Osmanlı komutanı
(D. 1530 - Ö. 1611, Budin / Budapeşte). Kahve nedeniyle kendisine “Tiryaki”
lakabı verilmiştir. Doğum yeri kesin olarak bilinmemektedir. Enderun Mektebi (saray
okulu)’nde yetiştikten sonra, Sultan III. Murat’ın şehzadeliğinde Manisa’ya
gönderilerek şehzadenin baş muhasipliğini yaptı. Sultan Murad, Osmanlı tahtına
çıkınca da onun rikabdarı (üzengi ağası) oldu. Saraydan ayrıldıktan sonra
İzvornik Sancakbeyliğine atandı. Bu görevdeyken Mekemorya, Kanar ve Meçud
kalelerinin alınmasını sağladı. 1583’te Göle, 1587’de Pojega Sancakbeyi oldu.
Kısa bir süre sonra beylerbeylik göreviyle Zigetvar’a gönderildi. 1594’te Bosna
Beylerbeyi oldu. 1595 yılının Ekim ayında yapılan Vaç Seferi’ne katıldı.
Osmanlı-Avusturya
savaşları sırasında Eflak ve Boğdan cephesinde bulunan Hasan Paşa, Osmanlı
birliklerinin yenilmesi üzerine yalnız kalmış, onuruna yedirmeyerek tek başına
düşmana saldırmak istemişse de atının dizginlerine yapışan kethüdası; “Devletlü, siz tedbirli bir vezirsiniz. Tek
başınıza düşmana nasıl karşı çıkarsınız? Sizin vücudunuz bu millete lâzımdır”
diyerek onu bırakmamıştı. Bu durum Hasan Paşa’nın kahramanlığı hakkında
anlatılanlardan yalnızca bir örnektir.
1600 yılında
Kanije Kalesi fethedilerek bu bölge beylerbeylik durumuna getirildi ve yönetimi
Tiryaki Hasan Paşa’ya verildi. Ertesi yıl Avusturya Arşidükü Ferdinand, 50.000
kişilik kuvvet, 42 büyük topla Kanije önüne gelerek kaleyi kuşattı.
Ferdinand’ın ordusunda, başta Avusturya ve Almanlar olmak üzere İtalya,
İspanya, Papalıkla gönüllü Fransız ve Macar birlikleri bulunmaktaydı. Kaledeyse
yalnızca 5.000 kadar asker vardı. 9 Eylül 1601 günü kaleyi bombalamaya başlayan
müttefikler, günde ortalama 1.500 kadar gülle atıyorlardı. Açılan gedikler
geceleri bin bir zorlukla mümkün mertebe kapatılıyordu. Hasan Paşa, Vezir-i Azam
(Başbakan)’a haber göndererek, yardım istediyse de bir sonuç alamadı. Ancak,
Paşa, bu durumu askerine sezdirmedi. Düşman kaleye girebilmek için varını
yoğunu ortaya koyuyordu. Nehir üzerine köprü kurdularsa da Hasan Paşa,
geceleyin bu köprüyü yaktırdı. İkinci köprülerini de çengellerle içeri
çektirdiğinden, üzerindekiler nehre atlayıp boğuldular. Hasan Paşa, kale
sınırlarına yaklaşan düşmana yalnız tüfek atışı yaptırıyordu.
Müttefik kuvvetler,
Türklerde top veya cephane olmadığı hissine kapılmıştı. Bu nedenle kaleye toplu
bir hücuma kalktıkları anda, yüz topa birden ateş emri buyuran Hasan Paşa,
düşmana büyük zayiat verdirdi. Tutsak ettiklerine ise, içi kum dolu, fakat üstü
un ve barutla örtülü çuvalları göstererek, düşmanın yiyecek ve cephanelerini
bitirmek umudunu kırmıştı. Ancak Belgrad’ın düşman eline geçmesinden sonra,
Arşidük Matyas da kuvvetleriyle gelip Kanije Kalesi’ni kuşatanlara katıldı. Ertesi
gün ise, taze kuvvetlerle yeniden hücuma geçtiler. Hasan Paşa’nın başını
getirene kırk köy vaat ediliyordu. Şiddetli ve korkunç hücumlar, Hasan Paşa’nın
önlem ve direktifleri sayesinde atlatıldı.
Müttefik
kuvvetler, sonunda 18.000 ölü vererek hücumdan vazgeçti. Bu kadar güçlü bir
düşmanın, etkili olamaması, askerin manevi duyguların yükseltmişti. Ama Arşidük
ne pahasına olursa olsun burayı almak istiyordu. Bu nedenle kış bastırdığı
halde, askeri barındıracak siperler ve yeraltı mevzileri yaptırdı. Hücumlarla
kaleyi delik deşik etmesine karşın, başarıya ulaşılamıyordu. Hasan Paşa’nın kalesinde
4.000 kişi kalmıştı. Açıkta ve çadırda kalan düşman askerlerinin morallerinin
bozulduğu bir sırada, 3.000 kişilik bir kuvvetle kaleden dışarı çıkıp düşmana
hücum etti. Aynı zamanda kaledeki toplara da hep birden ateş ettirerek, düşman
ordugâhını dağıttı. Birbirine giren düşman kuvvetleri, her şeyi bırakıp kaçmaya
başladılar. Düşmandan 45 top, 14.000 tüfek, 50 otağ ve 10.000 çadırın yanında,
Ferdinand’ın otağı, tahtı, altın ve gümüş eşyası, arabaları Hasan Paşa’nın
eline geçti. Bozgundan kaçanlar, Arşidük’ün çevresinde yeniden toplandılarsa da
Hasan Paşa, düşmandan ele geçirdiği topları bunların üzerine çevirerek onları perişan
etti.
Tiryaki Hasan
Paşa, düşman karargâhının tümünün temizlendiğini haber alınca, Arşidük’ün
otağına doğru gitti. Otağın içersinde, çevresi altın ve gümüş parmaklıklı,
başları mücevherli ve direklerinin başı elmaslı bir taht vardı. Tahtın iki
yanında sırma saçaklı on iki koltuk bulunuyordu. Tahtın önünde dört metre
uzunluğunda süslü yemek masası duruyordu. Bunları gören Hasan Paşa, Cenâb-ı
Hakk’a şükran olarak iki rekât namaz kıldı ve dua edip ağladı. Ardından
Arşidük’ün tahtına oturdu. Yanındaki beyler de derecelerine göre koltuklara sıralandılar.
Hasan Paşa, bu büyük başarıyı dört temel esasa uyarak kazandıklarını söyledi.
Bu esasları da; “sabır, sebat, birlikte
hareket etme ve komutanın buyruğuna uymak” olarak sıraladı. Bu şekilde
harekete devam ederlerse, daha nice zaferler elde edeceklerini söyleyerek
emrindekilere öğütler verdi.
Üç ay sürmüş
olan Kanije Savunması’ndan sonra Hasan Paşa, elde ettiği ganimeti ancak iki
ayda kaleye nakledebildi. Savunma sırasında hizmeti görülen beylere ve komutanlara
hediyeler dağıtarak rütbelerini yükseltti. Yeni padişah Sultan III. Mehmed Han,
Avusturya ve müttefiklerinin bozgunuyla sonuçlanan bu zafer haberine çok
sevindi. İstanbul’da şenlikler yapılmasını emretti. Tiryaki Hasan Paşa’ya vezir
(bakan) ve mareşal rütbesi verilerek, haslar, murassa kılıç, muhteşem şekilde
donatılmış üç hilâlli sancak ve bir de hatt-ı hümayun (yazılı padişah emri,
mektup) gönderdi. Padişah, söz konusu hatt-ı hümayununda Hasan Paşa’yı; “Berhudar olasın, sana vezaret verdim ve
seninle mahsur olan asker kullarım ki, mânen oğullarımdır, yüzleri ak ola.
Makbul-i hümâyunum olmuştur. Cümleyi Hak tealâ hazretlerine ısmarladım”
diyerek övüyordu.
Padişahın fermanını
okuyan Hasan Paşa ağlamaya başladı. Sebebini soranlara ise; “Kanije Müdafaası gibi küçük hizmetlere de
vezirlik verilmeye, padişah mektubu yazılmaya başlandı. Bizim gençliğimizde
böyle küçük hizmetlere vezirlik verilmez, padişah mektubu yazılmazdı. Biz ne
idik, neye kaldık diye ağlıyorum” yanıtını verdi.
Tiryaki Hasan
Paşa, Kanije Zaferi’nden sonra, 1601 yılında Bosna, 1602’de Budin, 1603’te
Rumeli beylerbeyliğine atandı. Celâli İsyanları’nın bastırılmasında, Kuyucu
Murat Paşa’yla birlikte hareket etti. 1608 yılında üçüncü kez Budin
Beylerbeyliğine atanan Hasan Paşa, 1611 yılında bu görevdeyken vefat etti.
Tiryaki
Hasan Paşa, yetenekleri sayesinde yaptığı savaşlarda hiç yenilgi yüzü
görmemiştir. Bu yüzden, tarihçiler tarafından Osmanlı
Devleti'nin o devirlerdeki en önemli kumandanlarından biri olarak
gösterilmektedir. Çok fazla yabancı dil bildiğinden, genelde eyaletlerde
görevlendirilmiştir. En uzun süre görev yaptığı yer Zigetvar Valiliği'dir.
Burada yaklaşık 20 yıl görev yapmıştır.
Hasan
Paşa, çeşitli devlet hizmetlerinde bulunan ve kahramanlığı, cesareti, mertliği
ile ün salmıştı. Zekâsı, askerî becerisi ve görevine bağlılığıyla tanınır
bilinirdi. Bilime büyük değer verir, bilgin ve sanatçıları sever ve korurdu.
Ölümü, devlet ileri gelenleri ile halk arasında büyük üzüntü yaratmıştı. Kanije
Savunması’nda
Paşa ile birlikte bulunan Faizi Çelebi, bu olayı anlatan “Hasenat-ı Hasan” adlı bir eser yazmış, tarihçi Naima da, “Naima Tarihi”nde Kanije Savunması’nı ayrıntıları
ile anlatmıştır. Namık Kemal ise “Evrakı
Perişan”da bu savunmayı kuvvetli ve heyecanlı bir söylemle dile
getirmiştir. Tiryaki Hasan Paşa’nın resminin aslı Viyana Askerî Müzesindedir.
HAKKINDA:
Niyazi Ahmet Banoğlu / Tiryaki
Hasan Paşa (1943), İbrahim Alaeddin Gövsa / Türk
Meşhurları (1946), Mehmet Cavit Baysun / Tiryaki Hasan Paşa ve Kanije Savaşı
(1950), Vahit Çabuk / Tiryaki Hasan Paşa’nın Gazaları ve Kanije
Savunması (1978), Büyük Larousse Ansiklopedisi (c. 19, s. 11555-11556,
1986).