Mehmet Atilla Maraş

Genel Başkan, STK Yöneticisi, Milletvekili, Siyasetçi, Yazar, Şair

Doğum
01 Temmuz, 1949
Eğitim
Erzurum Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zirai Ekonomi Bölümü
Burç

Şair ve yazar, STK yöneticisi, Türkiye Yazarlar Birliği eski Genel Başkanı siyasetçi, XXII. Dönem Şanlıurfa Milletvekili. 1 Temmuz 1949, Şanlıurfa doğumlu. Cumhuriyet İlkokulu (1959), Erkek Sanat Enstitüsü Orta Bölümü (1963), Urfa Lisesi (1966), Erzurum Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zirai Ekonomi Bölümü (1971) mezunu. Aksu Öğretmen Okulunda bir süre tarım öğretmenliği (1972-74) yaptı. Adana Devlet Su İşlerinde İnşaat Mühendisi (1974-77); Urfa, Eskişehir ve Balıkesir’de TZDK Bölge Müdürü (1978-96), TZDK Genel Müdür Yardımcısı (1996-98) ve Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı. Kendi isteğiyle emekliye ayrıldı.

Mehmet Atilla Maraş, 1998-2000 yılları arası Türkiye Yazarlar Birliği Genel Başkanı olarak görev yaptı. 3 Kasım 2002 seçimlerinde AK Parti’den XXII. Dönem Şanlıurfa Milletvekili seçilerek parlamentoya girdi.

İlk şiiri “Eski Kent”, Şafak gazetesinde (Urfa, 1966) yer almıştı. Sonraki yıllarda şiir ve yazılarını yayın kurulu üyesi olduğu Balıklı Göl (Urfa, 1966), Harran (Urfa, 1979), yazı işleri müdürlüğünü yaptığı Adımlar (Erzurum, 1970-72), Fikir ve Sanatta Hareket (1970-75), Mavera (1976-80), Edebiyat (1970-75), Dergâh (1990) dergileri ile Yeni Devir, Zaman, Yeni Şafak gazetelerinde yayımladı. 1989 yılında Struga (Yugoslavya) Şiir Akşamlarına, 1990 yılında Malezya Kuala Lumpur Şiir Okuma Şenliğine, 1993 yılında Almatı (Kazakistan), 1995’te Aşkabat (Türkmenistan) ve Kırım (Ukrayna) Türkçenin Uluslararası Şiir Şölenlerine katıldı.

Mehmet Atilla Maraş, 1981’de Şehrayin adlı eseriyle Türkiye Yazarlar Birliği Şiir Ödülünü, 1992’de Madras (Hindistan) Seçkin Şair Ödülünü, 2005’te 9. Uluslararası Şiir Festivali Sanat Ödülünü aldı. 1992’de Californiya’da Dünya Kültür ve Sanat Akademisi tarafından kendisine fahri edebiyat doktoru unvanı verildi. Genç kuşakların dilinden düşmeyen Aney adlı şiiri klip haline getirildi, bestelenerek ünlü sanatçılar tarafından seslendirildi. Dünya Kültür ve Sanat Akademisi Fahri Edebiyat Doktoru pâyesi sahibidir.

 

Mehmet Atilla Maraş İçin Ne Dediler?

 

“Önce mahalli renk taşıyan duygulu şiirleriyle tanınan M. Atilla Maraş, Ortadoğu insanının yaşadığı acıyı ve sancılı durumu, tarihinden de kesitler vererek şiirleştirdi. Sonra daha çok insanın evrensel konumuna yöneldi” (Mustafa Miyasoğlu).

***

“Maraş, şiir geleneğimizin ses unsurunu esas aldı. İfade bakımından net bir söyleyişe ulaşmayı amaçladı. İslâm dünya görüşü ile çağımızda ferdin ve toplumun açmazlarını dile getirdi.” (Ahmet Kabaklı)

 

ESERLERİ:

 

Şiir: Doğudan Batıdan Ortadoğudan (1976), Şehrayin (1981), Aney (1983), Zor Sözler (1989), Child Dreams (İngilizceye çevrilen şiirleri, 1991), Merhaba Ey Hüzün (1996), Künyemize Aşk Yazıldı (1997), Adanmış Şiirler (2004), Asel (2016).

 

Araştırma: Peygamberler Şehri Şanlıurfa (1986), Rüya Şehir Urfa (2016).

 

Deneme: Beyaz Adamın Kutusu (2001).

 

Biyografi: Şair Milletvekilleri 1 - 22. Dönem 1920-2005 (2005), Şair Milletvekilleri – 22. Dönem (2005).

 

Anı: Şair ve Yazar Dostlarım (2015), Merhaba Ey Ömrüm – Hayatım ve Hatıralarım (2022).

 

KAYNAKÇA: İhsan Işık / Yazarlar Sözlüğü (1990, 1998) - Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) – Encyclopedia of Turkish Authors (2005) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2007) – Ünlü Edebiyatçılar (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 4, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013), İsmail Ali Sarar / Cumhuriyet Dönemi Şiirimiz Üzerine Konuşmalar: 1923 - 1997 (1997), S. Ahmet Kaya / Urfa Şairleri - Cumhuriyet Dönemi (1998), TDE Ansiklopedisi (c. 5, 2004), Yazar Kimdir Yazı Nedir? (söyleşi, Dergâh, Ocak 2000), Hürriyet (2.9.2005), Mehmet Atilla Maraş / 22. Dönem Şair Milletvekilleri: 1 - 22. Dönem 1920-2005 (2005).

ANEY


Bu akşam aklıma yine sen geldin

Dersi bıraktım, çalışamadım

Saat bire geliyordu Aney

Yatamadım, uyku gözüme girmedi.

Sen bu saatlerde eskiden

Benim beşiğimi sallardın

Uykunu harap ederdin benim için

Ağladığım zaman

Sancılandığım zaman

Kalkardın süt verirdin

Nane kaynatırdın.

 

Aney

Canım Aney Kurban Aney

Hayalin önümde şimdi bir anıt gibi durur

Sen şimdi leğenin başına oturmuş

Hamur yoğuruyorsun

Yarın ekmek yapacaksın akşama kadar

Gözlerin tezek dumanından yaşaracak

Alnında ter bulgur bulgur kabaracak

sıcak bazlamalar yapacaksın

Ben orda yokum ağlayacaksın...

Ağlama Aney ağlama

Gündür bu nasılsa geçer

İnsan insana tez kavuşur.

 

Ben sizi hiç unutmadım

Hiç unutmayacağım

Ben okuyorum Aney okuyorum

Mühendis olacağım

Sana yeni yeni "ayze"ler alacağım

Dedim ya okuyorum

Mühendis olacağım.

 

Mektubunda diyorsun ki

Bu gece çiğ köfte yaptık

Lokmalar boğazımdan geçmedi

Her sofraya oturuşumuzda

Senin yokluğun belli oluyor...

Biliyorum Aney biliyorum

Senin kalbin ipek gibidir

İncedir, yufkadır

Benim yokluğuma dayanamazsın

"Özledim" diyorsun benim için

Ben de özledim seni ley

Babamı da, bacımı da, kardaşlarımı da

Karayazılı memleketimi de Hepinizi özledim

Özledim ama gel gör ki kader bu

Elvermiyor ne yapacaksın...

 

Rızvaniyede SELA simdi

Sisleri perde perde dağıtan bir ses

Sonsuzda ALLAH'a ulaşan bir yankı

Bir EZAN sesiyle uyanır insanlar yorgun geceden

Uyanır herkes.

Köyden şehire saman taşıyan

Deve kervanları gelir bu saatlarde

Çıngırak sesleri

Geceyle gündüzü birleştirir

Sabah olur

Babam erkenden işe gider..

 

Aney

Evimiz yine o yokuşta mı

Dar sokaklar, taş duvarlar arkasında mı

Eskisi gibi yıkık dökük mü yine

Ah Aney alı

İnan unuttum evimizin şeklini

O ev denen köstebek yuvalarını

Kerpiç damları, kuyu suyunu

Sıra gecelerini,

Bağ yatılarını

Yağmur dualarının anılarını yitirdim.

 

Hele sen buraya bir gel de gör

Sonsuza uzayan gökdelenleri

Sıra sıra taksileri

Geceleri renk renk ışıklan

Denizde vapurları, balıkçıları

Kızları, erkekleri

İnsan selini...

Ama benim hiç bilinde gözüm ok

Ne kızlarında ne taksilerinde

Ne de gökdelerinlerinde

Benim aklım sizde ve memleketimde

Ben okuyorum Aney okuyacağım

Göreceksin bak mühendis olacağım...

Bizim orda "Ezo gelin " türkü türkü uzanır

Düğünlerde davullar vurulur

Zılgıtlar çalınır.

Lorke, Delilo oynanu".

Böylesine gitar denen çalgıyla

Sabahlara kadar ye-ye-ye diye bağırmazlar

Değil mi Aney

 

Aney

Hani yaz geldi mi

Evimizin o küçük penceresine

Bir çift "Yusufututan" kuşu konar ya

Hani asmamız üzüm bağlar, sumaklar sakızlanır

İnsanlar çalışır harıl harıl kış için

Güneş yandırır o kavuruk yüzlerini

Hani senin elinde "sıtıl" suyu gidersin

İşte o zaman geleceğim

Bekle beni.

 

Ah Aney ah

Daha neler neler var sana yazamadığım

Mektubumu burada bitirirken

Beni büyüten ellerinden

Binlerce kerre Öperim

Canım Aney, kurban Aney...

TILSIM

Yedi kitabım var, yazılmış

Yedi uzun şiir.

Her biri bir coğrafyadan,

Bilinmez bir iklimden gelir.

 

Yedi çocuğum var, aşk olsun

Yedi ayrı fikir.

Zamanla ayrıldılar biri birinden

Şimdi nerelerdeler, kim bilir?

 

Bir dileğim var senden Tanrım!

Aç yolumu sonuna kadar.

Tüm mevsimler bahar olsun,

Çözülsün bu tılsım, bu sihir.

 

                             

AŞK SEVDA VE ŞİİR

AŞK SEVDA VE ŞİİR

 

MEHMET ATİLLA MARAŞ

 

Ey şiir

ey kelimelerin

gizli

gizemli dünyası

sana döndüm

 

Ey ritmin ve ahengin

ebruli dansı

derin düşlerimin

narin hülyası

sana döndüm

 

Ey bütün zamanların

gök çekimli edası

sesin aksi sedası

sana döndüm

 

Ey mir

ey güzel insan

söz ustası

ey şair

sana döndüm

 

Ey güzellik ve cazibe

kan kırmızı gül

ey aşk ü sevda

sana döndüm

ATİLLA MARAŞ GİDER

ATİLLA MARAŞ GİDER

 

MEHMET ATİLLA MARAŞ

 

Yürür sular damara köke gövdeye yaş gider

Gözede su tükenir kalem sürme kaş gider

 

Seni okşayan hayat bana yalan müntehir

Belki senden hız alır bende çok yavaş gider

 

Tattığım onca acı hüzün bana zimmetli

Gün olur acı biter hüzün ve telaş gider

 

Suyu çekilir bir gün kurur yatağı nehrin

Kum kalır ve ufacık bir yuvarlak taş gider

 

Tor gider tohum gider yol ve ağaçlar gider

Barış ki gelir er geç bu afat savaş gider

 

Senin de kayıtlardan düşer adın unvanın

Sayım ve döküm tamam tozlu demirbaş gider

 

Mahkûm bitmeye her şey ömür dâhil aşk dâhil

Kimse kalmaz ana baba bacı ve kardaş gider

 

Ey hancı balyaları toplar dürersin bir gün

Hanın yağmalansa da kalan eli boş gider

 

Gün gelir bu asuman yerle yeksan olur bir an

Ne eşraf kalır ne ayan Atilla Maraş gider

 

BU BİR KAR ŞİİRİDİR

BU BİR KAR ŞİİRİDİR

 

MEHMET ATİLLA MARAŞ

 

Önce tane tane ve azar azar

Sonra bütün gökten o müthiş hızla

Nazlı bir şubat akşamı inen kar

Kalbimi yerinden söken nabızla

Sanki ruhumun üstüne yağar

 

O hafif o ince beyaz tüy gibi

Düşerken üst üste biraz savrulur

Tut ki gölde gezen bir çift kuğudur

Bu gece inadına gelir bu şehre

Bir iyi niyetle nasıl da yağar

 

Yağarken atlas yüzüne şehrin

Resmi dekorunu beyaza boyar

Yeryüzüne inen o tanelerin

Yedi renk içinde gizli göklerin

Bilinmeyen çözülmeyen sihri var

ESRARLI SESLER

ESRARLI SESLER

 

MEHMET ATİLLA MARAŞ

 

Şiir, bir gölün yüzünü süsleyen nilüferler gibi, su üstünde olduğundan sapını ve kökünü görmediğimiz narin bir çiçektir. Bu çiçeğin görüntüsünde toplanan dikkatimiz bize o gölün altını düşünmemize fırsat vermez. Gerçek şiirin idrakimize verdiği estetik zevk, bizi şairin o şiire hangi asli heyecan tohumuyla gebe kaldığını düşünmekten alıkoyar. Oysa o şiir kim bilir hangi hatıraların, hangi gözlemlerin, hangi düşüncelerin, hangi duyguların şairi beslemesi sonunda sabırlı bir mesai ile birlikte şekil değiştire değiştire en son mükemmel halini almaktadır. İşte bu yüzden şairin iç dünyasında gelişen ve sonuçları dış dün yaya şiir olarak yansıyan bu karmaşık duygu faaliyetlerini anlamak sıradan insanlar için oldukça zordur. Şair, hangi esrarlı küvetin yardımıyla, -içinde nasıl hazırlanıp olgunlaştığını kendisinin de bilemediği eserini, günün birinde büyük bir coşku halinde ruhunun bütün kapılarını açarak dışarıya bırakıverir.

Şiir açıklanması güç bir ilham işidir. İlham, genel olarak uzun veya kısa sürmüş bir şuuraltı faaliyetinin sonucudur. Çoğunlukla bir dalgınlık halinde ve bazen da zihni çalışmanın dinlenmeye geçtiği yarı uykulu anlarda, bilinçaltından üst bilince gelir ve şiirin kurulmasına yardımcı olur. Şair, ruhuna düşen kuvvetli heyecanlar ve keskin sezişlerle olayı fark eder ama onu hangi yönde geliştireceğini de peşinen bilemez. Düşünceler başka düşünceleri, hayaller başka hayalleri davet eder. Bu iki olgu arasına şairin bir de hatıraları katılır. Bilinç düzeyinde kendini belli eden bu çalışma, çağrışım yoluyla da zenginleşen şairin ruh dünyasını harekete geçirir. Şair artık eser vermeye hazır durumdadır. Bu noktada şairin yapacağı iş, dağınık bir halde olan düşünce ve hayalleri toparlayıp bir düzene sokmaktır, onları, ruh dünyamızın işaretleri durumunda olan kelimeler halinde ve belli bir süre içinde kâğıda geçirmek zor olmayacaktır. Şair bu süre zarfında yakaladığı körpe. Titrek ve açık olmayan ruh hallerinden, tıpkı bir masal bütünlüğü gösteren rüyalarımız gibi, oluş seyrini tamamlayıp olgun bir bileşim meydana getirir. İşte eser, şairin zihninde şemalaşmayı tamamlayıp doğuma hazır hale gelmiştir.

 

EY SEVGİLİM HOŞÇA KAL

EY SEVGİLİM HOŞÇA KAL

 

MEHMET ATİLLA MARAŞ

 

Ey sevgilim hoşça kal bir hal oluyor bana

Gördüğüm bütün renkler hep al oluyor bana

 

Dalıp dalıp gidiyorum derin uykuya doğru

Hayret gördüğüm her şey hayal oluyor bana

 

Baharı yazı geçtim kimsesiz yere geldim

Mevsimler güz hal eylül misal oluyor bana

 

Sokağa çıkmıyorum kapanmışım odama

Meclislerde yerim yok ne hal oluyor bana

 

Su çekildi renk soldu artık yaprak dökümü

Dostlar size farz olan muhal oluyor bana

 

Hüzün tutmuş yakamı sözlükte her söz sarı

Sana gerçek görünen sanal oluyor bana

 

Kendi derdime düştüm işe pazara küstüm

Zakkum zehir acı şerbet bal oluyor bana

 

Ve yürüye yürüye geldik yolun sonuna

Yalan dünya giderek masal oluyor bana

 

Gördüğüm bütün renkler hep al oluyor bana

Ey sevgilim hoşça kal bir hal oluyor bana

 

GECEDEN

GECEDEN

 

MEHMET ATİLLA MARAŞ

 

Bir bakıştır alır sevdamızı götürür geceden

Beklemez sabahı danemizi öğütür geceden

 

Gündüz yorgun düşer çok çalışmaktan elleri

Has şiiri sağaltır memeden emzirir geceden

 

Bir intikam perisi peyda olur tanıdık biri

Bir avuçta yıldızları toplar koparır geceden

 

Nursuz ışıksız tayfsız n’ola gecenin hali

Darası alınmış tortudur siyah kalır geceden

 

Daha çok uzağız sabaha tan ağarmadan önce

Kurdun kuşun rızkı iner etrafa dağılır geceden

 

Gökyüzü bir nur harmanisidir örtünür melekler

Birer ikişer iner yeryüzüne yayılır geceden

 

Akşamdan kilitlenir her yer mühürlenir her eşya

Sabaha kalmaz bütün kapılar açılır geceden

 

Bitmeyen bütün işler biter hep sabırla Mehmet

Bin bir güzellik etrafa bin renk saçılır geceden

GÜZEL BAHÇE ŞİİRİ

GÜZEL BAHÇE ŞİİRİ          

 

MEHMET ATİLLA MARAŞ

 

Nara bak ama inciri incitme

Zeytini dalında okşa yalnızca

İçinde koşarak keyfince dolaş

Güzelim senindir senin bu bahçe

 

Ararsan Mısır’da Yemende Çin’de

Bulamazsın böyle güzel bahçeyi

Aşılı böğürtlen toprak içinde

Boy atar bir anda sarar bahçeyi

 

Bahçe kenarında asma çubuğu

Büyürse üzüm verir gelecek sene

Olgunluktan ince incir kabuğu

İncir yemeğe gidelim hadi gelsene

 

Böyle mi girilir bahçeden söze

Böyle mi oluşur şiirde dize

Böyle mi yürür sular nergise

Ha bahçeye geldik ha bahçenize

İKİ YALNIZ ÇAM

İKİ YALNIZ ÇAM

 

MEHMET ATİLLA MARAŞ

 

Kanlıca önlerinde iki yalnız çam

Uzatmış boynunu derin sulara...

 

Boğaz içinde dalmış esrarlı bir uykuya

Sükût ki şimdi ıssız en yalın bir makamdır

Ve benimle bir başına bu gece bu yalıda

Ön bahçede misafir yalnızca iki çamdır

 

Parlak yıldızları yok mehtabı yok bir gece

Gemiler geçecekmiş bu sessizlik bitince

Bu sessizlik bitince baştan sona acı gam

 

Kartal yuvası yalı ön bahçede iki çam

Uzanıvermiş göğe budanmayan her dalı

Yeşil maviye vurgun bulut göğe sevdalı

 

Kanlıca önlerinde iki yalnız çam

Uzatmış boynunu derin göklere...

MERHABA EY HÜZÜN

MERHABA EY HÜZÜN

 

MEHMET ATİLLA MARAŞ

 

Merhaba

evinden ayrılan gurbetçi

dalından koparılan gül

kıyıdan uzaklaşan gemi

sevgilisinden ayrılan sevgili

istasyondan çıkan tren

trenin çığlık çığlığa zili

 

Merhaba gözden uzaklaşıp

gökte kaybolan uçak

anadan ayrılan çocuk

dağda vurulan ceylan

 

Merhaba

tek ve tenha yerler

ayrılıklar ölümler

beni boğan duygu seli

gözlerimin buğusu

boğazımdaki ağıtlar merhaba

 

Bir kuş ölüsü bahçe kenarında

bir yavru kedi sokak ortasında

ölü bir kelebek kapı aralığında ağında

kuruyup kalmış örümcek

yuvasında ölü bulunmuş karınca

 

Merhaba ey hüzün

sevgilim

merhaba.

MİMOZA

MİMOZA

 

MEHMET ATİLLA MARAŞ

 

Nasıl bir akşamdır ki karanlık düşer

El ayak çekilir dar sokaklardan

Üşür ceviz ağaçları yapraklar üşür

Akşam olunca içimize bir hüzün çöker

 

Araya mesafeler girse ne çıkar

Şu dünya gurbetinde yalnız mimoza

İnsem otobüsten orta çeşme’de

Bir seher vaktinde gelsem Beykoz'a

 

Benzemiyor hiç bir tavrın kimseye

Ey gönlümü sürekli kanatan dilber

Yok ki resmettiğin o siyah güller

Hülyamda sevgilim mehtap ve gece

 

İstanbul gözümde seninle büyük

Sevmek suç değil anla mimoza

Bilmezdim sensizlik ağırca bir yük

Küllenmiş bir ateş bir sırlı koza

 

Uzak ufuklarda batan gemiler

Aşkımı sana taşır mı bilmem

Gözlerin katlime ferman yazdırsın

Saçların cellâdım olur mu bilmem

 

Akşamdır karanlık ansızın çöker

Ansızın tükenir oyunlarda koz

Lambalar yanmıştır canan evinde

Canlanmıştır Ortaçesme ve Beykoz

SESSİZ ÖLMELİ

SESSİZ ÖLMELİ

 

MEHMET ATİLLA MARAŞ

 

Ve çıkıp gelmelisin, rüyalardan, masallardan serüvenlerden

Bana beddualar etmelisin, kalbimden vurmalısın beni

 

Bu yalan, yanlış kuralları kim koymuş niçin koymuş demeden

Değiştirmelisin hemen,  senin hissene düşenleri

 

Sevdana ihanet edenleri, tek tek vurmalısın mesela

Devirmelisin kara yere, o nazik, nazenin bedenleri

 

Lüzumu yok olanı, tutup kolundan atmalısın kapı dışarı

Ha orada olanları, her nasılsa, ha buraya gelenleri

 

Yerli yerine koymalısın her bir şeyi yeniden

Çarşıları önce yıkılan, şehirleri, evleri, ev içlerini

 

Yapacağını yap artık görelim, boşuna ipe un serme

Deme iki de bir de ah ne yapmalı, ne etmeli

 

Alnından kurşunlamalı sonunda onu, beni ya seni

Bir güzel ölmeli insan, ölünce, sessiz sedasız ölmeli…

SÜHEYLÂ’YA DAİR

SÜHEYLÂ’YA DAİR

 

MEHMET ATİLLA MARAŞ

 

1.

Çocuklar da büyüdü

boy attı nergis ve taflan

ölüm ilânları eksilmedi gazetelerden

ol ilânlardan biri

şöyleydi:

Eskişehir eşrafından

Sahib-ül hanedan

falan kızı filan

hakkın rahmetine kavuşmuştur

cenazesi…

vay anam

ve birden vaveylâ

demek  ki bu salihat-ı nisvandan

bizim süheylâ

 

2.

Daha dün süheylâyı gördüm

kaçamak bir bakışta

ordu pazarında alışverişte

hani geçen yaz kocası ölmüştü

süheylâyı gördüm dün

çök-müş-tü.

 

3.

Süheylâyı gördüm dün

öldüm, öldüm dirildim.

 

4.

Ve ben dahi gömüldüm

Süheylânın  yanıbaşına

bir garip adam” diye yazıldı

mezar taşına

ben ki yeryüzüne sığmaz

nazenin bir gönüldüm.

ŞEHREMİNİ

ŞEHREMİNİ

 

MEHMET ATİLLA MARAŞ

 

Buharlaşıp gidiyor ağır ağır

Bu cazibesi bitmiş ve sağır hayat

Ben de çekip gitmeliyim biraz sonra

Çünki bu şehrin kitabında

Kendime uygun bir sayfa bulamadım.

Artık

Ne tacirler ne tecim evleri

Ne nesli tükenmeye yüz tutmuş küçük esnaf

Ne de bu şehrin çarşı başında

Uyuyan meczupları

Beni ilgilendirmiyor

 

Nahif bir süs gibi

ğsüme iliştirdiğim şairliğimi

Soylu sanat adına gezdirdim

Bu şehrin sokaklarında çarşılarında

Ah işte ölüm temasıdır yine beni tutan

beni çeken kendine

Hummalı harlı

Şiir iklimlerine.

Hüznün son

Dalgın kuşları geçiyor

bir akşam serinliğinde

Şehrin üstünden

Cihetsiz kavisler çizerken

Gökkubbede

Ben gecenin önünde

Kıyama durmuş bekleyen

Ellerim şehrin üstünde

Gözlerim

Kenar mahallenin yetimlerinde

 

Ey şehremini nasıl yaşıyorsun sen

Gecen geçiyor kimlerle

Bu şehri sen mi idare ediyorsun

Yoksa benim kalbim mi söyle...

ZİHNİMİZ İŞGAL ALTINDA

ZİHNİMİZ İŞGAL ALTINDA

 

MEHMET ATİLLA MARAŞ

 

Zihnimiz işgal altında bunu bilmeyen mi var

Biliriz bilmesine ya kıvrılır gideriz tersine

Ar tükenir çatlayınca ahlâk gibi bir damar

Kapatılır kulaklar ah çeken emekçinin sesine

 

Kime ne kadar yarar özgürlük geri gelse

Bileklerdeki zincir kırılsa bire kadar

İlk zamandan başlamış biter mi ki bu celse

Zihnimiz işgal altında bağımsızlık kaç yazar

 

Zihnimiz işgal altında kara haber bu beyler

Gelin işgali kırın arının azar azar

Yolunuza çıkmadan çölde çıldıran devler

Susamışa su verin içsin doyana kadar

 

Bu hal bu minval üzre akıp gidiyor günler

Değerler alt-üst oldu herkes kendi tahtında

Yenisine eklendi sürüp gelen sürgünler

Buna bir çare bulun, zihnimiz işgal altında.

ŞAİR MEHMET RAGIP KARCI’NIN ARDINDAN

 Şair, müzisyen ve belgesel yönetmeni olan Mehmet Ragıp Karcı, 1945’te Siverek’te doğdu. Kendisi, kendi deyimiyle ‘İflah olmaz bir Sivereklidir’.  Bir süre Erzincan Askeri Lisesinde okudu. 1962 de askeri lise kapatılınca, Diyarbakır Ziya Gökalp Lisesine geçti ve buradan mezun oldu. Ankara’ya gelerek Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesine kaydoldu. Bu fakültenin Farsça bölümünü bitirdi.

TRT ye, 1974’te, Genel Müdürü İsmail Cem zamanında açılan bir imtihanı kazanarak girdi.  Burada önce kameraman, sonra yapımcı ve yönetmen olarak çalıştı. Birçok önemli belgesele imza attı. Dört Mevsim Ilgaz, Yusufeli İçin Methiye, Kaçkar. Bunlardan ‘Kaçkar’ belgeseli, oldukça dikkat çekti.

İlk şiiri 1968 de Türk Yurdu dergisinde yayınlandı. Şiirleri; Deneme, Gelişme, Edebiyat, Mavera, Yönelişler, Ay Vakti, Yedi İklim ve Hece dergilerinde yayınlandı.

18.05.2013’te Türkiye Yazarlar Birliği Ankara Şubesi, ‘Yaşayan Yazarlara Saygı’ programı çerçevesinde onun için bir ‘Anma ve Saygı Gecesi’ düzenledi. Bu gecede konuşan yazar Osman Güzelgöz, dinleyicilere onu, ‘türküyü ve şiiri bize sevdiren adam’ diye takdim etti.

Şiir, türkü ve çiğköfte bir Urfalının üç önemli vazgeçilmezidir. Karcı’daki şiir damarı, Urfalı Divan Şairi Nabi’den; Türkü damarı, Urfalı Tenekeci Mahmut Usta’dan gelmektedir.

2017 de adı, Siverek’te bir okula verildi. Kendisi de bütün kitaplarını bu okula bağışladı.

Halk şiiri ve Divan şiirinden beslenen bir duyarlıkla, günümüz insanının yaşadığı hayatın içindeki konumunu arayan bir tavır geliştirdi. Bu tavrıyla birlikte daha çok İkinci Yeni Şiir’ine yakın durdu. Bu akımın iki usta şairi olan Sezai Karakoç ve Cemal Süreya’yı çok sever ve benimserdi. ‘Şiir sanatında, bir melali yakalamak lazımdır.’ der ve bu sanatın bir ‘ima’ sanatı olduğunu savunurdu. Şiirde, kelimelerin arka planındaki anlam yüküne dikkati çekmek isterdi. Şiir yazarken, şairin, deminde ve tavında olması gerektiğini söylerdi.

Şair Mehmet Ragıp Karcı, az ama usta işi şiirler yazdı. Türk şiirinde, ‘68 Kuşağı’nın, İslami duyarlılıkla yazan şairlerinden biri olarak tanındı.

Şiirlerini onar yıl arayla üç kitapta topladı. İlki, Yeni Bir Sevda Süleymanı, 1986’da, ikincisi,  Bir Başkasının Kitabı, 1996’da, üçüncüsü, Yakarış Temrinleri, 2006 yılında yayınlandı. Yine sırayı bozmayarak bir on yıl sonra, üç şiir kitabı bir arada, toplu şiirler olarak Tut Elimden Düşmeyelim adıyla 2016 da Hece Yayınları’ndan çıktı. Böylece şiir sanatındaki serüvenini, kırk yılda tamamlamış oldu. Ragıp Karcı’nın, deneme türünde Türkü Okuma Kılavuzu adlı bir eseri daha bulunmaktadır.

Hayatta en çok sevdiği şeyler; çiğköfteyi kendi eliyle yoğurup arkadaşlarına ikram etmek, türkü söylemek ve bağlama çalmaktı. Bağlama çalmakta tavır sahibi bir usta idi. Urfa’da, saz çalıp söylemek, ‘Türkü çığırmak’ çok olağan, gündelik işlerden biri gibidir adeta.

Saz çalmaya olan merakı, 1962 yılında Erzincan Askeri Lisesindeyken başlamıştır. Halk şairlerinden Pir Sultan Abdal’ı beğenir, alevi deyiş ve nefeslerini çok güzel çalarak yorumlardı. Bunlardan ‘Haydar, Haydar’ türküsü,  severek yorumladığı bir eserdir. Hatta oğlunun adı bu yüzden Mehmet Haydar’dır. Ragıp Karcının annesi Erzurumludur. Bu yüzden Karcı, bir Erzurum Türküsü olan Tatyan makamındaki şu parçayı çalıp söylerken kendinden geçerdi:

 

Dün gece yar hanesinde yastığım bir taş idi

Altım çamur üstüm yağmur yine gönlüm hoş idi

 

Aman aman aman aman aman aman

Ben yandım seni bilmem

 

Türkünün ara nakaratı olan “Ben yandım seni bilmem’ dizesi, Ragıp Karcının bir şiirinde, bu Erzurum türküsünden bir alıntı olarak geçer zaten.

Osmanlı Türkçesini ve özellikle Divan Şiirini gayet iyi bilir, bilgilerini ve birikimini, merakı olan öğrencilerine de aktarırdı. Özellikle Fuzulî ve Hafız-ı Şirazî’nin şiirlerini çok severek okurdu.

Divan şiirini bilmeyen bir şair adayının, şiire hiç başlamaması gerektiğini vurgulardı. Yıllarca Türkiye Yazarlar Birliği’nin okuma ve yazma odalarında, meccanen, hiç para, pul talep etmeden, Osmanlıca yazmayı ve okumayı öğrenmek isteyen öğrencilerine aylarca süren dersler vermiştir. Öyle ki Osmanlıca ve Divan şiiri, onda bir tutkuya dönüşmüştü. Yer bulamadığı zamanlarda bile öğrencilerini alır, Diyarbakırlı bir dostunun Kızılay’daki künefe dükkânında, yemek saatinden sonra masalara oturtur, onlara Divan Şiiri öğretirdi. Bu, benim dikkatimi çeken çok önemli olaylardan biridir. Yazımı, bir hatıramı naklederek bitireyim.

Bundan on yıl önce, 13 Ocak 2010 Ankara’da Pursaklar Belediyesi’nin tertiplemiş olduğu bir ‘Şiir Gecesi’ne dört şair davet edilmiştik. Ben, Metin Önal Mengüşoğlu, Mehmet Çelik ve Mehmet Ragıp Karcı. O gece, şairler olarak şiir sanatı üstüne kendi aramızda, bir sohbeti gerçekleştirdik.  Sonra kendimizden birer şiir okuduk dinleyicilere. Sıra Mehmet Ragıp Karcı’ya geldi. O, şiir okumaktan çok sazı konuşturmaya başladı. Okuduğu Türkülerle hepimizi büyüledi, seyirciyi ve dinleyiciyi çok etkiledi ve büyük alkış aldı.

Program bitince hep birlikte sahneden indik. Bu gece için özel hazırlanmış olan çiğköfte, künefe ve demli çaylarla geceyi noktaladık. Hey gidi devran hey!

Allah (c.c), kardeşimiz Mehmet Ragıp Karcı’yı, 26 Şubat 2020 de Darül beka’ya aldı. O, bu geçici konaktan ebedi yurduna göç etti. Çünkü

’Demir almak günü gelmişti zamandan’…

KAYNAK: Mehmet Atilla Maraş / Şair Mehmet Ragıp Karcı’nın Ardından (ankaraekspresi.com, 10.03.2020).

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör