Mimar, şair
ve yazar. 5 Ocak 1948'de Diyarbakır'da doğdu. Tam adı Mehmet Kadri Göral'dır.
Diyarbakır Ziya Gökâlp İlkokulu (1961) ve Lisesi (1967), Ankara Devlet Mühendislik ve Mimarlık
Akademisi Mimarlık Bölümü
(1971) mezunu. Orman
Bakanlığı Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nde Mimar, Milli Park Planlama Uzmanı
ve Proje Uygulama Müdürü görevlerinde bulunduktan sonra 2002 yılında kendi
isteğiyle emekliye ayrıldı. 1996 ile 2000 yılları arasında Avustralya’nın Sydney
şehrinde ikamet etti. Bu zaman içersinde SBS Radyosunda söyleşileri ve
Başkonsolosluğun tertiplemiş olduğu kültürel etkinliklerde şiir dinletileri
oldu. Türkiye’de ise radyolarda, ulusal ve yerel televizyonlarda sohbet,
okullarda ise konferans ve şiir dinletilerinde bulundu.
Şiire merakı okul dergilerinde
yer alan şiirleri ezberleyip okuyarak başlamıştı. Lise
çağlarında “Aşk”, üniversite yıllarında “Sosyal içerikli”, hayata atılınca da
“Eğitici ve öğretici” konularda şiirler yazdı. Kayda değer şiirleri lise
öğrencisiyken oluştu. Mehmet Akif Ersoy’a ithâfen yazdığı şiirini “27 Aralık”
ta “Mehmet Akif’i Anma Gecesi” nde topluluk önünde okumanın verdiği moral ve
güç ile şiir yazmayı sürdürdü.
Yüksek Okula devam ederken
okulun “Öğrenci Birliği Kültür ve Edebiyat Kolu Başkanlığı” ile “Diyarbakır
Yüksek Öğrenim Derneği Kültür Kolu Başkanlığı” görevlerini yürüttü. O yıllarda
Yükseliş, Bazaltkent ve Esmerim dergilerinde yazı ve şiirleri yer aldı.
“Şiir şairin, şair de toplumun aynasıdır” düşüncesinden hareketle ilk baskısı 1996
yılında yapılan “Küçe Kapısı” adlı
kitabında Diyarbakır halkının yaşantısından kesitleri
şiirsel bir anlatım ile dile getirmeye çalıştı. Bu tarihten sonra “Küçe Kapısı” nda yer alan şiirleri “Edebiyatçı Mimarlar Antolojisi”nde ve
birçok dergi ve gazetede yayımlanmaya başladı.
Konuşma dilimizde yer alan
sözcüklerin İngilizceyle olan benzerliğini örnekleriyle sunduğu “Vuşşş…Kele” adlı kitabı 1997 yılında
yayımlandı. Bu konu üzerindeki çalışmaları devam etmektedir. Diyarbakır’ın
tarihini, kültürünü ve folklorunu konu
alan “Cevahir Çıkını” adlı eseri ise
2009 yılında yayımlandı.
1996 yılında Diyarbakır Tanıtma ve Kültür Vakfınca ödüle
lâyık görüldü. Şiirlerinde Diyarbakır ağzını, folklor ve kültürünü büyük bir
başarıyla yansıtan Göral’ın, Diyarbakır tarih ve kültürü üzerine de önemli araştırmaları
vardır.
ESERLERİ:
Küçe Kapısı (şiir, 1996), Vüşşş, Kele (şiir,
deneme, inceleme, 1997), Cevahir Çıkını (Araştırma-inceleme, 2009)..
KAYNAKÇA: Recep Acay / Ben-u
Sen Gülleri (söyleşi, 2002), İhsan Işık / Türkiye Yazarlar
Ansiklopedisi (2001, 2002, 2004) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye
Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, gen. 2. bas. 2007) -
Diyarbakır Ansiklopedisi (2013) - Geçmişten Günümüze Diyarbakırlı İlim Adamları
Yazarlar ve Sanatçılar (2014).
Hoş geldin kardaşım hoş geldin
Başımnan gözüm üstüne geldin
Gel otur anlat bize
Nerelere gittin, kimileri gördün?
Ongözlü Köprüden geçtinse
Yedi Kardaşlar’a gittinse
Dört kapısından da girdinse
Bize Diyarbakır’ı anlat!
Nurani yüzlerini gördünse
Mubarek ellerini öptünse
Hayırlı dualarına erdinse
Bize Analarımızı anlat!
Bağlarından geçtinse
Soğuk pınarlarından içtinse
Toprağına yüzün sürdünse
Bize Anadolumuzu anlat!
Biz Anadolu insanıyız
Ana demişiz bağrında büyüdüğümüz insana
Biz Anadoluluyuz
Biz sevgiyle dopdoluyuz
Ne oralıyız
Ne de şuralıyız
Onbin yıldan beridir buralıyız
Dün de buradaydık
Bugün de buradayız
Yarın da burada olacağız
Biz toprağı ar
Arvadı namus
Anayı kutsal tanıyanlarız
Kimsenin anasını ağlatmadık!
Ağlatmayız!
Biz anaya saygılıyız
Anaya ağıt yaktırmayız
Yaradana da yarattıklarına da saygılıyız
Yaradanın yarattığını yaralamayız!
İlk kez toprağı yaranlarız
Kimsenin bağrını yarmayız!
İlk kez toprağa tohum atanlarız
Kimseyi toprağından söküp atmayız!
İlk kez ateşi bulup yakanlarız
Kimsenin canını yakmayız!
Biz medeniyetler kurmuş medeni insanlarız
İnsan gibi konuşmak dururken
Hayvan gibi dalaşmayız
Biz Anadolu bağının
Diyarbakır asmasıyız
Efendi insanlarız efelik taslamayız
Tertemiz insanlarız pisliğe bulaşmayız
Edepsize uyup da edepsiz olamayız
Bizi tanımadığı halde tanıdığını sananlar
Hak etmediğimiz şeyleri bize yakıştıranlar
Başkasının sözüyle harekete kalkanlar
Bugün söylediklerinden bir gün sıkılacaklar.
(Küçe Kapısı’ndan)
Dün gece bir rüya görmişem kurban
"Herdir" diyesen her içinde olasan
Görmişem ki o eski Diyarbekir'e getmişem
Mahle mahle gezmişem
Küçe küçe dolaşmişam
Her bişeyi yerli yerinde bulmişam
Ca'delerde begler, efendiler, paşalar gezidi
Küçelerden hanımlar, hatunlar, sultanlar geçidi
Diyarbekir şeher degil mübarek bir cennetti
Havasi hoşti
Suyi hoşti
İnsanlari hepisinden de hoşti
Konuşanda heyrannan, kurbannan konuşidi
Biri birisinden birşey istese
Öbüri:"Başım gözüm üstüne heyran" deyidi
Biri birini yolda görse
Öbüri:"Oğurlar ola kurban" deyidi.
Bir saygi vardi
Bir sevgi vardi
Bir hürmet vardi benim babam!
Böyük böyükluğuni bilidi
Küçük küçükluğuni bilidi
Nakiblerin Osman Ocak Beg gençlere kaside ohidi
Hem kaside ohidi hem nesihat veridi.
Yavuz arsızlıh etmiş anasından ödi kopidi
Havşün ortasında oturmiş anasına yalvaridi:
"Mutbah ögünde durma
Dizinnen odun kırma
Ana kurbanın olam
Bu günluh beni urma" deyidi.
Kuncikteki Fatma hanım gene ayni evde oturidi
Mızmız Mıheme'nin karısi kocasından dert yanidi
Zehra teyze oturmiş gelinlerini anlatidi
Her geline bir ad tahmiş adlarıni sayidi
Böyük geline “ögretmen”
Küçügüne “telebe”
Birine “çantasız avukat”
Öbürüne de “sessiz teyyare” deyidi.
Şeherde bir şey olsa başi üsti duyulidi
Birinin başına bir hal gelse koni komşi koşidi
Dar vakıtta, her vakıtta herkes yekvücut olidi
Yerlimiş yabancimiş ayri gayri olmidi.
Müfti Halil Efendi halka vaaz veridi
“Hak Allah’ın adıdır hak yemeyin” deyidi
Esnafın sözi namus el sıhmasi senetti
Hepisinin yüregine şu sözler işlemişti:
“Tartarken gıram şaşma
Ölçerken santim aşma
Her bereket istersen
Helala haram katma”
Ne süte su katılidi ne eksik tartılidi
Ne yüzler asılidi ne kaşlar çatılidi
Diyarbekir’de yaşamah
Ömre ömür katıdi.
(Küçe Kapısı’ndan)
Oğlum
Ehsan!
Ana heyran nasılsan?
Ne haldasan?
Biz seni aramasah sormasah
Sen bizi ne arisan ne de sorisan
Sen ne hersiz bir evlatmişsan
Bemırad olmiyasan
Hahın kızınan gezisen dolaşisan
Edemisen anan mektup yazasan?
Heç Allah'tan korhmisan bizi merakta bırahisan?
Dünegin diyazan oğli Hüsen gelmişti Ankara'dan
Getmişem
sağlık haberin ondan almişam
Seni
belediye otobozunda görmiş bir kıznan
Sözlüm diye bahsetmişsen o kızdan
Birde
yüzüg tahmişsan barmağan
Niye
oğlum sen anasız kalmişsan
Sansahan
evlenmağa kalmişsan?
Hüsen'e dedim ki;
"Hüsen! Hele birezım kızi anlat"
Dedi ki:
"Ne anlatayım diyaza, Ay parçası bemırad"
Gülende güller açi
Ağliyanda incinen mercan saçi
Bele güzel ne görülmiş ne duyulmiş
Hak teala öz nurundan yaratmiş.
Ehsan!
Niye sen hırıf olmişsan
Böyükleren danışmadan evlenmağa kahmişsan
Kardaşından da mi ibret almisan?
Getti bir tango kız getirdi
Ne kendisi rehet etti
Ne de bizi rehet ettirdi
Kız da kız olaydı üregım yanmazdi
Ele zaif ele zaifti ki
Ayni Çirtik Eso'ya benzidi
Çirpi gibi bacaği
Emin ağanın ayağı gibi ayaği
Çamaşır tokacı gibi de elleri vardi
Ne ağlidi ağliyasan
Ne gülidi gülesen
Ne konulmağımızı begenidi
Ne bitirdiğimizi yeyidi
Zıkkımın köküni yiyeydi
Hırçikli meftüneyi ağzına koymidi
Kibekudura kaşığını degdirmidi
Pencegoşt kebabından hanımın meğdesi bulanidi
Her bişede kusur bulıdi
Her bişeye yengi yengi adlar tahidi;
Ben deyidim babakanuç
O deyidi "patlıcan ezmesi"
Ben deyidim lebeni
O deyidi "yoğurt çorbası"
Ben deyidim hılorik aşi
O deyidi "ekşili İzmir köftesi"
Yoh! Carut değil faraşmiş
Küçe değil sokahmiş
Bellüe değil oluhmiş
Hebene değil destiymiş
Havuca pırçikli demah ayipmiş
Ben bele konuşiyam diye benden utanimiş.
Niye kendi yaptığından utanmidi
Gün evle olidi yatahtan kahidi
Ne hevşi süpüridi ne ayah yoluna su dökidi
Benim elimden çaput
Onun elinden roman düşmidi
Gezmağa gidende de en öge o düşidi.
Birgün baban tükenden geldi
Sakosi çininde içeri girdi
Hanımın kızı yerinden bile teprenmedi
Baban çoh ağırına gitti
Bırahsam, alimallah saçmi pırçigini yolacahti.
Ben ne şanssız bir kariymişam anam!
Kaynanaların zalim zamanında gelin olmişam
Gelinlerin zalim zamanında da kaynana olmişam
Kime ne etmişem ki bulmişam.
Ehsan! Sen sen olasan
Akli başında bir kız alasan
İster Diyarbakırli olsun
İstersen yedi yabancidan olsun
Yeter ki helal süt emmiş bir kız olsun
İstiyem ki sonradan peşman olmiyasan
Kari kısmi ayakkabı değil ki sıhtimi çıharasan atasan
Namusumdur diyecahsan
Ömribillah çekecahsan.
Ehsan! Biliyem eyisen hoşsan
Herşeye çabuh kızışan
Kızanda da alalo gibi kabarisan
Oğlum! Asebi erkeğin kahri çoh olur
Kahır çeken kari zor bulunur
Onun için karilarm hamuri sabırnan yağrulmuştur.
Onlar hanımdır
Onlar hatundur
Onlar sultandır
Onların mekânı Cennet-i âlâdır
Onlar ışıhtır
Onlar nurdur
Onlar yüce Allah'ın erkeklere bir lütfudur.
KAYNAK: M. Kadri Göral /
Küçe Kapısı (1996).