Coğrafyacı, tarihçi, bibliyograf (D. 1609, İstanbul - Ö. 6 Ekim 1657, İstanbul). Asıl adı
Mustafa’dır. Hacı Halife, Hacı Kalfa adıyla da tanındı. Babasının adı
Abdullah’tır. Beş yaşındayken babasının özel olarak tuttuğu İsa Halife
el-Kırımî’den ilk dini bilgileri alarak Kuran’ı kısmen ezberledi. Daha sonra da
dilbilgisi ve hattatlık dersleri aldı. Kısa bir süre divan Kâtipliği (1623)
yapıp, Enderun’dan yetişme bir silahtar olan babası ile Tercan (1624 ) ve
Bağdat (1625-26) seferlerine katıldı. Her iki savaşta da savaşın tüm
safhalarına ve sıkıntılarına, ordunun Bağdat’ı alamadan geri dönüşü sırasındaki
kıtlık ve karışıklıklara tanık oldu. Dönüş yolculuğunda babasının ölümü üzerine
bir süre Diyarbakır ve Erzurum’da kalarak döndüğü İstanbul’da kendini
yetiştirmeye koyuldu (1628-29). Tanınmış bilginlerden ders alarak bilgilerini
genişletti. Bu arada babasının arkadaşları tarafından Süvari Mukabelesi Kalemine
tayin edildi. Daha sonra katıldığı Bağdat (1630) ve Hemedan (1638) seferlerinde
ordu defterlerini tuttu.
Bu
zaferler sırasında uğradıkları ve zapt ettikleri Gülanber Kalesi, Hasanabad,
Hemedan, Bîsütun gibi şehir ve menziller hakkındaki gözlemlerini Cihannüma
ve Fezleke adlı eserlerinde anlattı. Ordunun Halep’e çekilmesiyle hacca
gitti. Ardından Diyarbakır’daki orduya katıldı. Burada bazı âlimlerle ilmî
sohbet ve tartışmalar yaptı. 1635’te IV. Murad’ın Revan Seferine katıldı. Bu
sefere ait gözlemlerini de Fezleke’ye aktaran Kâtip Çelebi, on yıl kadar
sürmüş olan ordu hizmetinden ayrılarak ilmî araştırmalarına başladı. Yazar bu
durumunu Hz. Muhammed’in bir hadisine telmihte bulunarak, “Büyük cihaddan
küçük cihada dönmek” şeklinde ifade etmiştir. Bu arada kendisine kalan
mirasla çok sayıda kitap alma imkânına kavuştu. Daha çok tarih, tabakat ve vefayat
türü eserler okudu.
Ertesi
yıl bu kez zengin bir akrabasının ölümü üzerine payına düşen büyük mirasın
300.000 akçesini yine kitaplara yatırdı. Geri kalanla da evini tamir ettirerek
evlendi. Yine medrese derslerine uzun süre devam ederek bilgilerini arttırdı ve
bu arada bazı talebelere de ders verdi. Girit seferi sebebiyle harita yapımıyla
da ilgilenen Kâtip Çelebi, terfi meselesiyle ilgili bir tartışma sonucu
memuriyetten ayrıldı; kendini eserlerine ve ilme verdi. Bir hastalığı sırasında
tedavi yolu aramak maksadıyla tıp kitapları okuma fırsatı da buldu. Bu arada
duaların şifalı tesirinden faydalanmak için esma kitaplarını da inceledi. Bütün
bu çalışmaları ve eserleri sebebiyle devrinde tanınmaya başlayan yazarın, Takvimü’t-Tevarih
Tarihlerin takvimi, kronolojik tarih) adlı eserinin tamamlanması
üzerine zamanın şeyhülislamı Abdurrahim Efendi tarafından eski mesleğine, hakkı
olan kıdemle geri dönmesi sağlandı. Yazar bu tarihten sonra ölümüne kadar
verimli çalışmalarda bulundu. Eserlerinin önemli kısmını bu dönemde ortaya
koydu. Sonradan Müslüman olan Fransız asıllı Mehmed İhlasî’nin yardımıyla bazı
eserleri Latinceden Türkçeye çeviren yazar, erken denecek yaşta, 49 yaşında
iken vefat etti. Mezarı İstanbul’un Zeyrek semtinde, Zeyrek Camii civarındadır.
Ölümünden
sonra müsveddelerinin çoğunu satın alan İzzetî Mehmed Efendi’nin tanımlamasına
göre, az konuşan, ağırbaşlı, alçakgönüllü, çalışkan, vakur, hicivden pek
hoşlanmayan bir karaktere sahip olan Kâtip Çelebi’nin çiçek yetiştirmeye büyük
merakı vardı. İçki, sigara gibi kötü alışkanlıkları olmayan yazar, daima doğru
ve faydalı olanı arayan bir kimse olarak tanındı. Dinî hassasiyeti yüksekti.
Boş inançlara karşı olduğu, taassubun her türlüsüne karşı çıktığı ve bunları
önlemeye çalıştığı da bilinmektedir. Yeni fikirler peşinde olan bir âlim
olmaktan çok, yaşadığı dönemin Osmanlı devlet ve toplum düzenini bozan
meselelere çözüm getirmeye uğraştı. Bu yönüyle yazarın, yaşadığı döneme
şahitlik yaptığı da söylenebilir. Kâtip Çelebi, din ile hayat arasında sağlıklı
bir ilişki kurmanın ancak ilimle mümkün olabileceğini düşünmüş; sosyal hayatın
birliğini sağlamada toplumsal birliğin dayanağı olarak ilimde birlik fikrini
görmüştür.
Kâtip
Çelebi’nin çeşitli yönlerden İbn Haldun’un takipçisi olduğu da söylenmektedir. Keşfü’z-
Zünun’un mukaddimesinde ve Düstûrü’l-Amel adlı eserlerinde onun
görüşlerinden faydalandığı bilinir. Osmanlı Devleti’nde Batı kaynaklarına
başvuran ender yazarlardan olan Kâtip Çelebi, çeviriler yapan ve faydalandığı
eserleri eleştirmekten geri durmayan bir şahsiyettir. Onun, edebiyat ve
üslûptan çok anlamı ön planda tutan, sözü uzatmaktan kaçınan bir yazar olduğu
söylenir. Eserlerinde seci (nesirde kâfiye) pek az yer alırken yer yer cinas ve
teşbihlere rastlanmaktadır. Oldukça sade ve yalın bir dil kullanmış olduğu
halde, bazen bu yalınlığın cümlenin yapısını bozma derecesine vararak anlamayı
güçleştirdiği söylenmektedir.
XVII.
yüzyılın ilim ve kültür hayatında çok büyük önemi olan yazar, Batı dünyasında
da büyük bir takdir kazandı. Bu yüzden onun eserlerinden bir kısmı çeşitli Batı
dillerine çevrildi. Arapça ve Farsça ile birlikte, Batı kaynaklarından faydalanmak
için Fransızca ve Latince de öğrenmiş olan Kâtip Çelebi, kültür tarihimize tarih,
coğrafya, bibliyografya ve sosyoloji alanlarında oldukça değerli eserler kazandırdı.
Yirminin üzerinde eser yazmış olan Kâtip Çelebi’nin bu eserlerinden pek azı
tercümedir. Telif eserlerinin büyük çoğunluğu Türkçe, bir kısmı da Arapçadır.
Coğrafya
alanında İslam coğrafyacılarının Batılılardan ve Yunanlılardan ilerde olduğunu
belirterek bu eksikliği gidermek amacıyla Cihannüma adlı eserini ortaya
koydu. Modern Türk coğrafyacılığının başlangıcı sayılan bu eser, pek çok
coğrafya eserinin inceleme ve karşılaştırmasından çıkan bilgilerle yazar
tarafından derlenen bilgilerden meydana gelmiştir. Fezleketü’t-Tevarih
adlı eseri evrenin yaradılışından 1592 yılına kadar gelen umumi bir tarih
kitabıdır. Hz. Âdem’den başlayıp 1648’e kadar gelen olayları sıralayan
müellifin Arapça Fezleke’sinin bir tür kronoloji cetvelidir. Bibliyografya
alanında yazılmış olan ve 14.500 eser hakkında bilgi veren Keşfü’z-Zünûn,
en tanınmış eseri olup Batı’da İslâm araştırmaları yapan pek çok kişinin
başvurduğu bibliyografik bir kaynaktır. Alfabetik bir düzenle sıralanmış olan
bu eser yirmi yılda tamamlanmıştı. Bir İslâm ansiklopedisi fikrinin doğmasında
önemli etkisi olduğu düşünülen bu kitap Arapça yazılmıştır. Tuhfetü’l-Kibar,
Osmanlı Devletinin deniz gücünü anlatan bir eser olup 1645’te başlayan Girit
seferi sebebiyle kaleme alınmıştır. Girit seferinde ortaya çıkan
başarısızlıklarla kaybolmaya başlayan moral gücünü takviye etme amacını taşır. Mizânü’l-Hak
adlı eser ise İslâm dünyasında sık sık tartışılmış olan bazı dinî ve toplumsal
meselelerin tartışılmasına son verme maksadıyla yazılmıştır. Son bölümünde
kendi hayatı hakkında bilgi veren yazarın, son eseridir.
“Bilgisizliğe,
hurafeye özellikle taassuba hiç müsamahası yoktur. Daima doğru ve faydalı olanı
aramış bunun için de ilimden başka bir yol tanımamıştır. Devrinin toplumsal
olayları üzerinde düşünmüş, Osmanlı müesseselerini eleştirmiş, çağının ve kendi
devrinin tartışmalı konularına cesaretle, tarafsızlıkla el atıp çözüm aramaya
çalışmıştır.” (Harun Tolasa)
ESERLERİ:
Arapça
Fezleke (Arapça, dünya tarihi, yaz. 1642,
basılmadı ve Türkçeye çevrilmedi), Türkçe Fezleke (Osmanlı tarihi,
1592-1654 arası olayları, 2 cilt, 1869-70), Takvimü’l-tevarih (Dünya
tarihi kronolojisi, başlangıçtan 1592’ye kadar, 1733), Tuhfetü’l-Kibâr fî
Esfari’l-Bihâr (Deniz Seferleri Hakkında Büyüklere Hediye, Osmanlı denizcilik
tarihiyle ilgili bir eser, yaz. 1656, bas. Orhan Şaik Gökyay tarafından 1973), Cihannümâ
(Cihanı gösteren anlamında, coğrafya alanında bir eserdir. Japon adalarından
Osmanlı topraklarına kadar çok sayıda bölge hakkında coğrafi bilgiler verir,
1732), Keşfü’z-zünûn ân Esmai’il-Kütübi ve’l-Fünun (bibliyografya
alanında bir eserdir. İslâm dünyasında yazılmış 1500 kadar eser hakkında bilgi
verir, ilk bas., Latin çev. ile 1835-1853, son bas. 2 cilt, 1971-1972), Süllemü’l-Vüsûl
ila Tabakati’l-Fühul (hal tercümeleri kitabı, Arapça, 1649), Düsturu’l-amel
li İslahi’l-halel (Osmanlının kötüye giden durumuna çareler öneren bir
eser. Şinasi tar. 1863, tıpkı basımı 1979), Mizanü’l-Hak fi İhtiyari’l-Ahakk
(İslâm dünyasında tartışılan bazı konular hakkında, O. Ş. Gökyay tar. 1979, son
olarak M. Kara - S. Uludağ tar. İslâm’da Tenkit ve Tartışma Usulü
adıyla, 1980), Levevamiun-Nur fi Zulûmat-i Atlas Minur (Hollandalı
Gerardus Mercatur’dan Latince Atlas Minor adlı coğrafya kitabının çevirisi,
yaz. nüs. Nuruosmaniye kit.), Tuhfetü’l-ahyâr fi’l-hikem ve’l-emsal
ve’l-eş’ar (çeşitli konularda, yaz. nüs. Süleymaniye kit.), İrşade’
l-hayara ilâ Tarihü’l-Yunan ve’r-Rûm ve’n-Nasara (Avrupa ülkeleri ve
Hıristiyanlık dünyası hakkında), Tarih-i Frengi Tercümesi (Johann
Carion’un Chronik adlı tarihinin çevirisi, Avrupa Tarihi), Tarih-i
Konstantiniyye ve Kayasirel Revnaku’s-Saltana (çeviri ve derleme, Ortadoğu
ve Balkan tarihi), Kanunname (Osmanlı teşrifatı hakkında), İlhamü’l-Mukaddes
fi Feyzi’l-akdes (M. Hamidullah tarafından yayımlandı. İslâm Tetkikleri
Enstitüsü Dergisi IV - 3-4, 1971), Dürer-i Müntesire ve Gurer-i Münteşire (yaz.
nüs. Nuruosmaniye kit.), Recmü’r-Racîm bi’s-ssin ve’l-Cîm, Beyzavî
Tefsirinin Şerhi, Muhammediye Şerhi (Hüsnü’l-hediyye), Muhtasar Câmiu’l-mütûn,
Câmiu’l-Mütûn min Celli’l-Fünûn.
KAYNAKÇA: Abdülhak Adnan
Adıvar / Osmanlı Türklerinde İlim (s. 105 vd., 1943), Orhan Şaik Gökyay / Kâtip
Çelebi: Yaşamı, Kişiliği ve Yapıtlarından Seçmeler (1982) -
“Kâtip Çelebi” (TDV İslâm Ansiklopedisi (c. 25, 2002), Keşfü’z-Zünun
(Şerafettin Yaltkaya ve Kilisli Rıfat neşri, 1971), Bekir Kütükoğlu /
Kâtip Çelebi “Fezleke”sinin Kaynakları (1974), Prof.
Dr. Sabri Orman / “Katip Çelebi'de Sosyo-Ekonomik Düşünce” (Vefatının 350. Yılında Katip Çelebi
Uluslararası Sempozyumu, 2007, s. 41-56), İhsan Işık / Yazarlar Sözlüğü
(1990, 1998) - Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) – Encyclopedia of
Turkish Authors (2005) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve
Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, gen. 2. bas. 2007) – Ünlü Bilim Adamları
(Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 2, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous
People (2013).