Hekim, hattat,
şair ve astronomi
bilgini (D. ? - Ö. 1760, İstanbul). Kambur Vesim Efendi ve Derviş Abbas Tabip adlarıyla
da bilinir. Zamanına göre verem hakkındaki görüşleri ve mikrobu tanımlamasıyla
ile bir düzey kabul edilen Abbas Vesim Efendi, halk arasında “Kambur” lakabıyla
tanınmıştı. Bursalı tabip Ömer Şifaî’nin oğlu olduğu ve tıp bilimiyle Farsçayı
babasından öğrendiği sanılmaktadır. Ayrıca tıp öğreniminde Bursalı tabip Ali
Efendi ile Kazasker ve Reisül-etibba Kâtipzade Mehmet Refi Efendi’den de
yararlandı. Astronomi derslerini Ahmet-i Mısrî’den, fizik derslerini ise Yanyalı
Esat Efendi’den aldı. Öte yandan, İstanbul Galata’da oturan Batılı hekimlerle
ilişkiler kurarak Latince ve Fransızca öğrenmiş, hatta kimi İtalyanca tıp
metinlerini Türkçeye çevirterek, Avrupa’daki gelişmelerden de bilgi sahibi
olmuştu.
Abbas Vasim
Efendi; Yanyalı Esat Efendi’den
hikmet (eşyanın hakikatinden bahseden ilim) ve
Farsça,
Ahmed Mısrî’den astronomi
ve astroloji,
Kâtibzade Mehmed Refi Efendi’den tıp ve
talik yazı dersleri aldı. Bir
ara öğrenim amacıyla Hicaz, Şam ve Mısır’a gitti. Birçok bilimsel
araştırmada bulunarak tıp alanındaki bilgisini geliştirdi. İstanbul’a dönüşünde Sultan Selim Camisi civarında bir
eczahane ile muayenehane açtı. İstanbul’da kırk yıl doktorluk yaparak,
hem insanlara hizmet etti hem de tıp alanındaki bilgisini geliştirdi. Aynı
zamanda tasavvufa yönelip Halvetî ve Kâdiri tarîkatlarına mensup oldu, son
şeyhi Nakşibendiyye yolunun büyüklerinden Muhammed Emin Tokâdî’dir. Mehmed Emin
Tokadî’den tasavvuf bilgileri öğrendi ve uyguladı. Abbâs Vesim Efendi; Arapça,
Farsça, eski Yunanca ve Latince dillerini yazı yazacak kadar bilirdi.
Osmanlı
tababetini (doktorluğunu) olgunluğa götürmekte büyük hizmeti olan Abbas Vesim
Efendi’nin kişisel deneyimleri ile verem hakkında en son keşiflere yakın
araştırma ve incelemeleri vardır. Tıbbı iyice anlayabilmek için fizik, mekanik
ve deneysel kimyayı da bilmenin gerekli olduğunu savunurdu. Bu konuda “Tıbb-ı Cedid-i Kimyevi” adlı bir eser
yazdı. Ayrıca deontolojinin (tıp tarihi ve tıp ahlakı) gelişmesine ve uygulama biçimine
yön verdi. İbn-i Sina gibi eski tabiplerin eserlerinden ve kendi hocalarından
öğrendiği bilgilerle, İstanbul’a gelen
kimi Batılı tabiplerin eserlerinden yararlanarak “Düstur-ül-Vesim fi
Tıbb-il-Cedid vel-Kadim” adlı eserini yazdı.
Doğu ve Batı tıbbını karşılaştıran ve
mükemmel bir külliyat olan bu eser tıp tarihimiz bakımından önemlidir. İki
ciltten oluşan bu eserin birinci bölümünde baştan sona kadar organ
hastalıkları, ikinci bölümünde kadın ve çocuk hastalıkları, üçüncü bölümünde
şişler ve ülserler, dördüncü bölümünde basit ve bileşik ilaçlar
anlatılmaktadır. 1748 yılında yazdığı bu eserin üç nüshasından biri Beyazıt,
ikisi de Ragıp Paşa Kütüphanesi’ndedir.
Kendi adını
taşıyan verem basilini bulduğu için, 1905 yılında Nobel Tıp Ödülü’nü alan
Robert Koch’un üniversiteden hocası Henlen’in ortaya attığı kuramı; ilk olarak
Rönesans bilgini, 1478 doğumlu (yani Türk bilgini Akşemseddin’in ölümünden on
dokuz yıl sonra doğmuş) olan Girolamo Fracastoro tarafından ortaya atıldığını
yazarlar. Fracastoro’yu bu konuda bilimsel açıklama yapan ilk bilim adamı
olarak kabul ederler. Akşemseddin’in bu konuda yazdıklarından ve Robert Koch’tan
yüz elli yıl önce, “Vereme, akciğerde yerleşen bir mikrop sebep olur” diye
yazan Kambur Vesim lakabıyla ün yapmış Vesim Abbas bin Abdurrahman bin
Abdullah’tan söz etmezler. Oysa o, bağırsak hastalığının kimi sağaltım
yöntemlerini de belirtmişti. O devirde amip ve basil etkenlerini de nitelendirmiş
ve akciğerde yerleşen bir mikrop vasıtasıyla veremin meydana geldiğini
açıklamıştı.
Dr. Osman Şevki,
“Beşbuçuk Asırlık Türk Tababeti” adlı
eserinde, Kambur Vesim’in verem hakkındaki bilgilerine, XX. yüzyıl başlarında
bile tıbbın fazla bir şey ekleyemediğini belirtir. Aynı yorumu, Mehmet Tahir
de; “Osmanlı Müellifleri” adlı
eserinde yineler. Şişli Etfal Hastanesi Başhekimi İbrahim Paşa, “İkdam” gazetesinin 4040. sayısında
yazdığı bir makalede, “Vesim Abbas,
hastalık mikroplarını Avrupalılardan 300 yıl önce keşfettiğini, verem ve frengi
hastalıklarının tedavisi konusundaki görüşlerinin ne kadar yerinde olduğunu,
ancak XX. yüzyıl başında kabul edilmiştir” diye yazar.
Abbas Vesim Efendi’nin, tıp biliminin
dışındaki önemli bir eseri de “Uluğ Bey Zici”nin Türkçe şerhi
olan “Nehc-ül-Büluğ fi Şerh-i Zic-i Uluğ”dur. Açık Türkçe ile yazılmış olan bu eser, tüm
uygulamalara ait örnekleri, İstanbul arz (enlem) ve tulüne (boylam) göre düzenlemiştir.
Eski Türk takvimini incelemiş ve metinde olmayan İbrani ve Rumi takvimlerini
eklemiştir. Bir derecenin sinüsünü bulmakta, Uluğ Bey’in tanımladığı Gıyasüddin
Cemşid’e ait usulü çok güzel izah etmiştir. Bu eserin yazma nüshaları Beyezıt
Kütüphanesi ile Kandilli Rasathanesi Kütüphanesi’ndedir. Ayrıca astronomi ile
ilgili “Risale-i Rüyet-i Hilal” adlı eseriyle şiirlerinin toplandığı “Divan”ı
ve “Risalet-ül-Vefk” adlı eseri yanında, Macar Georgios’tan çevirdiği
“Vesilet-ül-Metalib fi İlm-it-Terakib”
adlı bir farmakoloji kitabı da vardır. Mezarı Edirnekapı dışındaki
mezarlıktadır.
ESERLERİ:
BİLİM: Düstûr
el-Vesim, Tıbb-ı Cedîd-i Kimyevî,
Düstûr-ül-Vesîm fî Tıbb-il-Cedid
vel-Kadîm, Vesîlet-ül-Metâlib fî
ilm-it-Terâkib, Nehc-ül-Bülûg fî
şerhi Zîc-i Uluğ, Nehc-ül-Bülûğ.
EDEBİYAT: Divân, Risâlet-ül-vefk.
KAYNAKÇA:
Bursalı Mehmet Tahir / Osmanlı
Müellifleri (1972, c.3, s. 242), Müstekimzâde Süleymân Sa’deddîn
Efendi / Tuhfe-i Hattâtîn (s. 668, İstanbul 1928), İbrâhim Paşa / İslâmların ve
Bilhassa Türk Millet-i Necîbesinin Tababete Ettikleri Hizmetler (İkdam Gazetesi
No: 2601, 1901), Osman Şevki / Beşbuçuk Asırlık Türk Tabâbeti Târihi (yay. haz.
İlter Uzel, 1991, s. 169), Sırrı Akıncı / Kitâbu Düstûru Vesim
fit-tıbb-il-Cedîd vel-kadîm İncelemesi ve ortaya çıkan sonuçlar (İ.Ü. Tıp
Fakültesi Tıp Târihi Enstitüsü, Uzmanlık Tezi, 1964), İhsan Işık / Ünlü Bilim Adamları (Türkiye
Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 2, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People
(2013).