeğe.
Kapımı tıklamadan gene seher vakti gel.
Azrail sarılmadan gene namaz vakti gel.

Dipsiz binalar çöküverir, iki alemde.
Nice sessiz türkülerimiz var, yar emde.
Unutma, verdiğin değerler gönül hanemde.
Kapımı tıklamadan gene seher vakti gel.
Adamdan sayılayım gene seher vakti gel.

Mehmet Aksu (Başka Dağlar Var- Dolunay Yay.K.Maraş / 2002)


SEVDAMIN YURDU

SEVDAMIN YURDU


Mehmet AKSU


Arzularım dolaştı sınırlarımızı

Bu günüde Samsun’ da yaşadım
Atamın bastığı toprağın kokusunu
Oradan soludum içime.

Kaldırdım başımı
Fatih’ in güneşinin doğduğunu gördüm İstanbul’dan
Ebedi nöbetinde eksilmeyen ışığıyla
Mehmetçiğe güç veriyordu
Salkım saçak Ankara’nın üzerinde

Ankara diri
Ankara capcanlı
Görebiliyordu güneşin doğuşunu Ağrı Dağından
Duyabiliyordu şehit yavrularının feryadını

Diyebiliyordu
Ezan susmayacak, bayrak inmeyecek
Efeler, dadaşlar, edeler can verdi
Çanakkale geçilmedi
Hilal öksüz bırakılmadı
Onun içindir ki
Doğan her bebek borçludur ecdadına

Çevirdim yüzümü Akdeniz’e
Gördüm ki
Hilale kurşun sıkanlara karşı
Sofrası çöplük olsa da
Kükrüyordu Anadolu’m

Biliyordu ki
Ölümün şereflisi bayrak için idi
Vatan namus için idi
Atamın nasihatını unutmadan
Sevginin hası paylaşımdır deyip
Uzattım kollarımı
Bayrağımızın dikildiği sarp kayalıklara kadar
Gözlerimde rendeledim bir elmayı ülkemin üzerinde

Sol avuçlarımda doğuyu
Sağ avuçlarımda batıyı okşadım
Dinledim
Dicle ağladı. Fırat kükredi
Arzuluyordu ikisi de bir beden olmayı
Kuşadası’na, Pamukkale’ye küsmüş her ikiside

Aktı aktı Suriye sınırında yutkundu
Ta derinliğine gönderdiği öfkesini
Basra Körfezi’ne döktü

Suyunu içipte Fırat’ın
Türküsünü unutmak olur mu
Yavrusunu sulara kaptıran bir ana beddua etse de
Göçler yola dizilse de
Baykuş ötse de yurdunda
O bizim kuşumuz
Konmasa da bülbül kendi dalına
O bizim kendi gülümüz
Dicle kıyılarında kuzu otlatıpta
Oraları özlememek olur mu

Şaşılsada görüldü ki
İnanç sınır tanımadı
Dağları yardı sevdanın gücü
Fırat’ ın düğünü var, Dicle şahit
Harran gelinliğini giymiş
Ülkem halaya tutulmuş
Dallı Basma çalınıyor
Davula çift tokmak vurulsun.

Dağları yardı sevdanın gücü
Fırat Harran’ı aldı koynuna
Urfa’ da gebe bıraktı toprağı
Dokuz gardaş bir anadan babadan
Yüreğimiz aynı sevda ile yoğruldu
Ayrı illerde olsak ta girmesin aramıza
Adaletsizlik büker belimizi

Ekelenen biber özüme kar etmedi
Ölüm hepimize aynı gözle bakıyor
Havanda dökülen sözlere dur demek var iken
Beşik sallamak olur mu
Ellerin yurtları bize yurt
Adaleti bize kılınç olur mu
Anası ana yari yar olur mu
Düşman Sütçü İmam’ ı hiç unutur mu?

                                              10.08.1996

Mehmet Aksu (Sevdamın Yurdu - Dolunay Yay.K.Maraş/ 1999)

                                                                 

 

 

 

DOLUNAYDA YÜRÜMEK

DOLUNAYDA YÜRÜMEK

Mehmet AKSU


Dünya insanda okunur, gören yoğrulur

kendisine dokunur.

Diken güle korku salmaz, rengine doğrulur

dengine takınır.

Allah kula hışım salmaz, kazanç savrulur

hesabına dökülür.

Çalan ele silah verene vay, kılıfında saz görse

çemkirir yakınır.

Hakkı karartan kimlik, çalı çırpı etmez ya

gülüm diye yekinir.

Dünya insanda okunur, insan ar eleğinden

dolunaya dökülür.

Dolunayda yürümek artı ay, ahiri ray dolunay.

 

Ağaç dibine dal olgunu dökülür, çürük çarık

bohçası yakınmaz.

Güneş gider elden dağdan gölge iner,

yaprak arkasına bakınmaz.

Dolanır ötelerden nasibe gelen hakkı bulur,

damlacığı dökülmez.

Terazisi eksik tartana vay, yediğinin giydiğinin

gelişinden yakınır.

Hakkı karartan kimlik, çalı çırpı etmez ya

gülüm diye yekinir.

Konak, çanak, binek zahiri, ahire giden yol

çile dua ray dolunay.

Dolunayda yürümek artı ay, ahiri ray dolunay.

 

Çoban yol bulur koyun otlanır dere tepeyi sırtlar,

umut köklenir.

Yalan söze çocuk kanmaz, zengin ısırığı

sokak kapısında paklanır.

Didişen kardeş baba hırkasını iteler sırıtır,

elin ortasında kükrenir.

Komşudan gölük tutan vay yüzsüz, bahçesine

 tavuk girse yakınır.

Ömre zar veren kimlik, çalı çırpı etmez ya

gülüm diye yekinir.

Dünya insanda okunur, insan yakınından yakınır

çile ray dolunay.

Dolunayda yürümek artı ay, ahiri ray dolunay.

 

 

Özde olan gözde pınar olur, ahbap çavuş

parmak sunar kir düşer.

Kurt köpeği tay sınmaz, at kepeği pay sınmaz,

toz ocağa leş düşer.

Serde koşan sırrı taşanı kurtarmaz olur,

erden giden varır ele düşer.

Biri bilen yolu tutun ayıklar dize batan dikeni,

er yönüne gül düşer.

Şah damarı çatlak delik, kışa gölgesi olmaz ya

çınarım diye yekinir.

Kula ata sormak zahiri, ahire dua çile ray dolunay.

Var olan okunur, iner eleğinden dolunaya dökülür.

Dolunayda yürümek artı ay, ahiri ray dolunay say.

 

Sağlam ayak han kapısına dayanır, at nalından

yol alır tozu yaranır.

Ataş ocakta çorba çaya yumulur, top tüfekte hüner

bir çıngısı yaranır.

Gelin kız cicim ayda açılan gonca, ay devrilir

yancı yaprakları yaranır.

Koca kente ayna şavkı tutan vay,

baş yastığı eğri konsa döşeğine yakınır.

Hakkı karartan kimlik kalıpsız, çalı çırpı etmez ya

gülüm diye yekinir.

Sinek vızıltısı bilek güreşi zahiri, ahire giden dua

çile ray dolunay.

Dünya insanda okunur, insan mayasından dokunur,

sır ray dolunay.

Dolunayda yürümek ömre artı ay, ahiri ray dolunay.

 

                                                              25.11.1996

                                                              22.11.2017                                                                   

Mehmet Aksu (Dolunayda Yürümek – Yankı Yay. İstanbul / 2020)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İÇİMİ İNCİTEN

İÇİMİ İNCİTEN

 

Mehmet AKSU

 

Toprağı eşebilecek, ceviz çınar dikebilecek 

Bağın bir ucundan yamacına koşabilecek

Derman varken dizimde kravatımı çıkaracağım

döneceğim köyüme dedim de.

Yol ayrımı çoğalıyor, yol daralıyor.

İçim inciniyor özlem gözlemde derleniyor.

Kıdem deminde yalpalıyorum.

 

Duru hevesle besledim kendimi seslendim geleceğim.

Memleketimden uzakta,

memleketim gibi çarpan yüreğimle

kucaklıyorum köyümü, insanlarını.

 

Büğlekten yukarıyı var sayan,

rızkını köyümde arayan çerçiler,

sizlere de köylüm desem yerisiniz.

Ayırt edilir mi sesiniz komşununkinden.

Kıvrım tatlılar, simit, dondurma

gönül öğünlükler sever,

bilirim ki en çok çocuklar.

Yumurta bedeli ederi göze azık olur.

Kul rızkıyla yaşar sevinsin çocuklar.

  

Güneş şehrin kapısını tıkladığında,

Babamda şehirde iş başında el arabasıyla

            ses verirdi, çöp, çöp, çöp

            çöpten kazanırdı yaşam çıramızı.

Çerçinin ses tınıları hatırlatır bana babamı.

Göz doyumluk aldığımızla.

 

Dün biz vardık, babaların oğulları

bugün de var biz gibiler.

Analar kıbleye bakan evde baca duman,

            el sofra sermeye yer tutar hep.

Suyu içenler keçi de olsa, ana şefkatinden içer.

 

Tavuğa darı serpen, elini kümese uzatan,

Çocuğun gözyaşı toprağa düşmeden

Babanın yokluğunu yollardan süpüren

Yumurta karşılığı defter kalem,

yetiştiren analar.

 

Kazma toprağa vurduğunda düşen ter.

önlük kumaşı ederi.

Karanlığın güneşe teslimiyetinde yer,

            kol omça ocak tüteri.

Eşek sesi yükünü indirdiğinin hüneri,

 hala sanki yanı başımda,

 Başımı çeviriyorum uzaklara esintinin getirdiği.

                                                                                                                           

 

 

Ağdere sazağının ciğerime dolması

öfkemi yutkunduruyor ancak.

serinletiyor kulak uçlarımı,

            yüreğime yetiremiyor gücünü.

 

Bizim ayakkabımız okul yolunda delinirdi.

Çorabı okula varınca giymeyi akıl ederdik.

Okulumuz barakaydı odun taşırdık sobaya.

Çakıllı yolu kendimize oyun ederdik yine giderdik.

Sırt sırta kardeşle uykuya yatardık sabah ederdik.

İçimi inciten bugün de köyüm çocuklarında,

Aynı acıyı çekenin varlığı.

 

Saçlarını süpürge eden olmamalı analar.

Uzak değil öteler yaklaşıyor budak makası iki elde.

Duru hevesle besledim kendimi seslendim geleceğim.

Bu günkü çocuklardan çok şeyler öğreneceğim.

Kıdem öğretisiyle kucaklanılacak yaşam,

Ömrün soluğu akıp akıp durulandan kalanı.

Yerine konulan hayvan gübresinin kıblegahını

Namaz kıblegahı gösterir gibi göstereceğim.

 

Kıdem deminde yalpalıyorum.

döneceğim köyüme dedim de.

Dede olmak onların penceresinden görülmek

            hesabımda yoktu.

İşime veda ediyorum da,

Eşim farklı köyden, çocuklarım köyümüzde saklambaç oynamadı ki.

Ben geleceğim bir başıma geleceğim de

Önüme gelecek aşım, yol başım olmadan da

            incineceğim.

            ancak gel gitmelerim olacak anlaşılan.

İlk çocukluğumu özlemimle hayallerimde

Son çocukluğumu çocuklarımla yaşıyorum.

Devlet içinde görev adımı olmanın onuru baş tacı.

Son çocukluğumdaki avuncum.

Ben kendimi hırpalıyorum, yalpalıyorum.

Yaşam evrelerime şükür,ülkeme sevdamı silkeliyorum.

25.10.2000

25.10.2019

Mehmet Aksu (Dolunayda Yürümek – Yankı Yay. İstanbul / 2020)

 

 

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör