Şair,
sufî ve bilgin (D. 18 Mayıs 1703, Hasankale / Erzurum - Ö. 22 Haziran 1783, Tillo
/ Siirt). Eserlerinin bir bölümünü
manzum olarak kaleme alan İbrahim Hakkı genellikle Hakkı, kimi zaman da Fakirî
adını kullanmıştır. Babası Derviş Osman Efendi, aralıklarla otuz yıl kadar
süren iyi bir eğitim görmüştü. İbrâhim Hakkı’nın “Hakîrullah” diye andığı ve
“hilm ü hayâ madeni” olarak tanıttığı babası kimi maddî ve ruhî problemler
nedeniyle sıkıntılı bir dönem yaşamış, İbrâhim Hakkı’nın doğumuyla bir ferahlık
hissetmekle birlikte sıkıntısı devanı etmişti. 1707’de Erzurum’a yerleşen Osman
Efendi, burada yörenin ileri gelen bilim ve tasavvuf erbabıyla tanışmıştı.
1710’da hacca gitmek niyetiyle yola çıkmışken Siirt’te Tillo’ya (Aydınlı) uğramış,
yörenin tanınmış mürşitlerinden İsmâil Fakirullah’a bağlanarak oraya yerleşmiş,
böylece yıllardır aradığı huzura kavuşmuştu.
Babasının
isteği üzerine dokuz yaşında iken amcası Ali tarafından Tillo’ya götürülen
İbrahim Hakkı, on yedi yaşında iken babasını yitirdi (Mayıs 1720) ve muhtemelen
öğrenimini sürdürmek amacıyla aynı yıl Erzurum’a dönerek büyük amcası Molla
Muhammet’in evine yerleşti. Burada, özellikle Arapça ve Farsça konusunda
kendisinden yararlandığı söylenen Erzurum müftüsü şair Hâzık Mehmed Efendi
dışında kimlerden ders okuduğu hakkında bilgi bulunmamaktadır. “Ma’rifetname”deki bir beyitten bu
ikinci öğrenim döneminin sekiz yıl kadar sürdüğü anlaşılmaktadır. İbrâhim
Hakkı, öğrenimini tamamladıktan sonra İsmail Fakirullah’ı ziyaret etmek üzere
1728-29’da Tillo’ya gitti, babasının hücresine yerleşerek tasavvufî hayata
yöneldi. Şeyhine hizmet edip onun feyzinden yararlanmayı sürdürdü. 1734’te
İsmâil Fakirullah’ın ölümü üzerine Erzurum’a döndü. Daha önce babasının
imamlık yaptığı Yukarı Habib Efendi Camisin’ne imam oldu. Bu arada ilk evliliğini
yaptı. 1738’de hacca gitti. Döndükten sonra Ömer Hayyâm, Feridüddin Attâr,
Saidî-i Şirâzî, Nizâmî-i Arûsî gibi şairlerin şiirlerini topladığı, ayrıca
kendisinin de iki manzumesinin yer aldığı
“Lübbü’l-kütüb” adlı geniş oylumlu bir eser hazırlardı.
1747
yılında İstanbul’a giden İbrahim Hakkı, şeyhi Fakirullah’ın Sultan I. Mahmut
nezdindeki saygınlığından yararlanarak, padişahla görüşüp ilgi ve takdirini
kazandı. Böylece saray kütüphanesinde çalışmasına izin verildi. Özellikle yeni
astronomiye ilgisinin bu kütüphanedeki çalışmalarıyla başladığı söylenebilir.
İbrâhim Hakkı İstanbul’da iken kendisine müderrislik (üniversite hocalığı)
payesi verildi ve ders okutması koşuluyla, kendisine Erzurum’daki Abdurrahman
Gazi Dede Tekkesi’nin şeyhliği verildi. Erzurum’a döndükten sonra Habib Efendi
Camisi’ndeki imamlık görevini sürdüren İbrâhim Hakkı, bir süre sonra aynı
zamanda iyi bir müzisyen olan oğlu İsmâil Fehim’in öğrenimini tamamlaması üzerine
bu görevi ona bırakarak bilimsel çalışmalara daha fazla zaman ayırabilmek için
günlerinin çoğunu Hasankale’de geçirmeye başladı. 1763’te üçüncü kez Tillo’ya
giden İbrâhim Hakkı, Nisan 1764’te ikinci kez hacca gitti. Dönüşünde Tillo’da
öğrenci okutmaya ve eser yazmaya devam elti. 22 Haziran 1780’de Tillo’da
(Aysınlı) öldü.
İbrahim Hakkı’nın iyi bir eğitim gördüğü eserlerinden
bellidir. Ayrıca, “Bu
zamanda en dürüst dost, en uygun meclis arkadaşı, en seçkin yoldaş, yârların
en hayırlısı ve sevgililerin en sevgilisi kitaplar olduğu için bunların
sohbetlerine meylimi salmışımdır” sözleri, onun düzenli öğreniminin yanında
kendi kendini yetiştirmeye de büyük önem verdiğini göstermektedir. Geniş bir tasavvuf bilgisi vardır. Ancak, bilimsel ve tasavvufî birikimini hiçbir
zaman maddî menfaat temini için kullanmamıştır… Sade ve güzel bir Türkçe kullandı. Ayrıca geleneksel astronominin yanı sıra
yeni astronomi, tıp, anatomi, geometri, cebir, felsefe konularında da geniş bir
birikime sahipti. Erzurum’a döndüğünde
ufak tefek kalem denemeleri yaptı,
1750’de bir tecvit (Kur'an okuma usulü) yazdı, 1753’te de beş büyük eserinden ilki olan “Divan”ını düzenledi.
Erzurumlu
İbrahim Hakkı Efendi, daha çok 1757 yılında tamamladığı
“Marifetnâme”
adlı eseri ile ünlüdür. Bu eserde sosyal bilimlerin yanı sıra fen bilimleri de
geniş yer tutar. “Marifetnâme”, birçok kez sadeleştirilerek basıldı. Bu eserlerinin
bir bölümünü manzum olarak yazdı… Firdevs,
Fatime, Belkıs ve Züleyha adlarındaki dört eşi için ayrı ayrı yazdığı mektupları da ünlüdür. Türk-İslâm fikir adamları arasında önemli izler
bırakan İbrahim Hakkı, aruz vezni ile yazmış olduğu şiirleriyle tasavvuf
vadisinde büyük bir şair olduğunu göstermiştir.
“Her türlü güzelliğe, her güzel şeye gönül veren İbrahim
Hakkı’nın mûsiki için söyledikleri de dikkate değer. Bu saza ve söze aşık adam
Divanı’nda ve Marifetnamesi’nde mûsikinin zorlu bir müdafaasını yaparken ‘türlü
enzara şifa, tab’a kalbe cilâ, ruhlara gıda ve deva...’ der. Kalpte ve gönülde
kalan gizli sırların yalnız mûsiki ile açılabildiğini, yazılamayan,
söylenemeyen, teessür ve tahassüslerin tesellilerini mûsikide bulabileceğimizi,
yirmi dört feleğin başka başka sesleri, perdeleri, nâmeleri, bu ihtizazı
getirdiğini söyler.” (Elif Naci)
“Marifetname başta olmak üzere hemen bütün
mensur eserlerinde yer alan manzumeler konunun okuyucu tarafından daha fazla
ilgi görmesine yardımcı bir nitelik taşır. Bu tür şiirleri ya konunun özeti
mahiyetinde veya örneklendirmeler şeklinde kullanmış, yer yer başka şairlerin
manzumelerini de iktibas etmiştir. İbrahim Hakkı’nın şiiri eğitici, öğretici ve
irşad edici bir araç olarak kullanma gayreti, ilim adamı ve mürşid kimliğinin
şair kimliğinden önde bulunmasına yol açmış, dolayısıyla bazı manzumeleri şiir
tekniği bakımından kusurlu bulunmuştur. Sanat değeri daha yüksek olan
gazellerindeki zengin hayal ve çağrışımlar bile ona usta bir şair kimliği kazandırmaya
yetmemiş, sadece kendisine geniş kültürünü ve ilmi birikimini nazımla anlatan
başarılı bir nasihatçı görüntüsü vermiştir.” (Mustafa
Çağrıcı)
BAŞLICA
ESERLERİ:
Marifetnâme
(1828),
Divan (1847, 1974’de İ. Turgut Ulusay tarafından hazırlanarak yeniden
basıldı), Mecmuatü’l-İrfaniyye, İnsaniyye, Mecmuatü’l-meani, Meşariku’l-yuh,
Sefinetü’r-ruh min Varidatü’l-fütuh, Kenzü’l-fütuh, Definetü’r-ruh,
Ruhu’ş-şüruh, Urvetü’l-İslâm, Heyetü’l-İslâm, Tuhfetü’l-kiram, Nuhbetü’l-kelam,
Ülfetü’l-enam, Lübbü’l-kütüb (Farsça şiirler antolojisi, kendisinin de iki
manzumesi var).
KAYNAKÇA: Bursalı Mehmed Tahir / Osmanlı
Müellifleri II (1972), İ. Turgut Ulusay / İbrahim Hakkı Divan’ı (1974), Erzurumlu İbrâhim
Hakkı Bibliyografyası (Ankara
1977), Şakir Diclehan / Erzurumlu İbrahim Hakkı ve Marifetnâme (1989), Âmil
Çelebioğlu / Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın Mânileri (Türk Kültürü, sayı: 270,
Ekim 1985), Arslan Tekin / Edebiyatımızda İsimler ve Terimler (2. bas. 1999),
Mustafa Çağrıcı / Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (c. 21, 2000), M.
Zeki Kurnuç / Erzurum ve Türk Musikisi (2005), İhsan
Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları
Ansiklopedisi (2006, gen. 2. bas. 2007) - Ünlü Bilim Adamları (Türkiye Ünlüleri
Ansiklopedisi, C. 2, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013).
TEFVİZNÂME
(HAK ŞERLERİ
HAYREYLER)
Erzurumlu
İbrahim Hakkı
Hak şerleri hayr eyler
Zannetme ki gayr eyler
Arif ânı seyr eyler
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Sen Hakk’a tevekkül kıl
Tefviz et ve rahat bul
Sabreyle ve razı ol
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Kalbin ona berk eyle
Tedbirini terk eyle
Takdirini derk eyle (anla)
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Hallak-ı Rahim oldur
Rezzak-ı Kerim oldur
Fa’al-ı Hakim oldur
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
“Bismillahirrahmanirrahim,
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adı ile başlar ve yalnız O’ndan yardım dileriz.
Allah’a hamd olsun. Mahlûkatın yaratılmışların en üstünü olan Hz. Muhammed
Mustafa’ya salatu selamlar olsun. Bu hoş ve tatlı kitabın yazarı olan ben,
İbrahim Hakkı, Allah’ın gerçekten fakir bir kuluyum. Bu kitap yüce bir zat olan
Gavs-ı azam, Kutbu’l-Aktab, Şeyh İsmail Fakirullah Tillovi Hazretleri’nin
menakıbı hakkındadır. Kitabı bir Mukaddime ile yedi bölüme ayırdım ve bir
sonuçla bitirdim:
Mukaddime
bölümü Gavs-ı azam Şeyh İsmail Fakirullah Tillovi Hazretleri’nin soyunu,
nesebini, mezhebini, meşrebini, lisanını ve edebini bildirir. 1. Bölüm
vatanını, doğumunu, âdetlerini ve resmini, 2 Bölüm kuyu hikâyesini, veliliğini keşiflerini,
uzlet hâlini, 3. Bölüm güzel adetlerini
ve yüce vasıflarını, 4. Bölüm, günlük âdet ve sohbetlerini, 5. Bölüm giydiği elbiseleri, giyimini,
kuşamını,,.6. Bölüm apaçık
kerametlerini, yüce makamını 7. Bölüm
herkesin kalbinde sevgisinin olduğu ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarını
giderdiği, gam, keder ve üzüntü sahiplerinin bu durumlarını bildiğini, Son
bölüm ise, onun bu fâni âlemden ebedi âleme göçünü, Allah’a kavuşmasını,
vasiyetini ve bıraktığı güzel hatıraları beyan eder. Allah ondan razı olsun ve
rızasına erdirsin… ‘mek’ad-i sıdk’ olan doğruluk makamı, onun mekânı olsun.”
KAYNAK:
Erzurumlu İbrahim Hakkı / İsmail Fakirullah Hazretleri (çeviren: Masum Aydın
(2022).