İşadamı,
sendikacı, şair ve yazar. 1951 yılında Diyarbakır'ın Çınar ilçesine bağlı
Göktepe (Bahteri) köyünde doğdu. Dokuz çocuklu bir ailenin dördüncü ve okula
giden ilk çocuğudur. Süleyman Nazif İlkokulu ve Ziya Gökalp Lisesinden sonra
Erzurum Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde Alman Filolojisinde ve Dicle
Üniversitesi Yüksek Öğretmen Okulunda okudu. Edirne-Keşan Topçu Alayında Yedek
Subay olarak askerliğini yaptı. Yüksek öğreniminden sonra Diyarbakırspor ve
Batman Petrolspor takımlarında kaleci olarak futbol oynadı Genç Milli Takıma
çağrıldı.
1980'in
sonlarına kadar DİSK'e bağlı BANKSEN sendikasının Güneydoğu organizatörü olarak
çalıştı. İnsan Hakları Derneğinin, Diyarbakır şubesi kuruluşunda yer aldı. 1995
Genel seçimlerinde Cem Boyner'in kurduğu Yeni Demokrasi Hareketinde (YDH) 2. sıra
milletvekili adayı oldu, seçilemedi. DİSİAD (Diyarbakır Sanayici ve İşadamları
Derneği)'ın kuruluşuna öncülük etti. İki dönem yönetim kurulu üyeliği ve genel sekreterlik
yaptı. GÜNSİAD (Güneydoğu Sanayici ve İşadamları Derneği) istişare meclisi
üyeliği, DİSED (Diyarbakır Sanat Severler Edebiyatçılar Derneği) yönetim kurulu
üyeliği, görevlerinde bulundu. (2009-2014 arası Diyarbakır İl Genel Meclis
Üyesi olarak hizmet etti.
Şiir
ve yazıları; Amida, Spartaküs, Diyarlife
ve Meclis Özel gibi dergilerde; barış,
demokrasi ve Kürt hakları üzerine yüzlerce makale ve röportajı G. Ekspres, G. Olay, D. Söz, D. Haber, G.
Güncel gibi bölge gazeteleri ile Milliyet,
Ekonomi Politika, Yeni Yüzyıl, Yeni Binyıl, Dünya, New Anatolia, Radikal,
Taraf, Yeni Şafak gibi ulusal gazetelerde; yayınlanmıştır. İlgi alanlarıyla
ilgi olarak bölge ve ulusal TV'lere siyasi analist olarak program konuğu
olmakta, 1985 yılından beri ticaretle uğraşmaktadır. Evlidir; Türkçe, Kürdçe ve Almanca bilmektedir.
“Mahmut
Şimşek'in “Gönlümün İki Yüzü” adlı şiir kitabında bir tarihsel bilinç ve güncel
duyarlılık göze çarpıyor. Genel anlamda, tüm şairlerin ortak sorunu gibi
görünen aşk teması burada ağırlıklı bir düzlemde olsa da, dile getirilenlerdeki
felsefi bakış, sanatçının toplumsal olana karşı duruşunu da bize göstermekte;
şiirler dolu bir serzenişler, gizlenmiş kızgınlıkları yumuşatan imgelerle
örülüdür. Bıçak yemiş bir yüreğin acılı feryatları ve gösterilmek istenmeyen
gözyaşları, kimi mısralarda ortak bir tema olarak iç burkuyor. Diyarbakır'da
Bir Cadde adlı şiirinde, yaşanmışlıkla mayalanan şu mısralar, bizi geçmişe
götürüp getiren ürpertici imgelerle donatılmıştır:
… Kara kıştı /
rüzgar kar tanelerini / topaçlama dönderiyordu / az ötede duvarın dibinde / kar
kuşları gibi / sessiz bir kalabalık duruyordu / günleri / saatleri / sıraları
var / mevsimleri yoktu…” (Ali Ural)
ESERLERİ:
ŞİİR:
Gönlümün İki Yüzü (2005, 2. baskısı Türkçe-Kürtçe "Dû Rûyê Dilê Min" ismiyle kendisi
tarafından Kürtçeye çevrilerek yayımlandı).
ANI:
Dünyayı Hâlâ Barbarlar Yönetiyor.
KAYNAKÇA: Ali Bayramoğlu / Bir Diyarbakır Öyküsü
(Yeni Yüzyıl, 23.8.1997), M. Ali Ural / Gönlümün İki Yüzü Sanat ve Aidiyet (İnfo
Kürd, 1996), Şevket Beysanoğlu / DFSA (c. 4, s.148, 2003), Diyar Life (2011),
Diyarbakır Haber (2013), Diyarbakır Söz (2013), Meclis Özel (2014), İhsan Işık
/ Diyarbakır Ansiklopedisi (2013) - Geçmişten Günümüze Diyarbakırlı İlim
Adamları Yazarlar ve Sanatçılar (2014) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye
Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2017).
ROZANA
MAHMUT ŞİMŞEK
Sevgili Rozana
Ben bu ülkede yaşıyorum,
Karımın koynundayım,
İyimserim.
Büyümek; su ve ekmek
Yaşamak; kan ve kapital istermiş.
Barışın, sevginin
Ve kurşunun vatanı yokmuş.
Bir de namussuzun.
Doğru söze ne denir.
Bozkırlarımızda ağaç yoktu, bilirsin.
Şimdi insan da yok Rozana!
Tanıdık yüzlerde hüznün resmi.
Hoşgörüye bir şeyler olmuş.
Ve bölük pörçük göç hazırlığı.
Yine, dünyasına göre dağılacak
Üçer, beşer…
Boz bulanık nehirler gibi
Başıboş alfabesiz köylüler…
Yüreğimizde,
Bireysel ve Toplumsal onurumuz.
İşte, Metropol kapılarındayız
Candır korkumuz.
Korkan bir biz değiliz oysa.
Okul önlerinde,
Umut çiçeklerine baksana.
Düşüncelerin
Gardiyan düdüklerinde unutulduğu,
Dost sohbetlerinin,
Korku sonrası içirilen bir bardak su olduğu
Ve insanların ölüm koktuğu ülkede;
Kadın teni süt kokmaz sevgilim.
Şu giden kaç bininci insanım,
Kaç bininci,
Başka başka kimlikler içinde.
Ben bu ülkede yaşıyorum,
Karımın koynundayım,
İyimserim…
Bizim buralarda;
Qesrik Boğazında
Her mevsim sular serin,
Çaylar demliydi.
Karşı kayalıklarda
Zakkum ağaçları,
Her keklik uçuşunda
Selamlardı yabancıları…
Şimdilerde,
Üzgün üzgün akar
Dicle’ye Kızılsu.
Edirne’de
Ağrı’da anneler;
Katran karası gözlerle uykusuz.
Cudi’de, Botan’da ve Amed’de.
Asker
Ve Gerilla.
Kardeş kavgasında…
Ve dediler
Qesrik Boğazında;
Çiçeğe durmuş
Zakkum altında,
Pusuda,
Vurulmuş
Bir Gerilla.
Bir Asker.
Bir Korucu
Valla,billa…
Ölüme o kadar uzak,
O kadar genç ki,
Yemin edersin.
Henüz dudağına
Bir kadın dudağı değmemiş.
Ne olduğunu,
Ne olacağını düşünmemiş.
Lakin,
Bilinir,bilinmez direnmelerde,
Kırmamak için şevki bireyselliğinde.
Savaşçının yasası böyle diye.
Görmeden;tanımak.
Duymadan;söylemek.
Bilmeden; yaşamak.
Anla işte,
Yani, özgürlük adına
Ölüme tilili çekmek…
Ve
Tan doğumunda,
Aç karnına,siperde,
Elleri tetikte
Bir Gerilla,
Bir Asker.
Yürekleri,
İnfilak öncesi sessizlikte,
Fitilsiz….
Kırağı çalmış bahar çiçeklerini,
Dağlar doğan güneşe benzer…
Ben bu ülkede yaşıyorum.
Karımın koynundayım.
İyimserim…
Kurt ile koyun sahibi
Erk sevdasında.
Akan kardeş kanına bakmadan
Fütursuz…
Ne kadar“ Senin ,için ey vatan,
Senin için ey demaokrasi deseler.
Edirneli, Ağrılı anneler
Ciğeri derdinde.
Birkleyn’de sarılmak zor
Bıyığı terlememiş ciwan,
Ellerini tutmamak için havada,
Ve direnmelerde
Kırmamak için şevki bireyselliğinde
Akrep gibi bitirecek kendini
Acı duymadan.
Bilinmez nedendir?
Belki;
İnsan kılıklı,
İki ayaklı yılanları
Ve Akrepleriyle ünlü Diyarbekir’e
Usulca gidip geldiğindendir.
Dost barikatlardan,
Varoşlardan ses yok.
Sesi yok kravatlının,
Mavi tulumlunun
Ve hatta istikrar arayan
Para babasının…
Uzaklardan,
Quesrik Boğazı toz duman.
Dersim Kırkgözeler’de
Balık yerine kardeş kardeşi
Nasıl da avlar?
Kurban oy…
Gündüz nasıl uçtuğunu.
Bulutlara tırmanan
Keklik sürüsünü
Ve ormanda yan yana koşan
Arslan’
Helikopterler
Bir kardeşe ölüm taşır,
Bir kardeşe moraliteyi.
Büyük İskender
Ve Darîus
Ve Asurbanîpal’ın ordularına
Ev sahibi olmuş Lice sırtlarında
Çarmêrki oturmuş bir cîwan
Malxrab kollarında kız gibi.
Ve direnmelerde,
Kardeş kardeşe yenilmemek için
Biri,
Tüm zamanlarda yaşamak adına
Akrep gibi bitirdi kendini
Acı duymadan.
“Yeniden doğarız ölümlerde” sloganımsı.
Diğeri,
“ Görev tamamlanmıştır!
Vukuat yoktur komutanım!” dedi.
Mavi boyalı beşiğinde
Mezopotamyalı bir çocuk duydu.
Ağladı.
Ağlamayı anne duydu,
Ağladı.
Yorgun baba duydu.
Kapı komşu duydu.
Ajanslar, rotatifler duydu.
Yurdum bir ana gibi
Antalya’da, Ağrı’da ağlıyordu.
Ölen,
Babaımın,
Öldüren,
Anamın oğluydu.
Toprağa düşen kan
Tohuma durdu.
Bu coğrafyada avamlar,
Ruhu ve beyni kelepçeli
Çaprazlama kuşatılmış aydınlar.
Birer susuz kır,
Acıkmış doru küheylandılar.
İşte bir tanem,
İşte Rozana!
Ben bu ülkede yaşıyorum.
Karımın koynundayım
İyimserim.
“ Anlayana…”
GECENİN YÜZÜ YOKTU
MAHMUT ŞİMŞEK
Bir kuşluk vakti kapım çalındı
Musalar rüzgarı‘yla bölündü sensizliğim.
Yamalı yüreğimde bir güvercin kanatlandı
Felek aldattığımız geceler,
Nehir gülüşlerin aklıma geldi.
Bensizliğin faili meçhulüsün ya,
Seni getirip beni çözecekler güya.
Yaşanmamış zaman dilimi faslındaydım.
Ben kimi sevmişim artık farkındaydım.
Aysız gecenin yüzü yoktu.
Gözümü bağladılar.
Seni sorup,
Beni sorguladılar…
Yokluğun susardı,
Ben de susardım.
Bu duruşumu adamdan saydılar.
Aradıkları şey zaten bende yoktu ki,
Seni yasak gecelerimden gayrı tanımıyordum ki
Ev sahiplerim
Bazen çok nazik,
Bazen insan bile değildiler.
İzleri izlerine karışırdı,
Gölgeleri gölgelerine.
Her şey görev icabıymış.
Adem’den beri olurmuş böyle şeyler.
Formülleri içler dışlar çarpımıydı sanki,
Disko’da * İçimi dışıma çevirirdiler.,
Yaşanmamış zaman dilimi faslındaydım.
Ben kimi sevmemişim artık farkındaydım.
Her defasında seni sorup,
Beni sorguladılar
Ne aysız gecenin yüzünü gördüm,
Ne de gidip gelmelerimi.
Yokluğun susardı
Ben de üstüme kitlerdim ağzımı dilimi.
Gecen hafta misafirdim
Ancak dün getirmişler, yine
Anamın salça posasını bıraktığı gibi
Bırakmışlar bir duvarın dibine.
Yamalı yüreğimin şah damarında
Yaralı ülkemin gökkuşağında gizlenen kadın,
Sen yoktun,
Gecenin yüzü yoktu amma,
Yaşanmamış zaman dilimi faslındaydım.
Ben kimi sevmişim artık farkındaydım.
1983
*Disko: işkence yapılan yerin adı
YOKLUĞUN CEHENNEM
ZEBANİSİ
MAHMUT ŞİMŞEK
Bu akşam da birbirimizin değiliz.
Varoşlarınızda bir başımayım baksana
Yıldızlar kırık dökük gönlüm,
Renkler kirli sarı
Ve insanlar soluk benizli bana.
Az ötemde
Müşterisiz bir kaldırım dilberi,
Bu akşam sen olmak için,
Kırıtır deminden beri.
Bilmez ki garip,
Senin yokluğunda bu şehir.
Osmanlı ordusu gibi
Üstüme üstüme gelir.
Bir fikrim de,
Bir de sevdamda tutarlıyım.
Sevdamsın,
Biliyorsun.
Yalanı yok,
Hala bitmeyen kuşatmalarındayım.
Bakma arayıp sormadığıma.
Bakma Kürd inadıma.
Ölümüne özlemişim seni.
Hasretinden kalbim nasır bağlamış,
Biliyor musun?
Sevmekle ağlamak
Aynı şeymiş…
Sen, ağlama…
Bu akşam,
Bu şehirde;
Ne işim,
Ne aşım,
Ne çoluk çocuk.
Senden gayrı kimsem yok.
Kimsem yok, imdadıma gelecek.
Gelecek de umurumda değil,
Bal gibi biliyorsun.
Ne olur, ya anla beni,
Ya gözbebeklerimden çekil!
Çekilmiyor bu akşamlar.
Sensiz çekilmiyor bu şehir.
Yokluğun Cehennem zebanisi,
Gecemde gündüzüm erir...