Enver Yorulmaz

Yazar, Şair

Doğum
27 Kasım, 1947
Eğitim
Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi
Burç
Diğer İsimler
M. Özgür Başaran, Mustafa Naci, Ey Çağdaş, Kemal Aydın, Devrim Başar, Umut Barış

Şair ve yazar. 27 Kasım 1947, Ergani / Diyarbakır doğumlu. Bazı yazılarında M. Özgür Başaran, Mustafa Naci, Eylem Çağdaş, Kemal Aydın, Devrim Başar, Umut Barış imzalarını kullandı. İlk ve ortaöğrenimini memleketinde tamamladı. Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunudur. Üniversite öğrenciliği yıllarında Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü ve İller Bankası Nazım Plan Bürosunda çalıştı. 1972’de aktif politika yapmak üzere siyasete atıldı. 1973’te Üniversitelerarası Halk Müziği yarışmasında birinciliği alınca, bu kez HAMOY Derneğine katılıp bir süre müzikle uğraştı.

1974’ten itibaren Antalya’da memur olarak görev yaptı. 1977’de Zonguldak-Filyos Ateş Tuğlası Fabrikasına, 1978’de Sümerbank Genel Müdürlük Halkla İlişkiler Amirliğine tayin oldu. 1 Ocak 1988’den itibaren Çaba dergisini çıkarmaya başladı. Diyarbakır'ı ve Diyarbakırlıları tanıtan dergisini bütün zorluklara rağmen 2013'e gelindiğinde de ısrarla ve inatla yayımlamaya devam etti. 1978-98 yılları arasında Sümerbank dergisi ve gazetesinin genel yayın yönetmenliğini, yazarlığını ve teknik yönetmenliğini yaptı. 1998’de emekliye ayrıldı.

İlk ürünleri Çocuk Haftası ve Sanat Dünyası dergileri, Öz Diyarbakır, Dicle, Mücadele ve Ufuk’ta yer aldı. Daha sonra Antalya gazetelerinden Şelale, Hürses ve Antalya’da makaleleri ve öyküleri; Ankara’da Ulus ve Barış gazetelerinde makale, öykü, roman ve inceleme yazıları yayımlandı. Roman ve hikâyelerinin konularını gerçek yaşamdan seçti. 1997’de Sanayi-Sen Sendikasının kuruluşunda basın müşavirliği ve yönetim kurulu üyeliği görevlerini üstlendi. Atatürkçü Düşünce Derneği, 27 Mayıs Devrim Derneği üyesidir.

İçimizden biri olan, bir mütevazı kişinin peş peşe yayımladı­ğı on dört kitabı var elimizde; bu kitaplardan ikisinde şiirler, dör­dünde öyküler, dördünde roman, birinde söyleşi ve üçünde de deneme türü yazılar bulunmakta.

“Başkentteki çeşitli gazetelerle dergilere sürekli yazan Enver Yorulmaz’ın iki romanı yöresel gazetelerde tefrika edilmiş ve o arada on dört kitabı da peş peşe yayın dünyasına girmiş.(…)

Fato”adlı eserde 14 öykü yer almakta olup, kitaptaki ilk öykü, esere de adını vermiş...

“Enver Yorulmaz’ın öyküleri, daha çok anı-öykü’dür. Anlatış biçimi yalın, gözlemi güçlüdür. İfadelerindeki edebî güç arttıkça yazar, adını daha geniş bir biçimde duyura­bilecektir.” (İrfan Ünver Nasrattınoğlu)

ESERLERİ:

ŞİİR: Güneş Bir Başka Doğsun (1979), Sen Hain Ol Yaşam (1982), Seni Yalnız Gecelerime Sakladım (2006).

ÖYKÜ: Fato (1985), Onaltıncı Sokak (1986), Önce Umutlar Kök Saldı (1996), Gecenin Sessizliği Altında (1996)Kasabadaki Kınalı Keklik (2003), Tutkunun Elindeki Sır (2005).

ROMAN: Merhaba Yaşam (1986), Sahildeki Adam (1987), Tayfunlar Estikçe (1989), Şafağın Öncüleri (1993).

DENEME-SÖYLEŞİ: Güneydoğu Güneydoğu (1997), Merhaba Ey Demokrasi (1998), Ne Yamandır Diyarbakır Elleri (1998),Sefaletin Gölgesinde (1999).

YAYINA HAZIRLAMA: Şemsettin Murat / Umudum Sende Kaldı (1986), Şükrü Usta / Korkarım ki Ben Zamansız Ölürüm (1988), Zülküf Yorulmaz / Kaybolan Gençlik (1994), Ruhi Nedimoğlu / Bir Kültür Yumağı Diyarbakır, Osman Aközel / Yaşam Korkusuz Olsun (1997), Recep Acay / Ben-u Sen’in Gülleri (1997), Nur Orcan / Papatyalar Ağlar mı (2000), Muharrem Güler / Adım Adım Diyarbakır (1996), Ayşe Serap Buyurgan / Aşka Sevdalandım (2001), Üstün Çaba Yorulmaz / Yıldızlara Baktıkça Beni Anımsa (2002), Ebru Nil Özdoğru / Laf Aramızda (2005), Üstün Çaba Yorulmaz / Kalbimin Sessiz Çığlığı (2005, şiir), Vecdi Subaşı / Diyarıma Gidilecek Zamandır (2005).

KAYNAKÇA: İrfan Ünver Nasrattınoğlu / Bir Adam – On Dört Kitap (Size dergisi) - Bir Adam Üç Kitap (Size dergisi, Ekim 1985), Enver Yorulmaz: “İnsanlarımızın Mücadelesini Anlatmaya Çalıştım...” (Çağdaş Sanat dergisi, 1989), Barış gazetesi (29.12.1983), Sunay Akdoğan / Yeni Asır gazetesi (2.10.1985), Güneş gazetesi (17.2.1986), Cumhuriyet Kitap (27.7.1986), Recep Acay / Ben-u Sen Gülleri (söyleşi, 2002), İhsan Işık / Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2. bas. 2009) - Diyarbakır Ansiklopedisi (2013) -  Geçmişten Günümüze Diyarbakırlı İlim Adamları Yazarlar ve Sanatçılar (2014).

HARRAN'IN YARALI CEYLANI

Doğanın buralardaki sertliğinden midir, rüzgârının azizliğinden midir nedir; bir türlü çözülemeyen feodal yapının asırlara uzanan altyapısı, hâlâ Güneydoğu’da insanlarımızın yaşamını kendi yeline takıp harman gibi, üstelik alabildiğine savuruyor. Bazen bir sigara yaprağı gibi önüne katıp oradan oraya sürükleyen esintiler, bazen de derin kuyular gibi yutarak, onların varlığından geriye ne yazık ki bir eser bile bırakmıyor.

Bu topraklar üzerinde Cumhuriyetle beraber söylenmeye başlanan özgürlük şarkıları, ne hazindir ki bazı yerlere hâlâ ulaşmamış... İşte bu yüzden öyküsünü anlatacağımız Neslihan da tayfunların önüne katılan varlığıyla, oradan oraya bir yıldız gibi kaymaya başladı. Dilerseniz gelin henüz baba ocağındaki çekilmez günlerinden girip, onunla birlikte zamanı katederek yaşamaya başlayalım:

Kasabanın ileri gelen ağalarından Cafer beyin kızı olan Neslihan, annesinin vefatından sonra çile dolu günlerini kahır içerisinde sürdürmeye çalışırken, bazen umutlarını yitirir gibi oluyordu. Ağa babasının evine gelip gidenlerin hizmetini gün boyu tüm gücüyle yapmasının dışında, üvey annesinin korkunç baskıları, onu içten içe kemirip duruyordu. Ne yapmalıydı da kurtulmalıydı bu işkencelerden? Üzülmesini istemediği, aynı zamanda sorunlarını aktarmaya cesaret edemediği Cafer babasına yüreğini açamadıkça, içindeki birikimler her geçen gün artıyor ve onu günün birinde patlama noktasına doğru sürüklüyordu.

Üvey annesi, peş peşe doğurmaya başladığı çocuklarının her türlü hizmetlerini de Neslihan’a yükleyince, koca evin ağır yükünü kaldırmaya dayanamayan kızcağız, başını alıp oralardan bir gün gitmeyi kim bilir kaç kez kafasına koydu. Tek başına nerelere gidebilir hem ne yapardı? İşte yine üvey annesinin sesi;

— “Kız Neso!, boynun kopa; çabuğ tulumbanın başına geç bahçeyi suvar! Fidanlar hep neredeyse kuruyacağ..

Boynunu büküp durdu yavrucak. Onca iş arasında bir de elleri nasır bağlayıncaya dek tulumbanın sapına yapışıp ha bire kuyudan su çekecekti. Koca bahçe kim bilir kaç kazan su yutacaktı. İşin yoksa çek babam çek!... Tulumbanın sapı bir de öyle çok ağır işliyor ki; “Duumm-lop, duuum-lop Bir avuç suyu ağzından boşaltıncaya dek adeta insanın canını alıyor...

Ağanın ayak işlerini yapan Samet, ay parçası Neslihan’ı öyle kuyunun başında görünce ilk kez, tüm cesaretini toplayıp su içmeye geldi. Usul usul kapıdan yana yürürken, kim bilir kaç kez “Gitsem mi, gitmesem mi?” diye, ikilemde kaldı. Başından aldığı kasketini avucunda sıkıp dururken, birden tüm korkusunu yenip kafasına tekrar geçirdiği gibi Neslihan’ın karşısına dikeldi;

— “Bu Allah’ın sıcağında sanki kavurma yemişem, ciğerim ateş kimi yani; eğer izin verirsen bir avuç su içem?”

Acaba birileri etraftan görüp canına okur mu kuşkusuyla çevresini gözetleyen Samet, diğer yandan hafif tebessümüyle yüzünde güller açan Neso’nun vereceği yanıtı sabırsızlıkla beklemeye başladı. Saçları beline dek inen al yazmalı ağa kızı, beklediği fırsatı yakalamışçasına şartını söyledi;

“Ula Semo! Senden bir dileğim var; eğer dediğimi yaparsan, izin veriyem, yoğsam vermiyem!”

Samet neredeyse havalara uçacaktı. Kanadı yoktu ki dağlardan dağlara konsun; tıpkı kartal gibi. 0 anda kendini nasıl güçlü hissettiğini bilemezsiniz. Hiç zaman yitirmeden yanıt verdi;

— “Neslihan hanım, emrin başım üstüne! Sen buyur ben yapam; İstersen canım feda!”

Neslihan işi sağlama aldı;

— “Sonra caymağ yoğ ama? Erkek adam dedin mi sözün de durur değil mi?”

— “Elbette dururam! Dedim ya; iste, canımı verem!”

— “O zaman eyi dinle; bu gece al beni götür buralardan! Ya sen götürürsen, ya canıma kıyaram! Tamam mi?”

— “Kız sen ne deyisen? Ağa ikimizi de ipe götürür valla!”

— “Hane istesem canıni verecağtın? Hem sen ne biçim erkeksen; iki Dakka önce verdiğin sözü tutmisan? Yazığlar olsun!

— “Yav sen ele bişe istisen ki; gere ki kendi ipimizi kendimiz çekağ!”

— “Hane istesem canıni verecağtın? Yazığlar olsun senin erkeklığına

— “Sahan gene söyliyem; iste, canımi vereyim!”

— “O zaman bu gece sahat onda beni avlunun çığış kapısında bekle, anlaştığ mi?”

Yeni açan bir tomurcuğun halini yansıtan Neslihan’ın bu isteğine karşı çıkamayan Samet, kelleyi koltuğa alma pahasına, yapılan öneriyi kabul etti. Kurtuluş sevinci üzerine çöken Neso, sonsuz bir mutlulukla yeniden tulumbanın sapına yapıştı. Bu kez öyle basıp indirdi ki; buz gibi kuyunun suyu gürül gürül dökülmeye başladı. Artık bulduğu moralle cümleleri daha mutlu kuran ağa kızı, Samet’e sanki dünyaları bağışladı;

— “De hade! Ne durisan? Gel de iç suyunu!”

Üzerindeki korku ve şaşkınlığı atan şapşal Semo, iki avucunu birleştirdiği gibi, tulumbanın ağzına dayadı. Neslihan’ın elinden dökülen suyu, dünyanın en değerli ilacı gibi, lukur—lukur midesine gönderdi. Onu tüm yaşantısının özgürlük sembolü olarak gören Neslihan, kana kana suyunu içen delikanlıya bu kez sonsuz bir mutlulukla baktı...

Ağustos böcekleri baharın tazelikleri arasından cır, cır, cır diye ötüp dururken, ağanın kangal köpeği de adeta ağırlığını koymak için ulur gibi. havlayıp havlayıp duruyordu. Gecenin sessizliği kasabanın üzerine karanlık bir perde gibi çökmüştü. O saatlerde her yandan in cin elini ayağını çekmiş gibi koca köy bir sessizliğe bürünmüştü. Bohçasına bir iki elbisesini koyan Neso, yavaşça evlerinin kapısını açıp avluya çıktı. Hiç zaman yitirmeden dış kapıya yöneldi. Deminden beri, adeta toprağı incitmekten kaçınır gibi yere adımlarını sağlam basan Semo, sokağın bir kenarında beklerken yaşantısının en korku dolu anlarını sürüyordu. Köşkün dış kapısı açılınca derin bir soluk aldı. Tıpkı bir gölge gibi sokağa süzülen Neslihan, ardındaki kapıyı yavaşça örterek, en ufak bir gürültüye bile meydan vermedi. Yanına koşan Samet, adeta nefesini tutarak konuştu.

— “Canım benim! geldin mi? Hade bir an önce gideğ burdan!”

Kalbi duracak gibi güm-güm atan Neslihan, arkasında zehir zemberek bir yaşantının tüm ızdırabını bırakarak, okyanuslara açılan bir martı gibi kendini özgür hissetti. (…)

(Tutkunun Elindeki Sır, 2005)

MERHABA DİYARBAKIR

Ne acılar, cefalar benimle hep yükseldi

Alev alev tutuştum yaşıyorken bağrında

Kimi gece uykusuz kimi gece kor geldi

Çıplak ayak dolaştım yağmurunda karında

 

Çocukluğum Ergani’de yine keder içinde

Gençlik çağım gözyaşıyla dirhem dirhem eridi

Bir çöp gibi harcandık öz babamın elinde

Dicle nehri derdimizi yıkamaya yetmedi

 

Yuvamızı bir kenara bir köşeye atarken

Zalim babam orda-burda hayatını yaşadı

Bizler kuru ekmeğe suyu katık yaparken

O da tüm servetini zevki için harcadı

 

Gelsin dostlar ve içkiler ve de ağır kumarlar

Ne bağ kaldı ne bostan aşklarına yedirdi

İş gereği dolaşırken nice nice diyarlar

Bizlere kan kusturup küllahı ters giydirdi

 

Bir yandan okulumu sıkı sıkı tutarken

Öte yandan küçük yaşta ne işlerde çalıştım

Geleceğin hesabını ince ince yaparken

Esen bin-bir tufana set olmaya çalıştım

 

Güç de olsa bitirdim ortaokul liseyi

Dertlerimi paylaştım Esfel Bahçelerinde

Dicle sahillerinde unuturdum çileyi

Güneş’e yönelirdim Atam’ın elleriyle

 

Bir sevgili beğendim o da hayırsız çıktı

Benimle eğlenirken ne keyifler sürerdi

Tüm şımarık edasıyla beni bir de o yıktı

Yükselen figanımdan haz duyarak gülerdi

 

Karahübür dutunu o güzel kavunumu

Tarihi surlarınla bir kenara bıraktım

Can dostu insanımı, Esmerim oyununu

Nasıl da kına gibi alıp kalbime yaktım

 

Ve derken bir baharda seni tacımla koydum

Kaça kaça ulaştım ta Ankara iline

Ne senin özlemine ne de suyuna doydum

Çaresizlik kaptırdı beni gurbet yeline

 

 

Bir yandan ekmeğimin arkasından koşarken

Bir yandan Fakülteyi sonuna dek götürdüm

Senden çok uzaklarda böylesine yaşarken

Gönlümün bahçesinden sana sevgi tüttürdüm

 

Çektiğim tüm çileler ve kederler bir yana

Benden sana yüzlerce binlerce kız merhaba

Her seferde içiyorum özlemini kana kana

Merhaba ey DİYARBAKIR, ey sevgili merhaba!

YENİ ÇABA DERGİSİ

Yeni Çaba” dergisi, yayın yaşamına daha önce yayımlanan Çaba (Ocak 1988 – Ocak 1998, 66 sayı) dergisinin yerine kurulmuştur. İmtiyaz sahibi ve yazı işleri müdürü, genel yayın yönetmeni, başyazarı, teknik yönetmeni ve haber editörü de Enver Yorulmaz’dır. Ancak Enver Yorulmaz'ın memurluk döneninde sahibi ve yazı işleri müdürü olarak kardeşi Nizamettin Yorulmaz gösterilmişti. Enver Yorulmaz, dergideki yazılarında kendi adı yanı sıra M. Özgür Başaran, Mustafa Naci, Kemal Aydın ve Eylem Çağdaş imzalarını da kullandı.

Ankara'da yayımlanan Yeni Çaba dergisi öncelikli olarak; kentin dışındaki Diyarbakırlılar arasında sosyal, kültürel, sanatsal ve haberleşme bağlantılarını sağlamak / kurmak amacıyla çıkmaya başlamıştı. Bununla birlikte yörenin tarihi, sanayisi, ekonomisi, yöresel halkbilim değerleri, müziği ve buna bağlı olarak yöreden yetişen değerli ses sanatçıları ile şair ve edebiyatçılarına da kulak vermeyi ilgi alanına alıyordu.  Yöre sanatçılarının eser ve kitaplarını yayımlamak da bu derginin ileriye dönük amaçları arasındaydı.

Ocak 1999'dan beri yayınını Yeni Çaba olarak sabırla sürdüren Yeni Çaba, değişik kalemlerin yer aldığı dergi, yeni yazar ve şairlerin yetişmesine de gayret etti. Dergide çok sayıda Diyarbakırlı şair, yazar ve sanatçıyla birçoğu kaynak değerinde söyleşiler yayımlanmıştır.

Kendisiyle söyleşi yapılan, ya da yazı ve şiirlerine yer verilen isimlerden bir bölümü şunlardır: Kadri Göral, Av. Şevket Beysanoğlu, Müslüm Üzülmez, Av. Reşid İskenderoğlu, Av. İhsan Fikri Biçici, Recep Acay, Mahsun Kırmızıgül, Cemal Güvenç, Tamer Abuşoğlu, Sedat Arıtürk, Esnaf Cemal Savan, Adil Tekin, Ahmed Arif, Prof. Dr. Halil Değertekin, Kadir İpek, Recep Kaymak, Erol Demiröz, Faysal Öztürk, Ahmet Özer, Nuri Erkal, Eylem Beran, Orhan Asena, Fehmi Salık, Nevin Güzelses, İhsan Işık, Coşkun Sabah, İzzet Altınmeşe, Ramazan Şenses, Emin Turgay, Kenan Temiz, Barış Can, İzzet Yıldızhan, Suzan Samancı, Osman Aközel, Fırat Araboğa. Salih Şimşek.

Yeni Çaba’ya Türkiye’nin birçok bölge ve illerindeki yazar, sanatçı ve gazeteciler de katkı vermişlerdir. Ergani ilçesi Sesverenpınar (Hilar) yöresindeki Çayönü Höyüğü’nde yapılan 35 yıllık arkeolojik çalışmaların sonucu ortaya çıkartılan 10 bin yıllık insanlık tarihinin geniş kesimlere duyurulması için çaba gösterdi. Çaba ve Yeni Çaba dergileri; “Halk için mücadele veren şair ve yazarların, fikir ve düşünce adamlarının şana ve şöhrete gereksinimi yoktur” görüşünü ilke edinmiştir. 2013 yılına kadar toplam 140 sayı çıkmayı başaran "Yeni Çaba" dergisi,  25 yıldan beri Ankara'da yayını sürdürmekte, Diyarbakır'ı ve Diyarbakırlıları tanıtmaya devam etmektedir.

Yazar: -

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör