Yervant Bostancı

Besteci, Türk Sanat Müziği Sanatçısı, Udi, Müzisyen

Doğum
01 Ocak, 1955
Eğitim
Ali Emiri Ortaokulu
Burç

Müzisyen, Ud Sanatçısı, Besteci. 1 Ocak 1955 tarihinde Diyarbakır’da doğdu. Ermeni asıllı bir aileden olup Puşici Kekê Yako (Yakup Bostancı) ile Hatun Hanımın oğludur. “1915 Olayları” sırasında Diyarbakırlı bir ağa, büyükannesini saklayıp kıyımdan kurtarması sonucunda, ailesinin Diyarbakır’da yaşamını sürdürmesinin yolu açılmış oldu. Yervant’ın kendisinden önce doğan beş kardeşi ölmüştür.  

Yervant Bostancı, Diyarbakır Alpaslan İlkokulu ile Ali Emiri Ortaokulunda okudu. Müziğe doğuştan yeteneği olan sanatçı, ilk müzik bilgilerini babası Kekê Yako’dan alarak dört yaşında düğünlere darbuka çalmaya başladı. 1970’li yılların başlarında Aşık Zülfi’den bağlama, Bedros Başak ile dökümcü Sıraç’tan cümbüş dersleri, Hüsnü İpek’ten ilk nota derslerini aldı. On dokuz yaşında İstanbul’a giderek, 1976’da Üsküdar Musiki Cemiyeti’ne girdi ve üç yıl ileri Türk Musikisi Konservatuarı’na korist olarak devam etti, üç yıl da üniversite korosunda ud çaldı. Üsküdar Musiki Cemiyeti’ndeki çalışmalarını 1976’dan 1992’ye kadar sürdürdü. 1980’lerden itibaren Alâattin Şensoy, Zeki Müren, Adnan Şenses gibi dönemin en ünlü müzisyen ve ses sanatçılarıyla birlikte müzik çalışmaları yaptı. 1982’de udu ile meşklere katıldı.  

Özellikle İstanbul’daki Ermeni topluluğu arasında yıldızı git gide parlamaya başlayan Bostancı, 1991 yılından itibaren Pangaltı’daki Mandıra Taverna’da tek başına sahne almaya, hem Ermenice hem de Türkçe şarkılar söylemeye başladı. Ancak İstanbul’daki bir tavernada hakarete uğrayınca Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’ne gitti.

Yervant Bostancı, 1992’de göç ettiği ABD’nin Los Angeles kentinde hem Ermeni hem de Türk topluluklarının gittiği mekânlarda ud çalıp şarkı söylemeye başladı. Buradaki ünü git gide yayıldı, birçok ABD ve Avrupa kentlerinde konserler verdi; toplam on iki müzik albümü çıkardı. İlk çalışmasını, adını Nuri Sesigüzel’den alarak, “Sen Gideli” (2000) adıyla çıkardı. İkinci albümü ise 2002 yılında çıkardığı, söz ve müziği kendisine ait olan, “Duvardan Duvara Diyarbekir Dansı”dır.

2004 yılında Diyarbakırlı yazar Şeyhmus Diken’in daveti üzerine Diyarbakır’a geldi. Yervant Bostancı böylece, yirmi sekiz yıl sonra, her yıl altı - yedi kez Diyarbakır’a gelip gitmeye başladı. Yervant (Yılmaz) Bostancı, Diyarbakır’ın müzik panoramasını ortaya koyduğu “Tango ve Diyarbakır” adlı albümünde Türkçe, Kürtçe ve Ermeniceden oluşan on sekiz şarkı seslendirdi. Ayrıca, sözleri kendisine ait olan şarkıların yanı sıra Diyarbakır’ın halk ezgilerini; Celâl Güzelses, Armaveni Miroğlu, Sinan Subaşı, Süleyman Nazif, Şeyhmus Diken, Haçadur Bostancı gibi birçok Diyarbakırlının söz ve müziklerini albümünde kullanmıştır.

 

Aldığı Eğitimler

 

1970-1971 Aşık Zülfü Yoldaş'tan bağlama dersleri aldı.

1971-1972 Diyarbakırlı cümbüş ustası Bedros Başak'tan cümbüş dersleri aldı.

1972-1973 Cümbüş üstadı dökümcü Siraç Usta ile cümbüş derslerine devam etti.

1973-1974 Diyarbakır Şark Bülbülü Celal Güzelses'in baş kemancısı olan Hüsnü İpekçi'den nota ve cümbüş dersleri aldı.

1974-1976 Diyarbakır Surp Giragos Kilisesi müzik şefi Zaven Özatmacıyan'dan nota ve cümbüş dersleri aldı.

1977-1992 Emin Ongan Üsküdar Musiki Cemiyeti'nde koristve udi olarak yer aldı.

1982-1984 İstanbul Üniversitesi'nde Süheyla Altmışdört'ün yönetimindeki Türk Müziği Korosu'nda ud sanatçısı olarak görev aldı.

1983-1985 Çetin Körükçüoğlu Konservatuarı'nda korist olarak görev yaptı.

1982-1992 İstanbul'da profesyonel ud ve ses sanatçısı olarak çalıştı. Zeki Müren, Adnan Şenses, Taner Şener, Eyüp Uyanıkoğlu, Alaaddin Şensoy ve Ertan Ersoylu gibi birçok değerli sanatçıya uduyla eşlik etti.

1992 2013 Müzik çalışmalarına Amerika Birleşik Devletleri'nin Los Angeles kentinde devam etti. Bu süreçte 13 adet CD çıkardı.

2013 (devam ediyor) Şef Tanju Demirkol Yönetiminde Kültür Bakanlığı Diyarbakır Klasik Türk Müziği Korosu'nda ud sanatçısı olarak görev yapmaktadır.

 

Çıkardığı CD'ler

 

2000 Sen Gideli

2001 Duvardan Duvara Diyarbakır Dansı

2002 Maro Can

2003 Gül Destesi

2004 Dicle Başında

2006 Sırrını Surlarına Fısıldayan  Şehir Diyarbekir

2007 Tango ve Diyarbakır

2008 Taşlar Şahit

2009 Diyarbekir Diyarım Yitirmişem Yanarım

2009 Diyarbakır El Sallıyor

2010 Murad

2011 Gittiler İşte

2012 Ula Fille Hoş Geldin

 

Besteleri

 

MESAM'a kayıtlı 30 bestesi bulunmaktadır. Bu bestelerden bazıları;

Duvardan Duvara Diyarbakır Dansı, Dicle Başında, Eyvahlar Kekom, Yanarım, Canan, Sulu Gözlü Kapılar, Dağlar Dağlar Viran Dağlar, Taşlar Şahit.

 

HAKKINDA: İpek Yezgani / Diyarbakır'ın 'Gavur Mahallesi'nden Dünyaya Uzanan Bir Hikâye (Hürriyet, 1 Ekim 2012; Agos, 1 Ekim 2012), Şeyhmus Diken / "Bostancı, Yervant" (Editör: İhsan Işık / Diyarbakır Ansiklopedisi, 2013), Şeyhmus Diken / "Bostancı, Yervant" (Editör: İhsan Işık / Geçmişten Günümüze Diyarbakırlı İlim Adamları Yazarlar ve Sanatçılar, 2014), Kadromuz - Yervant BOSTANCI (diyarbakirdevletkorosu.gov.tr, 28.07.2020).

 

 

 

 

 

 

DİYARBAKIR'I ABD'YE TERCİH EDEN ERMENİ UDİ YERVANT'IN DEĞİŞEN YAŞAMI

AMERİKA'da 21 yıl yaşayan, Kültür ve Turizm eski Bakanı Ömer Çelik'in, farklı dinlere mensup bireylere yaptığı, 'Yurda Dönün' çağrısına uyarak 2013 yılında Türkiye'ye kesin dönüş yaparak Diyarbakır'a yerleşen Ermeni Udi sanatçı, Yervant Bostancı'nın yaşamı değişti. Diyarbakırlı yazar Şeyhmus Diken, geldiği yıl evlenen ve girdiği sınavı kazanınca Diyarbakır Devlet Klasik Türk Müziği korosunda ud ve ses sanatçısı olmanın yanı sıra Sanat Kurulu üyeliğine de getirilen Yervant Bostancı'nın yaşamını kaleme aldığı 'Ula Fılle (Hristiyan) Hoşgeldin' isimli bir kitabı ilgi görünce 3'üncü baskı yaptı.  

Bostancı, "İyi ki ABD'den dönmüşüm. Mutluluğu yine memleketimde buldum. Keşke daha önce dönüş yapsaydım" dedi.

 

ARTIK OLMAYAN GAVUR MAHALLESİN'DE DOĞDU

 

Diyarbakır'da  bir dönem Türk, Kürt, Ermeni ve Yahudiler'in bir arada yaşadığı kitaplara konu olan ancak 2015-16 yıllarında yaşanan çatışmalardan dolayı yıkılan Gavur Mahallesi'nde doğan Yervant Bostancı, ilkokul ve ortaokulu bu kentte okuduktan sonra ilk müzik öğrenimini babası Yakup'tan alarak düğünlerde darbuka çalmaya başladı. Bostancı, ailesinin kararı üzerine 1976'da göç ettiği İstanbul'da 1992 yılına kadar Üsküdar Musiki Cemiyeti'nde ud ders verdi, hem de sahneye çıktı.

1992 yılında büyük hayallerle Amerika'ya göç eden Yervant Bostancı, 21 yıl boyunca California Eyaleti'ndeki Los Angeles kentinde gazinolarda sahneye çıktı. Uduyla Ermenice, Türkçe ve Kürtçe türküler söyleyen Yervant Bostancı, bu nedenle kendisini dinlemeye gelenlerinde zaman zaman, "Ermenisin niye Kürtçe veya Türkçe de söylüyorsun" eleştirilerine maruz kaldı. Buna rağmen ülkesinin kültür, dili ve şarkılarından hiç bir zaman kopmayan ve bu dillerde söylemeye devam eden Bostancı, şunları anlattı:

"Amerika'da 3 dilden şarkılar söylüyordum. Her kesimden muhakkak sivri insanlar vardır.  Ermenice okursun bir başkası istemez. Kürtçe okursun başkası istemez. Türkçe okursun öbürü istemez. Bunlara rağmen her zaman bu 3 dilde Udi Yervant olarak kendimi kanıtladım. Ve o konuda çok rahattım. Korkum yoktu. Hakkını verdik. Burada da yine koromuzda da açılımlardan dolayı kaç dilden şarkılar okuduk. Yıllardır ilk kez bu koroda okunmayan dilde Kürtçe ve Ermenice şarkılar da okudum. Benim için çok önemliydi. Büyük ilgi de gördük."

ABD'ye yerleştikten sonra sürekli memleket hasretiyle yanıp tutuşan Udi Yervant Bostancı, dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik'in yurt dışındaki yaşayan farkllı dinlere mensup bireylere yönelik yaptığı çağrı ile "Ülkenize dönün" çağrısı üzerine 21 Haziran 2013'te Türkiye'ye döndü. 

Yurda dönen ilk Ermeni olan Yervant Bostancı, 4.5 yıldır yaşadığı memleketinde ekonomik anlamda ilk aylarda zorluk çekmesine rağmen, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın açtığı sınava girip kazanınca yaşamı hızla değişmeye başladı. Kültür ve Turizm Bakanlığı Diyarbakır Devlet Klasik Türk Müziği Korosu'na kadrolu ud ve ses sanatçısı olarak giren Yervant Bostancı, kısa sürede gösterdiği başarılı performans nedeniyle başkanlığını Tanju Demirkol'un yaptığı Sanat Kurulu üyeliğine de getirildi.

Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın Türkiye'deki kadrolu ilk Ermeni sanatçısı olan Yervant Bostancı, korodaki arkadaşları tarafından da oldukça seviliyor. ABD'ye yerleşirken yüreğini memleketi Türkiye'de, Diyarbakır'da bıraktığını belirten Bostancı, şöyle dedi:

"Diyarbakır çocuğuyum. Burada doğdum, büyüdüm. Buranın anane ve kültürü ile yoğruldum. Dönme kararı verdiğimde bana 'Los Angeles'te işin, mesleğin var orayı bırakıp Diyarbakır'a nasıl dönersin? Orada harcanırsın' dediler ve engellemek istediler.  Adeta dalga geçtiler. Onlara kulak asmadım ve memleketime kesin dönüş yaptım. Dönemin bakanı Ömer Çelik çok yardımcı oldu. Onun ve yazar Şeyhmus Diken'in dönüşümde büyük katkısı var. İyi ki ABD'den dönmüşüm. Mutluluğu yine memleketimde buldum. Keşke daha önce dönüş yapsaydım."

 

YAŞAMINI KONU ALAN KİTAP 3 BASKI YAPTI

 

ABD'deyken Facebook sayfasından sürekli memleket hasretini dile getiren ve yaşadıklarını anlatan Yervan Bostancı, arkadaşı Diyarbakırlı yazar Şeyhmus Diken'in de dikkatini çekti. Yervant Bostancı ile diyaloga giren Yazar Şeyhmus Diken, Bostancı'nın dönme kararı üzerine yaşamını konu alan "Ula Fılle (Hristiyan) Hoşgeldin" isimli bir kitap yazdı. Diyarbakır'ın yanı sıra yurt dışında da büyük beğeni toplayan kitap kısa sürede 3 baskı yaptı.

Diken, "Yervant, Amerika'da yaşıyordu. İzini bir şekilde bulduk. Bir süre sonra geniş ve derinliği olan hayatı hakkında kitap yazdık. Kitap kısa sürede 3 baskı yaptı. Gelip burada sıradan bir insan halinde kalmadı. Bir süre sonra kent kamuoyu onun o sanatçı kimliğini, aslında gecikmiş bir gelişin kesin dönüşü olarak kabullendi ve içselleştirdi. Diyarbakır'dan hiç ayrılmamış biriyim, onun gidiş gelişi 21 yıllık kesintiye uğramış. Bu kesintiye rağmen bugün şehirde benden çok seveni, hayranı var" diye konuştu."

 

KOROMUZA RENK KATTI"

 

Diyarbakır  Devlet Klasik Türk Müziği Korosu Müdürü Derya Akkoç ise, müziğin evrenselliğini udi Yervant'ın koroya dahil olmasıyla bir kez daha kanıtladıklarını belirterek, şöyle dedi:"Yervant bey, çok güzel ve değişkik bir renk kattı. Çünkü, sanat farklı renklerden oluşan birşeydir. Farklı dillerde eserler söylemesi, kendi kültürünü bizim müziğimize de aktarması bizim için çok büyük bir avantaj oldu. Zaten kendiside çok renkli bir kişiliğe sahiptir. Biz onu çok sevdik. Güzel konserler ve turneler veriyoruz. İyiki aramıza geldi. Bizim için koromuz ve Diyarbakır adına çok güzel bir avantaj oldu. Kendisinin değişik farklı fikir açıları olduğu için bu kurulda da ona yer vermek istedik."

 

Diyarbakır  Devlet Klasik Türk Müziği Korosunda ritim sazları çalan Ali Atilla Sütşurup da,"Yervant ağabey, kişiliği, sanatıyla çok güzel bir renk kattı koromuza. Kendisine hem ağabey olarak, hem dost olarak hem de sanatçı kişiliği olarak kendisini seviyoruz. Aramızda olmasından çok mutluyuz. Uzun yıllar Diyarbakır hasreti çektiği çok belli. O hasretini şarkılarına, türkülerine yansıttı. Bizlere de bunu hissettirdi. Gelişinden dolayı çok memnunuz. İnşallah daha güzel yıllarımız olur" diye konuştu.

KAYNAK: (DHA) Diyarbakır'ı ABD'ye tercih eden Ermeni Udi Yervant'ın değişen yaşamı (tigrishaber.com, 09.12.2017).

 

Yazar: HABER

DİYARBAKIRLI BİR ERMENİ UDİ YERVANT BOSTANCI: BURALARDA BİRİLERİ VARDI…

Şu an biri bana dese ki; “Yervo gel sana sur içinde eski mahallende bir ev alalım, borçla harçla da olur. Bu evde yaşa!” Senin de bir şiirinde dediğin gibi; o evde turşu da kurarız, şarap da yaparız, kozadan ipek çekip puşi de dokuruz. Emin ol bir dakika durmam...

Anlayacağın daha çok işimiz var bu şehirde Şeyhmus Abê…

 

Yervant Bostancı, ama onu herkes Udi Yervant olarak biliyor. Diyarbakır Xançepekte, Gâvur Mahallesinde doğmuş. Puşici Kekê Yakonun oğlu, yanık sesli Xaçadur Temo’nun torunu. İlk ve ortaokulu Diyarbakır’da okumuş. İlk müzik öğrenimine babası, Kekê Yakonun içli hüzünlü sesini dinleyerek dört yaşında Diyarbakır’da düğünlerde darbuka çalarak başlamış. 70'li yılların başında hocası Âşık Zülfi'den bağlama dersleri almış. İlk cümbüş derslerini hocası Bedros Başak ve dökümcü Siraç Ustadan almış. İlk nota derslerini Celal Güzelses’in başkemancısı Üstat Hüsnü İpekçi’den, nazariyat ve nota derslerini ise hocası Zaven Özatmaciyan'dan almış…

1976'nın Aralığının 3'ünde İstanbul’a ağlayarak göç ettiklerinde babası Kekê Yako’nun ayağında şalvarı, belinde kuşağı ve yıllar yılı Diyarbekir'linin başını süsleyen puşisini geride bırakarak. İstanbul’a varır varmaz, 1976'da Üsküdar Musiki Cemiyetine korist olarak girmiş. Üç yıl üniversite korosunda ud çalmış. 1976'dan, 1992'ye kadar, girdiği Üsküdar Musiki Cemiyetinde 1982'den itibaren ud ile meşklere iştirak etmiş ve hâlâ Üsküdar Musiki Cemiyeti için “benim ikinci yuvam” diyor.
1992 Mayısının 15'inde, “beynimin her hücresi Diyarbekirle dolu olarak” ver elini Amerika demiş. Şimdilerde; “Diyarbakır’da yediğim meftunenin tadını, Diyarbakırlının mertliğini, Babam Kekê Yakonun, Cemil Paşa Konağında dokuduğu puşinin özelliklerini, müziğimle anlatmaya çalışıyorum." diyor.

- Sevgili Yervant, şehir-kimlik ve sanat kavramları bir sanatçı için bir araya geldiğinde çok anlamlı olmalı! Senin musikinde de kimliğinin ve içinden çıktığın şehrinin önemi çok büyük. Ermeni kimliğin ve Diyarbakır’ın öneminin sanatından süzülmüş hali sana göre ne anlam ifade ediyor?
Sanırım soru’nun nirengi noktası ‘süzmek’ kavramında odaklaşıyor. Hem toprağın musikisini, sedasını iyi bilmek gerekiyor. Hem de kimlik ve aidiyet meselesinde duyarlı olmak gerekiyor. Sanatı da öyle sıradan değil; atadan, dededen süzerek işlemek gerek. Musiki de zaten usta-çırak ilişkisi değil mi? Benim en büyük ustam babam Puşici Kekê Yako idi. Tabii ki bir Zavên Axparik (Şimdilerde New Jersey’de yaşayan Diyarbekirli cümbüş üstadı Zavên Özatmacıyan), dökümcü Sıraç, Hüsnü İpekçi gibi üstatları saygıyla ve minnetle anmak gerekiyor. Bir de dedem Temo Xaçadur’un Qefle’den sonraki yanık sesiyle ve babamın bir Kürt dengbêji gibi paylaştığı musiki bilgisini paylaşmalıyım. İşte adı Diyarbakır ya da Dikranagerd veya Amed olan bu kadim toprakları zaten delicesine sevdiğimi herkes biliyor, sürpriz değil. Bütün bunlar harmanlanınca gerisi zaten ‘süzme bal’ oluyor…

- ABD’de udunla sanat icra ediyorsun. Seni bir yerlere sanatını icra etmek üzere davet ederlerken davet edenlerin algısı neye tekabül ediyor?
İtiraf etmeliyim ki; memleketimden uzak düştüğüm 28 yıl süresince Diyarbakır, ruhumdan ve düşlerimden çıkmamıştı. Sonuç da geride bıraktıklarım benim Ermeni atalarımın, dedelerimin mirası, sevinçleri ve acılarıydı. Geride beni şekillendiren bir ruh hali vardı. Ama şehrimden kopmuştum ve bir daha da ne zaman hangi kimlikle ve ne şekilde dönebileceğimi bilmiyordum. Yani bir ‘küslük’ hali diyelim buna istersen. Ama 2004 ve sonrasında işte sen de o günlerin tanığısın Diyarbakır’a dönmek ve belediyenin festivaline konuk olmak benim için çok önemli.

Diyarbekir’e gelip sizlerle buluşunca şehrimle yeniden yüzleşince adeta dünyam değişti.

‘Sırrını Surlarına Fısıldayan Şehir, Diyarbakır’ kitabında benden söz etmen ve Ermeni Knar Grubunun Lir isimli albümünden çok etkilendiğimi belirtmeliyim. 28 sene sonra şehrime davet edildiğimde Amerika’da yaptığım gibi işimi yapmak üzere “bir tavernacı” gibi mesleğimi icra edecek ve dönecektim. Ama şehre gelip seninle, şehirle ve dostlarla yüzleşince ‘kendime geldim’. Biliyorsun işte beni sen dolaştırdın eski sokaklarda. Mahalleme gittik, eski komşularımızla görüştük. Yıkık evimizin önünde bir uzun hava okudum. Sonra mahallemde kurulan sahnede şarkılar söyledim. Büyükşehir Belediye Başkanı, aydınlar, mahalle halkı birlikte halaya durduk. Bambaşkaydı o sahne. İşte o sahnede sanki Udi Yervant uzun sürmüş bir uyku halinden uyandı ve farklı bir kişiliğe büründü. Halkımla şehrimin sakinleriyle yüzleştim.

Ben yıllarca İstanbul’daki Üsküdar Musiki Cemiyetinde ‘Klasik Türk Müziği’ eğitimi almıştım. İcra topluluğunda artık bir saz sanatçısıydım.  Ama düşündüm ve dedim ki; o eğitimlerden önce ben Diyarbekirli Ermeni Kekê Yako’nun oğluydum. ‘Ağlama yar ağlama’ ile ‘Arpa orağa geldi’ türküleri ile büyümüştüm. Neden ben kendi asil geçmişimi sırtlamayaydım ki! Zaten o geçmişimden gelen musiki kültürünü de daha yürekten okuyordum. Açıkça söyleyeyim ki, şimdi artık nereye gidersem gideyim işe o ‘Diyarbekirli Ermeni Udi Yervant’ kimliğim artık bedenime, ruhuma yerleşti.

-  2001’de Knar grubunun Lir albümünün alt yapısında emeğin vardı. 28 yıl süresince nedenini bilmediğim bir sebeple şehrinden uzak düşüşün sende bir özlem de yaratmış olmalı. Önce Lir albümünde bir parçayla Diyarbekir’e şöyle bir uğrayıp gidiyor, ağızlara bir parmak bal çalıyorsun. Sonra da seni bir daha kopmamak üzere Diyarbakır’a taşıyor…
Lir CD’sinde ‘Eski şêr hampartsume’ parçasını okudum ve Diyarbakır Halayını çaldım. Aslında o cd için bir de Kürtçe parça okumuştum. ‘Min te dî bu nav gelek a / Keçê meke wan henek a’ parçası onu nedendir bilmem kullanmadılar. Ben sonra o parçayı ‘Tango ve Diyarbakır’ albümümde kullandım. Knar grubundaki arkadaşlarla yıllarca çalıştık. Onlardan yaşça büyüğüm ağabeyleri sayılırım, musiki geçmişim açısından da onlardan hayli eskiyim. Arkadaşların çoğu bilir, İstanbul’daki Bezciyan Derneği’ne Anadolu Ermeni Halk Müziğini taşıyan benim. 1982’de ‘Sireli Udus’, Sevgili Udum ismiyle bir kaset yaptım. Çok ilgi gördü. Ermenice bir kasetti ve amatörce yapmıştım. İşte o kaset için udu elime aldım ve bir bendirci kardeşimle, Koltuk Davulunda Tanyel Haçikoğlu, Piyanist Narbey Xaçyeresyan ve Akordiyoncu Ara Hamparyanla birlikte o kaseti yaptık.
60’lı yıllarda Axparik Aram Dikranyan’ın sesinden Erivan radyosunun o cızırtılı yayınlarından dinlemiştim ‘Aydıl’ parçasını. Bilmem bilir misin ağabey dünyada bu parçanın Kürtçesi Ermenicesinden daha ünlüdür. Yeri gelmişken ukalalık olmasın ama kimileri bana diyor ki; “Aram vefat etti. Aram’ın yerini dolduracak bir yeni Aram’a ihtiyaç var.” İşte ne bileyim ruhu Diyarbakırlı olacak, Kürtçe ve Ermeniceyi aynı ustalıkla kullanabilecek. Tabi Türkçe de bilecek, tıpkı Aram gibi.
İşte o ‘Aydıl’ parçasının Ermenicesini 82’de ‘Kişerin Antvaz’ ismiyle Sireli Udus’a koydum. Agos’ta Aris Nalcı’ya da bir röportajımda söylemiştim. İstanbul Ermenileri Aram ê Dîkran’ın kim olduğunu bilmezdi. Kürtler Aram’a sahip çıktı ve Aram’ı hak ettiği yere getirdi.

- Özellikle ABD’de Ermeni diasporasının dili diğer bütün diasporadakilerde olduğu gibi amiyane tabiriyle bir miktar ‘sivri’dir. Çoğu kez uzlaşmaya kapalı gibi bir algısı vardır bu dilin. Sen Kaliforniya’da bu işin tam da göbeği olan diasporada yaşamana rağmen müziğinle barışa malzeme olacak naif bir dil yaratmaya çalışıyorsun. Bunu bir miktar nüktedanlık ve dil zenginliğin bir de tabii ki udunla yapıyorsun. Yani diaspora seni nasıl karşılıyor?
Bu mevzu tıpkı senin yazarlık serüvenin gibi! Hani yazmaya ilk başladığında, metinlerine imzanı koymaya ‘korktuğunu’ söylemiştin ya! Bende başlarda öyleydim. Mesela Kürtçe parçalar okurdum ve bana “Sen Diyarbakırlı bir Ermeni’sin neden Kürtçe okuyorsun?” diyorlardı. Ama bana bunu diyenler İngilizce ve İspanyolca konuşuyorlardı. İngilizce ve İspanyolca bana ne kadar yakın? Tabii ki Ermeni’yim, ama Kürtçenin içinde büyüdüm ben. Ermeniceyi elbette çok seviyorum. Ama Kürtçe bana yabancı dil değil ki! Evimizde anam, babam, nenem ve dedemle Kürtçe ağlardık başımıza gelen felaketlerde. Bize bu kadar yakın ve içten bir dili neden kullanmayayım ki! Bazı kişiler tarafından horlandık. Ama 2004’ten bu yana bendeki değişimle birlikte beni horlayanlar da yola geldi.

Sana yeri gelmişken bir örnek olay anlatayım. Mesela ‘Aşxarum Sîrelem Kez’ Kürtçesi ‘Agir ketîye dile min’ parçası orijinal bir Ermeni eseridir. Şimdi İsveç’te sürgün hayatı yaşayan Diyarbakırlı Kürt sanatçı Beytocan bu parçaya Kürtçe söz yazdı. Parça Kürtçe olarak tanındı ve çok da popüler oldu. Oysa ben uzun yıllar evvel yine Diyarbakır Ermenilerinden Onnik Dinkçiyan’ın sesinden ve bir taş plaktan bu parçayı Aşxarum Sirelem Kerz ismiyle yani ‘Siro Yerk’ Sevgi Şarkısı olarak dinlemiştim. İşte ben bu parçayı üç dilde okudum bilir misin? Elbette Kürtçe de o ezgilere çok yakıştı. Azeriler bu parçanın Türkçesini de okuyorlar. Ben bu parçayı cd’me okuyunca Ermeni toplumu da mevzuyu anladı.

- Musiki geçmişini biliyorum. Senin bir de çocukluğun var. Dört yaşında darbuka çalarak ritimle işe başladığını fısıldamıştın bana. Xançepek’te, Gâvur Mahallesinde, mahalle düğünlerinde çocuk ellerinle ritim tuttuğun günleri de paylaşır mısın?
Çocukluktan beri ritmi severim. Üsküdar Musiki Cemiyetindeki hocamız Emin Ongan bir nota kâğıdına ‘usul’ diye yazardı. Curcuna, duyek, semai diye de makamları yazardı. Sonra da her şeyin bir usulü olmalı derdi. Usul olmaz ise musiki olmayacağını biz ondan öğrendik. Ben dört yaşında Diyarbakır’da ritimle darbuka ile başladımsa bunda darbukacı Kel Beşo’yu örnek almamın önemi çok büyüktür. Çocuktum ve ben büyüyünce ‘Kel Beşo olacağım’ diyordum. Amcamın düğününde çaldım, sonra okulda trampet çaldım. Pantoloncu Ermeni Kamberin oğlu Bedri vardı, müthiş bir sesti. Ve ben işte çocukluk yıllarımda o Bedrinin darbukacısı olmuştum. Bubo Garabêt Menekşe vardı, çalgıcı Agopla çalışırdı. Sonra ben de onlarla düğünlere gittim. Bubo Dayı genellikle Ermeni düğünlerine giderdi. O denli ünlü bir müzisyendi ki rahmetli Celal Güzelses ona “Bubo ben ölürsem ikinci Celal sen olacaksın” demişti. İşte böyle birinin yanında yetiştim.

 -Musikide hedefin nedir? Bu hedefinin kimlikle dille, şehrinle bir bağı var mıdır?
Tam içimi okuyorsun denir ya! 2004 ve sonrasında Diyarbakır’la yeniden buluşmam bende ciddi bir değişim ve dönüşüm yarattı. Müziğimi kardeşliğe ve barışa yönlendirdim. Üç dilde Türkçe-Kürtçe ve Ermenice okuyorum.

- Sana bestelemen için verdiğim bir şiirsel metinde “Gittin, şimdi dönmek telaşındasın / Velâkin her gidiş dönüşün hüznüne gebe / Her gidiş aslında bir yitiştir”  diye birkaç dize vardı. İşte 28 yıl sonra döndün. Sıkça da şehrinde oluyorsun bu aralar. Sence gidiş bir yitiş mi? Dönüş bir hüzün veya sevinç mi?
İlk dönüşümde içimde buruk bir tat vardı. Aşırı ilgi gördüm. Bu beni çok etkiledi. Beni arkadaşlarım çok severdi. Diyarbakır’da top oynarken “Ula Fille” diye arkadan tekme atanların gözlerinin üstüne yumruğu indirenler olurdu. Bunların hiç unutamam...
Bu sene beni çok sevindiren bir gelişmeye tanık oldum. Kiliselerimiz restore ediliyor. Babam Kekê Yako’nun nikâhının kıyıldığı ve benim “gunnık-vaftiz” edildiğim Surp Giragos Ermeni Kilisesi onarılıyor. 15 sene o kilisede Şabik (gömlek) giyip görev yaptım. İşte şimdi Ermeni Kilisesi, Mar Petyun Keldani Kilisesi ve diğer kiliseler restore ediliyor. Ben şehirde konuktum ama başka konuklar da vardı Markar Esayan, İnci Aral ve diğerleri. Onları gezdirdim, onlara benim Diyarbekirimi anlattım. Şehrimde güzel işler yapılıyorsa kıymetini bilmek lazım. Çok şeyler değişti.  Ermeni cemaatimiz kalmadı ama “Burada birileri vardı” dedirtmek için de olsa o kiliseler onarılmalı ve onarılıyor işte.
Şu an biri bana dese ki; “Yervo gel sana sur içinde eski mahallende bir ev alalım, borçla harçla da olur. Bu evde yaşa!” Senin de bir şiirinde dediğin gibi; o evde turşu da kurarız, şarap da yaparız, kozadan ipek çekip puşi de dokuruz. Emin ol bir dakika durmam. Anlayacağın daha çok işimiz var bu şehirde Şeyhmus Abê…

 

KAYNAK: Şeyhmus Diken / Diyarbakırlı Bir Ermeni Udi Yervant Bostancı: Buralarda Birileri Vardı… (Birgün gazetesi - hancepek.com,15 Kasım 2009)

Yazar: Şeyhmus DİKEN

GAVUR MAHALLELİ YERVANT...

Udi Yervant, yaşamını anlatırken, “Müzik dünya insanlarının konuştuğu tek ve en önemli evrensel dildir. Hayatım boyu hep müzikle yoğruldum ama yorulmadım” diyor. Şimdiye kadar beş tane uzun çalar çalışması olan Amedli sanatçı Udi Yervant’ın son albümüne ‘Tango ve Diyarbakır (Tango and Amida)’ ismini vermiş. Sanatçı albümünü Diran Böcekçioğlu (1917 Amed-2008 New Yersey May), Hüsnü İpekçi (1932-2008) ve Sarkis (Sako) Sahagian’ın (1960-2007) anısına hazırlamış. Albümünün kapağında “Diyarbakır’da ister Tango ol ister olma, ama..! Diyarbakır’da Diyarbakırlı olmak, Diyarbakır’da yaşamak ve Diyarbakır’da ölmek vardı...” diyen sanatçı, Diyarbakırlı üç Tango Ermeni güzeli olan Hatun Bostancı (annesi), Fehime Kaya (Teyzesi) ve Meyrem Başak’ı (yengesi) yad ediyor. ‘Tango ve Diyarbakır’ albümünün her türküsü ve şarkısında özlemi, hasreti, acıyı hissetiren Udi Yervant, söz ve müziği kendisine ait olan ‘Diyarbakır’da şöyle sesleniyor: “Sen benim ışığımsın/ Ayımsın Diyarbakır/ Hem anam babam/ Canım kanımsın Diyarbakır/ Seni sevmeyen eldir/ Bize gelmesin/ Göz yaşı suyum/ Havam bacımsın Diyarbakır...”


Udi Yervant’, Amed’in müzik panoramasını ortaya koyduğu ‘Tango ve Diyarbakır’ albümünde Türkçe, Kürtçe ve Ermenice’den oluşan 18 şarkı seslendiriyor. Sanatçı sözleri kendisine ait olan şarkıların yanı sıra Amed’in halk ezgilerini, Celal Güzelses, Armaveni Miroğlu, Sinan Subaşı, Süleyman Nazif, Şeyhmus Diken, Haçadur Bostancı gibi birçok Amedli’nin söz ve müziklerini albümünde kullanmış. Diken’in sözleriyle “Daha çok işimiz var bu şehirde” diye seslenen Udi Yervant, kaynağını babası Puşici Kekê Yako’dan (Yakup Bostancı) aldığı ‘Mi Tenêbu Diyarbekir’ şarkısında, “Mi Tenêbû Diyarbekir/ Çi şêrîne pokê şekir/ Ramîsim tu deng nekir. / Mi Tenêbû nav tutunê/ Agir deyne ser kelûnê/ Ramîsim vê xatûnê” diye sesleniyor.

‘Sırrını Surlarına Fısıldayan Şehir’

Hala Amerika’da yaşayan sanatçı ilk çalışmasını ‘Sen Gideli’ (2000) adıyla çıkardı. Albüm adını ise Amedli sanatçı Celal Güzelses’e ait olan ‘Sen Gideli’ türküsünden alıyor. Udi Yervant’ın ikinci albümü ise 2002 yılında çıkardığı söz ve müziği kendisine ait olan ‘Duvardan Duvara Diyarbekir Dansı’dır. 2004 yılında, doğduğu kente davet edilen Udi Yervant, yıllardır uzaktan seslendirdiği şarkılarını bu sefer Amed’in surlarına hasretle fısıldar. Sanatçı daha sonra, 2007 yılında ‘Sırrını Surlarına Fısıldayan Şehir’ (Diyarbakır-Dikranagerd-Amed) albümünü çıkarıyor. Sanatçı albümünün adını, Şeyhmus Diken’in ‘Sırrını Surlarına Fısıldayan Şehir’ kitabından aldığını belirtiyor. Udi Yervant, albümü babası Kekê Yako’nun anısına hazırlamış.

Gavur Mahalleli Yervant...

1 Ocak 1957‘de Amed’in Gavur Mahallesi’nde doğdu. Puşici Kekê Yako ve Hatun’un oğlu olan Yervant, ilk okulu Alpaslan ise Ali Emiri Ortaokulu’nda okuyor. İlk müzik öğrenimine, babası Kekê Yako’nun hüzünlü sesinden ve dört yaşında Amed’de düğünlere darbuka çalarak başlıyor. 70’li yılların başında Aşık Zülfi’den bağlama, Bedros Başak ve dökümcü Sıraç’tan ise cümbüş dersleri alıyor. İlk nota derslerini ise Hüsnü İpek’ten alıyor. Udi Yervant kendisine ait internet (www.udiyervant.com) sitesinde yaşamını şöyle anlatıyor: “1976’nın Aralığın 3’ünde İstanbul’a ağlayarak göç ettik. Babamın ayağında şalvarı, belinde kuşağı, ve yıllar yılı Diyarbekirli’nin başını süsleyen puşularını geride bırakarak. İstanbul’a gelir gelmez, 1976’da Üsküdar Musiki Cemiyeti’ne korist olarak girdim. Üç yıl ileri Türk Musikisi Konservatuarı’na korist olarak devam ettim. Üç yıl üniversite korosunda ud çaldım. 1976’dan, 1992’ye kadar, girdiğim Üsküdar Musiki Cemiyeti’nde 1982’de ud ile mesklere iştirak ettim ve hala Üsküdar Musiki Cemiyeti benim ikinci yuvam gibidir.

1992 Mayıs’ın 15’inde, beynimin her hücresi Diyarbakır dolu olarak, Amerika’ya gittim. Ve hala Diyarbakırlı Gavur Mahalleli Udi Yervant olarak müzik çalışmalarımı devam ettiriyorum. Amerika ve Avrupa’da, birçok şehirde konserlerim oldu. Her yerde ve her zaman, Diyarbakır’da yediğim meftunenin tadını, Diyarbakırlı’nın mertliğini, Kekê Yako’nun Cemil Paşa Konağı’nda dokuduğu puşunun özelliklerini, müziğimle anlatmaya çalıştım. Diyarbakılı olmanın şerefini ve büyük bir yük olduğunun bilincini hep gururla taşıdım.”

KAYNAK: Şeyhmus Diken

 

Yazar: Şeyhmus DİKEN

ULA FILLE*, HOŞ GELDİN!

Yaklaşık yedi yıl kadar önceydi. Knar grubunun "Lir" albümünü döne, döne dinlemiştim. Dinlemekle kalmamış, üzerine bir yazı da döşenmiştim. Albümü dinlediğimde önce beni Diyarbekir türkülerinin Ermenice yorumu vurmuştu. Bu kadar sağlam yorumu, ancak içerden biri, bu şehri kadimi iliğine kadar yaşayan biri yapabilirdi. Tanımadan yazmıştım onu, Yervant Bostancı'yı! Diyarbekir halayını "Es kişer hampartsum e" olarak ünlemişti hemşehri Yervo! "Bağn inç e bağcan inç e, hele hele ninnaye. / Axçik ku sevdan inç e, hele yar hele yar ninnaye" demişti. Demişti de! Ben de ona sankime dünegin Diyarbekir'den ayrılmişsan lo, héç merak etmiyesen, bağ da yerinde bağça da. Yalavuz Axçikın sevdasi birez buruk, xeberın ola, diye yazadurmuştum.

Ardından yıllar geçti. Yılanlı, akrepli sevdalı şehir yeni sevdalara gebeydi. Ve bir festival vardı haziran sıcağında. Taa New York'lardan yanına Sezar Avedikyan'ı katarak Yervant kirve bizlere gelmişti. Sabahın erinde havaalanına karşılamaya gittim. Karşıdan saçsız ayna gibi parlayan başı ile görününce "Ula fille, hoş geldın" dedim. Ne de olsa bizimkiydi. Gitmişti ve dönüyordu işte.

 

Gavur mahalleli

 

Sonrasında adım, adım sokaklardaydık Yervant Bostancı'yla. 28 yıl önce memleketi Diyarbekir'den ayrılmıştı. Hatun'dan doğma puşici Yakup ustadan olma özbeöz "Gavur mahalleli", benim mahallelim, terki diyar etmişti bu diyardan. 2004'ün Haziran'ında Hasırlı mahallesi Karadeniz sokağı 27 nolu evine doğru yol alırken "Şéxmus abé, üregım pır pır édi" diyordu. Bazalt taşlı dar küçelerde yürürken; "Aşkı da, kavgayı da, sevişmeyi de bu mahallede, bu şehirde öğrendim" diyordu Yervant.
İlkokulu tam da Mardinkapı'nın Keçi Burcuna karşı Alpaslan İlkokulu'nda okumuş. "Sesim güzeldi. Her fırsatta okurdum, şarkı, türkü baş tacımdı. Hatta ilk nota derslerimi o zaman muhtar olan Hüsnü İpekçi ustamdan almıştım. Sonra devamını Zaven Özatmacıyan ağabey tamamlamıştı. İlkokul ikideyken bir gün mahallenin büyükleri beni yakalayıp sesim güzel diye ezan okuttular. Sonra da diğer çocuklara bastılar küfürün katmerlisini, hem de beni göstererek; ula halızdan utanın. Baxın gavur söli, sız bılmisiz'"

Sonra Leylek bahçesi, Merheli köşesindeki evinin yerini bulduk. Yıkılmıştı! 25'ten 29'a atlıyordu kapı numaraları. Ama 27'nin yerinde koca bir arsa. Evin taşı bile yoktu. Ve bir hüzün kapladı hepimizi, ev yoktu. Sonra mahalleliler toplandı başımıza, tanıyanlar çıktı Yervant'ı. Ve Yervant'ınki o andan sonra sanki mahallelilere bir göndermeydi. Hem de onların diliyle: "Ay lé dilé min, dilé min. / Baran é şil kir cilé min. / Felek é xira kir mala min"(1)
"28 yıl önce uzak diyarlara göçmüştüm, ama yüreğim sizinleydi" diyordu Yervant. Sonra da elinde uduyla sırtını surlara yaslayıp ses oluyordu. "Roj é kî min dur ketî / Kîrîn ketî can a min"(2). Ve Diyarbekir'lice sitem ediyordu, kendisini, eşi ve oğluyla birlikte dinlemeye gelen çocukluk arkadaşı Nizam'a; "Helal olsun cirano, ma ben evimi sahan béle bıraxmiştım?.."

 

Udi Yervant

Ama acıydı işte bazen insana kalan. Yıllar sonra karşılaşılan ana dostu Gulé baci kucaklaşıp hasret gideriyordu Yervant'la. "Sizler gittiniz, bizler kaldık oğul. Kaldık da ne oldu. Bak benim evim de yıkılıyor, gör işte" diyordu. Sanki gidişle ilgili "Kî neheqe, xwedé nehéle"(3) demeye getiriyordu. Sonrasında onca sevgi çok geliyordu Yervo'ya. Surlardan güç alarak dokunuyordu udunun tellerine. Ve hançeresinden gelen olanca davudi sesiyle sevgi seline ses veriyordu. "Ne béle sevgi ola, ne béle ayrılıxlar" derken o da, mahallelileri de gözyaşlarını tutamıyorlardı.

"Çocuktum, yoksulluk işte param yoktu. 10 yıl boyunca eski bir cümbüşü tınlatarak yetindim. Sonra uda döndüm". Şimdi Udi Yervant Bostancı'ydı artık o. Dar küçelerde yitirdiği yarini arıyordu. Uduyla ünlüyordu sesini; "Yılana bax yılana / Çıxmiş daği dolana. / Ben yarımi yitirdim / Bin altun var bulana". Ama bulamıyordu kaybettiği sevgilisini. Karşısına çıkan acı bir yoksulluk ve de yoksunluktu. Ama ona belki Amerikalarda bile söyleten bu sevda Diyarbekir sevdası olarak çıkıyordu karşımıza, hem de kendi özgün sözleri ve bestesiyle "Diyarbekir, dansımız budur / Yolumuz serxoşlar yoludur / Ben u Sen bir gelir, bir kaybolur / Ay bile selama durur" diyesiydi. Diyesiydi de! Belki sevgili, simasını bile unutmuştu Yervant'ın. Unutmuştu da, Yervant da farkındaydı, o günün akşamı eski bir Diyarbekir evinde Lebeni'de dostlar arasında unutuluşun. Dökülen saça göndermeydi bu kez ses biraz da ironik; "Buralarda yar seven / Ölmezse keçel olır"du.

Geldi Yervant Bostancı. 28 yıllık ayrılıktan sonra binler yıllık kadim Diyarbekir surlarının Dicle'ye karşı güney cephesi Leylek bahçasında sesiyle ses kattı mahallelilerine, hemşerilerine. Ona yol veren Dicle, Kırklar Dağı, Karacadağ, Surlar, yitik mahalleler, evler, göçmüş/göçertilmiş hemşeriler, adetler, aşklar, yarenlikler de tanıktır ki hayattan tad alabilmenin bir yolu da eski hemşerileri bulup buluşturmaktan geçiyor. Belki de bugün Yervant'a düşen; "Kirîvo çima naçî Dîyarbekir a şewitî / Mehkema wenakî."(4)



*. Fille: Kürtçe'de Hıristiyan, biraz daha kaba haliyle Gavur demek.

1. Ay gönlüm, gönlüm. Yağmur ıslattı giysilerimi. Felek de yıktı evimi.

2. Ne zaman ki uzaklara düştüm, acı düştü bedenime.

3. Kim haksızsa Allah ona koymasın

4. Kirve, neden yanmış yakılmış Diyarbekir'e gidip mahkeme (dava) açmıyorsun. (Radikal)

 

KAYNAK: ŞEYHMUS DİKEN / Ula fılle*, hoş geldin! (27/06/2004)

 

Yazar: Şeyhmus DİKEN
FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör