Kaygusuz Abdal

Tasavvuf Şairi

Ölüm
-
Burç
Diğer İsimler
Alaeddin Gaybî (asıl adı), Sarayî

Tasavvuf şairi. (D. ? – Ö. 1441 ?). Asıl adı Alaeddin Gaybî. Bazı şiirlerinde Sarayî mahlasını kullanmıştı. Alevî-Bektaşî edebiyatının kurucusu olarak kabul edilir. Hayatı hakkındaki bilgiler çoklukla menkıbelere dayanır. 15. yüzyılda yaşadığı anlaşılmaktadır. Hakkında bilinenler, ölümünden muhtemelen yüz elli yıl sonra kaleme alınan anonim menâkıbnâmesiyle eserlerindeki bazı ip uçlarından hareket ederek yapılan yorumlara dayanmaktadır. Menâkıbnâmeye göre Alâiye (Alanya) sancağı beyinin oğludur. İyi bir tahsil görmüş, döneminde geçerli bütün ilimleri öğrenmiş olan Gaybî aynı zamanda pehlivandı. Ata binmede, ok atmada, kılıç kullanmada da benzeri yoktu. Bir av macerası sonunda Abdal Mûsâ'yı tanır ve ona bağlanır. Gaybî’ye şeyhi Kaygusuz mahlasını verir. Kırk yıl şeyhine hizmet eden Kaygusuz ondan icazet alır ve ardından hacca gitmek için izin ister. Abdal Mûsâ'nın yanına verdiği kırk abdalla birlikte önce Mısır'a, oradan da hacca gider. Menkıbelere göre, Mısır'da kurduğu tekkede irşad faaliyetlerinde bulundu. Hac dönüşü Şam, Halep, Kilis, Antep, Bağdat. Hille, Kûfe, Necef ve Kerbelâ'yı dolaşarak Hz. Ali ve Ehl-i beyt imamlarının mezarlarını ziyaret eder ve Bağdat'a gider. Oradan da Medâin, Sâmerrâ, Musul, Nusaybin yoluyla Abdal Mûsâ’nın yanına döner. Menâkıbnâme, Kaygusuz’un şeyhine kavuşmasının sevincini anlatan bir şiirle biter. Sonradan tekrar Mısır'a dönüp orada ölmüş olması da muhtemeldir. Kaygusuz Abdal'ın şiirlerinde yer alan Bursa, Edirne, Sofya, Manastır, Filibe gibi yer adlarından da onun Anadolu'dan Rumeli'ye geçtiği ve bir süre de Rumeli'de yaşadığı şeklindeki yorum genel olarak kabul görmüştür. 

Anadolu halk şiirinin öncülerinden olan ve II. Murad döneminde (1421-1451) yaşadığı bilinen Kaygusuz Abdal, Yunus Emre çizgisinde güçlü tasavvuf ve din kültüründen kaynaklanan şiirler yazmıştır. Hece ve aruz ölçüsünü büyük bir başarıyla kullanmış olduğu görülmekte ve dili bugün bile rahatlıkla anlaşılabilecek sadeliktedir. Budalanâme gibi, esprli ifadelerin yer aldığı halk nesri örneklerini verdiği bazı düzyazı eserler de yazmıştır.Yûnus Emre'nin ilk takipçilerinden olan Kaygusuz Abdal, genellikle antolojilerde yer alan hece vezniyle yazılmış sathiye türü şiirleriyle tanınmıştır. Fakat onun heceyle olan şiirlerinin bütün şiirlerinin ancak beşte birini oluşturduğu, diğerlerinin aruzla yazılmış olduğu tesbit edilmiştir. Aruzla olan şiirlerinde tasavvuf esaslarını anlatan Kaygusuz Abdal'ın halk edebiyatının koşma nazım türüyle kaleme aldığı, konuları bakımından ilâhi, nutuk, sathiye vb. şeklinde sınıflandırılabilecek şiirleri arasında en ilginçleri son iki grubu oluşturanlardır. Kaygusuz'un bu şiirlerinde hayata bağlılık ve mutluluk özlemi ön plandadır. Zengin çağrışımlar ve hayal dünyası, şairi, anlamı geri plana iten, neredeyse anlamsız, gerçeküstücü ve modern denilebilecek bir şiir dünyasına götürür. Şiirlerinde bir tasavvuf şairinde rastlanması pek mümkün olmayan dünya ve eşya tasvirleri dikkat çeker. Kadın dırdırından usanmak, bitten, pireden, sinekten yakınmak, kaba sofulardan kaçmak, iyi yemekler yemek, kırlarda, akarsu kıyılarında, bağlarda gezinmek, içki içmek, hayatın her türlü imkânından yararlanmayı arzu etmek işlediği başlıca konulardır. (İ. Z. Eyuboğlu) Şiirlerinde ince alaylarla okuyucunun dikkatini çekmek istediği görülmektedir. Şairin yemek kültürüyle ilgili şiirleri Orhan Şaik Gökyay tarafından yayımlanmıştır. Kaygusuz'un şiirleri atasözleri ve deyimlerle dolu olup Arapça ve Farsça tamlamalardan uzaktır. Bu özellik kısa, yer yer devrik cümlelerle kurulu mensur eserlerinde de görülür. Onun mensur eserleri de şiirleri kadar güzel ve Türk dili açısından önemlidir.

Bektaşîliğin teşekkülünden önce yaşamasına ve eserlerinde Hacı Bektâş-ı Velî’ye ve Bektaşîliğe atıfta bulunmamasına karşın, mürşidi Abdal Mûsâ ile birlikte Rum Abdalları ve Kalenderîler zümresine mensup olmaları, bu zümrelerin XVI. yüzyıldan sonra giderek Bektaşîliğin içinde erimeleri sebebiyle, Kaygusuz Abdal bu tarihten itibaren Bektaşîliğin önemli kişilerinden biri sayılmış, Ehl-i beyt'e bağlılığı, şiirlerinin bazı semantik özelliklerinden dolayı Alevî-Bektaşî edebiyatının kurucusu olarak kabul edilmiştir. Kaygusuz Abdal'ın Kahire'de kurduğu tekkenin Bektaşîler'in dört halife makamından biri olması (diğerleri Hacıbektaş, Necef, Kerbelâ), Bektaşîler arasında şeyhi Abdal Mûsâ'dan daha üstün bir dereceye sahip bulunduğunu göstermekterir. 

  Budalanâme adlı eserinde, yerle gök arasında iki direkli bir şehir (insan) bulunduğunu, bu şehre girmeyen kişinin Allah'ın sırrından bir şey anlayamayacağını belirttikten sonra, onu anacak gönül gözü açık ariflerin bilebileceğini vurgular ve çeşitli tasavvufî konuları anlatır. Bir dervişin rüyaları üzerine kurulan Kitâb-ı Miglâte adlı eseri, Budalanâme'nin sonunda anlatılan rüya ile başlar. Derviş rüyasındaki şeyhin şeytan olduğunu anlayınca ondan kaçar. Bir başka rüyasında aşk pazarına girer, buranın sultanının Hz. Peygamber olduğunu görür. Allah'ın bu cihanı yaratmak istediğinde önce Hz. Muhammed'in nurunu ve ruhunu, onun nurundan da Hz. Ali'nin nurunu ve ruhunu yarattığını, ikisinin nurunu bir kandile koyduğunu, bütün âlemlerin bu nurun yanmasıyla vücut bulduğunu ileri sürer. Vücudnâme adlı eserinde,  yedi gezegenin, on iki burcun, insanın zahirî ve bâtını duygularının, ruhun, nefsin, dört büyük meleğin, on sekiz bin âlemin hakikatleri kısa tanımlarla anlatılır. Eserde, âdem (insan) adlı bu şehri bilmek isteyenin insân-ı kâmile başvurması gerektiği belirtilmiştir. Dilgüşâ, mesnevi tarzında 168 beyitlik bir şiirle başlayıp mensur olarak devam eder. Eserde yer yer Farsça metinlere de rastlanmaktadır. Tasavvuftaki devir görüşünün ve vahdet-i vücûdun anlatıldığı eserin sonunda, nefsi bilme konusunda birkaç söz söylediğini, âlim ve velî olmadığını, ibadet ve keramet bilmediğini ifade eder. Saraynâme adlı eserde, manzum ve mensur karışık bir girişten sonra bu cihanın bir saray olduğunu söyler ve cihanı sembolik ifadelerle betimler. Kaygusuz Abdal'ın düzenlenmiş bir divanı yoktur. Ancak çeşitli eserlerden oluşan ve divan denilebilecek toplamın içinde130'un üzerinde şiiri bulunmaktadır. Marburg nüshasının sonunda 3700 beyit olduğu kaydedilen Gülistan adlı eserin baş tarafı eksik olup 2140 beyitten oluşmaktadır. Tam bir nüshasına ulaşılamadığı anlaşılan eser, Ahadiyyet mertebesinin anlatılmasıyla başlayıp eserin girişinde devir görüşü işlenmekte, daha sonra çeşitli tasavvufî konulara değinilmektedir.  Kaygusuz'un eserlerini toplayan mecmualarda,  ayrıca, tasavvufa dair üç hacimli mesnevisi yer almaktadır. Bunlardan ilk mesnevi münâcâtla başlar, vahdete dair konulardan sonra bir mürşide bağlanmanın gereği vurgulanır, nefsin hakikati anlatılır. Darı çöreği, ayran, bal, kaygana, arpa ekmeği, yahni, burma, hurma ve yemek adlarının geçtiği bölüm dikkat çekmektedir. Daha sonra şair tekrar vahdet-i vücûda dair meselelere döner. Küçük Mesnevi adıyla kayıtlara geçen ikinci mesnevi 338, üçüncü mesnevisi ise 367 beyitten meydana gelir.

 ESERLERİ:

MANZUM: Divân (çoğunluğu gazellerden oluşmuş ve 20-30 kadar da heceyle yazılmış şiiri ihtiva eder), Gülistan (tasavvufî bir eser), Mesnevi-i Baba Kaygusuz (3 tasavvufî mesnevi), Gevhernâme (Hz. Peygamber hakkında yazdığı 63 beyitlik bir mesnevisi), Minbernâme (29 beyitlik tasavvufî bir mesnevi).

MENSUR: Budalanâme, Kitab-ı Mığlete, Vücudname, Dilgûşa (haz. Abdurrahman Güzel, 1987), Saraynâme (haz. Abdurrahman Güzel, 1989). Düzyazı eserlerinin de tümü tasavvufîdir. Kur'an-ı Kerim ve Hadis'ler kaynak alınarak yazılmışlardır. Son iki eseri yarı manzum yarı mensur özelliktedir.

KAYNAK: Evliya Çelebi / Seyahatnâme V (?),  Hacı Mahmud Efendi / Sun'ullah Gaybî Sohbetnâme (?), Ahmed Rifat / Mir'âtü'l-makâsıd (1876), M. Fuad Köprülü / İlk Mutasavvıflar (1919-1976) – Mısır’da Bektaşilik (1939) – Abdam Mûsâ (1973),  Sadettin Nüzhet (Ergun) / Bektaşî Şairleri (1930), Ahmed Sırrı Baba / er-Risâretü’l-Bektâşiyye (Mısır, 1353/1934), Muhtar Yahya Dağlı / Kaygusuz Abdal (1941), Abdülbaki Gölpınarlı / Kaygusuz Abdal-Hatayî-Kul Himmet (1953) - Alevi-Bektaşî Nefesleri (1963) - Kaygusuz Abdal (1968) - Tasavvuftan Dilimize Geçen Atasözleri ve Deyimler (1977), Vasfi Mahir Kocatürk / Tekke Şiiri Antolojisi (1968) - Türk Edebiyatı Tarihi  (1970), Türk Tasavvuf Şiiri Antolojisi (1972), Orhan Şaik Gökyay / Kaygusuz Abdal ve Simatıyyeleri I-II (1980), Abdurranman Güzel / Kaygusuz Abdal (1981) - Kaygusuz Abdal'ın Mensur Eserleri (1983) - Kaygusuz Abdal (Alâaddin Caybî) Bibliyografyası (1986) - Kaygusuz Abdal (Alâaddin Gaybî) Menâkıbnâmesi (1999) - Abdal Mûsâ Velâyetnâmesi (1999), İsmet Zeki Eyuboğlu / Bütün Yönleriyle Kaygusuz Abdal (1992), Nihat Azamat / TDV İslâm Ansiklopedisi (2002), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2009).

 

 

KAYGUSUZ ABDAL

Prof. Abdurrahman Güzel'in son araştırmalarına göre asıl adı Alâeddin Gaybî olan Kaygusuz Abdal'ın gerçek hayatı hakkında ipuçları ile şöyle bir özet yapıla­bilir. Kaygusuz Aîâiye (Alanya) beyinin oğlu olup soy itibariyle Karamanoğulları'na çıkmaktadır.

Alâiye o devirde çok zengin bir ticaret şehridir. Şehre 10 mil uzaklıktaki saray­larında büyüyen Kaygusuz, çağının bütün ilimlerinde, özellikle tasavvufta derin bir bilgindir; ayrıca avcı, binici ve ok atıcısıdır. Bir anlamda İbrahim Edhem gibi, dünyanın hayatından sıkılarak kendisini tasavvufa verdiği, Abdal Musa'ya intisab ettiği anlaşılmaktadır. Tasavvuf ve çok güzel mesnevisine Saraynâme adını vermesi bu bakımdan çok anlamlıdır.

Kaygusuz da Yunus gibi menkıbeler içinde yaşatılmaktadır: Efsaneye göre, Alanya (Alâiye) beyinin oğlu olup asıl adı Gaybî’dir. Bir gün, vurduğu yaralı bir geyiğin ardı sıra, Elmalı'daki Abdal Musa dergâhına varır. Dervişler, önüne çıkıp durur. Oraya yaralı bir geyik gelmediğini iddia ederek onunla çekişirler. Araya gi­ren Abdal Musa, ona:

- Oğul attığın ok bu mudur? diye koltuğu altına saplanmış bir ok gösterir. Bu­nu gören Gaybî, Şeyh'in ayağına kapanır... Babası, onu almak için Abdal Musa'ya savaş açarsa da, delikanlı, geri dönmek istemez. Tıpkı Yunus gibi şeyhinin dergâhına kırk yıl hulûs ile hizmet eder. Zamanı gelince de tarikat ulularından birisi olur. Hicaz ve Mısır'a şeyhinin emri ile gidip tekke açmış ve öldüğü zaman orada bir mağaraya gömülmüş olduğu sanılmaktadır.

Aynı zamanda şair ve büyük bir şeyh olan Abdal Musa da katıldığı cenkler ve manevî ağırlığı itibariyle tam bir Alp-erendir, Osmanlı devletinin kuruluş yılların­da himmeti görülen tarihî bir şahsiyettir.

Hem hece hem de aruzla yazdığı şiirlerini mizahlı, alaycı bir sathiye havası içinde söyleyen Kaygusuz'un üslubu kapalı ve bazı kıt'aları zor çözülen muammaları andırmaktadır. Sanki şuuraltını konuşturmakta olan şair bazen sürrealist de­nebilecek intiba, buluş ve hayaller sunmaktadır, Kaygusuz'un genellikle Bâtınî ve Melâmî denilen tasavvuf zümresinden olduğu anlaşılıyor. Kalenderi, Hayderî, Rum Abdalları gibi adlarla tanınan bu Melâmiler, kendilerini hor, çirkin ve garip gösterecek kıyafetler ile dolaşır, saç, sakal, kaş ve bıyıklanın usturaya verirlerdi.

Kaygusuz'un, Yunus Emre'den ayrılan tarafı olaylara alaylı yönden bakıp onları alaycı dille yazmasıdır. Onu derinliğine inceleyen Abdülbakî Gölpınarlı'nın, şu değerlendirmesi ile Kaygusuz'un şiiri konusuna son veriyorum:

Kaygusuz, derli toplu, düzenli şiir söylerken bile birdenbire sözleri bir teker­leme haline döner. Birçok şiirlerinde, tatmin edilmeyen isteklerin özlemi, bilin­çaltı izlenimlerinin söze gelişi, özlü bir yaşayış ve arzu edilen mutluluk özlemi gö­ze çarpar. Bazı kere de bu özlem anlamsız bir sathiye haline gelir ve gerçeküstü bir şiir meydana çıkar.

Nesirleri kısa cümlelerden örülmüş, sade ve güzel Türkçe sözlerden kurul­muştur. Kaygusuz, Bektaşiliğin en büyük şairlerinden, hatta bu edebiyatın kurucularından sayılmaktadır.

(…)

Kaynak: Kaygusuz Abdal (Ahmet Kabaklı / Türk Edebiyatı, Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, c. 2, 11. baskı, İstanbul, 2002, s. 370-371)

 

Yazar: Ahmet Kabaklı
FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör