Mehmet Mercan (Gazeteci)

Araştırmacı Yazar, Gazeteci

Doğum
Ölüm
04 Haziran, 2023
Eğitim
Diyarbakır Lisesi

Gazeteci, araştırmacı-yazar (D. 1934 (nüfusta 1937), Diyarbakır – Ö. 4 Haziran 2023 günü Adana).

Çocukluğu, çok renkli, geleneklerine, göreneklerine bağlı Alipaşa Mahallesi'nde geçti. Sonra, 1939 yılında Hıristiyanlığın tüm mezheplerine mensup insanların, Müslümanların ve Yahudilerin,  içiçe yaşadığı, komşuluk ilişkilerinin akrabalık ölçüsünde yoğun olduğu, renkli, canlı, Fatihpaşa Mahallesi'ne taşındı, sonra da Hançepek’e…

Fatihpaşa Mahallesine taşındıklarında İkinci Dünya Savaşı’nın en zorlu yıllarıydı. Büyük bir ekonomik kriz yaşanıyordu kentte. Aileler tutumlu davranmak zorunda kalıyordu. Elbiseler, ayakkabılar yamanarak, büyüklerin elbiseleri küçüklere uydurularak giyiliyordu. 1940’lı yıllarda fiilen "kıtlık" vardı. Ekmek, gaz, bez, çay, şeker gibi birçok temel madde karneye bağlanmıştı. Küçük Mehmet Mercan da karne ile ekmek alabilmek için sabah ezanında evden çıkıyor,  arka sokaktaki Çırık Fırını önünde ya da Dört Ayaklı Minare yanındaki Hacı Mecit Ağa fırınının önünde saatlerce kuyruklarda bekliyordu.

O yıllarda çocukların nüfus cüzdanları geç çıkarılıyordu, özellikle de erkek çocukların. Çünkü ortada savaş vardı ve kimse ne zaman biteceğini bilmiyordu. Bu yüzden erkek çocukların nüfus cüzdanları geç çıkarılıyor, ayrıca da yaşları iki-üç yaş küçük yazdırılıyordu. Bundan dolayı onun da doğum tarihi üç sene sonrasına, 1937 diye yazıldı. Yaşı küçük yazdırıldığı için haliyle okula da geç başlamış oldu. 1943-1944 öğretim yılında Süleyman Nazif İlkokuluna kaydoldu. Ardından Diyarbakır Lisesi'nde okudu.

Profesyonel gazeteciliğe başladığı tarih 1 Kasım 1953 olsa da aslında gazetecilikle çok daha önceleri, daha ilkokul 5’nci sınıfta iken tanışmıştı. Bu yıllarda okuduğu Çocuk Alemi, Yavrutürk, Doğan Kardeş gibi dergiler ayrıca da arkadaşlarla sıkça gittiği Dağkapı’daki Halkevi Kütüphanesi’nde okuduğu yerli ve yabancı tanınmış yazarlara ait roman ve masal türündeki klasik eserler okuma şevkini arttırıyor, düşünce ufkunu genişletiyordu. Öğretmenlerinden Fahriye Kösesoy’un öncülüğünde 1948-1949 öğretim döneminde sınıfça çıkardıkları duvar gazetesinde çalışırken gazeteciliğe karşı içinde büyük bir sevgi oluşmuştu.

Gazeteciliğe karşı oylan tutkusu, günümüzde Ziya Gökalp Lisesi adını alan, o yılların Diyarbakır Lisesi’nde okulca hazırlanan Lise Duvar Gazetesi’nde görev alması, ardından 1 Nisan 1951 tarihinde yayın hayatına giren, aile dostu Sabri Şenci beyin çalıştığı Yeni Şark gazetesine şiir, öykü ve haber yazmaya başlaması, gazeteciliğe olan ilgisini pekiştirdi. Bu uğraşı ona gazeteciliği meslek seçmesine de zemin hazırladı.

Mehmet Mercan; 1953 yılı ortalarında, Ankara’da yayımlanan "Zafer" gazetesi için bölgede kaçakçılıkla ilgili röportaj yapmak üzere Diyarbakır’a gelmiş olan ünlü yazar Metin Toker’in önerisi ve biraz da ısrarı ile bu gazetenin Diyarbakır muhabirliğini üstlendi. Böylece Basın Yayın Genel Müdürlüğü kayıtlarına da geçen 1 Kasım 1953 tarihinde profesyonel gazeteciliğe başlamış oldu. Sonraki yıllarda Milliyet ve Akşam gazetelerinde de çalıştıktan sonra 1959 yılında Cumhuriyet gazetesine geçti.  Bu gazetenin önce Diyarbakır, sonra da Adana temsilciliğini uzun yıllar yürüttü.

Cumhuriyet gazetesinde 28 yıllık bir çalışmanın ardından 1987 yılı başlarında emekli olduktan sonra 10 yılı aşkın süre Hürriyet gazetesinin GAP ve Çukurova eklerinde haber sorumluluğu görevini üstlendi ve bu eklerde bölgesel konuları içeren köşe yazıları yazdı.

Mercan, 1998 yılından başlayarak, mesleki birikimlerimi kitaplaştırmaya başladı. "Anadolu’da Gazetecilik ve Diyarbakır Basını” adlı ilk kitabı 1998 yılında çıktı. Diyarbakır’ın geleneklerini, göreneklerini, efsanelerini, tarihi mekânlarını tanıtıcı “Diyarbakır Türküsü” adlı ikinci kitabı da 2002 yılında yine Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti adına yayımlandı. Bu kitabın ikinci baskısı ise 2011 yılında Diyarbakır Tanıtma Kültür ve Yardımlaşma Vakfı (DİTAV)  Genel Merkezi tarafından yapıldı.

Mehmet Mercan'ın, ayrıca aktif gazetecilik yıllarımda izlediği olayların öykülerinin yer aldığı “Gazetecilik Anıları” ile “Diyarbakır Ünlüleri - Işık Tanrısına Adanmış Kent; AMİDA  - Diyarbakır Basın Tarihi” adlaıyla basıma hazır 4 kitabı daha vardır. Bunların dışında  “Çukurova Basını: Gazeteler ve Gazeteciler - Kurtuluşun Destanı; 5 Ocak - Adana Ünlüleri” adlı 3 kitap çalışması da ayrıca devam ediyor.

Duayen gazeteci Mehmet Mercan; meslek hayatı içinde, Çukurova Gazeteciler Cemiyeti, Mersin Gazeteciler Cemiyeti, Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti, Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası, Diyarbakır’da kurulu Dicle Rotary Kulübü ile çeşitli kurum ve kuruluşlardan çok sayıda başarı ödülü aldı. Son olarak üyesi olduğu Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nce meslekte 50 yılı bitirmiş gazetecilere verilmekte olan geleneksel “2009 yılı Burhan Felek Basın Hizmet Ödülü”ne layık görüldü ve cemiyetin "Basın Senatosu" üyeliğine seçildi.

2004 -1010 yılları arasında 6 yıl boyunca, kesintisiz haftada bir cuma günleri Diyarbakır GAP Radyosu’na, "Gündönümü" kuşağı içinde yer alan “Geçmiş Zaman Olur ki” adı ile canlı bağlantılı bir program yapan ve halen Adana’da yaşamını sürdüren Mehmet Mercan; Diyarbakır ve Adana’da yayımlanan çeşitli gazete ve dergiler ile bilgisayar ortamında çeşitli web sitelerinde yazılar yayımlamaya devam etti.

 

Vefatı:

 

Gazeteci yazar Mehmet Mercan,  4 Haziran 2023 günü Adana’da vefat etti.

Vefatını taziye mesajıyla Edip Sevgican duyurdu:

“Bir Çınar daha devrildi. Diyarbekir Eşrafından Duayen Gazeteci, Araştırmacı, Yazar Mehmet Mercan Ağabeyi bugün Kaybetmenin üzüntüsü içindeyim. Adana'da İkamet etmekteydi. Uzun birsüredir evinde rahatsızdı. Meftaya ALLAH tan Rahmet Kederli Ailesine, Yakınlarına, Sevenlerine Başsağlığı dilerim. Baki ALLAH.”

 

ESERLERİ:

 

Anadolu’da Gazetecilik ve Diyarbakır Basını (1998), Diyarbakır Türküsü (2002).

 

KAYNAKÇA: İhsan Işık / Diyarbakır Ansiklopedisi (2013) – Geçmişten Günümüze Diyarbakırlı İlim Adamları Yazarlar ve Sanatçılar (2014) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (C. 12, 2017).

DİYARBAKIR’IM


 Gönlümüzde hasretin, türkülerin dillerde,

“Felek ayırdı bizi, her birimiz bir yerde...”

Yad ellere düşmüşüz, yüreğimiz yanıyor,

Anılarımız kaldı örtmeli küçelerde...

                                     

(Adana, 5 Mayıs-2000)

 

 

 

SEZAİ YILMAZ ÜZERİNE


 

Herkes “Gazeteci Sezai” diye tanırdı onu. Babası Tapu Müdürlüğünden emekli İbrahim beyle birlikte 1947 yılından sonra, Diyarbakır’ın Dörtyol kavşağında, henüz Onur Palas inşa edilmemişken köşe başındaki, Kırtasiyeci Yılmaz Yıldız’ın bitişiğindeki bir dükkânda gazete bayiliği yapıyordu.

Sezai Yılmaz burada yıllarca gazete bayiliği yaptı. Bu arada, yerel bazı gazete ve dergilere şiirler yazıyordu. Bir ara “KELEK” isminde bir de mizahi gazete çıkardı. İlk sayısı 11 Ekim 1953 günü çıkan KELEK’te, kentte yaşayan tanınmış, politikacıları ve iş adamlarını incitmeden iğneleyici fıkralar, hicivler, karikatürler yayımlanıyordu.

Başlığını linolyum muşambadan oyulmuş KELEK tabloit boyda ve haftalık olarak yayımlanıyordu.  Denilebilir ki Diyarbakır’ın ilk mizah gazetesi olan KELEK ne yazık ki  ancak 4 sayı çıkabildi.

Sezai Yılmaz, bayilik işinde mali krize girince, önce Adana’ya, oradan da Ankara’ya gitti ve burada gazetelerde çalışmaya başladı. Tercüman, Öncü, Son Havadis ve Zafer gazetelerinde gece amiri ve idare müdürü olarak çalışmaya başladı.

Kendi anlatımına göre Ankara'da hasret dolu günler geçiriyordu. Bunu her fırsat buldukça Diyarbakır'a geldiğinde anlatırdı. Orada, daha çok aralarında büyük ozan hemşehrimiz Ahmed Arif'in de bulunduğu bir grup gazeteci ve sanatçı ile kurduğu dostluk sayesinde yalnızlığını, özlemini gideriyormuş.

Bu yıllarda yazdığı şiirlerin çoğunda Diyarbakır’a özlem vardır. Memleket hasretini satırlara döken Sezai her gelişinde yeni bir şiir getiriyordu.

Yine özlem gidermek üzere Diyarbakır’a gelirken, Ankara’dan bindiği gazete arabasının Tarsus-Adana arasında bir tankerle çarpışması sonucu 16 Şubat 1965 günü trafik kazasına kurban gitti.

Cenazesi çalıştığı Zafer Gazetesi ve Adana’daki gazeteci meslektaşlar ile Belediye Başkanı Ali Sepici’nin yardımı ile Diyarbakır’a getirildi.

Ulu Cami’de kılınan namazdan sonra tabutunu, çok sevdiği, yeşiline doyamadığı, üzerine şiirler yazdığı Mardinkapı’ya kadar eller üstünde götürdük.

Onun bir şiirini pankart yapıp taşıdık cenazesinde;

Bir gün siz de bakacaksınız Mardinkapı'dan öte,

Ve bir fatiha da siz okuyacaksınız,

İyi niyete...

Kendi deyimi ile “Memleket çocuğu SEZO”yu binlerce seveni taşıdı.

Mezarlığın girişinde, sağda bir yere, tam Yedi Kardeş Burcu'na karşı toprağa verdik Sezai’yi. O yılların yeşillikler içindeki Ben-ü Sen vadisini gören bir yere...

KAYNAK: Mehmet Mercan / Diyarbakır Türküsü (2001

BİR İHSAN F. BİÇİCİ VARDI

BİR İHSAN F. BİÇİCİ VARDI

 

MEHMET MERCAN

----------------------

O da gitti.

İhsan Biçici de öldü.

Vay limin…”

Artık bundan böyle O’nun için de “İyi bir Diyarbekır’liydi, güzel insandı, iyi bir şairdi…” diyeceğiz.

“ Vay limin…”

Tıpkı Necip Başak gibi,

Tıpkı Tahsin Hevedanlı gibi,

Tıpkı Sezai Yılmaz gibi,

Ve de Ahmed Arif gibi.

O da gitti.

O da katıksız bir “Diyarbekir sevdalısı” idi kuşkusuz..

Bozulmamış Diyarbekir’e sevdalıydı.

Bozulmamış Ben-ü Sen’e, bozulmamış Cinali bahçelerine, bozulmamış Alipar’a, bozulmamış Karajdağ’a ve de “tebdil ve tağyir” edilmemiş Diyarbekir küçelerine…

Ben-ü Sen’in “gecekondu ormanı” olmadan önceki haline vurgundu.

Bu hasretini dile getirmek için yazmıştı “Vay Limin” şiirini.

Bu şiir aslında bir Diyarbakır ağıtıdır; Biline…

Şiirin giriş bölümü şöyle;

VAY LIMIN

Bu şehr-i Amid

Bu koca Diyarbekir ki

Nice sergüjestler görmüştür

Uzak tarihte, eski tarihte, yeni tarihte,

Sevdalar, kavgalar içiçe

Sanki hiç yaşamadık o günleri,

Her dalı yediveren

O pembe, beyaz kankırmızı gülleri...

Şimdi gövdesi sahte

Yaprakları yalan

Solgun çiçekleri bir ücra yerinde yüreğimin

Vay, lımın...

+++++

Nicedir hastaydı, nicedir rahatsızdı.

Ama yine de soranlara “iyiyim” diyordu.

Her Diyarbakırlı gibi o da acıya şerbetliydi, dayanıklıydı.

Sonunda acı haber 19 Kasım 2013 günü bir DİTAV” mesajı ile düştü tüm telefonlara;

“Vakfımızın kurucu üyelerinden şair hemşerimiz İhsan F. Biçici vefat etmiştir. Cenazesi ikindi namazından sonra Yeniköy mezarlığına defnedilecektir…”

+++++

Değerli hemşerimiz Av. Dr. Şevket Beysanoğlu’nun “Diyarbakırlı Fikir ve Sanat Adamları” kitabının üçüncü cildinde şöyle tanıtılıyor İhsan F. Biçici;

“Şair, yazar ve hukukçu.

6 Mart 1934’de Diyarbakır’da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini burada tamamladı. Ankara Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu.

Ankara’da bir süre Öncü, Vatan, Son Baskı, gazetelerinde ve ÜLKE dergisinde çalıştı.

1952 yılından beri şiir ve yazıları belli başlı gazete ve dergilerde yayımlanmaktadır.

1966 yılından bu yana Diyarbakır’da avukatlık yapmakta olan şairimiz şiirlerinin bir bölümünü “Şıpkaya Mektuplar – 1997” ve “Vay Limin-1997” kitaplarında toplamıştır…”

+++++

İhsan F. Biçici’nin Diyarbakır’a geldiği yıllar, güzel bir tesadüf, kentte gençliğin edebiyata, şiire, sanata yoğunlaştığı yıllardır.

Kentte Sezai Yılmaz, Necip Başak, Tahsin Hevedanlı, Canip Yıldırım gibi sanata, edebiyata, şiire yakın ve yatkın gençler vardır.

Şiire, edebiyata tutkulu gençler sık sık bir araya geliyor, şiirli sohbetler düzenliyor, gittikleri mekanlara ayrı bir renk ve değer katıyorlardı.

📷Diyarbakır Musiki Cemiyeti’nin önemli müzisyenlerinden cümbüş ustası Hayik Aşçı’nın eski Onur Palas arkasındaki sokakta bulunan kunduracı mağazasını kapatıp İstanbul’daki Çiçek Pasajı usulü “Ayaküstü tek-tekçi”ye dönüştürdüğü “Damla Meyhanesi’ tam bir şairler ve edebiyatçılar mekanı olmuştu…

Sık sık giderdik DAMLA’ya.

Buraya sadece bir grup TANIDIK katılırdı.

İhsan Biçici de buranın müdavimlerindendi.

Orada hemen her gece tam bir edebiyat ziyafeti çekiliyordu…

Çok sevdiğim bir şiiri vardı, sık sık okumasını isterdik. Kırmazdı.

Şiir şöyle bitiyordu.

……. Allah Kerim, ağa Kerim.

Benim adım Abdülkerim…”

Güzel Günlerdi.

+++++

Tahsin Hevedanlı, Necip Başak, Sezai Yılmaz, İhsan Biçici, Ziya Aksoy, Edip Değer, Şeref Değer, Tekel Başmüdürü Nasir Yazıcıoğlu sık sık Tüccar Kulübü lokalinde, Turistik Palas bahçesinde, Nebi Camii arkasındaki Aydınlar Kulübü’nde, Tekbeden karşısındaki sokakta bulunan Bekir’in meyhanesinde ve de Onur Palas arka sokağındaki Hayik’in Yeri Damla Meyhanesinde bir araya geldiğimiz kimselerdi. Çoğunlukla şiirli sohbetler yapıyoruz. Herkes yeni şiiri varsa onu okurdu. Sonra başka şiirler okunur, eleştiriler yapılırdı. Başta, Cahit Sıtkıolmak üzere Bekir Sıtkı ve Ümit Yaşar'dan şiirler okurduk. Yeri geldikçe de Fuzuli'den, Baki'den Nef-i'den, Nedim'den, Rıza Tevfik’den, Ziya Paşa’dan okunan şiirler ve rübailerle gece şenlenirdi...

Ressam Muzaffer, Naci Sağal, ve Recep Subaşı, Kebapçı-Tiyatro sanatçısı Eyüp Usta. Tiyatro sanatçısı Edip ve Şeref Değer. Ses sanatçıları Yusuf-Hakkı Tapan kardeşler, Hayik’in Yeri DAMLA’daki şiirli gecelerine zaman zaman katılırlardı..

Şiir okumada Necip Başak, Sezai Yılmaz ve Tahsin Hevedanlı ve de İhsan Biçici grubun gözdeleriydi. Sonraki yıllarda genç Atilla Üçok da katılır oldu gruba.

Rahmetli Hevedanlı'nın davudi sesi bir hoş seda olarak yankılanırdı meyhanede.

Otuz yılda bir defa tekerlendi ayağım,

Gazaplarla belalar yağın üstüme yağın

Her çizgi bir ıstırap buruşmuşsa yanağım,

Feleğin rüzgarından saçlarım darmadağın…

Derken, birkaç yıl içinde bu arkadaşlardan da bir bölümü peşpeşe Diyarbakır’dan başka diyarlara göçtüler.

Sonra, evet sonra acı haberleri gelmeye başladı.

Sezai Yılmaz, Tahsin Hevedanlı, Edip Değer, Necip Başak çeşitli tarihlerde aramızdan ayrıldılar.

Özellikle 1950’li yıllarda bu şiir dolu geceleri sanatçı ruhları ve yetenekleriyle yaşatıp Diyarbakır'ın bir dönemine damgalarını vurmuş bu dostların çoğu birkaç yıl içinde ardı ardına Türkiye'nin çeşitli bölgelerinde geçirdikleri trafik kazalarında can verdiler;

Önce Sezai Yılmaz. ardından Tahsin Hevedanlı, sonra Edip Değer ve Necip Başak...

Tümü de genç ve en verimli çağlarında göçüp gittiler.. Yazık oldu...

Denilebilir ki bir tek İhsan Biçici kalmıştı Diyarbakır’da.

Tek başını bir edebiyat misyoneri gibiydi. Yazılar, şiirler yazdı. Söyleşilere, panellere, konferanslara katıldı, sergiler açtı. Diyarbakır’ın sanat ve edebiyatını diri tutmaya çalıştı…

+++++

Evet. İhsan Biçici tam bir ”şeher çocuğu”ydu.

Ankara’da bulunduğu yıllarda yazdığı “Delilo” şii8ri herkesin ağzında, her mekanda, her düğünde, her toplantıda söylenen bir milli marş gibiydi.;

DELİLO

Desem ki bu şehir Diyarbekir’dir,

Adım adım kapılarını ben çaldım.

Ben açtım kendi elimle.

Sokaklarını sevgimle ben kurşunladım.

Anlattım ona rüyamı bir masal gibi,

Dicle’den, Karacadağ’dan, Alipar’dan,

Anadan,

Babadan,

Yardan.

Bu kadarmış nasibi.

Dicle, bağrı yaşlardan doğagelmiş bir nehir,

İnceden, hafiften ağlayıp durur.

Yılanlı, akrepli, sevdalı şehir,

Hatırladıkça içim burkulur..

Cinali Bahçesi’nde şöyle bir bahar,

Ya da mevsim yazdır, “Çay önünde karpuzlar.”

“Mardinkapı şen olur,

Dibi değirmen olur.”^

Değirmene inerken yoluma rastladı yar,

Hele yar, yar zalim yar, hain yar, vefasız yar,

Rüzgarın başka eser, çiçeğin başka kokar,

Şimdi;

“Diyarbakır dolar şimdi,

Dolar boşalır şimdi”

Bırak ellerimi lo,

Delilo başlar şimdi…

Davul dan dan vuruyor bak, oyuncular hazır,

Sana binlerce selam güzel Diyarbakır…

+++++

Evet, evet İhsan Biçici tam bir Diyarbekir sevdalısıydı.

Işıklar içinde yatsın…

-------------------------------

İhsan Fikret Biçici

YAZAR, ŞAİR

Doğum

06 Mart, 1934

Diyarbakır

Ölüm

19 Kasım, 2013

Diyarbakır

Şair ve yazar (D. 6 Mart 1934, Diyarbakır - Ö. 19 Kasım 2013, Diyarbakır). Cumhuriyet İlkokulu (1945) ve Diyarbakır Ziya Gökalp Lisesini bitirdikten (1953) sonra Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun oldu (1960). Fakülteyi bitirdikten sonra bir süre Ankara’da Öncü, Vatan, Son Baskı gazeteleri ile Ülke dergisinde çalıştı. 1966 yılından itibaren Diyarbakır’da avukatlık yaptı. 29 Kasım 2013 tarihinde Diyarbakır'da vefat etti. Yeniköy Mezarlığında toprağa verildi. Şairimizin Süha, Reha adlarında iki erkek ve Yeşim adında bir kız çocuğu vardır

İlk gençliğinden beri ülkemizde çıkan edebiyat ve sanat dergilerinin birçoğunda şiirleri yayımlandı. Daha öğrencilik yıllarında Lise (1952-1953) ve Koza (1956) adlı dergilerini, sonraki yıllarda Diyarbakır’da arkadaşlarıyla birlikte Yaratım dergisini çıkardı.

Diyarbakırlı şairler arasında ismi hep ön sıralarda anılan İhsan Fikret Biçici, sadece Diyarbakır temalı şiirleriyle değil, insana ve topluma değgin her temada şiirleriyle de edebiyat tarihimize adını yazdırmayı hak etmiş usta bir şairdir. Diyarbakır üstüne yazdığı özellikle "Delilo" ve "Vay Limin" adlı şiirleri yıllardan beri çok kişi tarafından çeşitli şiir ve edebiyat meclisinde ezbere okunmaktadır.

Okuma coğrafyası olabildiğince zengindir şairimizin; anılar, dinler, inançlar, uluslar, toplumsal yapı araştırmaları gibi. Ama hep şair kimliğini korudu ve öyle anıldı çevresinde. Neredeyse hukukçuluk yönünden çok bu yönüyle tanındı. Bir kimliğini daha korudu İhsan Biçici: Fikret’çilik. İlk gençliğinden beri tutkuyla bağlandığı, özümsediği Tevfik Fikret’in şiir ve dünya görüşü İhsan’ın ikinci adını daha belirledi: İhsan Fikret.” (Remzi İnanç, Şıpka’ya Mektuplar’ın önsözü, 1997)

*

İhsan Fikret Biçici şiirden bir renk oluştururken, kimileri gibi zorlanmaya ihtiyaç duymaz.

Türkçe duru, imgeleri destekleyen sözcükler çok açık ve güncel. Okurken onu çok iyi tanıyacaksınız. Çünkü o, birilerinin duygularını ya da birilerine ait tepki ve istekleri değil, doğrudan ve tümüyle kendinse ait olanları anlatmakta. Diyarbakırlı bir ozan olarak kitaplığımıza taşıdığı renkler için ona teşekkür borçluyuz.” (M. Ali Ural, Hévi, 26 Temmuz-1 Ağustos 1997)

*

Kendimi şairlerden daha çok, hep sevda ve güzellik taşıyan şiirlere yakın buldum.O şiir hangi

Şaire ait olursa olsun. Çok güzel bir akşamüstü, sessiz ve sakin bir gece; bir çiçek, bir ağaç, sımsıcak bir bakış, güvenilir bir dost eli, hep bunlar etkilemiştir beni ve bunların yansıdığı şiirler. Belki bu yüzden hiç düşman olamadım, hiç kötülük istemedim kimseye, bana düşman olsalar bile. Herhangi bir şaire benzeme gayretim olmadı ve öyle bir hevesim de…”

(Diyarbakır'da Su Sesi, Suzan Samancı’nın söyleşisi, Gündem gazetesi, 19 Eylül 1997)

*

Neyin ve nasıl yazılırın tek adresi şairin kendisidir. Her şiirin kendi kuralları vardır ve biraz da bu yüzden her şiir tek başına bir eserdir. Böyle olsa da İhsan Fikret Biçici’nin ‘Bütün Şiirleri’ni okuduğumuzda ondaki estetik ve poetik bütünlüğün de farkına varırsınız./ Bu da kolay olmasa gerek; yoğun dikkat, titiz bir çalışma iyi bir gözlem, zengin bir imge ve sözcük seçimi gerektirir. / İhsan Fikret Biçici, dönem olarak ‘Kırk Kuşağı’ndan görünse de şiirleri daha çok ‘İkinci Yeni’ye yakın bir çizgidedir. Aslında kendini herhangi bir kuşakla sınırlı tutmaz…Onun sevdası her çiçekten beslenir. Bazen ‘deli kızın akıllıca sözleri’ ‘, bazen dul gözlü kadınlar’, bazen ‘maviye hasret çocuklar’ı olur.” (Sevgi Tükenmiyor, A.Hicri İzgören. Günlük gazetesi, 14 Mart 2009)

 

FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör