Tunuslu Hayreddin Paşa

Düşünür, Devlet Adamı, Yazar

Doğum
Ölüm

Devlet adamı, düşünür, yazar (D. 1821, Kafkasya - Ö. 1890, İstanbul). Abaza kökenli bir ailedendir. Küçük yaşta Kafkasya’dan İstanbul’a köle olarak getirilip önce Nakibüleşraf Kıbrıslı Tahsin Bey’e satıldı. Daha sonra Tunus Valisi Ahmet Paşa tarafından satın alınarak Tunus’a götürüldü ve Bardo Sarayı’nda yetiştirildi. Burada fıkıh (İslâm hukuku), Fransızca, askerlik, tarih, matematik öğrenimi gördü. Askerlik mesleğinde mirlivalığa (tuğgeneral) yükselerek Süvari Askerleri Komutanı (1850) oldu. 1855’te ferikliğe (korgeneral) yükseltilerek kendisine yönetim ve diplomaside görevler verilerek, Paris ve İstanbul’a (1857-58) gönderildi. Çeşitli reform komisyonlarında görev aldı. Bahriye Nazırlığı (Deniz Kuvvetleri Bakanlığı,1857-67) yaptı. Tunus’ta Meclis-i Ekber Başkanı (1861) ve Vezir-i Ekber (başvezir, başbakan, 1873-77) görevlerinde bulundu. Ancak bu dönemde Tunus Beyi ile anlaşmazlığa düşerek tüm görevlerinden istifa ederek ayrıldı ve 1877’de Avrupa’ya gitti. Fransa, Prusya, İsveç, Danimarka, Hollanda ve Belçika devletlerinin başkentlerini dolaştı.

1864’te Tunus’ta ortaya çıkan bir ihtilâl üzerine, olağanüstü görevle İstanbul’a gönderildi. İstanbul’daki görevini yerine getirdikten sonra Tunus’a döndü. Daha sonra tekrar Fransa, İngiltere, İtalya, Prusya ve Avusturya devletlerinin başkentlerini dolaştı. 1871’de “Vezîr-i Mübâşir” unvânıyla Tunus eyâleti borçlarının indirilmesi ve birleştirilmesi için kurulan komisyonun başkanlığına atandı. Tunus hükümetinin, İtalya’dan aldığı borcun ödenmesiyle ilgili olarak çıkan ihtilafı arz etmek üzere İstanbul’a geldi. 1873’te Tunus’a döndü.   

Tunuslu Hayreddin Paşa, 1878’de aldığı davetle İstanbul’a geldi. Âyan Meclisi (Senato) üyeliğine, ardından vezir (bakan) rütbesiyle Maliye Komisyonu Başkanlığına atandı. Bu yıllarda Şeyh Zafirî Efendi’nin aracılığıyla Sultan II. Abdülhamid’in yakın çevresine girdi ve padişahın takdirini kazandı. İstanbul’a gelişinin henüz birinci yılı dolmadan Sadrazam (Başbakan, 4 Aralık 1878) oldu. Sadrazamlığı süresince Osmanlı devlet teşkilatının yeniden düzenlenmesi yönünde büyük çabalar gösterdi. Mabeyn (Saray) görevlilerinin devlet işlerine müdahalesine son verdi. Bu yöndeki çaba ve görüşleri II Abdülhamid’in çevresindeki kimi devlet adamları tarafından hoş karşılanmadı. Aralarında Ahmet Cevdet Paşa’nın da bulunduğu bir grup yüksek bürokrat, eleştirilerinde ileri giderek, onun bir Arap imparatorluğu kurmak istediğini söylemeye başladılar. Bu söylentiler ve baskılar üzerine yaklaşık yedi ay yürüttüğü Sadrazamlık görevinden Temmuz 1879’da istifa ederek ayrıldı. Padişah II. Abdülhamid, Paşa’nın istifasını kabul etmekle birlikte, İstanbul’dan ayrılmasına izin vermedi. Onu hem gözetim altında tutmayı, hem de önemli siyasi gelişmelerle ilgili olarak zaman zaman görüşlerinden yararlanmayı tercih etti. Daha sonra kendisine yapılan Sadaret (Başbakanlık) önerilerini kabul etmedi.

Önemli bir düşünce adamı ve yazar olan Hayreddin Paşa, sadrazamlığı sırasında İstanbul’da fikirlerini yayabilmek amacıyla “Al-Salam” (Selam) adlı bir gazete çıkardı. Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde yetişen seçkin devlet ve fikir adamlarından biriydi. Yazdığı eserlerde; uluslararası siyasi sorunlara ilişkin görüşlerini açıkladı. Eserleri Arapça, Fransızca, Osmanlıca ve İngilizce olarak da yayımlandı. Paşa’nın konağı, dönemin diğer ünlülerinden Ahmet Fehim Paşa, Sadrazam Kâmil Paşa, Sadrazam Halil Rifat Paşa, Mehmed Said Paşa’nın konakları gibi İstanbul’un o dönemdeki yeni seçkin semti Teşvikiye’deydi. Oğlu Dâmat Sâlih Paşa, 1913 yılında İttihat ve Terakki Hükümeti’nce idam edilmişti. Hayreddin Paşa, tutulduğu “nikris” hastalığının şiddetlenmesi sonucunda 1890’da İstanbul’da öldü. Eyü Sultan’da Bostan İskelesinde hazırlanan mezarda toprağa verildi. Tunus Cumhurbaşkanı Habib Burgiba’nın ricası ve Türkiye Cumhuriyeti’nin izniyle, Hayreddin Paşa’nın mezarı Tunus’a nakledildi ve millî kahramanlar için yapılan bir anıta gömüldü.

Tunuslu Hayreddin Paşa’nın ekonomik görüşlerini, Cemil Meriç’in bakışıyla şöyle sıralamak mümkündür:

Devletin iktisadî hayata müdahale etmesi lüzumsuzdur; adalet ve emniyeti sağlasın, yeter. Güven içinde yaşayanlar kollarının ve kafalarının var gücüyle çalışırlar. Liberalizme karşı olanlar Batı’dan gelen mamuller ve lüks eşya içinde yüzüyor. İktisadiyat için yıkıcı, siyasî bakımdan utandırıcı bir davranış. Düşünceye gümrük duvarı koymak abes. Mühim olan bir an önce iktisadı bağımsızlığa kavuşmak. Avrupa’ya hammadde verip mamul madde almak iktisadî bir esarettir. Böyle bir ihtiyaç hem istiklâlle bağdaşamaz, ‘hem de muhafaza-i nüfuz ve kudret’le. Hele ‘cihet-i ihtiyaç, levazım ve mühimmat-ı harbiyeye müteallik’ ise. Paşa’nın devlet anlayışı o çağın Avrupa’sında da geçerli, liberalizm de devletin vazife ve yetkilerini geniş ölçüde kısıtlar. Ona göre de en iyi hükümet, en az hükmedendir. Bir kelimeyle, İslâmî devlet görüşüyle liberalizmin prensipleri birbiriyle çatışmaz. Her ikisi için de iyi devlet, masrafları ve vergileri asgarîye indirendir.”

Tunuslu Hayreddin’in tavsiye ettiği bir başka yenilik de Anonim Şirketlerin kurulmasıydı. Sermayenin rahatça tedavül edebilmesi için yollar yapılmalı, vilâyetler birbirine bağlanmalıdır. Hayreddin, sanayiin teşviki için sergilerin açılmasından, en iyi mamûl ve mahsullerin mükâfatlandırılmasından yanadır. Bir kelimeyle Paşa’nın iktisadi görüşleri, Avrupa’daki klâsik iktisat görüşlerine uygundur. Devlet, iktisadî faaliyetleri köstekleyen engelleri ortadan kaldırmalıdır. Yazar, yerli sanayii korumak için bir tarife siyaseti takibetmenin lüzumundan bahseder. Bir kelimeyle iktisadî görüşleri Ricardo, Smith, Say istikametindedir. Ama tavsiyeleri daha çok ampirik bir mahiyet taşır. Yani Paşa, okuduğundan çok, Tunus’taki tecrübelerinden faydalanır. Unutulmasın ki Hayreddin’in tavsiyeleri de, tecessüsleri de amelîyi ön plâna alır. Çağının iktisad nazariyelerinden ne kadar haberdardı bilmiyoruz. Kimleri okumuştu, kestirmek güç. Muhakkak olan şu ki devlet ve iktisadî faaliyetlerle ilgili görüşleri Avrupa’dan iktibas edilmiş bir çözüm yolu olmaktan çok, İslâmî bir tepkiyi ifade etmektedir.”

Yönetime ilişkin görüşleri ise şöyledir: “Hayreddin devletten ne istiyordu? Kanunları tatbik ettirmek ve teb’anın can ve mal emniyetini sağlamak. Bu talebi, çağının Avrupalı İktisatçıları pekâlâ benimseyebilirlerdi. Sonra vergiler toplanmalı, memur maaşları muntazaman ödenmeliydi. Unutmayalım ki Hayreddin bir İslâm devlet adamıdır. O, insanı bir “homoekonomikus” olarak ele almaz ve alamazdı da. O’na göre iktisadî faaliyet, devleti güçlendirecek bir faaliyettir, yani bir gaye değil bir vasıta. Bir yerde liberallerden çok merkantilistlere yakındır. İslâmın iktisadî çöküşünden, keyfî idareyi sorumlu tutar. Avrupa’nın bu sahadaki üstünlüğü ise meşrutiyetin eseridir. Bir kelimeyle, Akvemü’l-Mesâlik bir terkiptir. İslâm ve Batı düşüncesiyle, İslâm ve Batı müesseselerinin İslâmî plânda ampirik bir terkibi. Zira muhatabı önce kendi dünyası, sonra da Avrupa’dır.”  

BAŞLICA ESERLERİ:

Akvemü’l-Mesâlik fi Ma’rifeti Ahvâli’l-Memâlik (1868, Ülkelerin Durumunu Öğrenmek İçin En Emin Yol), Memoires: Kheredine Homme d’Etat (Anılar, Tunus 1971), Documents sur Kheredine (Hayreddin Üzerine Belgeler, 1938-40), En Emin Yol (Çev. Alev Alatlı – Şehabettin Yalçın, 2004).

KAYNAKÇA: İbnülemin Mahmud Kemal İnal / Son Sadrazamlar (4. bas. 1969), TDE Ansiklopedisi (c. 4, 1976), Atilla Çetin / Tunuslu Hayreddin Paşa (1988) - Büyük Devlet Adamı Tunuslu Hayreddin Paşa (En Emin Yol içinde, sunuş yazısı, 2004), İhsan Işık / Yazarlar Sözlüğü (1990, 1998) - Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) – Encyclopedia of Turkish Authors (2005) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, gen. 2. bas. 2007) - Ünlü Fikir ve Kültür Adamları (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 3, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013), TDV İslâm Ansiklopedisi (c. 17, 1998), Burak Çetintaş / Teşvikiye’yi Teşvik Etmişlerdi (Hürriyet, 18.10.1999), Cemil Meriç / Tunuslu Hayreddin Paşa (2001), Mustafa Armağan / Yahya Kemal ve Son ‘Baba’ Abdülhamid (Zaman, 15.1.2002), TDOE - TDE Ansiklopedisi (c. 4, 2004).

 

TUNUSLU HAYREDDİN PAŞA

TUNUSLU HAYREDDİN PAŞA

 

CEMİL MERİÇ

 

Tunus’un düşünce tarihinde iki ad: İbn Haldun, Hayreddin. Biri cihanşü­mûl bir zekâ, İslâm irfanının son muh­teşem fecri. Öteki geniş ufuklu bir devlet adamı, içtimaî ehramın en alt ba­samağından zirvelere tırmanmış. İki­si de mağlûp ve mustarip, ikisi de yal­nız, ikisinin de meşhur olan: Mukad­dimeleri, İbn Haldun, tarihle pençe­leşen bir dev. Hayreddin, tarihin ifşa­larına kulak kabartan bir dinleyici. Benzeyen tarafları: ciddiyet, samimi­yet, tecrübe. Avrupa Akvemü’l-Mesâlik’i yüz yıldan beri tanıyor. Biz bir dev­rin bütün bocalayışlarını, bütün ara­yışlarını dile getiren o vesika-kitaptan hâlâ habersiz. Önce yazarın hayat hi­kâyesine bir göz atalım:

Esir pazarından satın alınmış bir ço­cuk... Kanlıca’da geçen birkaç yıİ... Sonra uzak bir ülkeye yolculuk, bir şark sarayı... ve Avrupa. Batının içti­mâi müesseselerine hayranlıkla eğilen genç bir tecessüs. Kanma bilmeyen bir öğrenme aşkı. Ve tekrar... teced­düt humması içinde çırpınan Tunus’a dönüş. Batı irfanıyla bilenen bu çetin irade karşısında bütün kapılar kendi­liğinden açılır. Tunus beyinin eski kö­lesi, Tunus’un Müdiri Reisi olur. Son­ra yeniden Avrupa: Almanya, Fransa, İngiltere, italya hükümdarları nezdinde çeşitli görevler, nihayet zengin bir tecrübeyle İstanbul.

Hayreddin, Osmanlı efkâr-ı umumiyesinin meçhulü değildi. 28 Ağustos 1 875’de yayımlanan İttihad gazetesi, paşanın ıslahatçı kişiliğini koltuk ka­bartıcı bir mukayeseyle mühürlüyordu: Devlet-i Aliyye için Reşid Paşa ne ise, bugünkü Tunus için Hayreddin Paşa odur. İktidar-ı ilmîsine gelince... el-Cevâib gazetesinde tefrika edilen Akvemü’l-Mesâlik en parlak delil. “Hikmet-i hükümeti bu eser-i celilden iktibas edenlerin bir büyük devlet ida­resine muktedir olabilecekleri şüphe­den vareste”. Oysa eser Paşa’nın “kudret-i şâmilesinden” bir nebzedir. Artık “sahib-i eserin siyasî kudretini” tasavvur edin.

Saraya yakın nüfuzlu dostlar da bu sitayiş taarruzunu sürekli telkinlerle destekliyorlardı. Devlet-i Aliyye buh­ran içindeydi. Padişah, meclisi dağıt­mak zorunda kalmıştı. Garabetleriyle temayüz eden Vefik Paşa’nın yerine Avrupa ahvalini bilen tecrübeli bir ve­zir aranıyordu. İstanbul’a gelir gelmez I iltifat-ı şahaneye mazhar olan Hayreddin, birkaç ay sonra mühr-ü sadare­te nail oldu.

Bu beklenmedik ikbâlin Osmanlı intelijansiyasında sevimsiz tepkiler uyandırması mukadderdi. Namık Ke­mâl için, Paşa’nın İstanbul’a gelme­mesi çok daha hayırlı olacaktı. “Pa­şa belki Buhara veya Tahran’da bir iyi sadr-ı âzam” olabilirdi. Fakat “biz Tunus’dan memur dilenecek kadar” düşmemiştik (Menemenli Rifat Beye mektup, 5 Ekim 1878). Şâirin on dört gün sonraki mektubunda da şunları okuyorduk: “Hayreddin Paşa için, biz Tunus’dan vükelâ dilenmeye muhtaç değiliz dediğim ciddiydi; çünkü Tunus mâtûmât-ı siyasîyece bizden çok aşa­ğıdır.” 1 Kasım 1878’de daha taraf­sız görünmeye çalışan Namık Kemal’e göre, “Hayreddin Paşa’ya ahlâkça vükelâmızın hiçbiri müsavi olamaz, fa­kat idrâkçe hepsi müsavidir”. Kemâl’­in Paşayla muarefesi yokmuş, Akvemû’l-Mesâlik” okumuş sadece, “o maskara Akvemû’l-Mesâlik’i”.

Belki şairane bir öfke. Ama Kemâl büsbütün haksız da değildi: Osman­lıdan çok İslâmdı Paşa... Hayatı Tu­nus’ta geçmişti. Türkçe bilmiyordu. Yâni Devlet-i Aliyye ahvalinin yabancısıydı. Gönülden bağlıydı hilâfete. Çünkü âlem-i İslâmın en büyük tem­silcisi, en güçlü desteği halifeydi. Hayreddin, Abdülhamid Han’ın iltifat ve İti­madını kazandığı halde, sekiz ay son­ra sadaretten ayrılmak zorunda kaldı. Kemâl’in Akvamü’l-Mesâlik düşman­lığı, Ali Suavi’ye duyduğu kinin uzan­tısı. Filhakika Akvemü’l-Mesâlik sarıklı ihtilâlcinin başucu kitaplarından biriy­di.

Çağdaş   bir  Amerikan   yazarının “hem siyaset tarihçileri, hem siyasî felsefeyle uğraşanlar için eşsiz bir terkib”   diye  tanıttığı  bu  vesîka-kitap 1867’de yayımlandı. Hayreddin eseri kaleme alırken devlet hizmetinde değildir. Ne var ki geçici bir küsuftu bu. Tekrar politikaya döneceğini biliyordu,henüz gençti (40-45 yaşlarında).

Kapaktaki isim: “Ülkeleri tanımak için en emin yol.” Eser üç bölüme ay­rılmıştı: Önce Mukaddime, sonra Av­rupa’yı tanıtmaya çalışan I. kitap (342 s.), sonra: Dünyanın coğrafî bölgele­ri, hicrî ve milâdi tarihlerin karşılaştı­rılması ve bol bol takriz. Kitabın ruhu: Mukaddime. Paşa hem Doğuya, hem Batıya seslenen bu müdafaanâmeyi bir yıl sonra Fransızcaya çevirtir. Abdurrahman Süreyya’nın 1878’de Akvamû’l-Mesâlik adıyla Türkçeleştirdiği Mukaddime’nin mükemmel bir İn­gilizce tercümesi de var: Leon Cari Brown, 1867.

                                                                                    (TCT Ansiklopedisi, 1985)

Yazar: CEMİL MERİÇ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör