Şair (D. 15 Eylül 1901, Bayburt - Ö. 6
Mart 1948, Ankara). Dedesi uzun süre Erzurum Meclis-i İdare üyeliği yapmış ve şiire de
kabiliyeti olan Kılcıoğlu Hafız Mustafa Efendi’dir. Hem anne hem baba
tarafından Erzurumludur. Doğduğu sırada Bayburt malmüdürü muavini olan
babasının tayini çıkınca, üç aylıkken ailesi Erzurum’a taşındı. Kamu,
ilköğrenimini özel olarak yaptı. Yedi yaşında Arapça ve Farsça ders almaya
başladı. Bir yıl hafızlığa çalıştı. 1910 yılında Erzurum’da dışarıdan sınavla rüştiyenin
(ortaokulun) birinci sınıfına girdi. Babasının Refahiye’ye tayini üzerine,
öğrenimini Refahiye Rüştiyesinde tamamladı. 1911-16 yılları arası Refahiye’de
yaşadı. Bu ilçede vekâleten tahrirat kâtipliği yaptı. Birinci Dünya Savaşında
Erzurum’un düşmesi ve babasının ölümü üzerine annesiyle birlikte önce Sivas’a,
ardından Kayseri’ye göçtüler. İstanbul’da okuyan ağabeyinin Bursa Lisesine
tayini çıkınca 1919’da Bursa’ya taşındılar. Aynı yıl İstanbul Kadıköy’de Erkek
İlköğretmen Okuluna başladı.
Kemalettin Kâmi, 1920’de henüz öğrenci
iken Millî Mücadelenin başlaması üzerine okulu bırakıp Ankara’ya gitti. Orada
matbuat tetkik memurluğu ve İstihbarat Müdürlüğünde kâtiplik yaptı. Üç
yıl sonra yurdun bağımsızlığa kavuşması üzerine (1923), İstanbul’a dönerek İlköğretmen
Okulunun sınavını verdi ve yeni kurulan Orta Öğretmen Okuluna kaydoldu. Ancak Anadolu Ajansı
tarafından maaşı yükseltilerek Ankara’ya çağrıldı. Bu ajansın başyazarlığını
(1926-33) yaptı. 1933’te Neşriyat ve İstihbarat Müdürlüğüne getirildi. Aynı yıl
yetki ve unvanı uhdesinde kalmak şartıyla ajansının temsilcisi olarak Paris’e
gönderildi. Orada kaldığı beş yıl içinde Siyasî İlimler Yüksekokulunda okudu.
1935’te Kamu soyadını aldı. Dönüşünde Rize (1939) ve Erzurum milletvekili
(1943, 1946) seçildi. Ayrıca Türk Dil Kurumu Terimler Kolu
başkanlığını yürüttü. Yirmi beş yaşında iken evlilikle sonuçlanmayan bir aşk
hikâyesi yüzünden ömrünün sonuna kadar bekâr yaşadı. Pansiyoner olarak kaldığı,
Ulus’taki Evkaf Apartmanı’nda geçirdiği bir kalp krizi sonucu kırk yedi yaşında
iken vefat etti. Cebeci Asrî Mezarlığında toprağa verildi.
Edebiyatımızda “Gurbet Şairi” olarak ün
kazanan Kamu, aruzla ilk şiir denemelerine Refahiye’de ortaokul öğrencisiyken,
yani on dört
yaşında başladı. Daha
sonra İstanbul’da öğrenciyken öğrencilerin çıkardığı Hayat
adlı el yazması dergide ilk şiirlerini yayımladı. Savaş, memleket, gurbet,
aşk, tabiat, hasret, bedbinlik, elem, huzur, ümit gibi temalar yanında millî
duyguları da işlediği şiirleri,
mütareke yıllarında Büyük Mecmua (1919), Millî Mücadeleden sonra Dergâh
(1921), daha sonra Varlık (1933-34), Oluş (1939) dergilerinde,
yazıları Hakimiyet-i Milliye ve Yenigün gazetelerinde yayımlandı.
Ayrıca, Paris’te bulunduğu yıllarda Fransız şiiriyle yakından ilgilenerek
simgeci şair Mallarmé’den üç şiir çevirdi. Aruzla yazdığı şiirleri, Cumhuriyet
dönemindeki Türkçenin aruz ölçüsüne uygulanışına ilginç bir örnek olarak
gösterildi. 1922’den itibaren tamamen heceyle yazdı.
Kamu, yalnızca şiirle
ilgilendi. Gücünü yaşanmış olaylar ve gözlemlerden alan bir duyarlılıkla,
döneminin ruh halini temsil eden ve dile getiren şiirler yazdı. Şiirlerindeki
temel güç, ayrılış ve dönüş kelimelerinin anlamları etrafında aranmalıdır.
Şerif Aktaş’ın ifadesiyle o “imaj, ses peşinde koşan ve şiiriyle yaşayan bir
insan olmaktan çok, Cumhuriyet’in, inkılâpların savunucusu, dürüst, çalışkan
bir bürokrat olarak yaşadı.” Dil ve ritmi sağlam, içli, samimi bir ifadesi
vardır.
Hece ve aruz ölçüleriyle savaş, aşk,
gurbet konularında yazdığı şiirleri sağlığında kitap olarak yayımlanmadı. Ölümünden sonra Kemalettin Kamu,
Hayatı, Şahsiyeti ve Şiirleri (Rıfat Necdet Evrimer tar. 1949) adlı kitapta
toplandı.
Başta Gurbet
Gecelerinde, Gurbet O Kadar Acı ki ve Sevgilim Güvenme Güzelliğine
olmak üzere altı şiiri, Kaya Bekat, Kasım İnaltekin, Yıldırm Gürses, Amir Ateş,
Suphi İdrisoğlu, Kârman Yıldırım, Rıdvan Tandoğan, Mutlu Torun, Alaeddin
Yavaşça ve Sıtkı Sahil adlı bestekarlar tarafından TSM’nin çeşitli makamlarında
bestelendi.
“Kemalettin Kamu,
gurbeti her zaman içinde duymuş, temiz ve sade bir dille yazılmış içli ve
samimî şiirleriyle hepimize duyurmuş ve haklı olarak gurbet şairi unvanını
almıştır.” (İlhan
Geçer)
“O’na en büyük şair
diyemeyeceğiz. Fakat, şiirleri sevilen, dilden dile dolaşan bir şair demeye
hakkımız vardır... Kemalettin Kamu’nun dili temiz ve güzeldir.. Şair umumiyetle
dil ve üslûp üzerinde durmuş ve çalışmıştır.
“Daima romantik
yaşamış ve öyle kalmıştır. Onun tek faklı tarafı, memleket sevgisini
mısralarından en iyi işlemesidir. Bütün şiirlerinde bu asil sevginin renkli ve
çekici pırıltılarını görüyoruz, onlarda ülküsüne bağlanmış bir şairin kuvvetli
inanışları yaşar.” (R.
Necdet Evrimer)
“Kemalettin Kamu’nun örnek olarak ayrı bir
yeri olmalıdır şiirimizde. (sadece onun değil, birçok şairimizin payları vardır
bu ‘örnek olmak’ta, İkinci Büyük Savaş başlarına kadar gelen şairlerimizin
çoğunun, Nâzım hariç.) Şiiri hepsi bir vahiy, bir Tanrı vergisi olarak
düşünmüşlerdir, kabul etmişlerdir. Şiirin hayatına katılan daha doğrusu hayatın
şiire katılması gereken bir etkinlik olduğunun farkına varmamışlardır. Şiir bir
meslek değil onlar için. Arada bir hatırlanan, sığınılan, içine hüzünlerin
yahut’neşve’lerin döküldüğü bir kalıp. Sanıyorum bu yüzden, pek tutarlı
olamamıştır Tanzimat sonrası şiirimiz.” (Turgut Uyar)
“Kemalettin Kâmi Kamu,
hayatının ikinci devresinde daha iyi hazırlanmış olmasına rağmen, maalesef
birincisine nispetle daha az parlayabildi. Sebebi de, siyasetin, kendisini
istidatlı bulduğu sahalardan koparıp alması, başka istikametlere sevk etmesi;
onun sahalarına ise, kalem ve kâğıtla ilgili olmayanları göndermesidir. (…) Fakat politika, Kemalettin
Kamu’yu başka yaradılıştaki insanlarla garip becayişlere tabi tutmuş; bahçivana
aşçılık, aşçıya bahçivanlık ettirmiştir. Neticede yemekler lezzetsiz olmuş,
tarhlar çiçeksiz kalmıştır.” (Vâlâ Nurettin)
“Doğup büyünen yerlerden uzakta,
gurbette olmak Kamu’nun ruh dünyasında soyut bir gurbet duygusu yaratmış ve bu
duygu şairi gizemci bir gurbet anlayışına götürmüştür. (...)
‘Kimsesizlik’, ‘Bingöl Çobanları’, ‘Gurbet’ adlı şiirleriyle hep
hatırlanacak olan Kamu’nun şiirimizde ‘zaman’ konusunu işleyen ender şairlerden
biri olduğunu da söylemek gerekir.” (Eray Canberk)
HAKKINDA: Rifat
Necdet Evrimer / Kemalettin Kamu-Hayatı Şahsiyeti ve Şiirleri (1949), İlhan
Geçer / Türk Şiirinde Gurbet (Hisar, sayı: 4, Haziran 1950), Gültekin Sâmanoğlu
/ Kemalettin Kâmi Kamu - Hayatı Sanatı ve Şiirleri (1986), Feyzi Halıcı /
Parlamenter Şairler (1990), Eray Canberk / Kemalettin Kamu’nun Ölümü (Yeni
Yüzyıl, 6.3.1993), Ahmet Kabaklı / Türk Edebiyatı (c. 3, 11. bas. 2002), Halil
Soyuer / Şair Dostlarım (2004).