Yıldırım Bayezid

Osmanlı Padişahı

Doğum
Ölüm
08 Mart, 1403

4. Osmanlı padişahı. (D. Edirne, 1354 – Ö. Konya / Akşehir, 8 Mart 1403). I. Sultan Murat ile Rum asıllı Gülçiçek Hatun'un büyük oğullarıdır. Gençliğinde iyi bir eğitim gör­müştü. Daha 1381 yılında muhteşem bir düğünle ev­lendiği eşinden çeyiz olarak Osmanlılara intikal eden Eğrigöz, Simav ve Tavşanlı kasabalarının sancak beyliği­ni yapmıştır. 1386 yılında babasının Karaman seferinde bulunmuştur. Savaş alanlarında gösterdiği benzersiz sürat yüzünden, ona daha şehzadeliği sırasında ‘Yıldırım’ adı verilmiştir. Osmanlı hanedanı içinde babası Murat Hüdavendigâr'ın yanında yetişmiş, onunla birlikte katıldığı savaşlarda büyük kahramanlıklar göstermiş­ti. Nitekim Kosova Meydan Savaşı'nda da kumanda ettiği birliklerin başında gösterdiği büyük kahramanlıklar ve üstün bir idarecilik gücüyle zaferin tecellisinde önemli rol oynamıştı. Babası Murat Hüdavendigâr'ın yaralı bir Sırplı tarafından hançerle vurulup, şe­hit edilmesiyle, savaş meydanında padişah olmuştu. Padişah olduktan sonra, bir söylentiye göre babasının vasiyeti üzerine, bir söylentiye göre de çevresindekilerin teşvikiyle, babasının ölümünden haberi olmayan ve asker tarafından çok sevilen karde­şi Yakup Çelebi'yi çadırına çağırtarak orada boğduran Yıldırım Bayezid, Osmanlı hanedanında kardeş katlini başlatan ilk hükümdardır.

Yıldırım, Kosova zaferi ile Balkan yarımadası üzerindeki Türk egemenliğini sağladıktan sonra; gözlerini İstanbul'a çevirdi. Ka­radeniz Boğazı'nın Anadolu yakasını ele geçirdikten sonra, Anadolu Türk birliğini kurdu. Boğaz üzerindeki ilk Türk kalesi olan Anadoluhisar'ını yaptırdı ve İstanbul'un kuşatılmasına girişti. Bu kuşatma sekiz ay sürdü. Bizans’ın Türklerin eline geçmek üzere olduğunu gören Hıristiyan dünyası, yeni bir Haçlı Seferi için kuvvetli bir ordu meydana getirilerek Tuna boyuna ilerlemeye başladı. Niğbolu'nun kalabalık bir düşman ordusu tarafından kuşatıldığını haber alan Yıldırım Bayezid, İstanbul ku­şatmasını kaldırarak, büyük bir hızla Niğbolu'ya koştu. Ancak Bayezid, yaptığı stratejik bir hata­nın yanı sıra; içinden uğradığı ihanetlerle savaşı kaybetti.

 Bayezid, Karamanoğullarının Kütahya'yı işgal ettikleri haberinin alınmasıyla derhal Bursa'ya dönmek üzere ha­rekete geçti. Bu sırada Anadolu'da Osmanlılara tabi olan beylikler isyana kalkışmışlar, eski topraklarına yeniden sahip olabilmek için Karamanoğlu'nun etrafında toplan­mışlardı. Karamanoğlu Alaaddin Bey, Beyşehir'den Eskişehir'e kadar uzanmış, Germiyanoğlu II. Yakup Bey miras yoluyla kaptırdığı toprakları yeniden zaptetmiş, Kadı Burhanettin ise Kırşehir'i almıştı. Bayezid Anado­lu'ya geçmeden önce Sırp Kralının oğlu Stefan Lazareviç ile müzakereye girişerek kız kardeşi Oliveta'yla (Maria Despina) evlenmek ve Sırplardan yardımcı kuvvet olarak faydalanmak üzere bir antlaşma yaptı. Bundan sonra Stefan sürekli Macar baskısı sebebiyle Bayezid'e sadık kaldı ve hatta onun seferlerine katıldı.  

Anadolu'ya geçen Bayezid 1389-90 kışında Ala­şehir'i zaptettiği gibi Batı Anadolu'daki Türkmen bey­liklerini, Aydın, Saruhan, Menteşe, Hamit ve Germiyan'ı Osmanlı idaresi altına aldı. Bayezid, Mayıs 1390’da Afyonkarahisar'da bulunuyor ve Karamanoğlu'na karşı sefer hazır­lığı ile uğraşıyordu. 1391'de Süley­man Bey üzerine yürüdü. Ancak Süleyman'ın müttefiki Kadı Burhaneddin'in kuvvetleri karşısında başarılı ola­madı. 1392 ilkbaharında yeniden Süleyman Bey üzerine yürümek için büyük hazırlıklar yapmaya başladı. Daha sonra Bayezid, Kadı Burhaneddin'in protesto ve tehdit­lerine karşın Osmancık üzerine yürüyerek burayı ele geçirdi. Fakat Çorumlu mevkiinde iki taraf arasındaki mücadeleyi Kadı Burhaneddin kazandı ve yenilgiye uğ­rayan Osmanlı kuvvetleri geri çekildi. Ancak Burhaneddin'in kuşatması altındaki Amasya Emir’i 1392'de Amasya'yı Osmanlılara teslim et­ti. Ertesi yıl bölgeye gelen Bayezid, Amasya'ya girerek şehri teslim aldı.  

Bayezid daha sonra dikkatini Batıya çevirdi ve bura­da hakimiyetini sağlamlaştırmaya çalıştı. Kosova Savaşı'ndan sonra Bizans üzerindeki kontrolü oldukça artmış­tı. Doğuda Anadolu işleriyle ilgilendiği sırada batıda sınır boylarındaki uç beyleri düşmanlarını baskı altında tutuyor ve gaza faaliyetlerini sürdürüyorlardı. Yiğit Vuk Brankoviç'e boyun eğdirmiş, Evrenos Bey Kitros ve Vodena'yı fethederek Tesalya'ya doğru ilerle­miş, Firuz Bey Eflak'a, Şahin Bey ise Arnavutluk'a karşı akınlarda bulunmuştu. Fakat Eflak Prensi Mirçea, Bayezid'in Anadolu'daki meşguliyetinden yararlanarak Silistre'yi geri almayı başarmış ve Karinabad'daki akıncılara karşı başarılı hücumlar yapmıştı. Venedikliler bir yandan Bizans üzerinde baskı kurmaya çalışırken aynı zamanda Mora ve Arnavutluk'ta da faaliyet gösteriyorlar, Macarlar ise Eflak ve Tuna Bulgaristan'da nüfuzlarını yaymak için uğraşıyorlardı. Bu durum karşısında Bayezid bütün gücünü Balkan işlerine vermeye mecbur oldu. 1398'den beri Osmanlı kontrolü altında bulunan Tırnava'yı 17 Haziran 1393'te aldı. 1393-94 kışında Bayezid bütün Balkan prenslerini ve Palaiologoslar'ı Serez'de toplantıya davet ederek kendisine, olan bağımlılıklarını güçlendirmeye çalıştı. Özellikle Theodore Palaiologos'tan Venedik'e karşı Mora'daki bel­li başlı şehirlerin teslimini istedi. Ümitsizlik içindeki Palaeologlar, Theodore ve Manuel ona karşı çıktılar ve batıdan özellikle Venedikliler'den yardım talep ettiler. Bunun üzerine Bayezid bizzat Yunanistan üzerine yürü­dü ve ilk  olarak  1387'de  alınan, ancak daha sonra 1389'da kaybedilen Selanik'i yeniden ele geçirdi (1394). Evrenos Bey'i kuvvetleriy­le Mora'ya gönderdi. Fakat Theodora bu arada Argos'u Venedikliler'e vermişti (27 Mayıs 1394). Lala Şahin Arnavut­luk sahilleri üzerindeki Venedik hâkimiyeti altında bu­lunan yerlerde taciz edici bit baskı kurdu. Bayezid ayrı­ca yedi yıldır abluka altında tuttuğu İstanbul'u 1394 ilkbaharında yeniden sıkı bir kuşatma altına aldı. 1395'te ise Macaristan üzerine hücuma geçti ve yolu üzerindeki Slankamen, Titel, Beçkerek, Timeşvar, Kraşova ve Mehadiye gibi kalelere saldırdı. Ardından Tuna'yı geçerek Niğbolu'ya ulaştı ve Bulgar Kralı Şişman'ı yaka­latıp öldürttü (3 Haziran 1395).

Bayezid'in bu ani ve süratli fetihleri, Macarlar ve Venediklilerin bir ittifak kurarak Osmanlılara karşı yeni bir haçlı seferi başlatmalarına yol açtı. 1396'da Bayezid İstanbul'u almak için büyük bir gayret sarfederken Ma­car Kralı Sigismund idaresindeki Haçlı kuvvetleri Niğbolu'yu kuşattılar. Acele olarak ora­ya giden Bayezid onları büyük bir bozguna uğrattı (25 Eylül 1396). Ardından son bağımsız Bulgar Prensi Stratsimir'den Vidin'i aldı. Artık Balkanlar ve İstan­bul'un kaderi tamamıyla Bayezid'in elindeydi. Bizans İmparatoru Manuel, İstanbul'da bir Türk mahallesi ku­rulması, cami yapılması ve bir kadı yerleştirilmesi tekli­fini kabul etmek zorunda kaldı. Evrenos Bey 1397'de Argos ve Atina'yı aldı.

Bayezid Niğbolu mücadelesi sırasında düşmanca hareketlerde bulunan Karamanoğlu Aleaddin Bey üzeri­ne yürümek için Anadolu'ya geçti. Akçay Savaşı'nda yenilen Aleaddin Bey Konya kalesine kapandıysa da yakalanarak öldürüldü. Konya ve diğer Karaman toprak­ları Osmanlı hâkimiyeti altına girdi (1397). Ertesi yıl Canik bölgesi ve Kadı Burhaneddin'in hâkim olduğu yerler Osmanlı topraklarına katıldı. Ancak Bayezid, Timur tehlikesine karşı Memlûk Sultanı ile anlaş­mak yerine onlara ait Elbistan, Malatya. Behisni, Kâhta ve Divriği gibi şehirleri ele geçirdi.

Öte yandan Bizans'a yardım için Türk sahillerine gelen Mareşal Boucicaut, Gelibolu önlerinde zayıf bir Türk filosunu vurarak İstanbul'a ulaşmış, ancak onun ge­tirdiği az sayıdaki yardım kuvveti Bizans'ı rahatlatmaya yetmemişti (1399). Manuel Türklere karşı daha faz­la yardım talebinde bulunmak üzere 10 Aralık 1399’da Avrupa'ya gitti. Fakat İstanbul kuşatmasına iyice hız veril­diği ve şehrin düşmesinin an meselesi olduğu bir sırada doğuda Timur tehlikesi baş gösterdi. Nitekim Timur, 1399 sonbaharında Doğu Anadolu'da bulunuyordu. Ti­mur 1394'te Anadolu'nun doğu kesimindeki ilk işgali­nin ardından batı taraflarını da ele geçirmeyi arzu ediyor­du. İran'a hâkim olan Timur, Büyük Selçukluların ve İl­hanlıların varisi olmak iddiasıyla Anadolu üzerinde hâki­miyet kurmak istiyordu. Bayezid ise Selçukluların mi­rasçısı sıfatıyla Anadolu'da birliği sağlamak düşüncesindeydi.  Timur, Bayezid'e karşı koyan ve kaçıp kendisine sığınan Ana­dolu beylerini iyi karşıladı. Buna mukabil Bayezid de Ti­mur'un düşmanları Sultan Ahmet Celâyir ve Kara Yu­suf'u korudu. Bu duruma çok kızdırdı Ti­mur Anadolu'ya yürüyüp Erzincan'a gel­di ve Erzincan Emiri Mutahharten tarafından karşılandı. Ardından Osmanlılara ait Sivas kalesini kuşattı (1400). Nihayet Timur İle Bayezid, Ankara yakınında Çubuk ovasında karşı karşıya geldiler (28 Temmuz 1402). Yapılan savaşta Bayezid yenildi ve esir düştü, bir süre son­ra da esaret altında Akşehir'de yaşamını (8 Mart 1403).

Ankara Savaşı, Beyezit'in süratli bir şekilde genişlettiği devletin çökmesine yol açtı. Eski topraklarını ye­niden sahip alan Anadolu beyleri gibi ülkenin geri kalan kısmı için birbirleriyle mücadeleyi girişen Osmanlı şehzadeleri de Timur'un hâkimiyetini tanıdılar. Osmanlı ta­rihinde Fetret Devri adıyla anılan bu döneme ait sorunlar, ancak II. Mehmet (Fatih)  devrinde kesin bir çözüme kavuş­turulabildi. Ancak Yıldırım Bayezid zamanında Tuna'dan Fırat'a kadar,  Osmanlı Devleti Batı Avrupa'dan Orta Asya'ya, Mısır'dan Altın Ordu sa­basına kadar uzanan bölgede uluslararası siyasetin baş­lıca odak noktasını oluşturmuştur. Fakat bu yeni merkezi devlet çok uzun ömürlü olmamış; Timur darbesiyle Osmanlı Devleti Anadolu'da hemen hemen I. Murat devri başlarındaki sınıflarına çekilmiştir. Ancak bütün­lüğünü koruyan Rumeli toprakları sayesinde bu zor dö­nem tekrar aşılmış ve yeniden toparlanma mümkün olabilmiştir.

Son derece cesur, faal ve yetenekli adil bir yönetici olan Bayezid sert bir mizaca sahipti. Hayatta kalan altı oğlundan Süleyman, İsa, Musa ve Mehmet çelebilerin saltanat mücadelesine giriştikleri, en küçük oğlu Kasım'ın Süleyman Çelebi tarafından rehin bırakıldığı Bizans'ta kaldığı, Mustafa'nın ise "Düzmece" lakabıyla özellikle II. Murat zamanında  taht iddiacısı olarak ortaya çıktığı bilinmektedir… Hayatı baştanbaşa savaş ve mücadelelerle geçen Beyazit öldüğü zaman birçok eseri bulunmaktaydı. Bursa'da zaviye, medrese, imaret, han, köprü, darüşşifa yaptırmış, muhteşem Ulu Cami'yi de yine o inşa ettirmiştir. (1400). İstanbul'u baskı altında tutmak için Güzelhisar diye de anılan Anadoluhisarı'nı yaptırdığı gibi (1396-97), Anadolu'nun diğer kimi kentlerinde ve Rumeli'de hayır eserleri meydana getirmişti.  

HAKKINDA:  İstanbul'un Fet­hinden Önce Yazılmış Tarihî Takvimler (yay. Osman Turan, 1954), Şehabeddin Tekindağ / Berkuk Devrinde Mem­luk Sultanlığı (1961), Zuhuri Danışman / Osmanlı İmparatorluğu Tarihi (1964-66), Ya­şar Yücel / Kadı Burhaneddin Ahmed ve Dev­leti 1344-1398 (1970), M. Çağatay Uluçay / Tarih Ansiklopedisi (1979), Türk ve İslâm Ansiklopedisi (1982), Ana Britannica (c. 3, s. 469-470, 1987), Halil İnalcık / « Bayezid I » (TDV İslam Ansiklopedisi, c.5, s. 231-234, 1992), Osmanlı Ansiklopedisi (Editör: Güler Eren, c.12, 1999).

 

 

 

FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör