Oyun yazarı,
çevirmen. 17 Şubat 1932, Adana doğumlu. Bünyan İlkokulu, Gedikpaşa Ortaokulu,
Vefa Lisesi (1951), İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Filolojisi
ve Felsefe Bölümleri (1960) mezunu. İlkokuldayken kendi yaptığı Karagöz
figürleriyle kasaba halkına temsiller verdi. Washington Üniversitesinde oyun
yazarlığı ve tiyatro dersleri gördü (1963-64). ABD’den dönüşünden sonra bir
süre TRT İstanbul Radyosu tiyatro bölümünde dramaturg olarak çalıştı. Konusunu,
Osmanlı tarihinden aldığı ve bir bölümü televizyona uyarlanan oyunlarıyla
tanındı. Oyunları Devlet Tiyatrolarında sahnelendi. İlk oyunları Keziban ve Allah’ın
Dediği Olur, yazdığı yer olan
Amerika’da yazarın İngilizceye çevrisiyle oynandı. Kafka, Nietzsche, Rilke,
Shakespeare, Lorca gibi yazarlardan çeviriler yaptı.
Deli İbrahim oyunu ile Türk
Dil Kurumu 1968 Tiyatro Ödülünü, IV.
Murat ile TRT 1970 Sanat
Ödülleri Yarışmasında Başarı Ödülünü, Kanlı
Düğün (Lorca’dan çeviri) ile
1979-80 Avni Dilligil Ödülünü, Kösem
Sultan’la 1982 Avni Dilligil Tiyatro Ödülünü, Cem Sultan’
“Oflazoğlu, büyük bir tiyatro
yazarı. Çağdaş Türkiye böyle bir sanatçıya sahip olmakla övünmelidir.” (Mehmet Kaplan)
“Türkçeyi böylesine güzel kullanan
bir tiyatro adamı gerçekten azdır.” (A. Özkırımlı)
“Denilebilir ki, Yahya Kemal
Be-yatlı’nın şiirimizde yaptığı büyük sentezden sonra, tiyatroda bu yenilik sadece Oflazoğlu tarafından gerçekleştirilebilmiştir.” (İnci Enginün)
“Yeni bir Sokrates’ti bu, birçok
yönüyle Türk olan bir Sokrates... Kişi Turan Oflazoğlu’nda bir apayrı varıyor
tadına Türkçenin. Kitapları bir değil çokça okunmalı derim. Oyunun kurgusu
üzerine okunmalı, içeriği için okunmalı ve Türkçenin tadına varabilmek için
okunmalı. Onda Türkçe yüceliyor.” (Mehmed Can)
“Oflazoğlu’nun manzum tragedyası
Deli İbrahim, oyun yazarlığımıza saygınlık getiren, onun yarınına umutlarımızı
pekiştiren bir aşama oluyor. Bu eserle tiyatronun Hamlet, Caligula, IV. Henry
gibi bilinçli delilerine bir yenisi katılmış oluyor.” (Metin And)
“Görülüyor ki; IV. Murat trajedisi
bir kader oyunudur ve Turan Oflazoğlu, Osmanlı Tarihinin bu anarşik devrinden
yalnız tarihsel bir facia değil, bir insan alınyazısının acılarını da
çıkarmıştır.” (Halit Fahri Ozansoy)
“Turan Oflazoğlu büyük bir tiyatro
yazarımızdır. Onu ancak Shakespeare ile ölçebiliriz.” (Muzaffer Buyrukçu)
ESERLERİ:
OYUN: Keziban (1967), Allah’ın Dediği Olur (1967), Güzellik ile Aşk, Deli
İbrahim (1967), IV. Murat (1970), Sokrates Savunuyor (1971), Genç Osman (1979), Elif Ana (1979), Kösem Sultan (1980), Fatih (Bizans Düştü adıyla, 1981), III. Selim (Kılıç ve Ney adıyla, 1983), Sinan (1988), Gardiyan (1989), Dörtbaşı Mamur Şahin Çakırpençe (2 perde, 1991), Atatürk (oratoryo metinleri), Şenlik (bale), Cem Sultan, Olimpiyat (bale), Kanuni Süleyman, Yine Bir Gülnihal,
Korkut Ata, Yavuz Selim (2.
bas. 2003).
ŞİİR: Sevgi Hakanı (1986), Fetih (1992), Dörtlükler.
DENEME: Shakespare (1977), Moliére (1978), Mutlak Avcıları.
ÇEVİRİ: Dibbuk (S. Anski’den), Ceza Sömürgesi (Kafka’dan), Kafka ile Konuşmalar (Gustav Janouch’tan, 1966), Yedinci Mühür (İngmar Bergman, 1966), Seçme Şiirler (Rilke’den, 1977), Duino Ağıtları (Rilke’den, 1978), Böyle Buyurdu Zerdüşt (Friedrich Nietzche’den), Seçme Şiirler (Hölderlin’den), Baba (August St-rindberg’ten), YedinciMühür (Ingmar Bergman’dan), Bernardo Alba’nın Evi - Kanlı
Düğün (F.G. Lorca’dan), Othello (Shakespeare’den, 1965), Romeo ile Juliet - Kış Masalı (Shakespeare’den).
SENARYO: Topkapı (1992), Mütarekeden Büyük Taarruza (1994).
KAYNAKÇA: Metin And / Ulus Gazetesi (Ekim 1967), İnci Enginün / Turan
Oflazoğlu ve Türk Halk Kültürü (1991), İlhan Uçar / A. Turan Oflazoğlu’nun
Tiyatroları Üzerine Bir Stilistlik Denemesi (1995), Behçet Necatigil /
Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü (18. bas. 1999), Şükran Kurdakul / Şairler ve
Yazarlar Sözlüğü (gen. 6. bas. 1999), TBE Ansiklopedisi (2001, c.2), Mehmet
Nuri Yardım / Yazar Olacak Çocuklar (2004), İhsan Işık / Yazarlar Sözlüğü (1990, 1998) - Türkiye
Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) – Encyclopedia of Turkish Authors (2005) -
Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi
(2006, gen. 2. bas. 2007) – Ünlü Edebiyatçılar (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi,
C. 4, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013).
Sen yanıma solusaydın, bire
bin verirdi
kıraç toprakları geçmişimin
şimdi.
Köklerimi kemiren sinsi
güçler var içimde,
gelsen de kendimle
barıştırsan beni; bildik yüzü
nesnelerin, buzullar
sessizliğine kayar içimde,
gelsen de kendime alıştırsan
beni.
Nedir bu can kuyusu, senin
yokluğunda benden
can üstüne can isteyen bu?
Ölüm kişner çevresinde her
şeyin: gelişen kentin,
gülen bebeğin. Görünsen de
güzelliğinle bütün,
gem vursan yaban atlarına
ölümün.
Çekilir özsu günün
damarlarından; yokluğun
dört yanımı alan kayalık
yamaçlardır artık.
Boğar beni bu taş yalnızlık,
yontmasam:
Akşam, kıpkızıl ağlayan
putlarla donatırım
bu yamaçları, ben her akşam.
İKİNCİ PERDE
(Hicran,
artık belirli bir biçimde boy atmış olan kaktüsünü alacakaranlıkta tören
yaparcasına sulamaktadır.)
HİCRAN—
Düşlerimin toprağı çok daha
verimlidir
senin yattığın yerden, ölümsüz tohum.
Hangi güç tutabilir seni orda, deli
fişek,
seni kim hapsedebilir o karanlık
o süresiz derinliklere, yavrum?
Benim soluğumdan ısındıkça havalar
senin damarların taze bir kanla
dolacak;
nabzım atıp yüreğim özlemle vurdukça
daha bir sabırsızlanacak senin
adımların;
serpilip gelişerek ulaşacaksın bana
ve bende sonsuza dek büyüyeceksin!
ADEM'İN SESİ (Birden
yükselir.) — İmdat! İmdat!
HİCRAN (Telaşla
bakınarak) — Yavaş! Yavaş! Seni hınzır!
Yerinde duramaz oldun, o daracık
yuvana sığamaz oldun,
değil mi? Sakin ol, sakin! İkimiz de
kurtulacağız. Peki, peki. Uzun boylu susmaya gelemezsin, bilirim. Hadi, konuş,
senin bu dünya!
(Koltuğa otururken)
ADEM'İN
SESİ—
Görkemli kentlere gömülmekte görkemli
doğa
uygun adım ilerliyen bilimle teknikle.
Uzun bayrak yarışında, heeey, öyle bir
çağa
öyle bir çağa erdik ki motorla
elektrikle,
sormadıysak soralım saygıyla incelikle:
Yaşamamız mı hızlanan, ölmemiz mi?
Mezarımız mı aydınlanan, evimiz mi?
HİCRAN (Dalgın) — Mezarımız mı, evimiz mi?
ADEM'İN
SESİ —
Gerçi en heyheyli caddelerde alanlarda
bile
hâlâ görünmeye çalışır doğa veda
edercesine:
çingeneler sayesinde rastlanır nergise
sümbüle.
Ama bir koklamaya gör, ciğerlerine
ekzos dumanıdır el koyan çiçek yerine.
Yaşamamız mı hızlanan, ölmemiz mi?
Mezarımız mı aydınlanan, evimiz mi?
HİCRAN — Mezarımız mı, evimiz mi?
ADEM'İN
SESİ (Gür.) Çabuk olun, çabuk! Kurtarın!
Kurtar...
HİCRAN — Aman yeter! Öff...Özür dilerim canım.
(Gezinerek
türkü söyler.)
Mor koyun meler gelir,
dağlan deler gelir,
hakikatli yâr olsa
geceyi böler gelir.
(Oturur.)
Gelir ya, hakikatli yâr olsa, ne yapıp yapıp gelir!
ŞAHİN (Girişte belirerek) —
Al koçum meler gelir,
geceyi deler gelir,
gerçek yâr olduğundan
ölümü böler gelir.
HİCRAN (Birden ayağa fırlayarak) — Kim o?
ŞAHİN — Ben!
HİCRAN — Hangi sen?
ŞAHİN —
Ya Adem ya Şahin
ha Adem ha Şahin
yarı Adem yarı Şahin
habire Şahin!
HİCRAN (Soluk soluğa
) — Hangisi?
ŞAHİN — Yokça Adem çokça Şahin
aman
bire Şahin dayan bire Şahin
gitsin Adem gelsin Şahin
gayret gayret ha gayret Şahin
Ömrüne bereket Şahin!
HİCRAN (Üzgün) — Ya
Adem?
ŞAHİN (Hicran'ın koltuğuna oturarak):
Yel üfürdü sel götürdü
yerine Şahin'i getirdi.
(Birden ayağa kalkarak)
Tepeden tırnağa Şahin
sapma kadar Şahin
Dörtbaşımâmur Şahin!
HİCRAN (Ağzından
kaçırarak) — Âmin!
(Işık
artar, Hicran hemen utanır, Şahin yanına gelirken yavaşça arkasını dönerek)
O
toprağa gömüldü, bense vücuduma.
Vücudum kadınlığımın mezarı oldu.
ŞAHİN (Hicran'ın omuzlarını okşayarak) -
Sevgi geldi, düşmanın yıktığı tapınağı
elleriyle onarmaya koyuldu.
(Hicran kaçınmak ister, Şahin
omuzlarından tutarak)
Toprak uyandırır tohumu, tohumla uyanır
toprak
Ve sevginin usta elleriyle yükselir
tekrar
eski temel üstünde yeni tapınak,
HİCRAN (Yürüyerek) —
Ara bakalım bulunur mu....
hangi geceler aldı yüzümün aydınlığını,
ürküp hangi kuytulara sindi kim bilir
o tenin sabah tazeliği.
ŞAHİN (İzleyerek)—
Sevgi der "Tazeydi, ama taptaze
şimdi."
HİCRAN (Yürüyerek)—
Ara bakalım ara, kim bilir
hangi badem fidanlarını coşturur şimdi
hangi yavru ceylanları koşturur
o genç kızın diriliği....
ŞAHİN (İzleyerek)—
Sevgi der; "Diriydi, ama dipdiri
şimdi."
HİCRAN (Yürüyerek)—
Ara bakalım ara,
ara, o güzellik şimdi
hangi bakir
boşluklarda sürükler peşinden
o eski alkışları
kuyruklu yıldız gibi.
ŞAHİN (Yaklaşır)—
Sevgi der: "Güzeldi, ama en güzel
şimdi!"
(Hicran'ı
boynundan Öperken, kadın sıçrayıp Öne fırlar.)
ŞAHİN (Yine yaklaşarak)—
Ölenle ölünmez, ama onunla
biraz biz de ineriz yer altına.
HİCRAN (İç geçirir.) — Yaa.....
ŞAHİN —Ölen dağa taşa geçer suya havaya döner
kuş olur çiçek olur meyve olur ekmek
olur
gündelik gerçek olur,
HİCRAN—Yaa...
ŞAHİN —Yedi kat göğe ağar bütün boşluğa dolar
evren olur devran olur
ayla görünür yıldızlarla bakar
güneşle doğar...
(Yavaşça
Hicran'ın omuzlarından tutarak)
.... bizi bulur.
HİCRAN (Büyülenmiş) —Bulur ya!
ŞAHİN —Odur nabızda atan odur yürekte vuran
damarlarda kan onunla arınır durulur.
O... yüzde gülücük, dudakta öpücük
olur.
HİCRAN— Olur ya!
(Şahin
Hicran'ı Öpmek isterken kadın tekrar sıçrayıp uzaklaşır.)
ŞAHİN (Yine yaklaşamk}—
Onlardır bizi yaşatan
bizi ayakta tutan
seven ölüler sevilen
ölüler.
HİCRAN —Seven, sevilen,
ŞAHİN —Hareketli ölüler bereketli ölüler
heybetli ölüler devletli ölüler
sıhhatli ölüler saltanatlı ölüler
bizimle yaşar bizde yaşar ölüler.
HİCRAN —Bizde yaşar.
ŞAHİN —Ağlarsak ağlarlar gülersek gülerler.
HİCRAN (Ağlamaklı) —Ağlamasınlar! Ağlamasınlar!
ŞAHİN (Onu omuzlarından tutarak) —
Öyleyse gülün, gülün, gülün ki
onlar da gülsünler!
(Hicran
gülümser, Şahin umutlanır, tam Öperken yine ürküp kaçınır kadın.)
HİCRAN —İn misin cin misin, nesin?
ŞAHİN —Sen geceler dolusu çağrı, ben
göğün toprağa sapladığı ateşten mızrak.
HİCRAN —Damarlarda kıvılcım akıntıları,
derinliklerde zonklayan.
ŞAHİN —Can içinde can!
HİCRAN —Dinmek bilmeyen ağrı.
ŞAHİN —Karşı konmaz çağrı!
HİCRAN —Mâmur eden zulüm.
ŞAHİN —Nur eden işkence!
HİCRAN (Hâlâ arkası dönük, gözlerini yumar,
özlemle) — Çakırpençe!
ŞAHİN (Hicran'a doğru ilerlerken birden dönüp
seyircilere doğru gelerek) —Çıldırasıya
sevinip coşacaksın, ama çıldırdığını seyredebilecek kadar da aklın başında
olacak. Yani oynayan da sen, seyreden de!
(Dörtbaşımamur Şahin Çakırpençe,
1991)
İller açan güzelliğinle
yürüdün de
darmadağın askerlerinle
başkomutan;
boş kalelerim el pençe divan
önünde,
yeni güller açtırır mı
ülkemde yasan?
Kartalın yitik canlarımla
havalandı,
sen benim yıkıntım üstüne
otağ kurdun;
uyruklarım zafer ateşlerinde
yandı,
bu alkışlar ölülerden, gece
duyduğun.
Yangın geçiren topraklar
verimli olur,
kara yamaçlarda güler mi
çocuklarım;
günahlarda yürek daha kaç kez
boğulur,
ölümün dölyatağına
yolculuklarım?
İller açan güzelliğinle
buyruk senin:
şehirlerim belirsin çorak
göklerimde;
içimde zonklayan
dilsizlikleri dinsin,
gül gül açsın ölülerim çatlak
derimde!
Her çiçek al beni der, susan
gül kazanır sonunda.
Bütün kuşlar öter öter,
bülbül kazanır sonunda.
Güzeli bin bir hileyle
yaklaşıp soyar da akıl
bin bir engelle boğuşan gönül
kazanır sonunda.