Doğan Aksan

Dil Bilimci

Doğum
Ölüm
Eğitim
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü

Dilbilimci (D. 1929, İzmir – Ö. 2010, Ankara). Ankara Atatürk Lisesi (1948), Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü (1952) mezunu. Aynı fakülteye 1954’te asistan olarak girdi. 1958’de “Yabancı Dillerle Türkçe Arasında Anlam Benzerliği ve Alışverişi” başlıklı çalışmasıyla doktorasını verdi, 1964’te “Genel Dilbilim Yönünden Halk Etimolojisi ve Türkçedeki Örnekleri” başlıklı çalışmasıyla doçentliğe, 1972’de “Anlambilimi ve Türk Anlambilimi” adlı çalışmasıyla profesörlüğe yükseldi. Doktora çalışmaları öncesinde Alexander von Humbolt bursu ile Bonn Üniversitesi Dilbilim Enstitüsünde (1957-58) araştırmalar yapan Doğan Aksan, doktora sonrasında (1963) ve doçentlik sonrasında (1967) Frankfurt Üniversitesi Doğu Dilleri Kürsüsünde konuk öğretim üyesi olarak bulundu ve Türk dilbilimi dersleri verdi. 1957-58 arası Bonn Üniversitesi Genel Bilim Enstitüsünde öğretim üyeliği yaptı. 1996 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Dilbilim Bölüm Başkanı iken emekli oluncaya değin hem kendi kurumundan olan hem de başka üniversitelerden gelen çok sayıda elemanın bilim uzmanlığı ve doktora çalışmalarında danışmanlık yaparak genç adayların yetişmesine yardımcı oldu.

Türk dili alanında yaptığı araştırmalarla tanındı. Türkiye’de, ilk kez Ankara Üniversitesi DTCF bünyesinde Türkçe Dilbilim Bölümünü kurdu. Gerek Türk Dil Kurumu yönetim kurulu üyesi ve dilbilgisi kolu başkanı olarak çeşitli yayınların ve etkinliklerin ortaya konmasında gerekse Ankara Üniversitesinde dilbilimin önce anabilim dalı (1982), sonra bölüm olarak düzenlenmesinde (1991) Doğan Aksan’ın payı büyüktür. Ayrıca her yıl yapılması gelenekselleşmiş olan ulusal dilbilim kurultaylarının toplanması düşüncesini de 1987’de Doğan Aksan ortaya attı ve bu yolla o tarihten bu yana Türkiye’de dilbilim alanında azımsanmayacak gelişmelere katkıda bulundu. Yurtdışında ise Sürekli Altaistik Konferansı (Permanent International Altaistic Conference), Uluslararası Onomastik Bilimleri Merkezi ve Uluslararası Anadili Eğitimi Örgütü (International Mother Tongue Education Network) kongrelerine katılarak Türk dilbilimin uluslararası düzeyde tanınmasına katkıda bulundu.

Şiir, yazı ve hikâyeleri Genç Kalemler, Evrim, Varlık, Her Hafta, Arayış, Doğancık, Türk Dili dergilerinde yer aldı. Dille ilgili çalışmalarında, dille kültürün bağlılığını anlattı. Çok sayıda makale yayımladı. Toplumların içinde yaşadıkları kültürel ortamın konuştukları dile nasıl yansıdığını açık bir şekilde ortaya koydu. Noam Chomsky’nin geliştirdiği dönüşüm, edim ve edinç gibi kavramları da yorumlayan Aksan Dil, Şu Büyülü Düzen... kitabında hayvanların dili, şiir dili gibi konulardaki tespitlerini de ortaya koydu.

ESERLERİ:

ARAŞTIRMA: Anlam Bilimi ve Türk Anlambilimi (1971), Tartışılan Sözcükler ve Özleştirme Sorunu (1976), Her Yönüyle Dil Ana Çizgileriyle Dilbilim (3 cilt, 1977-82), Türkçenin Gücü (1987), Şiir Dili ve Türk Şiir Dili (1993), Türkçenin Sözvarlığı (1996), Anlambilim, Anlambilim Konuları ve Türkçenin Anlambilimi (1998), Halk Şiirimizin Gücü (1999), Türkiye Türkçesinin Dünü, Bugünü, Yarını (2000), Cumhuriyetin Çocukluk, Gençlik Yılları ve Bugün (2001), Anadilimizin Sözdenizinde (2002), Dil, Şu Büyülü Düzen... (2003), Cumhuriyet Döneminden Bugüne Örneklerle Şiir Çözümlemeleri (2003), Türkçenin Zenginlikleri İncelikleri (2005).

YAYIMA HAZIRLAMA: Sözcük Türleri (2 cilt, 1976-1977), Türkiye Türkçesi Gelişmeli Sesbilgisi (1978), Dilbilim Seçkisi (Günümüz Dilbilimi ile İlgili Yazılardan Çeviriler, 1982).

ÇEVİRİ: Kokona Yatıyor (Ali Bey’den, 1961).

DENEME: Yaşadıkça (2006).

KAYNAKÇA: İhsan Işık / Yazarlar Sözlüğü (1990, 1998) - Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) – Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2007, 2009), Behçet Necatigil / Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü (18. bas. 1999), Şükran Kurdakul / Şairler ve Yazarlar Sözlüğü (gen. 6. bas. 1999), Müge Canpolat / Türk Halk Şiirine Dilbilimsel ve Anlambilimsel Bakış (Virgül, sayı: 45, Kasım 2001), TBE Ansiklopedisi (2001), Türkiye Türkçesinin Dünü Bugünü Yarını (Cumhuriyet Kitap, 8.2.2001), Ahmet Günbaş / Doğan Aksan Dilimiz Üzerine Çalışmalarını Sürdürüyor: Anadilimizin Söz Denizinde (Cumhuriyet Kitap, 7.3.2002 ve 14.3.2002), Serkan Öztürk / Dil, Şu Büyülü Düzen... (Virgül, sayı: 62, Mayıs 2003), Türkiye Yazarlar Birliği / Türkiye Kültür Sanat Yıllığı (2011).

 

İnsan Açısından Şiir Dili

İnsanın duygu yönünün ağır bastığı bildirilerin en iyi örneklerini şiir dilinde buluruz. Yazılan dilin (İng. written language, Alm. gesclıriebene Sprache) yanında konuşulan dil (İng. spoken language, Alm. gesprochene Sprache) nasıl, zaman zaman daha etkili bir anlatım sağlıyorsa, çeşitli duygu, coşku, düşünce ve hayallerin söze dönüştüğü yazın ürünleri içinde şiirin dili de özellikle yoğunluğu, sözcüklerinin anlam değerleri ve müzikaliteleri nedeniyle, öylece, daha etkileyici, çarpıcı bir anlatımı gerçekleştirir. Ünlü düşünür Aristoteles; “Ozanlık doğadan, coşkun bir yaradılış getiren kişilere özgüdür” diyordu (1). Ancak unutmamak gerekir ki, Şair, eğer öteki insanlar arasından hayalleri, coşkusu ve duygularının yoğunluğuyla ayrılıyorsa, bunları ancak güçlü bir anlatımla, iyi bir şiir diliyle başkalarına aktarabildiği ölçüde gerçek şair sayılır. Bunun için de sadece, yapısındaki başkalık yeterli olmaz; zihnindekileri söze dönüştürmeye yetecek kadar sözvarlığının genişlemiş olması, dile egemenliği ve dilde yaratıcılığı da gereklidir.

Dil, bilindiği gibi, insanı öteki yaratıklardan ayıran, ona ayrıcalık sağlayan bir yetenektir. Aynı zamanda insan zihninin büyük gücünün de yansıtıcısıdır. Şiir ise bu gücün ve dil adını verdiğimiz, sonsuz anlatım olanakları olan kuruluşun özel bir ürünü, özel bir örneğidir. Tıpkı edebiyat sanatının öteki türleri ve resim, müzik, plastik sanatlar gibi, insanın imge, duygu, düşünce ve sanat yönünü ortaya koyan önemli yaratılardan biridir.

Bizce, şiirin insan açısından en önemli yönü, insanın zihin gücünün, insan beyninin sınır tanımayan devinme yeteneği’nin ve yaratıcılığının yansıtılmasına olanak sağlamasıdır. İnsan zihninde beliren imgeler, çok değişik tasarımlar, çağrışımlar, duygulanmalar, birleştirme, benzetme gibi etkinlikler şiir dilinde öylesine değişik, yeni ve özgün birleşimler içinde verilebilmektedir ki, ortaya yeni bir iletişim yolu çıkmaktadır (...).

T.S. Eliot, şairin zihninde şiirin doğduğu anı betimlerken şöyle demektedir: “(Bu anda) şairin dimağı bir katalizör gibidir. Oksijen ve kükürt dioksit gibi iki gazın platin bir çubuğun bulunduğu bir (ortamda) sülfürik asit meydana getirmesi gibi, insan dimağı da yeni bileşikler meydana gelirir” (2).

İletişim açısından bakıldığında şiiri bir bildiri (mesaj) ileten bir metin olarak düşünebiliriz. Böyle olunca da elbette, şiiri dinleyen / okuyan kimsenin ve eğer sözlü olarak sunulmuşsa, metni aktaranın çeşitli nitelikleri, şiirden beklenen etkinin ölçüsü bakımından pay sahibi olacaktır. Bildiriyi alıcının, yani şiiri dinlemekte ya da okumakta olanın, şairin yansıtmak istediği duygu, imge, düşünce ve görüntüleri iyice algılayabilmesi için herşeyden önce, bu şiirdeki sözvarlığını yeterince tanıması gereklidir. Sözvarlığı ve genel kültür eksikliği nedeniyle kimi sözcükler ve tamlamalar gereğince tanınıp algılanamadığında şiirin etkisi azalacak, hatta yok olacaktır. Şairle okuyucu / dinleyicisi arasında bir bağlantının kurulabilmesi için her ikisinin bir yerde, belli bir kültür birikimine ortak olmaları gerekir. Çok ünlü, çok sevilmiş bir Divan şiirini dinleyen / okuyan kimse, şiirdeki sözcük ve tamlamaları ve onların arkasında kalan imgeleri, beyit içinde birbirleriyle çeşitli bağlantılara sokularak birtakım sanatların gerçekleşmesini sağlayan gönderimleri tanıyıp çözmek zorundadır. Örneğin Bâkî’nin, anlaşılması zor olmayan:

“Güzeller mihribân olmaz demek yanlıştır ey Bâkî

Olur vallâhi billâhi biraz yalvarı görsünler”

beytini dinleyen bir kimse mihriban ‘sevgi taşıyan, şefkatli’ sözcüğünün anlamını bilse bile yalvarı görsünler sözünün ‘tevriyeli olduğunu anlayıp bunu çözemezse şiiri yeterince algılamış sayılmaz.’ (3) Kaldı ki, çok daha ağdalı, çetrefil olan dizeler için uzunca bir hazırlık dönemi geçirmiş olmak, aynı çağın şiirlerini anlayabilecek kadar Osmanlıca öğrenip Divan şiirinin niteliklerini bilmek gerekir.

 

                                     (Şiir Dili ve Türk Şiir Dili, 1993)

___________

1)      Aristoteles / Poetika (1976), çev: İsmail Tunalı.

2)      Eliot, T. S. / Edebiyat Üzerine Düşünceler (1990), çev: Sevim Kantarcıoğlu.

3)      Bilindiği gibi bu sözde yalvarmak eyleminin yalvarı görmek biçimindeki bileşik kullanımının (yalvarıversinler, yalvarsınlar anlamında) yanı sıra, eski bir para birimi olan yalvar’ın da düşünülmesi amaçlanmıştır; güzellerin parayı görünce karşılık verebilecekleri de anlatılmak istenmiş, tevriye sanatına yer verilmiştir.

4)      Eliot, T. S. / Edebiyat Üzerine Düşünceler (1990), çev: Sevim Kantarcıoğlu.

5)       Agy.

 


FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör