Feridüddin Attâr

Eczacı, Tıp Doktoru, Mutasavvıf, Şair

Diğer İsimler
Feridüddin Muhammed b. İbrahim, Feridüddin Ebû Hamid Muhammed

Mutasavvıf, şair, hekim ve eczacı (D. 1120, Nişabur - Ö. 1229, Şadbah). Tam adı Feridüddin Muhammed b. İbrahim’dir. Feridüddin Ebû Hamid Muhammed olarak da bilinir. Attar'ın yaşamı hakkında bilgiler çok azdır. “Attar” adı, ilâç, esans, parfüm satan babasından dolayıdır. Tasavvufta ise “attar” sözcüğü, “ünlü mutasavvıf” anlamına gelmektedir. Feridüddin-i Attar, ortaçağda yaşamış olan biridir. 1119 yılında doğduğu ve 1230 yılında da 110 yaşındayken öldürülmüş olduğunu savunanlar da vardır.

Döneminin en büyük şairlerinden ve din bilginlerinden sayılan Ferîdüddin-i Attar, zühd (dünya nimetlerine yüz çevirme) ve takvâ (Allah’ın yasakladığı şeylerden kaçınma) sahibi bir insandı. Küçüklüğünde Şadbah kasabasında bir yandan babasının yanında attarlık mesleğini öğrenirken, bir yandan da Kutbüddin Haydar adlı din büyüğü bilgininin sohbetlerine devam ediyordu. Babasının ölümü üzerine onun yerine geçerek, attarlık mesleğini bir süre daha sürdürdü. Bu işle uğraşırken, bir yandan da değerli dinî kitapları, velilerin hayatlarını ve menkıbelerini okuyordu. Cengiz’in istilâsında bir Moğol askerinin eline esir düşerek şehid edildiği biliniyor. Şadbah kasabasında toprağa verilmiş olan Feridüddin Attar’ın mezarı ziyaretgâh haline gelmiştir.

Bütün ömrünü takva sahibi olmaya ve edebî eserlere çalışmakla geçirmiş olan Atar, Otuzdan fazla eser yazmış, bir de kısa şi­irlerden oluşan “Divan” bırakmıştır. Manzum yapıtları 45 bin beyit tutmaktadır.

Mısır, Suriye, Arabistan, Hindistan ve Orta Asya’yı gezdikten sonra İran’ın kuzey doğusunda, doğduğu kent olan Nişabur’a yerleşti. Burada uzun yıllar ünlü mutasavvıfların şiirlerini ve özdeyişlerini toplamakla uğraştı. Mutasavvıflardan Kutbüddin Haydar’a olan bağlılığı, dînini öğrenme istek ve arzusu dayanılmaz bir duruma aldığında, attârlığı bıraktı  ve dükkânında bulunan malları da sadaka olarak dağıttı. Bundan sonra, Rükneddîn-i Ekaf adında büyük bir din büyüğünün dergâhına giderek, onun öğrencilerinden oldu.

Attar’ın olduğu söylenen edebi eserlerin birçoğunun gerçekte onun kaleminden çıkıp çıkmadığı konusu ile yaşamına ve ölümüne ilişkin ayrıntılar üzerinde bilim adamları arasında büyük görüş ayrılıkları vardır. Atar, İran’da Sünni inançlara bağlı bir yönetimin egemen olduğu dönemde, “Mazharü’l Acaib” adlı kitabıyla Şiiliğe eğilimli olduğunu açığa vurunca, Semerkandî adındaki bir müftü tarafından kitabı yakılmış ve Attar’ın evi yağma edilmişti. Bu olay üzerine Attar, Mekke’ya kaçmak zorunda kaldı ve son yapıtı “Lisanü’l Gayb”ı orada yazdı. Orada öldüğü de rivayet edilir.

Attar aslında düşünceleri, edebi temaları ve üslubuyla yalnızca Fars edebiyatını değil, öteki İslâm edebiyatlarını da etkilemiştir. Feridüddin-i Attar'ın Farsça bir şiirinin çevirisi şöyledir:

 

“Sırlar âlemine uçan kuş idim.

Alçaktan yükseğe çıkmak istedim.

Sırra mahrem kimseyi bulamayınca

Girdiğim kapıdan ben yine çıktım.”

 

Attar’ın; “Söyle bana, insan nedir? Bir sefil mahlûk, bir avuç toprak ve iki günlük bir varlık... Bir so­luk onu hayat ile ölüm arasın­da tutmaktadır. Bütün varlığı bu soluk, bu nefes sayesinde­dir.” biçimindeki düşüncesi de, kendisinden sonra gelmiş olan Pascal'ın kum tanesi ve su dam­lası örneğinde de dile getirilmiştir. Bu görüşü Nizamî’nin şu beytinde de dile gelmiştir: “Var­lıkla yokluk arasındaki fark bir kıl kadardır.”

Feridüddin Attar'ın hele, insanın güçsüzlüğü hakkındaki şu görüşü çok güzel ve çok sanatlıdır:

“İnsan her gün biraz daha ilerlediğini sanır; hayâl; o, gözü bağlı değirmen çeviren deveye benzer, gözlerinden bağ alının­ca görür ki, hâlâ ilk başladığı yerdedir. Ya da kumar oynayan Yahudi öyküsünün bir benzeridir: Parası kalmayınca gözlerinden biri üzerine oyna­mayı kabul eder de dini üzeri­ne oynama teklif olununca kı­zar.”

Bir ara hacca giden Feridüddin Attâr, yolculuk sırasında tasavvuf ehli ve âriflerden (bilgili kişiler) birçok insanla görüştü. Bundan sonra tasavvufî kitapları okumaya başladı, nasihat, tasavvuf ve hakikate ait şiirlerle ilgilenmeye başladı. Bir sohbet sırasında amel yaparken riyanın, korkunç bir âfet olduğunu, Allah’ın rızasına uygun olmayan işlerin, uygulamalarının boş şeyler olduğunu söyledikten sonra şöyle bir menkıbe anlattı:

Sâlihlerden (Allah’a bağlı) biri bir mescide sabaha kadar ibadet etmek için girmişti. Geceleyin bir ses duydu. Sanki mescitte biri vardı. O kişi, kemal sahibi birisinin geldiğini zannetti ve aklından; ‘Böyle bir yere büyük zâtlar ancak Allah’a ibadet etmek üzere gelir. Bu kişi beni görür, halime bakar.’ diye düşündükten sonra, bütün geceyi seher vaktine kadar ibadetle geçirdi, dualar etti. Kendini nasıl göstermek istiyorsa öyle yaptı. Seher vakti etraf ağarınca geriye dönüp baktığında orada bir köpeğin yattığını gördü. Kalbi utanç ateşi ile yandı ve kendi kendine;Ey edepsiz herif! Allah’ın seni şu köpekle terbiye etti. Bütün gece köpek görsün diye ve köpek için ibadette bulundun. Ne olurdu bir gececik de Allah için uyanık kalsaydın. Ey nefsim! Senin bir gece bile Allah için riyâsızca ibâdet ettiğini görmedim. Sen, Allah’tan utanmaz mısın? Kendi kadrini mevki ve dereceni şimdi gördün. Şu dünyada elinden bir iş gelmez, gelse bile ancak köpeklere lâyık olur.” dedi.

Ferîdüddîn Attâr der ki: “Ey gâfil! Sen nefs sahibisin. Bu dünyada kendini hesaba çek. Kalbindeki pislikleri temizlemek için mücahede et. Büyükleri de kendinle kıyaslama. Zira bir veli, zehir de yese o zehir bal olur.”

Attar, “Mantıku’t Tayr” adlı kitabı eserlerinin en önemlisidir. Asıl konusu Gazalî’nin bir mesnevisinin oluşturduğu yapıtta; kuşların, yani mutasavvıfların, kendilerine kral, yani Tanrı, seçmek istedikleri mitolojik Simurg (Anka) kuşunu aramalarını anlatır. Son bölümünde, hayatta kalan kuşlar, Simurg’un aynayı andıran çehresindeki görüntülere bakarak, Simurg’un kendileri olduğunu anlarlar. Attar bu yapıtıyla, Tanrı’yı arayın kişinin bütün evreni dolaştıktan sonra da onu ancak kendi içinde bulabileceğini vurgulamak istemiştir.

ESERLERİ:

Musîbetnâme (Mesnevî türünde yazılmış olan eserde pek çok küçük öykü anlatılır. Tarîkatnâme adıyla Türkçeye çevrilmiştir.), Esrârnâme (Tasavvuf hakkında olan bu eser, Türkçeye çevrilmiştir, Türkçe 2. Bas. 2013), Mantık-ut-Tayr ve Makâmât-ı Tuyûr (1944-45 yıllarında iki cilt olarak yayımlanmış tasavvufî bir eserdir. Konusu Ahmed-i Gazâlî'nin Risâlet-üt-Tayr'ından alınmıştır., Türkçe yeni basımı 2005 ), Muhtârnâme (Konulara göre düzenlenmiş bir rubâiler toplamıdır. İkinci Selîm zamânında Türkçeye çevrilmiştir.), Cevher-üz-Zât (Allah’tan başka her şeyin geçici olduğunu konu alan bir eserdir.), Üştürnâme, Bülbülnâme, Bisernâme, Haydarnâme, Deryânâme, Leylâ ve Mecnûn, Mahmûd-u Ayaz, Mahzen-ül-Esrâr, Mazhâr-üs-Sıfât, Miftâh-ül-Fütûh, Vuslâtnâme, İrşâd-ı Beyân, Velednâme, Hırâdnâme, Hayâtnâme, Şifâ-ül-Kulûb, Uşşaknâme, Kenz-ül-Esrâr, Kenz-ül-Hakâik, Mazhar-ül-Âsâr, Mîracnâme, Misbahnâme, Hüdhüdnâme, Mahfinâme, Kemâlnâme, Tercümet-ül-Ehâdîs, Zühdnâme, Karıncanın Aşkı - İlahiname'den Şeçme Hikayeler (2009), Tezkiret-ül-Evliyâ (Velilerin biyografileri, menkıbeleri ve veciz sözlerini derlemiştir. Aslı Farsça olan bu eser, Süleyman Uludağ tarafından 1985’te Türkçeye; ayrıca Fransızcaya, Arapçaya çeşitli defalar çevrilmiştir, yeni bas. 2012), Terceme-i Pendnâme-i Attar  - Edirneli Emrî (M. Sait Mermut, 1993), Diyarbekirli Ahmet Mürşidî - Pendnâme (M. Sait Mermut, , 2012), Terceme-i Pendnâme-i Attar  - Emre (Metin-Sadeleştirme - Tıpkıbasım, M. Sait Mermut, 2015).

KAYNAKÇA: İbrahim Kutluk / Attar’ın Musibetnâmesi (doktora tezi, 1962) - Attar’ın Tezkiretü’l-Evliya’sı Tercümesi,(1962), Ana Britannica Genel Kültür Ansiklopedisi (c.2, 1986), İslâm Âlimleri Ansiklopedisi (2008), İhsan Işık / Ünlü Fikir ve Kültür Adamları (Türkiye Ünlüler Ansiklopedisi, c. 3, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (C. 12, 2017).

 

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör