M. Naci Kutlay

Tıp Doktoru, Siyasetçi, Yazar

Doğum
10 Ağustos, 1931
Eğitim
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi
Burç

Tıp doktoru, yazar, siyaset adamı. 10 Ağustos 1931, Tendürek köyü / Ağrı doğumlu. İlkokulu ve ortaokulun bir bölümünü Ağrı’da bitirdi. Yatılı olarak okuduğu Erzurum Lisesi ve Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun oldu. Uzmanlığını genel cerrahi dalında, aynı fakültenin 1. Cerrahi Kliniğinde yaptı. 1959 yılında tutuklanan 49 Kürt aydınından biri olarak Harbiye Tutukevinde kaldı. Yargılama sonunda bir buçuk yıl ceza aldıysa da, dava zaman aşımına uğradı. Siyasete Türkiye İşçi Partisinde (TİP) başladı. 12 Mart sıkıyönetimi döneminde yeniden tutuklanarak 7.5 yıl ceza aldı. Dava Yargıtay aşamasında iken 1974 genel affı ile tahliye edildi. TİP’ten sonra siyasette ikinci durağı olan CHP’nin milletvekili ve senatör adayı oldu. 1970-71 yıllarında Diyarbakır’da Devrimci Doğu Kültür Ocağının (DDKO) çalışmalarına katıldı, derneğin yöneticileri arasında yer aldı.

12 Eylül (1980) darbesi döneminde yeniden tutuklandı. Tahliyeden yararlanarak İsveç’e iltica etti. On altı yılı aşkın bir süre kaldığı bu ülkede siyasi çizgisi doğrultusunda bilimsel ve edebi çalışmalara ağırlık verdi. İlk kitabı İttihat Terakki ve Kürtler’i bu dönemde yayımladı. Türkiye’ye döndükten sonra siyasi görüşü yönündeki siyasi partilerde yer alarak, HADEP Genel Başkan Yardımcılığı görevinde bulundu. Çalışmalarını Ankara’da sürdürdü.

Dr. M. Naci Kutlay’ın ilk makalesi 1953 yılında Ağrı’da çıkan Şarkın Dili gazetesinde, ilerleyen yıllarda inceleme yazıları ve makaleleri İnvandrar (İsveç), 1960-70’li yıllarda Yön, Sosyal Adalet, Barış Dünyası dergilerinde; son yıllarda Özgür Gündem, Yeniden Gündem, Özgür Politika gazeteleri ile Tarih ve Toplum, Bilim ve Siyaset, Virgül, War ve Nûbihar dergilerinde yayımlandı.

 

ESERLERİ:

 

Araştırma: İttihat Terakki ve Kürtler (1990), Zeviyén Soro (Nuri Şemdin imzasıyla, Soro’nun Toprakları, Kürtçe, 1988), Kürt Kimlik Oluşum Süreci (1997, 2012), 49’lar Dosyası (1994), 21. Yüzyıla Girerken Kürtler (2002, 2011), Türk Siyasal İslamcılığında Kürt Damarları (2006), Kürt Tarihini Yeniden Okumak – İslamiyet – Osmanlı – Cumhuriyet (2012), Kürtlerde Değişim ve Milliyetçilik (2013), Osmanlı'dan Günümüze Kürtler - Kürdoloji Notları (2013), Kürt Folklorunda Miraze Bedil Gönülsüz Evlilik (2014), İttihat Terakki ve Kürtler (2015).

Anı: Anılar (1998, yeni bas Anılarım).

Çeviri: Evîna Cemilé (Cengiz Aytmatov’dan, Cemile romanının Kürtçeye çevirisi, 1992).

Kürtçe: De U Demari (2016).

 

KAYNAKÇA: İhsan Işık / Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, gen. 2. bas. 2007), Naci Kutlay: Kürtleri ‘buralar Ermenistan olacak’ diyerek korkuttular (Neşe Düzel röportajı, Taraf - agos.com.tr, 10.09.2012).

NACİ KUTLAY: KÜRTLERİ ‘BURALAR ERMENİSTAN OLACAK’ DİYEREK KORKUTTULAR

NACİ KUTLAY:  KÜRTLERİ ‘BURALAR ERMENİSTAN OLACAK’ DİYEREK KORKUTTULAR

 

(Neşe Düzel / Taraf)

 

Cumhuriyet kurulurken Kürtler ne bekliyordu? Verilen sözlerden nasıl cayıldı? Kürtler şu anda nasıl bir siyasi yapı için mücadele ediyor? Taraf'ta yayınlanan söyleşide Naci Kutlay, İttihat-Terakki, M. Kemal ve arkadaşlarının, Kürtleri, ‘Kurtuluş Savaşı’nı bizimle beraber yürütmezseniz, Ermeniler geri gelecek, buralar Ermenistan olacak. Ermenilerden aldığınız malları geri vereceksiniz’ sözleriyle korkuttuklarını belirtti.

Neşe Düzel'in Taraf gazetesinde yayınlanan söyleşisinde Naci Kutlay çarpıcı açıklamalarda bulundu.

 

“Kolordu Kumandanı Nihat Bey’e verdiği bir telgraf var. O telgrafta Atatürk, ‘Kürtler ekseriyette oldukları vilayetlerde kendilerini yönetecekler’ diyor. Atatürk, Kürtlere bir tür özerklik verilmesinden 1924’te vazgeçti.”

“1919’daki Amasya Protokolü’nde ‘Savaş biter bitmez  Kürtlerin içtimai, siyasi ve ırki her türlü ihtiyaçları giderilecektir’ deniyor. Atatürk’ün Nutuk’unda bu cümle yok. Protokol’deki cümleyi halktan sakladılar.”

 

NEDEN NACİ KUTLAY?

 

Türkiye’nin en büyük sorunu Kürt sorunu. Otuz yıldır bitmeyen bir savaş var. Bugün otuz yaşına gelmiş Diyarbakırlı bir Kürt genci “savaşsız” bir dünya ve hayat bilmiyor. Türkiye otuz yıldır Kürt savaşıyla yaşıyor. Peki, bu savaşın öncesi neydi? Cumhuriyet’in başlangıcında Kürtlerin durumu nasıldı? Osmanlı’da Kürtlerin durumu neydi? Kürtler hangi ülkelerde, hangi şartlarda, kimlerle yaşıyorlardı? Kürtler bugün, başka ülkelerde hangi şartlarda yaşıyorlar? Niye Türkiye’de savaş çıktı ve sorun bir türlü çözümlenemedi? Bu savaşın, bu sorunun tarihî arka planı nedir? Kürtler en çok kimlerden ihanet gördü? Cumhuriyet kurulurken Kürtler ne bekliyordu? Verilen sözlerden nasıl cayıldı? Kürtler şu anda nasıl bir siyasi yapı için mücadele ediyor? Bütün bunları, Kürt tarihi üzerine çalışmalar yapan ve çok sayıda kitap yayımlayan Naci Kutlay’a sorduk. Kürtçe roman ve çevirileri de bulunan araştırmacı yazar Naci Kutlay’ın, “Kürtlerde Değişim ve Milliyetçilik”, “İttihat-Terakki ve Kürtler”, “Kırkdokuzlar Dosyası” ve en son olarak da Dipnot Yayınları’ndan çıkan “Kürt Kimliğinin Oluşum Süreci” isimli kitapları var.

 

***

 

 

NEŞE DÜZEL: Kürtlerin, Suriye’de özerk bir yönetim kurma ihtimalinin ortaya çıkmasıyla birlikte bölgede iki Kürdistan’ın belirmesi herkesin dikkatini Ortadoğu’daki Kürtlerin tümüne çevrildi. Dört ülkeye bölünmüş görünen Kürtlerin toplam nüfusu ne?

 

NACİ KUTLAY: İstatistikler sağlıklı olmadığı için Kürtlerin kesin nüfusu bilinmiyor. Ama toplam Kürt nüfusunun 25-30 milyon olduğu üzerinde anlaşılıyor.

 

Hangi ülkelerde ne kadar Kürt yaşıyor?

 

Irak’ta yaklaşık altı milyon, Suriye’de iki milyon, İran’da dört milyon kadar Kürt’ün yaşadığı söyleniyor. Türkiye’de de 18-20 milyon arasında Kürt yaşadığı kabul ediliyor. Bir de Kafkaslar’da bir milyon civarında Kürt nüfus var. Gürcistan, Ermenistan, Kazakistan ve Orta Asya cumhuriyetlerinin her birinde birkaç yüz bin Kürt yaşıyor.

 

Irak’ta Kürtlerin devleti var, Suriye’de yenisi oluşuyor, Türkiye’deki Kürtlerin durumu malumumuz. Peki, İran’daki Kürtlerin durumu ne?

 

Aslında Kürtler açısından İran ve Türkiye’de benzer şeyler yaşandı. Çünkü modern Türkiye kurulurken, İran modern Türkiye’yi örnek aldı. İran yönetimi, modern Türkiye’yi taklit ederek Kürtler üzerindeki baskıyı daha da arttırdı. Sonuçta 1920’li yıllarda, Türkiye’dekine oranla daha az olmakla birlikte İran’da da Kürtlerin üzerinde baskı vardı.

 

Kürtlerin bugün İran’da durumu nedir?

 

Kürtler İran’da iki bölgede varlar. Sünni Kürtler daha çok Türkiye hududuna yakın yerlerde yaşıyorlar. Şii Kürtler ise Kirmanşah taraflarındalar. Şii Kürtler bugünkü düzenle uyum hâlindeler. Sünni Kürtler ise geçmişte Şah’a karşı Humeyni’yle birlikte hareket ettiler, demokratik bir İran kurulacak ümidiyle şahlığa karşı birlikte mücadele ettiler. Humeyni iktidara geldiğinde de özerklik talep ettiler. Ama Humeyni Sünni Kürtlerin özerklik talebini kabul etmedi.

 

Özerklik talebi kabul edilmeyince ne oldu?

 

İran ordusuna ve Humeyni rejimine karşı Kürtlerin gerilla savaşları başladı. Abdurrahman Kasumlu liderliğindeki İran Kürdistan Demokrat Partisi köylerde ve dağlarda silahlı mücadeleye zaten hazırlıklıydı. Kasumlu, Avrupalılar tarafından da tanınıyordu ve İran’daki halklar tarafından saygı görüyordu. Ama çok geçmeden İran istihbaratı Kürtlerin liderini Avrupa’da öldürdü. Humeyni iktidara geldikten sonra Abdurrahman Kasumlu’yu İsveç’te görmüştüm ben. Kasumlu ve arkadaşları, “Demokratik bir İran kuralım. Kürtlere özerklik verilsin” diye Humeyni’ye müracaatta bulundular.

 

Ne cevap aldılar?

 

Dürüst olmak lazım. Humeyni bütün taleplere evet demedi ama Kürtleri kültürel konularda tatmin edecek bazı şeyleri yapmaya niyetlendi. Kürtlerin kendi okullarını açmalarına, Kürtçe dergiler ve gazeteler çıkarmalarına sıcak baktı. Ama Kürtler özerklik istediler. O dönemde Kürtler arasında devrimci bir dalga vardı. O devrimci dalganın etkisiyle kültürel haklarla iktifa etmediler ve Humeyni’ye evet demediler. Kültürel hakları yetersiz buldular. Artık o dönemde Humeyni çok güçlenmişti ve Kürtlerin özerklik talebine karşı çıktı.

 

Kürtlerin İran’da bugün hakları, hukukları ne?

 

İran’da tabii ki demokrasi sorunu var. Muhalefet eden hapse giriyor ya da idam ediliyor ama... Kürtlerin hakları İran’da her zaman Türkiye’den daha ileride oldu. Çünkü İran her zaman şunun bilincinde oldu. Sertlikle, yasaklamalarla Kürt hareketleri bitmez, aksine sorunlar daha artar diye düşündüler ve politikalarını Kürtleri yönetebilecek kadar yumuşak bir çizgide tuttular hep. Bu yüzden İran’da Kürtçe yasağı olmadı ve okullarda Kürtçe dersler var, Kürtçe dili öğretiliyor. İran’da idari olarak değil ama bir coğrafi bölge olarak Kürdistan ismi de kullanılıyor. Hatırlayın...

 

Neyi?

 

İran’dan Kürdistan yazılı bir uçak gelmişti ve Türkiye’de ne sorunlar yaşanmıştı. Oysa Osmanlı döneminde Türkiye’de de coğrafi bölge olarak Kürdistan vilayeti vardı. Hatta Zara- Koçgiri’nin özel bir statüsü, kendine ait bir yönetimi bile vardı.

 

Kürtlerin kurduğu ilk devlet olarak Mahabad Cumhuriyeti’nden söz edilir. Neydi Mahabad Cumhuriyeti?

 

Mahabad, İran’da Sünni Kürtlerin yaşadığı bir bölge. Mahabad Cumhuriyeti de, İran’ın bütünlüğü içinde kalınarak Kürt bölgesinin özerkliğinin ilan edilmesidir. Yani Mahabad Cumhuriyeti, bağımsız Kürt devletinin adı değildi. Mahabad, özerk Kürt yönetiminin adıydı ve Sovyetler’in desteğiyle Şah’ın çok güçsüz olduğu bir dönemde kuruldu.

 

Kürtlerin ilk cumhuriyeti nasıl kuruldu?

 

İkinci Dünya Savaşı sonrasında yeni bir Kürt milliyetçiliği doğdu. Önceki Kürt milliyetçiliği ağaların, beylerin, mollaların milliyetçiliğiydi. İkinci Dünya Savaşı’nın ve ulus-devletlerin getirdiği modern milliyetçilik ise aydınların, öğrencilerin, kentlilerin, esnafın milliyetçiliği oldu. Mahabad Cumhuriyeti’nde, işte bu iki milliyetçilik İran’da Kürtlüğü iktidara getirmek için birleşti. Hedef, İran’a demokrasi, Kürdistan’a özerklik getirmekti.

 

Neden başarısızlıkla sonuçlandı?

 

Kürtler o dönemin dünyasını iyi okumadılar. Batı’yı karşılarına almakla iyi yapmadılar. Amerika ve İngiltere ile sıcak ilişkiler kurmak ve onlarla birlikte olmak yerine, gittiler Sovyetler’le beraber oldular ve onun yardımını aldılar. İkinci Dünya Savaşı bittikten sonra Sovyetler, Amerika ve İngiltere ile yaptığı anlaşma gereğince İran’dan çekilmek zorunda kaldı. Kürtler de Mahabad’ı yaşatamadılar. Böylece 1946’da kurulan özerklik 11,5 ay sürdü. Şunu da belirtmek lazım: Şiilik İran’ın resmî inancı olduğu için Şii Kürtler Sünni Kürtlerle beraber hareket etmediler. Zaten Türkiye’deki Kürt Aleviler de Sünni Kürtlerle beraber olamıyorlar.

 

PKK çizgisinde çok sayıda Alevi Kürt yok mu?

 

PKK ayrı. O yeni bir evrenin getirdiğidir. Şeyh Sait isyanı oluyor, Aleviler karşı çıkıyor. Koçgiri oluyor, Sünniler karşı çıkıyor. Milliyetçiliğin işte böyle handikapları var. Mezhep, etnik kökenin önüne çıkıyor. Belki ses vermiyor ama hâlâ böyledir bu. Bu yüzden bu alttaki sesi duymak lazım.

 

Mesut Barzani’nin babası Molla Mustafa Barzani Mahabad Cumhuriyeti’nin ünlü bir komutanıydı. Iraklı Kürt liderin, İran’da kurulan özerklikte ne işi var?

 

Aynı dönemde Irak’taki Kürtler de Irak devletine karşı mücadele ediyorlardı. Yenilince Mahabad’a geldiler. Hem Irak-İran sınırı Kürtler açısından bir sınır değil ki! Sınırın Irak ve İran tarafındakiler hepsi birbiriyle amca çocukları. Sen Iraklısın ben İranlıyım demiyorlardı ki. Bunlar örgütlenirken de iç içeler. Hem İranlı lider Gazi Muhammed’e, hem Iraklı lider Molla Mustafa’ya saygı duyuyorlardı. Bunları iyi tahlil edebilmek için din ve milliyetçiliğin bağlarını iyi bilmek lazım..

 

Millete, etnik kökene dayanan milliyetçilik, ümmete dayanan dinle bağdaşır mı?

 

Tabii ki bağdaşıyor. Mesela Kürt milliyetçiliğinin bütün dayanakları, Nakşibendîlikten, Kadirilikten geliyor. Barzani vaktiyle Kadiri’ydi, sonra Nakşibendî oldu. Çünkü Kadiriler giderek erozyona uğradılar, değiştiler ve Nakşibendî oldular. Türkiye’de Kürt isyanlarını yapanların hepsi Nakşibendî’dir. Dersim ve Koçgiri dışında Kürt isyanlarını yapanların hepsi Nakşibendî’dir. Şeyh Sait Nakşibendî’dir. Mahabad Cumhuriyeti’nin lideri Gazi Muhammed Nakşibendî’dir.

 

Niye hepsi Nakşibendî? Bir rastlantı mı bu?

 

Rastlantı değil. Nakşibendîliği Türkiye’de ve Ortadoğu’da yayan Mevlana Halid’dir. 1770’lerde Süleymaniye ile Kerkük arasında Karadağ diye bir mıntıka vardır, oralıdır. O dönem İngiliz emperyalizminin Hindistan’da ve Uzakdoğu’da egemen olduğu bir dönem. Mevlana Halid Hindistan’a gitti ve orada antiemperyalist mücadeleyi tanıdı. Dönüşünde 60 kadar müridi oldu, 33-34’ü Kürt’tü. Bunların her biri gittikleri yerlerde milliyetçi ama İslamcı tekkeler kurdular. İslamcılıkla milliyetçiliğin sentezini yaptılar ve içine yabancı düşmanlığını koydular. Mevlana Halid’i Kürt milliyetçileri takip etti. Türkler Mevlana Halid’i çok takip etmediler. Bir tek Turgut Özal takip etti. Türkler, Nakşibendîliğin Gümüşhanevî kolunu takip ettiler. Erbakan da bu kolu takip etti.

 

Kürtler ne zamandan beri Mezopotamya’da yaşıyor?

 

Kürtlerin Mezopotamya’da bilinen tarihi milattan önce altıncı ve yedinci asırdır. Ama daha önceye ait bilgiler de var. Türkler Orta Asya’dan, İran’dan geldiklerinde Kürtler burada vardı.

 

Kürtler hep bölünmüş olarak mı yaşadılar?

 

Hep bölünmüş olarak yaşadılar. Çünkü feodal toplumun yapısı parçalıdır, bölünmüştür. Eskiden Almanlar da, İtalyanlar da böyleydi. Güçlü bir derebeyi, bir prens onları birleştirdi. Onlar da öyle gönül bağıyla yan yana gelmediler. Kürtlerin de birleşme teşebbüsleri oldu ama koşullar ve kendi becerileri buna müsaade etmedi. Geri kalmış, geç kalmış bir toplumda birleşememek, bölünmüşlük bir ölçüde mukadderdir.

 

Niye bir Kürt krallığı yok tarihte?

 

Yok. Sizce niye yok?

 

Kürtlerin feodal yapısı, devlet kurmalarına engel mi oldu?

 

En büyük etken o... Bir de şunu kabul etmek lazım: Kürtlerin kendileri de bunu beceremediler. Belki de kişisel yetersizlikleri var. Kabul etmek lazım ki, Kürtlerden Atatürk gibi teşkilatçı, örgütçü bir adam çıkmadı. Bir de şu var... Kürtler kendini Osmanlı’yla beraber gördü ve devlet arayışında olmadı. Türklerle birlikte elde edilen galibiyet Kürtlere yetti. Ayrıca, Kurtuluş Savaşı’nın başında Kürtleri, “buralar Ermenistan olacak” diye korkutmasalardı ve yanlarına almasalardı Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmak kolay mı olurdu?

 

Kürtleri kim korkuttu?

 

Cumhuriyet kurulacağı zaman, bütün İttihat-Terakki, Mustafa Kemal ve arkadaşları, Kürtlere, “aman burası Ermenistan olacak. Gelin birlikte olalım” dediler.

 

Bugün bütün Kürtleri aynı bayrak altında toplayacak bir girişim var mı?

 

Hayır yok. Kürtlerin bir kısmı, Suriye’de büyüdü ve orada şekillendi. Bir kısmı Irak ulus-devletini kabullenmedi ve hep onunla mücadele etti. Türkiye’dekiler çok partili hayata girdiler, diğer Kürtlere göre daha demokratik oldular. İran’dakiler ise apayrı bir medeniyette yaşadılar. Şimdi bu insanları nasıl biraraya getireceksiniz? İsteseniz de olmaz. Hepsi farklı koşullarda, farklı etkilerle yetişmişler, şekillenmişler ve farklı dünya görüşlerine sahip olmuşlar. Kimi Fransa’dan, kimi İngiltere’den etkilenmiş. Türkiye’dekiler ise tipik bir ulus-devlet sürecini yaşamış. Kürtleri tek bayrak altında toplamak zor.

 

PKK’nın dört ülkedeki etkisi nedir?

 

Suriye’de ve Türkiye’de etkisi var. İran’da ise çok etkisi yok. Irak’ta da yok. Halk arasında biraz ilgi duyuluyor o kadar.

 

Barzani’nin Kürtler nezdinde gücü ve etkisi ne?

 

Türkiye’dekiler de dâhil, Kürtler ona saygı duyuyorlar ama... PKK gibi o da Kürtleri tek bayrak altında toplayamaz, Kürtler onun yönetimini kabul etmez.

 

Türkiye’de Barzani’nin yönetimini kabul edecek Kürt yok mu?

 

Çok var ama onunla kol kola girip onun peşmergesi olmak isteyen Kürt ben görmüyorum.

 

Barzani ailesinin tarihi Kürtler için ne anlam taşıyor?

 

Baba Barzani’yi tarihî bir kahraman olarak görüyorlar. Oğlunun da şimdiye kadar bıraktığı intiba olumlu.

 

Kürtler ihanete uğradı mı?

 

Kürtler ihanete uğradı ve bu doğaldır. Çünkü Kürtler parçalı bir toplum. Bırakın aşiretler arasında parçalanmayı, bir de üstelik dört devlet arasında parçalanmışlar. Devletler ve istihbarat örgütleri tarafından manipüle edilebiliyorlar.

 

Kürtler en çok kimlerden ihanet gördüler?

 

Herkesten gördüler. Mesela Cumhuriyet’in kurulmasında o kadar çok fedakârlık yaptılar ve sonunda ne gördüler? İnkâr ve ret gördüler! Siz Amasya Protokolü’nü okudunuz mu? Bu protokol 21 Ekim 1919’da imzalandı. Taraflardan biri, Sivas Kongresi’nin sonunda kurulan Heyet-i Temsiliye idi. Taraflardan diğeri de İstanbul hükümetiydi. İstanbul hükümetini Bahriye Nâzırı Salih Paşa temsil ediyordu. Heyet-i Temsiliye’de de Mustafa Kemal, Rauf Orbay, Bekir Sami vardı. Amasya Protokolü’nde ne deniyor?

 

Ne deniyor?

 

“Savaş biter bitmez Kürtlerin içtimai, ırki her türlü ihtiyaçları giderilecektir” deniyor. Peki, ne oldu? Hemen sonra bu cümle halktan gizlenmek istendi. Bereket bir nüshası Salih Paşa tarafından İstanbul hükümetine gitti de, protokol yok edilemedi

 

Amasya Protokolü’nü Cumhuriyet’i kuran kadrolar mı halktan saklamak istediler?

 

Evet, can alıcı noktasını sakladılar. Protokol’de, “Başarıdan sonra, Kürtlerin içtimai, siyasi ve ırki bütün gerekleri yerine getirilecektir” diyor. Atatürk’ün Nutuk’unda bu cümle yok. Protokol’de var ama Nutuk’ta yok... Bunların hepsi Çerkes.

 

Anlamadım, nasıl bir bağ kuruyorsunuz?

 

Salih Paşa Çerkes, Bekir Sami Çerkes, Rauf Paşa Çerkes. Bir tek Atatürk Çerkes değil. O Çerkesler, “biz bu cumhuriyeti Kürtlerle birlikte kurduk, beraber kuracağız” demiyorlar. 1919’un ekim ayıdır bu. Nitekim 1921’de Topal Osman’ı, Sakallı Nurettin Paşa’yı getirdiler ve Kürtleri öldürttüler. Zara’da, Koçgiri’de 80 küsur köyü ortadan kaldırdılar... Aslında 1919’da Atatürk Erzurum’a gittiği zaman Türkiye’nin en büyük meselesi yine Kürt sorunuydu. Bu mesele halledilmeden, yani istenen bir çizgiye getirilmeden Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı’nın verilmesi düşünülmüyordu. Bu yüzden de 1919’un ekim ayında Amasya Protokolü imzalandı zaten.

 

Peki, Osmanlı’da Kürtlerin durumu neydi?

 

Elbette özerk yapıları yoktu ama onları Kürtlüklerinden ötürü dışlayan bir durum da yoktu. Kürdistan bir coğrafyaydı. Kürdistan mebusları vardı. Cumhuriyet kurulduğunda ise Kürt kelimesi yasaklandı. Kürtlere baskı ve yasak arttı. Kürtler bunu gördü. Bu yüzden de Cumhuriyet döneminde sık sık küçük isyanlar oldu. Büyük Kürt isyanları ise Şeyh Sait, Ağrı ve Dersim, Koçgiri isyanlarıdır.

 

Cumhuriyet kurulurken Kürtler ne bekliyordu?

 

Cumhuriyet’i Türklerle birlikte kurmayı bekliyorlardı. Cumhuriyet’i, Kürtlerle Türklerin ortak yapısı olarak düşündüler. Çünkü İttihat-Terakki, 1908’de İkinci Meşrutiyet’i kurduğunda da Kürtleri ve diğer milletleri öteleme yoktu. Zaten İttihat-Terakki’nin beş kurucusundan ikisi de Kürt’tü: Abdullah Cevdet ve İshak Sükûti... Ama İttihatçılar ne zamanki Balkanlar’da yenilgiye uğradılar, hepsi milliyetçi oldular.

 

Ermeni katliamı da o milliyetçi patlama sırasında yapılmadı mı?

 

Şunu iyi bilmek lazım. Ermeniler 1889’da partilerini kurmuşlardı. Ermeniler burjuva yaşamındaydılar. Kürtler ileri biçimde feodal bile değilken, Ermeniler burjuva düzenini yaşıyorlardı. Herkes bu sefer Ermenilerden korkmaya başladı. Zaten Kürtleri en çok Ermenilikle korkuttular. İttihat-Terakki de korkuttu, Kurtuluş Savaşı’nın başındakiler de korkuttu.

 

Ermeni katliamında bazı Kürtler rol almadılar mı?

 

Çok rol alan var. Kürtler, Ermenileri en çok öldürenlerdir. Osmanlı, devlet olarak karar verdi. Askerlerini ve istihbaratçılarını bölgeye gönderdi. Diyelim ki Eleşkirt’te, bilmem ne ilçesindeki Müslüman Kürtler de Ermenileri öldürdü.

 

Ermeniler katledilmişler, sürülmüşler. Artık Anadolu’da Ermeni kalmamış. Kalan da zaten kimliğini gizlemek zorunda kalmış. Kürtler, Ermenilerden neden korktular ki?

 

Korkuyorlar... Daha o zaman bu meseleler bitmemişti. İttihat-Terakki ve Kemalistler, “Eğer Kürtler bu işi (Kurtuluş Savaşı’nı) bizimle beraber yürütmezlerse Ermeniler geri gelecek. Buralar Ermenistan devleti olacak. Ermenilerden aldığınız malları geri vereceksiniz” dediler. Kürtler çok endişe ettiler ve korktular.

 

Ermeni katliamı konusunda Türklerde ve Kürtlerde hâlâ süregelen suskunluğun nedeni Ermeni mallarına el konulmuş olması olabilir mi?

 

Çok büyük bir etken bu! Şimdi sizi alayım ve Diyarbakır’da bir hanedan ailenin evine misafir götüreyim. Getirecekleri yemek tepsisine, siniye varıncaya kadar Ermeni malıdır.

 

Atatürk Kürtlere ne sözler verdi?

 

Size doğrusunu söyleyeyim. Atatürk, Kürtlere somut olarak “ben devlet şeklini şöyle yapacağım, Kürtlere şunu vereceğim” demedi.

 

Peki, ne dedi?

 

“Kürtlerin sosyal, o günkü tabiriyle içtimai bütün ihtiyaçları yerine getirilecektir” dedi. 1923’te de İzmit’ten geçerken gazete başmuharrirlerine yaptığı açıklamada, “Öyle vilayetler inşa edeceğiz ki, onların meclisleri oranın ihtiyacını göre karar verecek. Bu bir çeşit özerkliktir” dedi. Bir çeşit özerklik sözü, herkesi tatmin eden bir şeydir o zaman. Nitekim bundan hemen önce bir de Kolordu Kumandanı Nihat Bey’e verdiği bir telgraf vardır Atatürk’ün. O telgrafta da, “Kürtler ekseriyette oldukları vilayetlerde kendilerini yönetecekler” diyor Atatürk.

 

Atatürk bu görüşlerinden ne zaman vazgeçti?

 

1924’ün sonbaharında vazgeçti. Hem kendisi hem çevresindeki İttihatçılar Kürtlerin kendi kendilerini idare etmesini istemediler ve çok rahatlıkla dönüş yaptılar. Zaten ondan sonra da Şeyh Sait isyanı başladı. 1925 Şeyh Sait hareketi bir kopuştur, kırılmadır. Hem din hem de Kürt hareketidir bu. O zamanki bakanlar kurulu, bu hareketi önce mahkeme başkanının verdiği kararla bir Kürt hareketi olarak gösterdi. Ama sonra baktı ki bu ileride ideolojik ve siyasal bir sorun olur. Bakanlar kurulu bir karar aldı ve “Şeyh Sait hareketi dinsel bir harekettir” dedi.

 

Diğer ülkelerde de isyan ettiler mi Kürtler?

 

1924’te Irak’ta ve İran’da da isyan ettiler. Ama Kürtlere en çok baskı yapan ülke Türkiye oldu. Türkiye 1925’ten sonra diğer ülkelere de örnek olacak şekilde sertlik yanlısı oldu ve “Kürt yoktur” dedi. Diğer ülkeler ise Kürtlerin varlığını inkâr edemediler.

 

Türkiye’deki Kürtler şimdi nasıl bir siyasi yapı için mücadele ediyorlar peki?

 

Aslında çoğunluk eşit vatandaşlık istiyor. Eşit vatandaşlığın da ancak özerklikle gelebileceğini düşünüyor. Kürtlerin kafası özerkliğe daha açık. Hem komşularından, hem tarihten, hem de Avrupa’daki gelişmelerden esinleniyorlar ve “bu sorunu çözse çözse özerklik çözer!” diyorlar.

 

(Neşe Düzel / Taraf)

 

KAYNAK: Naci Kutlay: Kürtleri ‘buralar Ermenistan olacak’ diyerek korkuttular (Neşe Düzel röportajı, agos.com.tr, 10.09.2012).

 

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör