Kazancı Bedih

Halk Müziği Sanatçısı, Müzisyen

Doğum
Ölüm
20 Ocak, 2004
Diğer İsimler
Bedih Yoluk (asıl adı)

Halk müziği sanatçısı, besteci (D. 1929, Şanlıurfa - Ö. 20 Ocak 2004, Şanlıurfa). Asıl adı Bedih Yoluk olup, Şanlıurfa yöresine özgü gazel okuma geleneğinin son temsilcisiydi. Çulhacılık (dokumacılık) yapmakta olan babasının adı Çulhacı Halil, annesi Dalyanlar ailesinden Zemzem Hanım’dı. Çocukluk ve ilk gençlik yıllarında çulhacılık yapan kazancı Hasan Diyar’ın yanına çırak olarak girdi. Hasan Diyar’dan sonra daha başka kazan ustalarının yanında da çalıştı. “Kazancı” lakabı da yaptığı bu işten gelmektedir. Ayrıca ustalığı nedeniyle de halk arasında kendisine “Pir” denilmiştir. 1949 yılında askerliğini Bingöl ve Elazığ’da bando bölüklerinde yaptı. Askerliği sonrasında da kazancılık yapmayı sürdürdü. Sonra yirmi altı yıl çalıştığı Belediye’den emekli oldu. Hacca gitti, ardından demlik ve cezve tamiriyle ilgili küçük bir iş yeri açtı. Ayrıca mevlitlere gidip ilahi ve gazel okudu.  

Dünyanın “Bereketli Hilal” olarak tanımladığı,”Uygarlıklar beşiği” Mezopotamya’nın en eski kentlerinden olan Şanlıurfa, başlangıcı bilinmeyen zengin bir kültür birikimine sahiptir. Bu kentin belleğinde, insanlığın öyküsünü saklayan kendine özgü bir ruh, çekim ve sesinde, mekânına sinmiş üç büyük dinin kutsal anıları bulunur… Başta Hz. İbrahim olmak üzere, nice peygamber burada doğmuş, burada nefes almıştı. Hz. İbrahim, Nemrut’a kafa tutarken burada Allah’a yaslandı. İsa’nın havarilerinden Barnabas yandaşları ile İncil’in ezgilerini burada, bu kentin sokaklarında mırıldanarak dolaşmıştı. “Süryani Aydınlanması”, Barak havalarıyla Türkmenler, Haçlılar, Araplar, Ermeniler, Kürtler, Keldaniler burada aynı sofrada oturdular. Bugün bu kentin insanı çocuklarına Halil, İbrahim, İsa, Muhammet, Eyüp, Musa, Yusuf, Bünyamin, Meryem, Zeliha… adlarını tüm bu varsıl kültür nedeniyle veriyor.

O yüzden Urfa insanında gelenek nefestir; hoyrat olarak çıkar, uzun hava olur, gazele dönüşür ve maya olur söylenir. Çalgılar susunca bura insanının gırtlakları vardır ki, saz yerine geçer. Urfalıların müziğe olan yetenekleri ve tutkuları sonucunda, bu tarihi kentin ününde müziğin de payı olmuştur. Bundaki en büyük etken “sıra geceleri”, “oda toplanmaları” ve “dağ yatı geceleri”dir. Genç yaşından itibaren sıra gecesine katılan Urfalı, bu gecelerde gelenek ve göreneklerini, müzik kültürünü, toplumsal yaşamın kurallarını, saygıyı, hoşgörüyü ve dayanışmayı öğrenir. Uygulamada esas olan usta-çırak ilişkisidir. Kazancı Bedih de bu havayı solumuş, bu rahle-i tedristen geçmiştir.                                                      

Müzikle ilgisi küçük yaşlarda başlayan Kazancı, ailenin tek çocuğu olması nedeniyle ve babasının ısrarıyla on dört yaşında evlendi. Gençlik yıllarında babası onu beraberinde Mecbelbahır’a götürdü. Burada geceler müzikli toplantılarla fasıllarla geçirilir, Urfa’nın müzik ustaları bülbül sesleri ve su sesleri arasında meşk ederlerdi. Genç yaştaki Bedih ise babasıyla gittiği Mecbelbahır’da gramofondan Hafız Burhan, Safiye Ayla, Hamiyet Yüceses, Müzeyyen Senar gibi ünlü ses sanatçılarını ilgiyle ve hayranlıkla dinlerdi. On yedi yaşında Necim Şıhe (Şıhmüslüm Görgün) ile gittiği bir sıra gecesinde öylesine etkileyici bir müzik şöleniyle karşılaşır ki, adeta hayatını değiştiren bir gece yaşar. O geceden sonra müzik meşkleri ve sohbetlerine katılmaya devam eden Kazancı Bedih’in müzik merakı artarak sürdü. Necim Şıhe, kendisine cümbüş ve tambur çalmasını öğretti. Özellikle Tenekeci Mahmut Usta’dan aldığı bilgilerle, müzik meclislerinde kendi tavrıyla okudukça dinleyenlerin beğenisini kazandı. Şanlıurfa’da eskiden müzik gruplarına “Takım” denirdi ve bir yere çağrıldığında herkes takımı ile giderdi. Kazancı Bedih’in de; Mehmet Çelik, Ali Kanun, Hasan Diyar, Necip Şıbe, Çırçır Mahe, Şıh Müslüm Görgün, Nacar Celal, Mustafa Usta takım arkadaşlarıydı.

Hiç plak yapmadı. Kasnak teybin Şanlıurfa’ya gelişinden sonra bant yapma meraklılarının aranan kişisi oldu ve yüzlerce yerel banda herhangi bir ücret almadan gazel, maya ve türkü okudu. Birçok şairin gazelini kendi tavrına göre çeşitli makamlarda söyledi. Makamları ve makamlardaki geçkileri (bir yapıtta ton, renk, oylum değişimi; bir tondan başka bir tona geçiş, modülasyon) çok iyi bilirdi. Kimi kez sanat müziğinden bir şarkıyı kendi üslubunda, değişik bir yorumla uzun hava gibi okurdu. Kendine özgü davudi bir sesi vardı. Yüzlerce yerel kasetin yanında İstanbul’da doldurulan kasetlerde de gazel, maya ve türkü okumuştu. “Urfa Gecelik” adlı kasetler dizisinde okuduğu gazeller yurt çapında çok beğenilmişti.

Kazancı Bedih, gazel okuyan birçok kişi yetiştirmiştir. Birçok kişi de onun yerel bantlarını dinleyerek ondan yararlanmış ve onun tavrıyla söylemeye çalışmıştır. Engin gönüllü, işini iyi bilen bu suskun ve yaman adamın sesinde, dinleyenleri büyüleyen apayrı bir şeyin olduğunda görüşünde herkes birleşiyor. Ölümüne yakın zamanlarda, çıkardığı kaseti kutlamak için iki deve kurban etmeye kalkan sevenlerine karşı, develerin önüne atlayarak kurban edilmelerini önlemesi, onun kişiliğini gösterir. Son zamanlarda Sıra Geceleri’nin de tadının kalmadığını söylerdi: “Sıra’ya gitarı, klavyeyi soktular, bu işin tadı kalmadı, ben yoruldum, yokum!” demiş ve eklemiştir: “Giderem burdan artık / Baş açık yaka yırdık / İsterem gamsız gidem / Gam gelir gamdan artık.”

Müzik yaşamı boyunca yüzlerce yerel bant dolduran Kazancı Bedih, 1988 yılından başlamak üzere Türkiye çapında satılan kasetler doldurmaya da başladı. İlk olarak Urfa’da Sim Kasetçilik adına “Urfa Geceleri 3” kasetinin ardından “Urfa Geceleri 4” ve “Urfa Geceleri 6” kasetlerini okudu. İbrahim Tatlıses’in heykelinin Şanlıurfa’da kentin neresine dikeceğinin tartışıldığı günlerde Kazancı Bedih, şöyle demişti: “Kara günlerde mi halk eylemiş bilmem beni Mevla’m /  Benim arz etmediğim şah vezir padişah kaldı...” Kazancı Bedih ve eşi, 20 Ocak 2004 günü Şanlıurfa’daki evinde uyurken katalitik sobadan sızan gazdan zehirlenerek öldü. İki evlilik yapan Bedih yedi çocuk babasıydı.

İki bin yılı. Urfa temmuzun harıyla meşgul. Sıcak insanın kanına işliyor. Sabah balkonlardan, damlardan yorgan döşekler kaldırılıyor. İçerde yatmak ne mümkün. Akşam demek, balkon demek... Kaldığım evin balkonu Balıklı Göl’ü, Urfa kalesini, kaledeki çifte mancınıkları, uzakta Nemrut’un tahtını görüyor. Balkonun hemen önünde eski bir Urfa evi. Ortasında görkemli bir ağaç... Urfa’da ilk günlerim. Akşam yine balkondayım. Perşembe akşamı. Kasetçalarda hiçbir şeye acelesi olmayan bir ses... gazeller okuyor... hoyratlar çığırıyor. (…) Birden bire bir şey oluyor; kasetçalardaki sesler, eski Urfa evine taşınıyor. Eyvanındaki ağaç ışıklar içinde. Bir de sesleri duyuyorum. Bir ustanın rehberliğinde on beş yirmi erkek sesi ilahiler okuyor, Urfa türküleri çığırıyor, dualar okuyor. Coşku giderek artıyor ve ben hep kendi varlığımın duvarlarına çarpıyorum... Bin yılların yükü kulaklarıma çarpıyor... O kasetçalarda defalarca dinlediğim ‘Tükendi nakt-ı ömrüm dilde sermayem bir ah kaldı’yı, Şair Rıfat’ın bu dervişan divanını tevekkül sessizliğini isyana dönüştüre dönüştüre söyleyen sesle, az ötemde diyonizyak bir esrimeye rehberlik eden ses aynı... Kazancı Bedih’in sesi. Urfalıların deyişi ile "Pir"in sesi.” (Zeki Coşkun)

 HAKKINDA: Bizim konservatuarımız sıra gecesi (Söyleşi: Gülden Aydın, Hürriyet, 19.3.2000), Dr. Sabri Kürkçüoğlu / “Şanlıurfa Müzik Kültürü ve Kazancı Bedih Usta”  (www.turkuler.com, erişim 1 Nisan 2004), Zeki Coşkun /  “Starcık Hastalığı ve Sıradakinin Ölümü” (Radikal Gazetesi, Ek.2, 8 Şubat 2004), Kazancı Bedih Anısına Urfalı Kazım Eşliğinde Şanlıurfa Sıra Geceleri 8 (Kolektif, Audio CD, 2005), Abuzer Akbıyık / Şanlıurfa Sıra Gecesi (2006), Adı konservatuara verilmeli (Milli Gazete, 21.1.2009).

 

 

 

 

 

FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör