Devlet adamı, II. Meşrutiyet dönemi sadrazamı (D. 1856, Bağdat -
Ö. 11 Haziran 1913, İstanbul). Bağdat’ta doğup büyümüş olması nedeniyle Arap
lakabıyla da anılır. Sultan Abdülmecid döneminde mutasarrıflık (sancak
yöneticiliği) yapmış olan Çeçen asıllı Kethüdazâde
Süleyman Bey’in oğludur. Köklü bir Türk ailesinden gelen annesinin soyu IV. Murat
dönemine kadar uzanır. Bağdat’ta bir yıl rüştiyede (ortaokulda) okuduktan sonra
askerî okula devam etmek üzere İstanbul’a geldi (1870). İki yıl da Üsküdar
Atlamataşı Askeri Rüştiyesi’nde okuduktan sonra Kuleli Askeri İdadisi
(Lisesi)’nde öğrenimine devam etti (1873). Ardından 1876’da Mekteb-i Harbiye
(Harp Okulu)’ye girdi ve 1878’de burayı bitirerek erkân-ı harbiye (kurmay) sınıfına
geçti. Erkânı Harbiye Okulu’nu1880’de kurmay yüzbaşı olarak bitirdi ve Erkân-ı
Harbiye Dairesi (Genel Kurmay Başkanlığı) 2. Şubesi’nin Telif ve Tercüme Bürosu’nda
göreve başladı. Arapçanın yanında Almanca ve Fransızca da biliyordu. Daha
sonra Mekteb-i Harbiye’de cebir ve geometri, fenn-i esliha (silah), endaht (atış,
talim) nazariyeleri gibi dersler vermeye, çeşitli dergilerde yazılar yazmaya ve
çeviriler yayımlamaya başladı. Mekteb-i Harbiye’yi yeniden düzenleme
çalışmalarını sürdüren Alman Von der Goltz Paşa’nın yardımcılığını yaptı. 1884’te
kolağası (kıdemli yüzbaşı) rütbesine terfi etti.
Mahmud Şevket Bey, yeni silâhların büyük ölçüde Almanya’dan
alınması sırasında Vidinli Tevfik Bey başkanlığında kurulan silah satın alma
komisyonlarında çalıştı. 1890’da albaylığa yükseldi. Bu arada Almanya ve
Fransa’ya giderek, alınacak silahların seçiminde görev aldı. Uzun bir süre
Almanya’da kaldıktan sonra 1895’te mirliva (tuğgeneral) oldu. 1901’de
ferikliğe (tümgeneral) terfi etti ve aynı yıl Hicaz demiryolu hattında
Mekke-Medine telgraf hattının döşenmesinde görevlendirildi. Altı yedi ay kadar
sonra döndüğünde tekrar
eski görevine verildi. 1905’te birinci ferikliğe (orgeneral) yükseltilerek
Kosova valiliğine atandı. Bu görevdeyken İttihat ve Terakki Cemiyeti ile ilişki
kurarak yönetim aleyhtarı çalışmalara göz yumdu. 1908’de 3. Ordu Komutanlığına atanan
Mahmud Şevket Paşa, II. Meşrutiyetin ilanı (1908) sırasında Meşrutiyetin korunması
için 3. Ordu’dan avcı taburlarının istenmesi üzerine siyaset sahnesinde hızla
yükselmeye başladı.
Paşa, 31 Mart Olayı’nın (13 Nisan 1909) ardından İstanbul’a
yürüyen Hareket Ordusu’nun başında İstanbul’a geldi ve sıkıyönetim ilân etti.
Kısa zaman içinde etkin bir rol oynayarak II. Abdülhamid’in
tahttan indirilmesi ve Sultan Reşat’ın (V. Mehmed) tahta
çıkarılmasıyla sonuçlanacak olan saltanat değişiminde etkili oldu. 18 Mayıs
1909’da 1., 2. ve 3. ordular müfettişliğine getirildi. Hükümet ve meclis
üzerinde otorite kurarak sıkı ve sert bir yönetim sergiledi. Ancak, giderek
İttihat ve Terakkî Cemiyeti ile ters düşmeye başladı. Hüseyin Hilmi Paşa’nın
sadareti (başbakanlığı), Mahmud Şevket Paşa’nın kontrolü altında geçti ve İbrahim
Hakki Paşa Hükümeti’nde Harbiye Nazırı olması (25 Ocak 1910) önlenemedi. Aynı
zamanda her üç ordunun müfettişliği görevini de bırakmaya razı olmadı.
Mahmud Şevket Paşa’nın aynı yıl başlayan Arnavut isyanını sert
bir şekilde bastırmış olması, Balkan Savaşı’ndaki çözülmenin nedenlerinden
birini oluşturacaktı. Yemen isyanlarını bastırmak için Trablus-Garp’tan asker
çekmesi İtalyan saldırısındaki (1911) zayıf direnişin nedenlerinden biri olarak
görülmüş ve kendisi için ayrı bir eleştiri konusu olmuştur. İbrahim Hakkı Paşa Hükümeti’nin
düşmesiyle kurulan Sait Paşa Hükümeti’nde de Harbiye Nazırlığı’nı korumakla birlikte,
bir süre sonra istifa etmek zorunda bırakıldı (Temmuz 1912). Ardından Sait Paşa
Hükümeti’nin de istifasıyla Gazi Ahmet Muhtar Paşa başkanlığında kurulan
“Büyük Kabine” kendisini Balkan Savaşı sırasında Alasonya Ordusu Komutanlığı’na
getirmek istediyse de bu görevi kabul etmedi. Savaşın ardından basın ve
muhalefet kendisini yenilginin sorumluları arasında gösterdi. Balkan Savaşı’nda
Bulgarların Edirne’yi de alarak İstanbul önlerine kadar gelmeleri barış
yapılmasını kaçınılmaz kılmıştı.
Bulgaristan’ın, Romanya’nın da katılmasıyla komşularına karşı
savaşa devam etmek zorunda kalması hiç olmazsa Trakya ve Edirne’nin
kurtarılması için bir fırsat vermekteydi. Büyük Kabine’nin kayıplara razı olması
üzerine İttihat ve Terakki Cemiyeti Babıâli (hükümet merkezi)’ye baskın
düzenleyerek bir hükümet darbesi yaptı ve Sadrazam Kıbrıslı Kâmil Paşa istifa
etmek zorunda kaldı (23 Ocak 1913). Yeni hükümet, İttihatçıların önerisini
kabul eden Mahmud Şevket Paşa tarafından kuruldu. Çatalca istihkâmlarında
ordunun durumunu denetleyen yeni sadrazama göre ordunun tekrar savaşması mümkün
değildi. Ancak İttihatçıların baskısı karşısında Edirne’nin kurtarılması
amacıyla saldırı kararı alındı. Komşularının sürdürdüğü savaşın baskısı
altındaki Bulgaristan, Trakya’daki Türk ileri harekâtı karşısında duracak durumda
değildi. Edirne’nin geri alınması, bir manevra havasında geçti ve “Edirne fatihi”
sanı etrafında, başta Enver Paşa olmak üzere, pek çokları arasında amansız bir
yarış ve dolayısıyla düşmanlık tohumları ekilmeye başladı.
Mahmud Şevket Paşa, eskiden beri tam olarak anlaşamadığı İttihat
ve Terakki ileri gelenleriyle, sadrazam olarak iktidarının paylaşılmasına izin
vermeyen bir kişiliğe sahipti. İttihat Terakki Cemiyeti ile aralarındaki
sürtüşmeler giderek büyüdü ve cemiyet onu bir tehdit olarak görmeye başladı.
Öte yandan muhalefet de sadrazama karşı sertleşmişti. M. Şevket Paşa,
İstanbul muhafızı olan Cemal Paşa’nın, kendisine bir suikast
düzenlenebileceğine dair uyarılarına ise pek itibar etmemekteydi. Ancak, 11 Haziran
1913’te Harbiye Nezareti’ndeki çalışmalarını bitirdikten sonra Başbakanlığa
doğru yola çıkan Mahmud Şevket Paşa, Çarşıkapı civarında silâhlı bir saldırıya
uğrayarak öldürüldü ve ertesi gün Hürriyet-i Ebediyye Tepesi’nde toprağa
verildi. Paşa’yı öldüren silahı ateşleyen
Topal Tevfik ve işbirlikçileri kısa
zamanda yakalanarak idam edildiler. Suikast olayına, Paşa’dan kurtulmak isteyen
İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin karışmış olduğu kanaati yaygındır.
Mahmud Şevket Paşa, İttihatçı olmamakla birlikte iktidar kapısını açtıkları ve iktidarına ortak olmak istemedikleri sürece onlara sempatiyle bakmıştır. Sinirli ve sert mizaçlı, süratle iş
gören ve görülmesini isteyen bir
kişilikti. Bununla birlikte cesareti
az, ancak fazla ihtiyatlı ve
temkinliydi. Kimi devlet sırlarını döneminin
padişahından bile gizlediği söylenir. Hareket Ordusu’nun başında İstanbul’a girmesinden ötürü bir kısım gazeteci-yazar kendisini Napolyon, Mithat Paşa ve II. Fatih gibi unvanlarla yüceltmeye çalışmışlardır.
Diktatörce icraatı bu gibi söylemlerin
etkisinde kaldığına işaret edebilir. Harp Okulu ile öteki askeri okullarda da
okutulmuş olan kimi derleme ve
çeviri kitapları vardır. En
önemli eseri olan “Devlet-i Osmâniyye’nin Bidâyet-i Tesisinden Şimdiye Kadar Osmanlı Teşkilât ve Kıyâfet-i Askeriyesi”, kuruluşundan 1902 yılına kadar Osmanlı askerî
teşkilâtını ele alır ve bu konuda ciddi bir araştırma olarak kabul edilir.
ESERLERİ:
Logaritma Cedâvili Risalesi (Jean Dupuis’den,
H. 1301), Fenn-i Esliha (H. 1301),
Usûl-i Hendese I-II (H. 1302-1304), Asâkir-i Şahanenin Piyade Sınıfına
Mahsus 87 Modeli Mükerrer Ateşli Mavzer üzer Tüfeği (H. 1303), Mükerrer Ateşli Tüfekler (H.1308), Küçük Çaplı Mavzer Tüfekleri Risâlesi (H. 1311),
Küçük Çaplı Mavzer Tüfeklerine
Mahsus Atlas (H.1311), Devlet-i Osmâniyye’nin
Bidâyet-i Tesisinden Şimdiye Kadar
Osmanlı Teşkilât ve Kıyâfet-i
Askeriyesi”dir (I-III, H. 1320).
HAKKINDA:
Süleyman Külçe / Firzovik Toplantısı (1944), Sina
Akşin / 31 Mart Olayı (1972),
Feroz Ahmad / İttihat ve Terakki:1908-1914 (Çev: Nuran Yavuz, 1986), Tahsin Üzer / Makedonya’da Eşkıyalık Tarihi ve Son Osmanlı Yönetimi (1987), Mahmud Şevket Paşa / Mahmud Şevket Paşa’nın Günlüğü (1988), Zekeriya Türkmen / Osmanlı Meşrutiyetinde Ordu Siyaset Çatışması (1993), Zekeriya Türkmen / TDV İslam Ansiklopedisi (c. 27, 2003).