Akademisyen, Türk Dili ve Edebiyatı Profesörü, Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Rektörü, Şair ve Yazar. 26 Haziran 1968, Çubuk köyü / Yıldızeli / Sivas doğumlu. İlkokulu köyünde, liseyi Sivas’ta bitirdi. Yükseköğrenimini MÜ İlâhiyat Fakültesinde tamamladı (1992). Aynı fakültede Türk-İslâm edebiyatı alanında “Edebiyât-ı Umûmiyye Mecmuası İndeksi ve Dönemin Edebî Hayatındaki Yeri” adlı tezle yüksek lisans yaptı. Bir süre İstanbul, Aydın ve İzmir’de öğretmenlik görevinde bulundu. 1998 yılında Cumhuriyet Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Türk-İslâm Edebiyatı Anabilim Dalında araştırma görevlisi oldu. “Fenâyî Divânı” adlı teziyle doktora çalışmasını Dokuz Eylül Üniversitesinde tamamladıktan sonra tekrar Sivas’a döndü (2002). Çalışmalarını Cumhuriyet Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi İslâm Tarihi ve Sanatları Bölümü Türk-İslâm Edebiyatı Anabilim Dalında öğretim üyesi olarak sürdürdü. 2004'te yardımcı doçent, 2006'da doçent, 2012 yılında Profesör oldu. Eğitim-Bir Sendikası Ümraniye Şubesinin kurucuları arasında yer aldı ve bir süre bu şubenin başkanlığını yaptı.
Prof. Dr.
Alim Yıldız, 28 Temmuz 2016 günü Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Sivas
Cumhuriyet Üniversitesi Rektörü olarak atanmış ve yeni görevine başlanmıştır.
Cumhurbaşkanlığının
13.08.2020 tarih 2020/411 sayılı kararı ile yeniden Sivas Cumhuriyet
Üniversitesi Rektörü olarak atanmıştır.
Edebiyat Çalışmaları
İlk şiiri
“Dert ve Çare”, Millî Gazete’de (9.1.1989) çıkmıştı. Sonraki
yıllarda şiir ve yazılarını İslâm Güneşi, Vahdet, Nida, Kardelen, Yeni
Dünya, Bizim Ocak, Altınoluk, Kadın ve Aile, İnsanlığa Çağrı, Yedi İklim, Ay
Vakti, İslâmi Edebiyat, İstanbul Millî Eğitim, Yeni İfade, DEÜ İlâhiyat Fak.
Dergisi, CÜ, İlâhiyat Fakültesi Dergisi, Tasavvuf, Yedi İklim, Revak
(Sivas) ve kendi çıkardığı Muştu dergisi ile değişik gazete ve
dergilerde yayımladı. Muştu ve Buruciye Edebiyat dergilerinde yayın
yönetmenliği, Sultanşehir dergisinde sanat danışmanlığı görevini üstlendi.
Şiirlerinden bir kısmı bestelendi.
Şiirlerinin
bir kısmı bestelendi. Şanlıurfa Belediyesi ve Türkiye Yazarlar Birliği
tarafından düzenlenen Şair ve Yazar M. Akif İnan Şiir Yarışmasında birincilik
ödülünü aldı.
Prof. Dr.
Alim Yıldız'ın yayımlanmış 23 kitabı, ulusal ve uluslararası toplantılarda
sunduğu çok sayıda tebliği ve çeşitli dergilerde yayımlanan ilmî makaleleri
bulunmaktadır. Türkiye Yazarlar Birliği üyesidir.
Alim
Yıldız İçin Ne Dediler?
“Kendinden
yola çıkan ve kendini arayan bir gazelhandır Alim Yıldız. Benliğini sorgulayan,
kendisiyle konuşup kendisini sigaya çeken bir sanatçı. Bu yönüyle de tipik bir
sanat eridir A. Yıldız. Onun şiir ve yazılarıyla kendi benliğinizi de
sorgulamaya başlar ve varlığınızı daha yakından hissedersiniz. Varoluşçu bir
boyuta sahiptir A. Yıldız’ın şiirleri. Bu espriyi ‘Muştu Gülüm’ adlı yazısında
daha açık bir biçimde gözlemek de mümkündür. Daha ilk şiirlerinden başlar bu
varoluş sancısı. Onun şiir ve sanat macerası, varoluşa yönelik anlam arayışları
benlik savaşı mıdır? Varoluşunu da bu arayışa, bu maceraya bağlamış gibidir,
tam bir sanatçı tavrıyla.” (Ali Aksaray)
ESERLERİ:
Şiir: Af Dilekçesi (1992), Sevda Nöbetleri (2000).
Araştırma: İlâhiyat Fakültesi Dergileri Makale ve
Yazarlar Fihristi 1952-2002 (Tahsin Koçyiğit ile, 2002), Türk-İslâm Edebiyatı (H. İbrahim
Şener ile, 2003), Şeyh Hâlid Divanı
(2004).
Antoloji: Sivaslı Şairler Antolojisi (2003).
KAYNAKÇA: Ali Aksaray / Kendini Arayan Bir
Gazelhan (Kadın ve Aile, 1992), Bilal Sert / Şair Alim Yıldız’
Ölüm ne ki senden gelen bil öldürür sevdan beni
Çileyi alnıma kazdın usandırdın candan beni
Laleleri gücendirdin boynu bükük sümbüllerin
Gülşenimi harap ettin ayırdın reyhandan beni
Yürüyüşün mazlumcadır sözlerinden korkarım ben
Şiirim öfkenin kalbi sürükler ardından beni
Habersizce çıkagelir mâverânın çağrısı bu
Sınırsız bakar gözlerin yetim kor müjgandan beni
Belkıs’ın tahtı gelirdi göz kapayıp açana dek
Emrimi dinlemez ettin çaldın Süleyman’dan beni
Ayağımda prangadır hayat denen ey sevgili
Söyle nasıl yaşayayım boğuyor bu zindan beni
Bakışların gam kervanı benden uzak bakışların
Can bedenden ayrılır mı kurtar bu sürgünden beni
Boğazımda yağlı urgan kollarımda kementin var
Bin kez öldürdüğün yeter geçir kör kurşundan beni
Ölüm ne ki senden gelen bil öldürür sevdan beni
Çileyi alnıma kazdın usandırdın candan beni
(Sevda Nöbetleri , Rağbet Yayınları 2000)
Kurşuna dizilse top yekun dünya
Yalnız doğar yalnız ölür her kişi
Sararan yapraklarla çıkagelir sonbahar
Göçmen kuşlar çekilir
Beyaz bir gelinliğe bürünür de yeryüzü
Canlar telaşa düşer
İnsan bir kere ölür
Ve bir kere yaşar
Ölgün
ışıklarıyla petrol lambası parlar
Sükun kaplı odanın hüzünlü duvarında
Kurt sesleri duyulur gece uzar ve uzar
İhtiyarlar delişmen günlerini sayıklar
Küçük dünyalarında yüzüyorken çocuklar
Çetin savaşa düşer
Ne sessiz bir gemidir ölüm
Ne de yaş otuz beşi ikiye katlamıştır
Eğri büğrü bir duman yükselir göğe kadar
Bir salâdır duyulan kapıların ardından
Kahır yüklü insanlar ayrılırken duâdan
Sözler barışa düşer
“Gündelik sözler arasında
geçecek kadar kaba” değildir ölüm
Sessiz bir fırtınadır damarlarda dolaşır
Bir vuslat öğlesinde karnı yarılan toprak
Şâire unuttuğu mısrâyı hatırlatır
Gelir erinde geçinde
Ölüm herkesin peşinde
Çıkararak
göğsümden günahkar ellerimi
Bir yed-i beyza
gibi sunacağım kapına
Efsunkar iklimine
bir karanfil olacak
Boynu bükük
çaresiz duracağım kapına
İmbiklerden
geçirip sevdalı yüreğimi
Topal karınca
gibi varacağım kapına
Zindan nedir
sevgili sürgün hangi sürgündür
Boğazımdan
zincirli gireceğim kapına
Yeter ki kabul
buyur yeter ki affettim de
Paramparça bir
yürek ereceğim kapına
Günahkar insan
gibi kupkuru ağaç gibi
Alev alev tutuşup
yanacağım kapına
İstediğim sensin
ey sevdalarım sanadır
Uzaktayım yakınım
döneceğim kapına
Bir yed-i beyza
gibi günahkar ellerimi
Çıkararak
göğsümden sunacağım kapına
(Sevda Nöbetleri , 2000)