Mahmut Tali Öngören

Yazar

Doğum
28 Mart, 1913
Ölüm
13 Ekim, 1999
Eğitim
Columbia Üniversitesi Radyo TV Bölümü
Burç

Yazar (D. 28 Mart 1931, İstanbul - Ö. 13 Ekim 1999, İstanbul). Şair ve çevirmen Talat Sait Halman’ın teyzesi oğludur. İstanbul Robert Kolej (1951), Columbia Üniversitesi Radyo-TV Bölümü (1955) mezunu. TRT’de görev alarak Ankara Radyosunda program (1959) ve radyo müdürü (1962) olarak çalıştı. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi ve Gazi Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulunda öğretim üyeliği (1972-80) yaptı. TRT’de ve üniversitede çalışırken çok kıyıma uğradı. Ankara Film Festivalinin kuruluşuna öncülük etti. Çağdaş Gazeteciler Derneğinin genel başkanlığını yaptı. İnsan Hakları Derneğinin kurucularındı.

Sinema ve televizyon konularında kaleme aldığı yazıları Milliyet, Cumhuriyet, Bilim ve Sanat, Milliyet Sanat, Gösteri, Sanat Olayı, Akis, Video, Sinema gibi gazete ve dergilerde yer aldı. Türkiye’de televizyon yayıncılığının öncülerinden biri olarak tanında. Sinema ve radyo-televizyon kunularıyla ilgili pek çok sempozyumda bildiriler sundu.

BAŞLICA ESERLERİ:

Televizyona Açılan Pencere (1972), TV Piyes Yazarlığı (1973), Senaryo Yazma Tekniği (1976), Sinemada Kadın ve Cinsellik Sömürüsü (1982), Senaryo ve Yapım (1 ve 2, 1985-88), Ayıptır Söylemesi TRT’nin İçinden (1983), Sinema Diye Diye (1985), Yapım Tekniği (1993).

KAYNAKÇA: Şükran Kurdakul / Şairler ve Yazarlar Sözlüğü (gen. 6. bas. 1999), Tek Başına Orkestra-Mahmut Tali Öngören (der. Metin Aksoy, 2002), Radikal (14.10.2003), Ünihaber (1-15.10.2004), Mahmut Tali Öngören Anıldı (Hürriyet, 13.10.2004), İhsan Işık / Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) – Encyclopedia of Turkish Authors (2005) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, gen. 2. bas. 2007) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013). 

SANSÜR BAŞYAPITLARI

 1976 yılı. TRT denetçilerinden biri önüne gelen bir radyo izlencesinin metninde sansür edilmesi gereken bir sözcükle karşılaşır. Metindeki cümle bir sanatçının adıyla başlamaktadır. “Ozan Sağdıç” diye...

Denetçi, Ozan Sağdıç'ı tanımadığı için, “Ozan” sözcüğünü siler ve yerine “Şair” sözcüğünü yazar. Böylece yasak olan “ozan” sözcüğü kullanılmadığı için “Ozan Sağdıç”ın adı, bir mahkeme kararına bile gerek görülmeden “Şair Sağdıç”a dönüşür.

Yine TRT radyosundan bir başka sansür başyapıtı: 1979 yılında Nazım Hikmet adı TRT yayınlarında yasaktır. Ama nasıl olduysa, büyük ozanın “Benerci Kendini Niçin öldürdü?” adlı şiiri TRT denetçisinin önüne gelir. Denetçi yakaladığı yanlışlığı hemen düzeltmeye kalkar. Şiirdeki “Benerci” sözcüğünü siler “Fenerci” sözcüğünü onun yerine yazar. Nazım Hikmet'in şiiri “Fenerci Kendini Niçin Öldürdü?” olur. (İster inanın, ister inanmayın.)

Sansür başyapıtlarına sinemamızda da rastlarız. 1966 yılında İlhan Engin'in yönettiği “İstanbul Dehşet İçinde” adlı filmde bir otomobilin patlayan “sol tekerleği” sözcüklerinin “sağ tekerlek” olarak değiştirilmesi film sansür kurulunca öngörülmüştür. (Buna da inanıp inanmamakta özgürsünüz.)

Geldik 1990 yılına. Lambada dansı ortalığı kasıp kavuruyor, insanın kanını kaynatıyor. Dansı yapan erkeklerin üst tarafı çıplak, kızların ise bacakları.. Kaoma adlı ünlü bir topluluk TRT Televizyonunda Lambada yapacak. Ama TRT denetçisi “Erkeklerin üst tarafı çıplak kalabilir. Ama kızların bacakları çıplak olmaz.” diyor.

E, ne yapalım?

TRT sansürcüsünde yanıt hazır. “Kızlara siyah çorap giydirin.” Bizde Lambada dediğin böyle olur. Nitekim, ahlak anlayışı gayet yerinde olan Türkiye, televizyondaki Kaoma topluluğundaki kızları kasıklarına dek çıkan siyah çorapla izlemiş ir. İşte son yıllarda ahlakımız böyle korundu. (İnanır mısınız?)

Yine 1990 yılında Eurovision Şarkı Yarışması'nın naklen yayınında da İspanya'nın tanıtma filminde ünlü ressam Velazquez'in tablosundaki çıplak kadın görüntüleri de TRT sansürcüsünün son derece ahlaksever makasından kurtulamamıştır. Gerçekte, TRT, bu Eurovision Şarkı Yarışması'nın Avrupa'dan yapılan naklen yayınına karşı olan duyarlılığını hiç yitirmemiştir. 1978 yılında Kıbrıs Rum kesiminin şarkısının yayını sırasında TRT Türkiye'deki ekranları karartarak bizleri düşman görüntülerden korumuştu.

1971 yılına dönelim. 12 Mart günleri. Yves Montand'nın “Korkunun Bedeli” adlı filmi TRT Televizyonu'nda gösteriliyor. Montand, patlayıcı madde taşıyan bir kamyon şoförü rolünde. Binbir tehlikeyi göze alarak patlayıcı maddeyi burnu kanamadan, ama zorluklarla boğuştuktan sonra yerine ulaştırır. Ama boş kamyonla güle oynaya geri dönerken uçuruma yuvarlanıp ölür.

Ama o ne? Film, Montand'nın uçuruma düşüp öldüğünü gösteren sahneye yer verilmeden sona ermiştir. Ekranda gördüğümüz son sahnede ise Montand güle oynaya kamyon sürmektedir. Filmin son sahnesi, yani Montand'nın öldüğü sahne nereye gitmiştir?

Meğer, 72 Mart döneminde, sondaki ölüm sahnesini gösterip insanların üzülmesini istemeyen o çok düşünceli TRT denetimi, filmin anlamlı son sahnesini kesip atmıştır. (Bizleri böyle düşünüp gözeten sansürcüler olmasa, ne yapardık acaba?)

Televizyonda sansür mü? Örneklerden geçilmiyor. Yıl 1989. TRT Televizyonu'nda Rene Clementn’nin “Yasak Oyunlar” adlı filmi gösterilirken yayını TRT Genel Müdürlüğü'nün buyruğu ile durduruluyor. Oysa filmin bitmesine daha tam 18 dakika vardı. Yayının durdulmasının nedeni, filmin “Hristiyanlık propagandası yapılıyor”  savıyla suçlanmasıydı. Hem de  yayın sırasında... Oysa film bu gibi dinsel işlerin yaşamda kimi zaman ne denli anlamsız olduğunu anlatmaya çalışmaktadır.

Ne var ki, yayın sırasında filmlerin gösterilmesini engellemeye kalkma ilk olarak TRT'de 10 Kasım 1969'da Sergey Yutkeviç'in yönetmenliğini yaptığı “Türkiye'nin Kalbi Ankara'dır” adlı yapıtının TRT Genel Müdürü tarafından “Komünizm propagandası yapılıyor” gerekçesiyle yayınının durdurulmasıyla başlamıştır.

Film yönetmeni Metin Erksan'ın “Karanlık Dünya” adlı filmine 1960'tan önce, sansür kurulu kimi sahneleri eklemesi sonucunda gösterim izni vereceğini bildirmişti. Sansür Kurulu, bir sahnede gösterilen buğday başaklarının kısa oluşunu “Türkiye'de tarım kötüleniyor” diye yorumlamış ve iri başaklarla ilgili çekimlerin filme eklenmesini istemişti. Ama hiç olmazsa bu gibi filmler gösterilmesin ya da televizyonlarda izlenmesin diye, yönetmen Halit Refiğ'in filmi “Yorgun Savaşçı” gibi “yakıldı” denilerek engellenmemiştir.

1992'de ise yönetmen Ümit Elçi'nin “Mem-u Zin” filmi de “Kürt propagandası yapıyor” gerekçesiyle uzun süre gösterime giremedi, 1992 yılında. Oysa filmde hiçbir düşüncenin propagandası yoktu.

Sansür uygulamalarındaki örnekleri arttırmak her dönem için olanaklıdır. Örneğin 1986'da 26 bölümlük “Dünya Tarihi” adlı yabancı belgeselin “İnsanın Başlangıcı” adlı bölümü TRT Televizyonu'nda gösterilmemiştir. İnsanın maymundan türediğini anlatan bu bölüm ve insanı çıplak gösteren görüntüler TRT denetimince yayından uzak tutuldu.

1974 yılında radyolarda ve televizyonda yayımlanan “Elli Yılda Türk Şiiri” adlı dizi izlencede ise Nâzım Hikmet, Fazıl Hüsnü Dağlarca ve Melih Cevdet Anday gibi şairler özellikle yer almamışladı.

Radyolarda ve televizyonda 1971 yılından, yani 12 Mart döneminden başlayarak sözcükler de yasaklanmıştır, örneğin 1979 yılında “ulus” sözcüğü TRT'de yasaktı. Bu sözcüğün yasaklandığı günlerde radyoda Atatürk'ün kendi sesini de içeren konuşmasıyla ilgili bir eski filme yer verildi. Bu filmde Atatürk ikide bir “ulus” demesin mi?

12 Eylül'den sonra ise TRT'nin radyolarında ve televizyonlarında 205 sözcük yasaklandı. Oysa yasaklanan sözcüklerin çoğunu devlet ve hükümet adamları bile radyolara ve televizyona verdikleri demeçlerinde kullanıyorlardı. Hatta bu yasağı getiren o günlerin TRT Genel Müdürü Tunca Toskay bile.. Aynı günlerde dil üzerine hazırlanmış bir dizi belgesel izlence bile tamamlanmadan yayından kaldırıldı.

TRT sözcük yasağına o denli meraklıydı ki, bir açıkoturumda çok sayıda öz Türkçe kullanıldığı için, bu sözcüklerin kimileri o günlerde TRT'ye yeni gelmiş yeni bir aygıt sayesinde banttan silindi. Konuşmacılar öz Türkçe sözcükleri söylüyorlar, ama silinmeden ötürü sesleri duyulmuyor ve sıra bu sözcüklere geldiğinde insanların sadece dudaklarını oynattıkları görülüyordu ekranda.

Sırada daha pek çok radyo, TV ve sinema sansür örneği var. Ama sanırım, bu kısa sürede verilen örneklerle Türkiye'de insanların düşünmesini zorlaştırmak, hatta düşünceyi yok etmek için yıllardan beri nasıl uğraşıldığı anlaşılmaktadır.

                                                           (M. Mahzun Doğan, Düşünceye Saygı, 1995)

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör