Bekir Sıdkı Sezgin

Besteci, Ses Sanatçısı, Müzisyen

Doğum
01 Temmuz, 1936
Ölüm
10 Eylül, 1996
Burç

Türk Sanat Müziği Sanatçısı, besteci, yorumcu (D. 1 Temmuz 1936, İstanbul – Ö. 10 Eylül 1996, İstanbul). Babası Hafız Hüseyin Efendi, annesi Feride Hanım’dır.  Müzik ve din kültürü yüksek olan bir ailede yetişti. Annesinin sesi güzeldi ve ud çalardı. Müziğe olan yeteneği babası tarafından çok erken yaşlarında keşfedildi. Babasından, Hafız Hasan Akkuş, Fatih Camisi imamı Ahmet Rasim Efendi (Filibeli Arap Hafız) ile Hafız Sadettin Efendi’den müzik dersleri aldı. 1946-48 yılları arasında İzmir’deyken, Hisar Camisi’nde Rakım Elkutlu ile tanışarak kendisinden yararlandı. Anneannesinden dindışı müzik bilgileri de öğrenen Sezgin, henüz 3-4 yaşlarındayken sokakta babası ile dolaşırken, babasını evlerinin yakınındaki kahvehaneye sürükleyerek, kahvedeki gramofonun yanına oturur ve saatlerce plak dinlerdi. 

Bekir Sıdkı Sezgin, üç buçuk yaşında hafızlığa başlayarak beş yaşına kadar Kur’anı ezberleyip hafızlığını tamamlamıştı. Sonraki yıllarda da kendisini yetiştirerek Kur’an ilimlerinde profesyonel bir hafız bilgisine sahip olmuştu. 1942 yılında ilköğretime başlayan Bekir Sıdkı, ortaokulun son sınıfına kadar özel müzik eğitimi gördü ve dini müziğin her formuna ait eserleri çalışarak kendisini geliştirdi. Babası ona ayrıca, mevlithan Hafız Mecit Sesigür, Laleli Camisi Başmüezzini Hafiz Numan, Nuruosmaniye Camisi İmamı Hafız Hasan Efendi’den naat (din büyüklerine övgü), mevlit,  ezan, talim (öğretim, alıştırma), mahrec-i huruf (harflerin çıkış yerleri, ses eğitimi) dersleri aldırttı. Ardından İstanbul Belediyesi Konservatuarını bitirdi. 

Babası için, “… babam, benim hem sebebi hayatım, hem öğretmenim, hem mürebbim (erkek eğitici demektir), hem de arkadaşım olmuştur” demişti. Eğitimi süresinde anneannesinden de dindışı eserler öğrendi. Topluluk karşısında ilk musiki icrası denemesini, dokuz yaşındayken, “Tevhid Bahri”ni okuyarak yapmıştı. Konservatuar süresince öğrendiği eserlerin çoğunu, dindışı eserler oluşturuyordu. 1959 yılından sonra İzmir’de Zakirbaşı İlhami, Manisalı Hafız Ahmet, Mübaşir Kemal, Hafız İsmail Efendi’den bilmediği klasik eserleri, tevşih (Hz. Peygamber’i öven dini musiki eseri), durak, tavır ve üslup öğrenen Bekir Sıdkı,  bütün bu titiz derslerin ve uğraşların sonucunda usta bir ses icracısı (sanatçı) olarak kendisine üstün bir zemin hazırladı.    

1956 yılında Denizli’de askerlik görevini tamamladıktan sonra 1958’da İzmir’e yerleşti ve 1959 yılında İzmir Radyosu’nun sınavını kazanarak “Yetişmiş Sanatkâr” kadrosunda çalışmaya başladı. Hem solist oldu, hem de  “Birinci Sınıf Ses Sanatkârı” unvanını aldı. 1964 yılında İzmir’de evlendi. 1965’de H. Kudsi, 1967’de H. Siyami, 1969’da F. Hümeyra adlı çocukları dünyaya geldi. Bekir Sıdkı Bey, 1967 yılından itibaren, İzmir Radyosu’nda stajyer sanatçılara öğretmenlik yaptı. 1973 yılında aynı kurumda “Klasik Koro Şefi” oldu. 1976’da, İstanbul Devlet Türk Musikisi Konservatuarı Öğretim Üyeliğine getirildi.  Bu münasebetle İzmir’den ayrılıp İstanbul’a yerleşti. 

1978’de İstanbul Radyosu’ndaki vazifesine Küçük Koro ve Kadınlar Topluluğu şefliğiyle Repertuvar Kurulu üyeliği, ayrıca Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu Merkez Denetleme Kurulu üyeliği ilâve edildi1981 yılı sonunda Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu’ndan emekli oldu. 1982’de İstanbul Teknik Üniversitesi’ne bağlanan Türk Mûsikisi Devlet Konservatuvarındaki görevi vefatına kadar devam etti. Bir ara Adapazarı Belediye Konservatuvarında öğretim üyeliği de yapan Sezgin’in Türk Mûsikisi Devlet Konservatuvarındaki son görevleri Ses Eğitimi ve Temel Bilimler bölümlerindeki repertuvar ve üslûp, Sosyal Bilimler Enstitüsü yüksek lisans programında dinî mûsiki eğitimi dersleri hocalığıdır 

 1971-83 yılları arasında çeşitli Avrupa ülkelerinde dini ve dindışı müzik alanında konserler verdi. Çeşitli Avrupa ülkelerindeki bu konser turneleri sırasında radyo ve televizyon kurumlarının ya da araştırma enstitülerinin arşivleri için özel bantlar doldurdu. 1981-82 yıllarında “Sanat ve Kültürde Kök” (22 sayı) adlı aylık bir dergi çıkardı. 

Bekir Sıdkı Sezgin, musiki öğrenmek ve öğretmek konusundaki düşüncelerini şöyle ifade etmiştir: “Eğer insan en iyi ses ustalarını, en iyi yorumcu ve icracıları dinler ve onlara hizmet ederse, ancak o zaman Türk Musikisi’nin makamlarla ilgili yapısını ve perdelerini iyi anlayıp kavrayabilir. Yoksa öğrencilere falan dörtlü ile falan beşli birleştiği zaman şu makam olur deyip, o diziyi iki portelik bir temrin içinde terennüm etmekle musiki öğrenilemiyor ve öğretilemiyor. Böyle olunca mekanik bir musiki öğretimi verilmiş olur ki, onda da ruh yoktur, ruhsuz da musiki olmaz.”

Bekir Sıdkı Sezgin, aldığı eğitimlerin üzerine kendi ruhu ve kişiliğini ortaya koyarak bir ekol oluşturmuştu. Bunların yanında çok üstün bir icracı olması da onu farklı kılan özelliklerindendir. Yetiştirdiği ya da yetişmesine katkıda bulunduğu Klasik Türk Sanat Müziği sanatçıları, onun açtığı yoldan, gelenekten geleceğe doğru büyük bir müzik kültürünü taşımaya devam etmektedirler. Türk Müziği’nin bir dehası olarak kabul edilen ve olağanüstü bir ses güzelliğine sahip olan ve Türk Müziği ile geçen hayatı, 10 Eylül 1996 tarihinde İstanbul’da sona erdi.

Mûsikiyi kendisine bahşedilmiş yüce bir değer, bir nimet olarak kabul edip onun israf edilmeden iyi kullanılması, iyi icra edilmesi gerektiği anlayışına sahip olan Bekir Sıtkı Sezgin kendine has bir üslûp geliştirmiş ve bu üslûpla ortaya koyduğu dinî ve din dışı mûsiki icraları döneminde çok beğenilmiştir. Klasik ve klasik sonrası dönemleri eserlerinin yanı sıra özellikle dinî formlardaki başarılı icraları onu zamanın mûsikişinasları arasında farklı bir konuma getirmiştir. Mûsikiye olan kabiliyetinin çok küçük yaşlarda babası tarafından farkedilmesi üzerine mûsikideki ilk hocaları bu konuda eğitimli olan annesi ve babası olmuştur. İlkokula başladığında (1942) babasından aldığı dinî mûsiki dersleri sonucu pek çok eseri başarıyla icra edebilecek ve bazı makamları pratik olarak tanıyabilecek seviyedeydi. İlkokul öğrenimi süresince babasından Kur’an tilâveti ve Kur’an ilimleri dersleriyle mevlid, ilâhi, durak, şügūl, tevşîh, na‘t, kaside, ezan gibi dinî mûsiki form bilgilerini almaya devam etmiştir. Bu arada ûdî olan annesinden başladığı şarkı meşklerini ilk ve ortaokul yıllarında da sürdürmüştür. Annesinden ilk meşkettiği eserin Şerif İçli’nin, “Derdimi ummâna döktüm âsumâna inledim” mısraıyla başlayan hicaz şarkısı olduğunu söylemiştir. On yaşlarına geldiğinde babasının onun bir topluluk karşısında okuyabileceği kanaatine varmasıyla ilk defa cami kürsüsüne çıkarak mevlidin “Tevhid” bahrini okumuş, mevlid üzerindeki çalışmalarını “Tevhid” bahrini Hâfız Fahri Tükel, “Nur” bahrini babası Hüseyin Efendi, “Velâdet” bahrini Hâfız Mecit Sesigür, “Merhabâ” bahrini Hâfız Rıza, “Mi‘rac” bahrini Hâfız Mahmut Öncü’den meşkederek devam ettirmiştir. Lâleli Camii başmüezzinlerinden Hâfız Numan Efendi’den ezanın her beş vakti için farklı makamlardan okunuşunu öğrenmiştir. Bu arada 1946-1948 yıllarında İzmir’de zaman zaman ziyaret ettiği Hoca Mehmet Râkım Elkutlu’dan bazı eserlerini meşketme imkânı bulmuştur. Ayrıca İzmir’de olduğu dönemde Salepçibaşı Camii imamı ve zâkirbaşı Hâfız İlhâmi Efendi, Manisalı Çorapçızâde Hâfız Ahmed Efendi, Nazillili Hâfız İsmail Gürses, Mübâşir Kemal Efendi gibi mûsiki üstatlarından üslûp ve klasik repertuvar; Servet Özbay, Gürer Erman, Turhan Yalçın ve Mehmet Kutlugün’den nazariyat, solfej ve repertuvar; Zeki Baran ve Fuat Edip Baksı’dan edebiyat dersleri almıştır. İstanbul Belediye Konservatuvarı’ndaki eğitimi sırasında Mesut Cemil Tel, Şefik Gürmeriç, Şive Ölmez, Ferdi Ştatzer, Münir Nurettin Selçuk ve Nevzat Atlığ’dan yararlanmış, Sadettin Kaynak’la tanışmıştır. Resmî görevleri dışında bazı özel konserler vermiş, ancak gazinolarda hiç okumamıştır.

  Mûsikinin sadece teknik bilgiyle ya da kitaplardan değil meşk yoluyla, yani iyi bir ağızdan (fem-i muhsin) usta-çırak ilişkisiyle dinleyerek ve izleyerek öğrenilebileceğini ifade etmiş ve hayatı boyunca bu anlayışı savunmuştur. Onun için meşk esnasında en küçük bir ayrıntı bile önemli olup meşk bir çeşit nefis terbiyesidir. Ona göre iyi bir mûsikişinas olabilmek için mûsiki birikiminin edebiyat ve tasavvuf bilgileriyle desteklenmesi gerekir, ayrıca iyi bir icra bütün bu özelliklere ses tekniğinin ilâvesiyle sağlanır. Aruz veznini iyi bilmesi, kafa ve göğüs seslerini kullanarak ortaya koyduğu ses hâkimiyeti, geniş repertuvar bilgisi ile yumuşak üslûbu, Bekir Sıtkı Sezgin’in kusursuz icrasındaki unsurlardır. Eserlerini okurken âdeta yaşadığı boyutun daha ötesine geçerek oralardan birtakım sesleri hissettiğini söyler, küçük yaşta aldığı dinî mûsiki eğitiminin onun icracılıktaki en önemli alt yapısını oluşturduğunu hemen her fırsatta vurgulardı. Ses perdelerini basma konusunda gösterdiği hassasiyeti mûsiki çevrelerinde onun “perdeci” diye anılmasına sebep olmuştur.

            Klasik mûsiki, tasavvuf ve Mevlevî mûsikisi repertuvarı çerçevesinde yurt içinde ve Almanya, Belçika, Fransa, Hollanda, İtalya, İngiltere, İspanya, Japonya gibi ülkelerde her biri başlı başına bir sanat hadisesi olarak nitelendirilen pek çok konser vermiştir. 1978’de Sheraton Oteli Salonu’nda verdiği konser İstanbul’daki ilk konseridir. 1981 yılında Topkapı Sarayı Müzesi Bâbüssaâde önündeki konser de onun en başarılı icralarından biri olarak değerlendirilmektedir. Aynı yıl Amsterdam KRO Radyosu arşivi için geniş bir repertuvarla Türk mûsikisi klasiklerini seslendirmiştir. Bu icralarda kendisine dönemin en seçkin saz sanatçıları eşlik etmiş olup bazıları şunlardır: Cevdet Çağla, Yücel Aşan, Necdet Yaşar, Abdi Coşkun, Niyazi Sayın, Akagündüz Kutbay, Doğan Ergin, Ömer Erdoğdular, Cinuçen Tanrıkorur, İhsan Özgen, Cüneyt Kosal, Erol Deran. Bekir Sıtkı Sezgin çok az plak doldurmuştur. Ancak özel toplantılarda ve konserlerinde kaydedilmiş pek çok ses bandı bugün mûsiki çevrelerindeki özel arşivlerde yer almaktadır. Ayrıca 1993-1994 yıllarında Yapı ve Kredi Bankası Kültür Yayınları arasında hazırlanıp neşredilen “Büyük Besteler Büyük Ustalar” ve “Güldeste” adlı Türk mûsikisi kaset ve CD’lerinin müzik danışmanlığı ve genel sanat yönetmenliğini yapmasının yanı sıra bu çalışmadaki bazı eserleri de seslendirmiştir. Bu sahada icracı olarak yaptığı son çalışma ise İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı adına gerçekleştirdiği Hamâmîzâde İsmâil Dede Efendi’nin nevâ Mevlevî âyinidir. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi müellif kadrosunda yer alan Bekir Sıtkı Sezgin, ayrıca Şubat 1981 - Aralık 1982 tarihleri arasında yirmi iki sayı yayımlanan, genel yönetmenliğiyle sanat kurulları başkanlığını üstlendiği San‘at ve Kültürde Kök adlı dergide “Düşüncelerimiz” ve “Usullerimiz” başlıkları altında Türk mûsikisinin meseleleri ve mûsiki usullerini konu alan makalelerle “Sanat Âbidelerimiz” başlığı altında dinî ve din dışı formlarda pek çok nota neşretmiştir. Ortaya koyduğu mükemmel icranın gelecek nesillere taşınmasında da büyük gayret göstermiş ve talebeler yetiştirmiştir. Oğlu Hüseyin Kutsi Sezgin, Mustafa Doğan Dikmen, Serhat Sarpel, Necmettin Yıldırım, Aytaç Ergen, Fatih Salgar bunlardan bazılarıdır.

            En çok sevdiği bestekârları Eyyûbî Zekâi Dede, Hacı Ârif Bey, Mehmet Râkım Elkutlu ve Avni Anıl olarak sıralayan ve hayatını mûsikiye vakfettiğini, ancak henüz hiçbir şey öğrenemediğinin farkına vardığını söyleyecek kadar alçak gönüllü olan Bekir Sıtkı Sezgin, güfte seçiminde gösterdiği hassasiyetin yanı sıra usul mükemmeliyetiyle dikkati çeken sanat değeri yüksek besteleriyle bu sahadaki gücünü de ortaya koymuştur. Hüzzam makamını çok seven Sezgin’in 1962’de bestelediği, sözleri Yavuz Sultan Selim’e ait, “Sanma şâhım herkesi sen sâdıkāne yâr olur” mısraıyla başlayan ağır aksak usulündeki şehnaz şarkısı ilk bestesidir. Bu tarihten itibaren vefatına kadar Mevlevî âyini, tevşîh, durak, salâ, şügūl, ilâhi, na‘t, münâcât, peşrev, saz semâisi, kâr-ı nâtık, kârçe, beste, ağır semâi, yürük semâi, şarkı, çocuk şarkısı formlarında 100’e yakın eser bestelemiştir. Son bestelerinden biri Mustafa Tahralı’nın güftesi üzerine yaptığı hüzzâm kâr-ı nâtıktır (bestelediği eserlerden doksan bir adedinin listesi için bk. Paçacı, VCD-Kitapçık, s. 28-32).

            Bekir Sıtkı Sezgin’in hayatı “Musikiye Vakfedilmiş Bir Ömür: Bekir Sıdkı Sezgin” ismiyle Ketebe Yayınları (Ekim 2020, 584 s.) arasından yayımlandı. Hüseyin Kudsi Sezgin, Ahmet Sadık Hıdır, Yasin Eker imzasını taşıyan eser, musikimizin neredeyse son yüzyılına damgasını vuran ve tesirini hâlâ devam ettiren Bekir Sıtkı Sezgin’e geç kalınmış bir vefa borcunu da yerine getiriyor.

Eserleri:

Acem- Bir yüzü meh eyledi bak şemine pervane beni, Acemaşiran- Babeğin Dansı, Bayati- Ey risalet tahtının hurşid-u mah-ı enveri, Bayati- Şol demdeki can çeşmine sultan göründü, Bestenigar- Solgun yine ayrıldığın akşam gibi rengin, Buselikaşiran- Öyle bir alemdeyim ki gam nedir kasvet nedir, Çargah ilahi- Ey bunca nimetler veren, Evcara- Biz ol aşıklarız kim dağımız merhem kabul etmez, Evcara- Dil mi var kim anda yoktur dağ-ı suzanın senin, Evcara- Ey dilber cemalin şemine pervaneler lazım, Evcara- Ey şuh aceb ki derdi nihanı bilir misin, Evcara- Yak sinemi ateşlere efganıma bakma, Ferahnak İlahi- Aşık-ı Yezdan, Gerdaniye- Arif olur derviş olan, Hicaz- Ben bilmez idim gizli ayan, Hicaz- Ben bu yolu bilmez idim, Hicaz- Ben seni ellere verdim vereli, Hicaz- Bütün sözler yarım kalmış, Hicaz İlahi- Ey gönül her ne dilersen, Hicaz İlahi- Hakdan inen şerbeti içtik, Hicaz İlahi- Hüda Rabbi nebim hakka, Hicaz İlahi- İsmi Sübhan virdin mi var, Hicaz İlahi- Mevlam sana ersem diye, Hicaz İlahi- Susuzluktan kavrulmadan, Hicaz- Yok dilde tahammül elemi firkate artık, Hicazkar- Arıyor kaç senedir yar-i dilarayı gönül, Hicazkar- Sönen demleri yad ettiren ahın, Hisarbuselik-Ah eylediğim servi hiramanın içindir, Hüseyni-Aşka düştüm can-u dil müfti civanın oldu hep, Hüseyni- Bağı dehrin hem hazanın hem baharın görmüşüz, Hüseyni-Sular çağlar öter kuşlar şakır gülşende bülbüller, Hüseyniaşiran- Bana bir atf-ı nazar eyle ki ihsan göreyim, Hüzzam-Dilerim buse olup kalmayı her an dudağında, Hüzzam- Diyemem sen yok iken ağlıyorum, Hüzzam- Herkes sana gönlüm gibi bir bende midir, Hüzzam İlahi- Hak eğer yardım murad eylerse, Hüzzam İlahi- Yönelelim Allah’a, Hüzzam- Sonbaharın bizi daldırdığı rüya geçici, Kürdilihicazkar- Misaldir dilde dünyanın bu hali, Mahur- Hüsn ile cananlar içre canı canandır, Muhayyersünbüle Mevlevi Ayini, Muhayyersünbüle Peşrev, Müstear- Ya rab beni sen hali perişana düşürme, Neva İlahi- Gelmiştir o lutfeylediğin, Nevaaşiran- Beni kul etti de bir gözleri, Neveser- Bir şarkı yazdım yad edin dostlar beni, Neveser Saz Semaisi, Nihavend Çocuk Şarkısı, Nihavend Okul Şarkısı, Rast- Gitti başımdan hümanın sayesi, Rast- Gönlüm yine bir ateş-i hicranla yanarken.

KAYNAKÇA: Rahmi Kalaycıoğlu / Türk Musikisi Bestekârlar Külliyatı (4 cilt, 1979), Avni Anıl / Anılar ve Belgelerle Musikimiz (1981), Mehmet Nazmi Özalp / Türk Musikisi Tarihi (1986), Yılmaz Öztuna / Büyük Türk Musikisi Ansiklopedisi (1990), Ana Britanica Ansiklopedisi (c. 19, 1987), Mehmet Eryılmaz / “Dünden Yarına Bestekârlar” (Belgesel, 1995) – “Şems - Musikimizde Bir Güneş” (Belgesel, 1996), Ahmet Şahin Ak / Türk Musikisi Tarihi (2002), Vural Sözer / Müzik Ansiklopedik Sözlük (2005), İhsan Işık / Ünlü Sanatçılar (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 5, 2013), Bekir Sıdkı Sezgin (eksd.org.tr, erişim: 1 Ekim 2015), Bekir Sıdkı Sezgin (keremdoksat.com, erişim: 1 Ekim 2015). Güncelleme (10.01.2021)

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör