Adnan Binyazar

Yazar

Doğum
07 Mart, 1934
Eğitim
Gazi Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümü
Burç

Yazar. 7 Mart 1934, Diyarbakır doğumlu. İlköğrenimini Ağın’da tamamladı. Dicle Köy Enstitüsü (1956), Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümü (1958) mezunu. Çorum ve Maraş İlköğretmen okullarında edebiyat öğretmenliği yaptı. Hacettepe Üniversitesi Temel Bilimler Yüksek Okulu Türkçe Bölümü, Devlet Konservatuarı ve Basın Yayın Yüksek Okulunda öğretim üyeliği yaptı. Türk Dil Kurumu Yayın Kolu Başkanlığına seçildi.

Türk Tarih Kurumunda uzman olarak çalıştıktan (1972-73) sonra Gazi Eğitim Enstitüsü Yabancı Diller Yüksek Okulu Türkçe öğretmenliğine (1974), Kültür Bakanlığı Tanıtma ve Yayınlar Dairesi Başkanlığına getirildi (1978), bu göreviyle birlikte Ulusal Kültür ve Çeviri dergilerinin sorumlu yönetmenliğini üstlendi.

1981 yılında gittiği Almanya’da Berlin Eğitim Senatosu bünyesinde görev yaptı. İsveç ve İsviçre’de çeşitli öğretmen yetiştirme projelerinde çalıştı. Batı Berlin’de Türk işçi çocuklarına ders kitapları hazırlamak için oluşturulan kurulda görev aldı. Bu çalışmalarının yanında halk kültürüne ilişkin çeşitli araştırmaları bulunan Binyazar, birçok ülkede çeşitli konularda konferans, toplantı ve seminerlere katıldı. Türkiye’ye döndükten sonra İstanbul’a yerleşti.

Adnan Binyazar, Ölümün Gölgesi Yok adlı eseriyle 2005 yılı Orhan Kemal Roman Armağanını almıştır.

Öyküleri 1960’tan itibaren Türk Dili, Varlık ve Varlık yıllıklarında (1965, 1966, 1967, 1968) çıktı. Bu dönem, 1966’ya değin sürdü. Sonraki yıllarda daha çok kültür, dil, edebiyat, eğitim sorunlarını ele aldığı eleştiri yazıları ve kitap tanıtma yazıları yazdı. Bu yazılarını ağırlıklı olarak; Varlık, Türk Dili, Yeni Edebiyat, Papirüs, Gösteri, Cumhuriyet Kitap  vd. dergilerde yayımladı.

Adnan Binyazar, eserlerinde halk verimlerine, özellikle de halk anlatılarına özel bir önem verir. Çünkü; “Anlatı, gerçeğin ve güzelliğin dilsel yaratım katıdır. Adnan Binyazar ‘Halk Anlatıları’nda söylencelerden destanlara, masallardan ağıtlara, Dede Korkut’tan halk hikâyelerine ve Nasrettin Hoca gülmecelerine; oradan çağdaş anlatının verimli alanlarına; Nâzım Hikmet’e, Fazıl Hüsnü Dağlarca’ya, Cahit Külebi’ye, Yaşar Kemal’e, Ceyhun Atuf Kansu’ya, Orhan Duru’ya, Murathan Mungan’a uzayan bu anlatı beğenisinin boyutlarını saptamaya çalışıyor.”

 

ESERLERİ:

 

Deneme-İnceleme: Yazmak Sanatı (Emin Özdemir ile, 1969), Dedem Korkut’tan Hikâyeler (1972), Toplum ve Edebiyat (1972), Cumhuriyetin Ellinci Yılında Atatürk Yolunda 40. Yıl (1973), Aşık Veysel (1973), Dede Korkut Kitabı (İnceleme, günümüz Türkçesiyle metin, 1973; Almanca-Türkçe baskısı, 1984), Kültür ve Eğitim Sorunları (1976), Yazılı Anlatım Bilgileri (Emin Özdemir ile, 1978), Ağıt Toplumu (1979), Yazın ve Bilim Dilimiz (Metin Öztekin ile, 1982), Türk Dilinde 25 Ünlü Eser (1982), 10 Türk Masalı (1987), 15 Türk Masalı (1995), Elif ile Mahmut (1995), Halk Anlatıları (1995), Ozanlar Yazarlar Kitaplar (1998).

Roman: Masalını Yitiren Dev (2001), Ölümün Gölgesi Yok (2005).

 

KAYNAKÇA: Mehmet Seyda, Edebiyat Dostları (1970, s. 79-100), Behçet Necatigil / Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü (1970), Şükran Kurdakul / Şairler ve Yazarlar Sözlüğü (1971), S. Kemal Karaalioğlu / Resimli Türk Edebiyatçılar Sözlüğü (1974), Yurt Ansiklopedisi (c. IV, 1982), İhsan Işık / Yazarlar Sözlüğü (1990, 1998) - Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) – Encyclopedia of Turkish Authors (2005) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, gen. 2. bas. 2007) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013), Şevket Beysanoğlu / Diyarbakırlı Fikir ve Sanat Adamları (c. 3, 1997), Mehmet Cimi / O Yıllar Dile Gelse (1997), Gültekin Emre / Adnan Binyazar ile “Ozanlar Yazarlar Kitaplar Kitaplar” ve “Halk Anlatıları” Üzerine (Cumhuriyet Kitap, 7.1.1999), TBE Ansiklopedisi I (2001), Adnan Binyazar’ın “Masalını Yitiren Dev”i ya da... İki Kentin Romanı (Cumhuriyet Kitap, 1.3.2001), Masalını Yitirmeyen Bir Yazın Adamı: Adnan Binyazar - Zamanda On Altı Yıl  -  Öncesi ve Sonrası - Acının Simyacısı (Cumhuriyet Kitap, 18.1.2001), Sefa Kaplan / Halk Anlatıları - Destanların Direnişi (Hürriyet Cumartesi eki, 6.7.2003), Murat Yalçın / ‘Yazı’nın Malı Oldu mu Artık O Bir Eserdir (Kitaplık, Eylül 2004), İhsan Işık / Diyarbakır Ansiklopedisi (2013).

İNSAN, DİRENME GÜCÜYLE AYAKTA KALIR

İnsan, direnme gücüyle ayakta kalır. Masalını Yitiren Dev’de geçen olaylar, bu gücün öyküsüdür. Anı-romanın kişisi olan ben, yaşamın soluk aldırmaz baskısına direnerek, ayakta kalma savaşımı vermiş oluyorum. Çocukken, çekilen acılar tez unutuluyor. Ağlamakta olan çocuk, gözyaşları daha yanaklarında iken birden gülüverir. Sanırım, çocuğu yüreği kömüre çeviren karamsarlıktan bu unutma duygusu kurtarıyor. Masalını Yitiren Dev’in bir yerinde, “İnsan çektiği acıları unutmayı bilmese ne olurdu acaba?” diye bir soru var. Burada, ‘unutmasa’ ile ‘unutmayı bilmese’ arasındaki ayrıntı çok önemli. Unutmamak içgüdüseldir, unutmayı bilmek bilinçli bir eylemdir. Soru tümcesinin ardından şu yargı geliyor: “Demek, beden gibi, duygular da sürekli onarıyor kendini.” Acı çeken bir insanın yüzünde bir anda yerleşen duygu yansımalarını düşünün; yüzümüz öyle donup kalsa ne olurdu?.. Unutmamak donup kalmış yüz gibidir; bu, ölümdür, insan yüzünün, çürümüş duygu katmanlarının altında can verişidir. Oysa, insan yüzünde birkaç saniye içinde değişimler oluşur, sevinçten kedere gidip gelen duygu karmaşaları yaşanır. Tek bir insan, değişen duygu görüntüleriyle, insanlığın bütün acılarıyla özdeşleşebilir. Hangi dalda olursa olsun, sanatçının yaratı alanı insandaki bu başkalaşımlardır.

Masalını Yitiren Dev’de, ustası dayak attıkça, çocuk da başkalarını dar durumlara sokarak yapılan zulme başkaldırıyor. İnsanın doğadan ‘ham’ aldığını işlenmiş olarak geri vermesi gibi, çocuk da ona zulmedene karşı davranışlar geliştiriyor. Camus’nün deyimiyle, çocuk, kendi çapında ‘Başkaldıran İnsan’dır. Başkaldırıda onun payına düşen, yaşamı hüzünle ironi arasında yeniden biçimlemektir. Böylece çocuk kendine bir kurtuluş yolunun kapısını aralar.

Çevre ile eğitim değişkendir; kalıtım ise, temel belirleyici olarak öyle kalır. Kişi yetkin değilse, çevre ve eğitim, kalıtımsal yeteneği sıradanlaştırır. Kalıtımsal yetenek en çok çocuklukta kendini belli eder. Çevre biçimlese de, eğitim belli kurallarla sıkıştırsa da, çocuk, yeteneğini sızdıracak yollar buluyor. Sizin, insanı ‘tansık bir varlık’ olarak nitelemenizin özünde yatan budur sanırım.

Bir yanda insanı oluşturan erdemler, bir yanda çevrenin öğrettikleriyle ileride canavara dönüşecek çocuk(lar)! Benim yaşama çizgimde şu nokta da çok önemli. İşkence gören çocukların çoğu ileride zulüm makinesi olurken, kimileri de elinde insan severliğin bayrağını dalgalandırır. Aradan geçen yıllara baktıkça; çektiğim acılar karşısında elimde hep bu bayrağı taşıdığımı görüyorum. Bunun dibinde, ‘yazı’ denen o karacık noktalar, geniş okuma yönelimleri yatıyor olmalı.

İnsanın ‘insan’ olarak oluşmasında kalıtım temel belirleyicidir; çevre ve eğitim kalıtımı yalnızca biçimler. Bir türküde şöyle bir dize geçer: “Havada kar sesi var.” Refik Durbaş Adam Sanat’ın ocak sayısındaki “Taş Olur Beklerim” şiirinde “Havada kar ve beyazlığın kokusu” diyor. Masalını Yitiren Dev’in bir yerinde de anam, “Badem çiçeklerinin ak kokusu” sözünü kullanıyor. Bu ayrıntı, kalıtımsal bir soyutlama olabilir. Türküsel bir söyleyişin ürünü olan ‘havada kar sesi’, bir ozanda ‘havada karın ve beyazlığın kokusu’; ozanlık işlevi olmayan anamda ‘badem çiçeklerinin ak kokusu’ olarak yansıyor. Düşünüyor insan, kar nasıl ses çıkarır; havadaki kar, beyazlık nasıl kokar, badem çiçeklerinin ak kokusu nasıl bir kokudur?. Ozanlığın kalıtımsal bir temeli var kuşkusuz. Kalıtımdan gelmese, bu soyutlamalara emeğin gücü yetmez. Kalıtımındaki bu soyutlamalar ozanı ozan yapan dilsel birikimlerin yansımalarıdır, Ozan, hamur yoğurur gibi, her an dille uğraşır; ozanlığını eğitir. Soru’da söz konusu; İnsanın oluşumunda kalıtımla eğitim arasındaki ilişkiyi bu boyutta algılayabiliyorum. (…)

(Adam Sanat, Mart 2001)

FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör