Şair ve
yazar, siyasetçi, HAK PAR Genel Başkanı. 1937, Kızılkale köyü / Tunceli
doğumlu. Eğitimine Tunceli'de başladı. Ali Dicleli, C. Aladağ, Baran, Hıdır
Murat imzalarını da kullandı. Dicle Köy Enstitüsü, Ankara Üniversitesi Hukuk
Fakültesi (1960) mezunu.
Elazığ ve
Tunceli’de muhasebe memurluğu, öğretmenlik ve avukatlık yaptı. 1965 yılında
Türkiye İşçi Partisi'ne katıldı ve partinin Elâzığ, Bingöl, Tunceli gibi
şehirlerdeki teşkilatlarında görev aldı. 1966 yılında yayınlandığı bir
makaleden dolayı hapis yattı. 1969 ve 1971 yıllarında da tutuklanan Burkay,
Lübnan üzerinden Türkiye'yi terk etti. 1974 yılında genel aftan yararlanarak
Türkiye'ye geri döndü. Bu dönemlerde Türkiye'de Kürdistan Sosyalist Partisi'ni
kurdu. 2003 yılında ise kurduğu ve genel sekreterliğini yaptığı partiden kendi
kararıyla ayrıldı.
31 yıldır
yaşadığı İsveç'ten Türkiye'ye 30 Temmuz 2011 tarihinde döndü, 4 Kasım 2012'de
Hak ve Özgürlükler Partisi (HAK PAR) genel başkanlığına seçildi.
Burkay,
Türkçe ve Kürtçe olmak üzere çeşitli alanlarda yazılar yazdı ve eserler
çıkardı. Şiirleri, yönettiği Çıra (Elazığ, 1965, 6 sayı) ile Papirüs,
Dost, Varlık dergilerinde yayımlandı. Sezen Aksu'nun 1991 yılında çıkan
albümüne adını veren Gülümse adlı şarkısı ve Yeni Türkü'nün Sonbahardan
Çizgiler adlı parçası Burkay'ın şiirlerinden bestelenmiştir.
ESERLERİ:
Şiir:
Prangalar (1967),
Dersim (1975),
Özgürlük ve Yaşam (1993),
Yakılan Şiirin Öyküsü (1993),
Kürtçe Rubaîler (1996),
Can
Taşır Dicle (1998).
Roman:
Yaşamanın Ötesinde (Vatan gazetesinde tefrika edildi, 1964, 1967'de basıldı).
Diğer Eserleri:
Helbestên Kurdî (1974, Ronahi),
Dawîya Dehaq (pîyesê
manzûm),
Aliko û Baz (1988,
Stockholm),
Dersên Zmanê Kurdî (1988),
Azadî û Jîyan (1988,
1993),
Kürtler ve Kürdistan (1992),
Yakılan Şiirin Türküsü
(1993),
Berf Fedî Dike (1995),
Türkiye Şartlarında Kürt Halkının Kurtuluş Mücadelesi,
Millî Demokratik Devrim
(1973, Almanya),
Sosyal Emperyalizm Sorunu ve Türkiye'de Maocu Akım (1976),
Millî Mesele ve Kürdistan'da Feodalite-Aşiret (1976),
Kürdistan'ın Sömürgeleşmesi ve Kürt Ulusal Hareketleri (1978),
Devrimcilik mi Terorizm mi? (1984, Avrupa),
Kürt Sorunu, Barış ve Demokrasi,
Seçme Yazılar (3 Cilt,
1995, 1996, 2002),
Anılar Belgeler (Cilt
1, 2002),
Adım Adım Özgür Kürdistan (2005, Diyarbakır).
KAYNAKÇA: Hüseyin Akar / Dersim’den Portreler (1999), Behçet Necatigil / Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü (18. bas. 1999), Şükran Kurdakul / Şairler ve Yazarlar Sözlüğü (gen. 6. bas. 1999), TBE Ansiklopedisi (2001), Veysel Gültaş / Kadı Burhaneddin’den Günümüze Hukukçu Şairler Antolojisi (2003), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, gen. 2. bas. 2007).
İki
gün kadar önce, Ukrayna ile ilgili gerilim arttığında kısa bir Kürtçe yorumda
bulunmuştum. Şimdi de Türkçe olarak bu konuya değinmek ve bazı eklemeler yapmak
istiyorum.
Ukrayna
gerilimi dünden bu yana savaşa dönüşmüş bulunuyor.
Bu
noktaya nasıl gelindi? Haklı kim, haksız kim?
Kanımca
işlerin bu noktaya varmasında başlıca sorumluluk NATO iribaşları ile Ukrayna’da
2014 yılında sokak hareketleriyle, yani bir tür darbeyle yönetime el koyan Nazi
eğilimli yönetimindir.
Malum,
Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra ABD ve öteki emperyalistler, dağılan
ülkeden pay kapmak için seferber oldular. Bulgaristan, Romanya, Polonya,
Letonya, Litvanya dahil, 14 Doğu Avrupa ülkesini NATO’ya kattılar.
Oysa
NATO sözde bir savunma paktı idi ve 2. Dünya Savaşı’nın ardından Sovyetler
Birliği’ne ve bir bütün olarak sosyalist sisteme karşı kurulmuştu. 1990’lı
yılların başında sosyalist sistem çöktükten, Sovyetler Birliği dağıldıktan,
böylece soğuk savaş dönemi sona erdikten sonra böyle bir pakta hiç de gerek
kalmamıştı. Ama Batılı emperyalistler onu sona erdireceklerine daha da
genişletmeye koyuldular. Son olarak Ukrayna’yı da buna eklemek istediler.
Rusya
haklı olarak bu gelişmeden tedirgin oldu, Ukrayna yönetimini ve NATO’yu bundan
vazgeçmeye çağırdı. Ukrayna’ya konuşlanacak NATO silahları ve askeri güçleri en
başta Rusya Federasyonu’nu tehdit edecekti. Ne var ki 2014’te sokak
hareketleriyle mevcut yönetimi deviren ve o zamanki Devlet Başkanı’nın Rusya’ya
sığınmasına yol açan Nazi eğilimli yeni yönetim buna aldırmadı. (Ukrayna’da,
daha 2. Dünya Savaşı sırasında Nazilerle işbirliği yapan güçlü bir damar
vardı.) 2014’teki sağcı darbeye karşı sesini çıkarmayan, aksine bundan memnun
olan ABD ve öteki NATO iribaşları ise yeni Ukrayna yönetimini daha da
kışkırttılar.
Zelenski
adlı komedyenin başkanlığındaki yeni Ukrayna yönetimi, halkının büyük çoğunluğu
Rusça konuşan Donetz ve Luhansk bölgelerine karşı da baskıları arttırdı. Daha
önce Minsk anlaşmasıyla bu bölgelere özerklik hakkı tanınmışken, faşizan
yönetim buna uymadı ve bölgede yoğun baskılara ve etnik temizliğe girişti. Bu
ise çatışmalara yol açtı ve her iki bölgenin halkı da referandum yoluyla
ayrılmayı istedi, yani bağımsızlığı seçti.
İşte
tüm bunlar nedeniyle Rusya bu iki bölgenin bağımsızlığını tanıdı ve gerginlik
savaşa vardı.
Eğer
Kiev yönetimi bu bölge halklarının iradesine saygılı olsa ve NATO’ya girmekte ısrarcı olmasa, eğer ABD, İngiltere,
Fransa, Almanya gibi NATO büyükbaşları Ukrayna’yı NATO sınırları içine almakta,
yani yayılmacı bir politikada ısrarcı
olmasalar ve Kiev yönetimini silahlandırıp kışkırtmasalar işler bu noktaya
varmazdı, sorunlar diyalog yoluyla çözülürdü.
Ve
elbet en iyisi bu olurdu. Savaşın nasıl kötü bir şey olduğunu, onun yol açtığı,
açabileceği acıları söylemek abesle iştigal olur.
İşlerin
bu noktaya varmasına yol açan söz konusu baylar, şimdi Rusya Federasyonu’nu
uluslararası hukuka uymamakla suçluyorlar.
Uluslararası
hukuk nedir? Eğer bu önemliyse kendileri neden 2014’te Ukrayna’daki meşru
yönetim söz konusu neonazilerin kalkışmasıyla devrilirken sessiz kaldılar,
hatta ellerini ovuşturdular? Dombas bölgesi (Donetz ve Luhansk) halkının
ayrılma istemi uluslararası hukuka, örneğin Birleşmiş Milletler’in benimsediği
kendi kaderini tayin hakkı ilkesine uygun değil midir?
Ama
galiba uluslararası hukuk dedikleri şey güçlülerin hukukudur. Nitekim Birleşmiş
Milletler de gerçekte “Birleşmiş Devletler”e dönüştü. Güçlü devletler
uluslararası alanda bildiklerini okurken, kimse mazlum milletlerin, sömürge
halklarının sesine aldırmadı. Sovyetler Birliği ve sosyalist sistem dağıldıktan
sonra da meydan tümüyle onlara kaldı.
Ukrayna’nın
Neonazi yönetimini kışkırtıp işlerin bu noktaya varmasına yol açan
emperyalistler, işler çatışmaya varınca Rusya ve Putin karşıtı demeçlerle
yetindiler. Şimdi Bay Zelenski bu tutumdan acı acı yakınıyor. Ya ne olacaktı?
Onların Ukrayna yönetimi hatırına Rusya ile savaşa tutuşması beklenemezdi.
Böyle bir şey Üçüncü Dünya Savaşı’nın başlaması demek olur, taraf ülkeleri ve
tüm dünyayı tam bir yıkımla yüz yüze bırakırdı. Batılı emperyalistler yayılmacı
politikalarından vaz geçmeseler de bir dünya savaşı çıkaracak kadar kafayı
yemiş değiller.
Onlar
gerektiğinde halkları birbirine karşı kışkırtma ustasıdırlar ve Ukrayna
sorununda da bunu yaptılar, Ruslarla Ukraynalıları, geçmişte SSCB çatısı
altında bir arada yaşamış bu iki komşu ve kardeş halkı birbirine düşürmeyi,
kanlı bıçaklı hale getirmeyi başardılar.
Önümüzdeki
günlerde ne olup bittiğini göreceğiz. Büyük ihtimalle çok geçmeden Kiev’de söz
konusu yönetim çökecek ve bir uzlaşmaya varılacak; Ukrayna’nın NATO’ya alınma
çabası sona ererken Rus birlikleri de Ukrayna’dan çekilecek. Dombas bölgesinin
fiilen ve hukuken ayrılması da sürpriz olmaz.
25
Şubat 2022