Divan şairi, âlim, müftü (D. Diyarbekir - Ö. 1846/1847, Diyarbekir). Tam adı Hoca Mesûd Lûtfî Efendi'dir.
Diyarbekir müftüsü Ali Efendi'nin oğlu, Ziya Gökâlp'ın anne annesi Hacı Fatma
Hatun'un babasıdır. Dîvânçe sahibi
bir şâir olan Lütfi Efendi'nin Fatih Tezkiresi'nde yer alan bilgilerde, onun
iyi bir eğitim gördükten sonra bir müddet nüfus idaresinde çalışarak H. 1263'te
emekli olduğu belirtilmiştir. Mehmet Zeki Bey (Sicili-i Osmani'ye dayanarak) ve
Mehmet Çağlayan'a göre Lütfi Efendi aynı zamanda Diyarbekir müftülerinden olup,
nüfus idaresinden önce Müftülük görevinde bulunmuştur.
Ali Emirî Efendi'nin, şair
hakkında erdemli kişiliği överek verdiği bilgilerde de Kürdistan Islâhatına
memur Sadr-ı Esbak Reşîd Paşa'nın yanında danışman olarak görev yaptıktan sonra
nüfus idaresinde çalıştığı teyid edilmiştir.
Abdulgani Fahri Bulduk,
şairimizin babası Müfti Ali Efendi'nin Hazrolu olduğunu ve üç lisan üzere
(Türkçe, Arapça, Farsça) şiir yazmağa muktedir olduğunu söylerdi. Midhat
Kadıoğlu ise, şairimizin Diyarbekir'e bağlı Ergani ilçesinde doğmuş olduğunu
beyanla bu yer için şu beyti söylediğini hatırladığını ifade etmektedir:
"Gınây-i
kalbe mâlik olmadukça er ganî olmaz
Hakikatte
gedâdur mâlik olsa maden-i sîme"
Hoca Mesût Lûtfî Efendi'nin yazma
dîvânçesi, rahmetli Nihad Gökalp Bey'de idi. Onun anîden vefat etmesi üzerine,
henüz evindeki 'kitapları arasında bulunamadı.
Lütfi Efendi'nin ayrıca Tuhfe-i Lûtfî isimli bir eseri daha
vardır. İstanbul'da Ali Emirî Kütüphanesi'nde bulunan (Manzum âsâr 1262) bu
yazma eser, Farsça - Türkçe lûgata aittir. Her sayfası 17 beyitli olup 41
yapraktır.
Şairimizin, mecmualardan elde
edilebilen gazellerinden örnek beyitler sunuyoruz.
HAKKINDA: Şevket
Beysanoğlu / Diyarbakırlı Fikir ve Sanat Adamları (2. bas. 1996, c. 1, s.
299-301; Ftn, Eşa., Mc), Mehmed Süreyya / Sicilli-i Osmanî (C. 4, s. 92),
Mehmet Zeki Bey (c. 2, s. 303), Mehmet Çağlayan / Şark Uleması (Şura
dağıtım.İst.1996, s.65-312), İhsan Işık / Diyarbakır Ansiklopedisi (2013).
Perçemin cânâ cebîn-i meh-misâl
üstündedür
Sünbül-i ter safha-i bâğ-i cemâl
üstündedür
Nazeninim rif'at-i hüsnünle
mağrur olma kim
Âfitâb-i arızın hatt-i zeval
üstündedür
Bülbül-i hasret-keşim bilmem
gül-i âmâli ben
Kangı berk içre acep kangı nihâl üstündedür
Olsa kem vâm-ı kemâl cerh aceb mi
dehrden
Tîğ-i cevrin kim müdâm ehl-i
kemâl üstündedür
LÛTFÎ'yâ dârûy-i sıhhat haste-i
hicranına
Nûş-i cân-bâhş-i mey.i lâ'l-i
zülâl üstündedür
KAYNAK: Şevket
Beysanoğlu / DFSA (2. bas. 1996, c. 1, s. 299-301).