Kimyager, filozof (D. ?, İznik - Ö.
1608). Tam adı Şeyh Alaeddin Ali Bey b. Hüsrev el-Saruhanî el-İznikî’dir. Ali
Çelebi ya da Fazıl Ali Bey olarak tanındı. Faziletleriyle öne çıkan biri olması
nedeniyle “Fazıl” lakabıyla tanınmıştır. Şeyh Edebalı’nın soyundan gelen
Vahyizade’nin yakınıdır. Belgrat ve Bağdat seferlerine katıldıktan sonra doğum
yeri olan İznik’e dönerek bilim öğrenmeye devam etti. Bu çerçevede zühd (kendini ibadete vermek) ve riyazet (nefsin isteklerini yapmamak) yolunu seçti. Aklî
(akılla ilgili) ve naklî (rivayetle öğrenilen)
bilimlerin öğrenimi için birçok yabancı ülkeye gitti. Nitekim, “Mecmûat el-mücerrebât” adlı Türkçe
eserinde, kimya bilimine olan ilgisinden dolayı memleketi Anadolu’yu terk
ederek Mağrip, Hıta ve Hoten ile Hindistan, Arap ve Acem ülkelerini kent kent
gezdiğini, kimya konusunda muteber (geçerli) ve tedavülde bulunan eserleri
toplayıp incelediğini, ayrıca bu alanda bilginlerden ders aldığını belirtikten
sonra, bu bilim gezilerinin otuz yedi yıl sürdüğünü belirtir.
Fazıl Ali Bey, Sultan III. Mehmet
döneminin sonlarında İstanbul’a gelerek Ebâ Eyüp Ensarî yakınındaki Sütlüce’de
yerleşti. Birçok İslamî bilimde; özellikle tefsir (Kur’an yorumu), tasavvuf,
kelam (bilimsel esasların aklî deliller kullanılarak izahı) ile hikemî (felsefe ile ilgili) ve kimyevî bilimlerde yazdığı
eserler dolayısıyla bilginler arasında “müellif-i cedîd” (yeni müellif) diye
anıldı ve tanındı. İstanbul’da bulunduğu zaman içerisinde pek çok kez padişahın
huzuruna çağrıldı. İlim meclislerinin çoğunda çözümü güç olan kelâm ve hikmet
(felsefe) sorunlarını çözdü, muhkem ve müteşâbih (benzeşen) ayetleri tefsir etti. Özellikle kaza ve kader
sorunlarına bilinenlerden farklı yorumlar getirdi.
Ali Bey, Aralık 1603 tarihinde Ebâ
Eyyûb Ensarî Türbesi’nde Sultan Ahmet’e kılıç kuşandırdı. Müstakimzade’nin, “Menakib-i melâmiye-i bayramiye” adlı
eserinde bildirdiğine göre; Bayramî melâmîlerinin ileri gelen şeyhlerinden
İdris-i Muhtefî adıyla ünlü olan Tırhalalı Hoca Ali el-Rumî’den hilafet
(yetkili temsilci) alan Ali Bey’in Celvetiye Tarikatı’na mensup olduğu
sanılmaktadır. Öldüğünde Ebâ Eyyûb Ensarî Türbesi’nde toprağa verildi. Fazıl
Ali Bey’in felsefî yöneliminin “işrâkî” olması, İslâm dünyasında aldığı biçim
çerçevesinde Stoacı ve Plâtoncu bir karakter taşıdığını gösterir.
Kâtip Çelebi, yoğun üretimini ifade
etmek için, onun kimya konusunda “ilâhî sır” sahibi olduğunu açıkça dile
getirir. Ataî ile Kâtip Çelebi’nin ifadeleri bir yana, Osmanlı-Türk bilim
tarihi çerçevesinde bakıldığında Fazıl Ali Bey, en üretken kimya müellifidir.
Bu açıdan o, Osmanlı-Türk dünyasında eski kimyanın başlıca ve en büyük
temsilcisidir denebilir. Eski kimya geleneği içerisinde Osmanlı-Türk kimya
tarihindeki yerini anlayabilmek için de kendisinden önceki Osmanlı-Türk kimya
çalışmalarına bakmak gerekir. Ancak onun eserlerden hemen hemen hiçbirisi
bilimsel açıdan incelenmemiştir.
Osmanlı-Türk kimyası kuruluş
yıllarında, doğal bir süreği olduğu klasik İslâm medeniyetinin mirasını
kullandı. Bu çerçevede toplum ile devletin dinî yahut resmî konularda ihtiyaç
duyduğu kimya bilgilerini de klasik dönem kimya eserlerinden devşirdi. Bizzat
Osmanlı müellifleri de Türkçe ve Arapça olarak pek çok eser kaleme aldılar.
Daha ilk dönemlerde Aşık Paşa (1272-1333), “Risâle-i
Kimya” adlı manzum bir eser yazdı. Eşrefoğlu Rumî “Kamer el-akmar fî keşf el-esrâr” adlı eserini, Bostanzade Mustafa
Efendi (Ö. 1561) ise “Necât el-ahbab ve
tuhfet zevi-el-elbâb” adlı eserini “eskilerin” dediği eserlerden
yararlanarak kaleme aldı. Bu bağlamda daha pek çok ad sayılabilir. Kısaca
değinilen, özetlenen bu kimya mirası içerisinde yetişen, ayrıca İslam
ülkelerine yaptığı bilim amaçlı gezilerle bu alandaki bilgisini geliştiren
Fâzıl Ali Bey, İslâm kimya tarihi içerisinde Câbir b. Hayyân ve Ebû Bekr
el-Râzî ile özellikle Memluklu bilgin Ali Aydemiroğlu’nun müceddid (yenileyici)
süreği kabul edilebilir. Fazıl Ali Bey’e ait kırka yakın Türkçe ve Arapça eser
bulunmaktadır. Bu eserlerin çoğu eski kimya geleneği içerisinde kaleme
alınmıştır. Fazıl Ali Bey, önceki büyük kimyacıların eserlerinden yararlanarak
yazdığı eserlerin yanında, bizzat kendisi de kimya deneyleri yaparak eserler
kaleme almıştır.
ESERLERİ:
KİMYA: Durer el-envâr fî esrâr el-ehcâr,
Keşf el-esrâr ve hetk el-estâr, Mecmûât el-mücerrabât fî el-kimyâ, Cevâhir el-esrâr fi meârif el-ehcâr,
el-Durret el-beyzâ fî el-iksîr el-hamrâ, el-Sır el-rabbânî fî el-ilm el-cismânî
ve el-rûhânî, Kitâb dekâik el-mîzân fî mekâdir el-evzân, el-Misbâh fî ilm esrâr
el-miftâh, Tevâli el-budûr fî şerh el-şuzûr, el-Muntehab fî sınâat el-zeheb
(Ucuz metalleri altına dönüştürme hakkındadır), Mefâtîh el-kunûz fî hall el-rumûz, Semeret el-irşâd ve tahrîc el-ervâh
ve el-ecsâd, el-Sırr el-rabbânî fî ilm el-mîzân, el-Durret el-beyzâ fî sedef
el-hukema (Sedef taşı hakkındadır), Dîvân
fî el-iksîr, Durret el-ğavvâs fî esrâr el-havvâs, Mukaddimet el-vasl, Tervîh
el-ervâh fî esrâr el-miftâh, Envâr el-terkîb, Kitâb envâ' el-durer fî îzâh
el-hacer, Kitâb levh zeheb el-esrâr fî meârif el-ehcâr, Kitâb el-muntahab fi
el-iksîr, Durret el-durer ve tuhfet el-ğurer.
DİĞER: Risâle fî el-tasavvuf (Tasavvuf üzerine), Risâle fî el-kaza ve el-kader (Kaza ve kader konusunda), Aşrete ebvâb, Miftâh el-hikme (Felsefe
üzerine), Risâle fî ilm el-ilâhî
(Metafizik hakkındadır), el-Firâse ilâ
marifet el-hisâl el-kâmine (Tarımla ilgilidir), Dîvân-i hikmet, Resf el-âlem
fî vasf el-kalem, Risâle fî zuhûr
el-fitne, Şerh kasîde el-sa’lûkiyye
(Arap edebiyatı hakkındadır).
KAYNAKÇA:
Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu / Fazıl Ali Bey (ihsanfazlioglu.net, erişim tarihi:
23 Şubat 2012), İhsan Işık / Ünlü Bilim Adamları (Türkiye Ünlüler
Ansiklopedisi, c. 2, 2013) - İhsan Işık / Ünlü Bilim Adamları (Türkiye Ünlüler
Ansiklopedisi, c. 2, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s
Famous People (2013) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür
Adamları Ansiklopedisi (C. 12, 2017).