Ziya Paşa

Devlet Adamı, Şair

Doğum
Ölüm
17 Mayıs, 1880

Şair, devlet adamı (D. 1829, Kandilli / İstanbul – Ö. 17 Mayıs 1880, Adana). Babası Galata Gümrüğü kâtiplerinden Erzurumlu Ferîdüddin Efendi’dir. Önce Kandilli’deki mahalle mektebine, daha sonra Mekteb-i Ulûm-ı Edebiyye’ye devam etti. Henüz on beş yaşlarında iken lalası İsmail Ağa’dan Türk halk şiirini öğrenmiş ve sevmişti. Yine o yıllarda bazı arkadaşlarıyla ilgili eleştiri yazıları yazmaya başladığı bilinmektedir. Bayezid Rüştiyesini (ortaokul) bitirdikten sonra Sadaret (Başbakanlık) Kalemine memur oldu. Divan edebiyatı kültürünü de devrin bazı divan şairleriyle burada birlikte bulunarak ilerletti. Genç yaşında zamanının divan şairleri arasında önemli bir yer almaya başladı. Ziya Paşa, Mustafa Reşit Paşa’nın yardımıyla saraya Mabeyn-i Hümayun beşinci kâtibi olarak alındı (1856). Kendi çabasıyla Fransızca öğrendi. Böylece Batı kültürünü de tanımaya başladı. Mustafa Reşid Paşa’nın ölümünden sonra, hiç anlaşamadığı Sadrazam Ali Paşa ile Fuad Paşa’nın ortak kararlarıyla saraydaki görevine son verilerek (1861) Zaptiye Müsteşarlığına tayin edildi. On üç gün sonra da Atina’ya sefir olarak gönderilmek istendi. Ancak o sırada Yunanistan’da baş gösteren ihtilal nedeniyle oraya gitmek istemedi ve Kıbrıs Mutasarrıflığına (1862) atandı. Kıbrıs’ta hastalandığından edebî çalışmalarına ara vermek durumunda kaldı. Bunun üzerine Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye üyeliğine seçilerek İstanbul’a döndü. Siyasî faaliyetleri nedeniyle ikinci defa Kıbrıs Mutasarrıflığına atanınca istifa etti.

Memuriyetten ayrıldıktan sonra, ülkede meşrutiyet yönetiminin kurulması için çalışan Genç Osmanlılar Cemiyeti üyeleri arasına katılarak cemiyetin koruyucusu Mustafa Fazıl Paşa’nın isteği ve yardımıyla Paris’e (1867) kaçtı. Londra’da Namık Kemal ile birlikte kısa bir süre Hürriyet (1868) adlı bir gazete çıkardı. Batı edebiyatları hakkında araştırmalar yaptı. Mustafa Fazıl Paşa’nın İstanbul hükümetiyle anlaştığını öğrenince korumasız kaldığını anlayarak avukatının önerisiyle Cenevre’ye gitti (1870), ertesi yıl Ali Paşa ölünce de İstanbul’a döndü. Ancak, yeni sadrazam Mahmud Nedim Paşa’nın yönetimini görünce Ali Paşa’nın ruhundan af dilediği söylenir. Bir ara Şura-yı Devlet (Danıştay) üyeliğine getirilen şair, (1876) Padişah Abdülaziz’in ölümünden sonra Sultan Beşinci Murad tahta çıkınca Maarif Müsteşarı oldu. II. Abdülhamit’in tahta geçmesi üzerine de Namık Kemal ile birlikte Kanun-i Esasî (Anayasa)’yi hazırlayan komisyonda görevlendirildi ve “paşa” unvanını aldı. Daha sonra “vezirlik” rütbesiyle Suriye (1877), Konya ve Adana valiliklerinde bulundu. Adana’da öldü ve Adana’da Ulu Cami Haziresinde (çevre) toprağa verildi.

Tanzimat Edebiyatı’nın belli başlı özelliklerini sanatında ilke edinen Ziya Paşa’nın bazı eserlerinde Dîvan edebiyatındaki yerelleşme hareketinin sade dil anlayışı vardır. Şiirde ve dilde yenileşmeyi savunmuş olmasına rağmen, bağlı olduğu eski edebiyattan kopmadı. Yenileşmeyi, eskiyi tümüyle yadsımadan başarmak istedi. Avrupa’ya gitmeden (1859) önceki yıllarda, Divan tarzı şiirlerinin en çok bilinenlerinden olan dini-tasavvufi içerikliler içinde gizli bir isyan ve huzursuzluk taşıyan eseri Terci-i Bend’ini ortaya koymuştu. Tanzimat döneminde divan şiiri geleneğini başarıyla sürdüren Ziya Paşa, 1870’te kaleme aldığı, özellikle gözlediği toplumsal bozuklukları eleştirdiği Terkib-i Bend adlı bu ünlü eseriyle günümüze kadar ilgiyle okundu. Yer yer sehl-i mümteni (kolayca söylenivermiş) sayılacak kadar kolay ve güzel söylenmiş, “hikmet” beyitleriyle de zenginleştirilmiş bu eserin birçok beyti atasözleri arasına girerek şaire büyük ün kazandırdı. Şairin asıl başarısı ise, fikrî ve hikemî (hikmetli, didaktik) beyitlerinin belleklerde yer edecek bir maharetle söylenmiş olmasında görülür. Bazı mısralarında görülen Batılı çizgilere rağmen, Ziya Paşa Terkib-i Bend’ini Divan şairi Bağdatlı Ruhi’nin mezarına gönderilen selamla bitirmiştir.

“Şiir ve İnşa” makalesinde halkın konuşma dilinin yazı dili olmasını, bu bağlamda halk şiirinden faydalanılması gereğini savundu. Ziya Paşa’nın bu eserinde kendisiyle çeliştiği ve kafasının karışık olduğu yönünde eleştiriler vardır.

Divan şairlerinden seçmelerle hazırladığı üç ciltlik Harâbât adlı şiir antolojisi Arap, İran, Türkiye ve Ortaasya Türk şairlerinden yapılan seçmelerden oluşturulmuştur. Birinci ciltte “Mukaddime-i Harâbât” adlı uzun bir manzum önsöz ve Türkçe, Arapça, Farsça kasideler; ikinci ciltte yine Türkçe, Arapça, Farsça şiirler; üçüncü ciltte Türkçe ve Farsça mesneviler vardır. Ancak bu eser, yakın arkadaşı Namık Kemal tarafından Tahrib-i Harâbât ve Takib başlıklı iki risale ile eleştirilmişti. Ziya Paşa’nın diğer bir tanınmış manzumesi “Zafername”dir. Önce kaside şeklinde yazılan, sonra bizzat şair tarafından tahmis edilen (her beytine üçer mısra eklenerek yazma), daha sonra da yine şair tarafından şerh edilen (açıklama, yorumlama) bu eser, içinde nesir bölümler de bulunan ve Ali Paşa aleyhinde yazılmış hicivli bir mizah manzumesidir.

Ziya Paşa’nın Londra’da, Hürriyet gazetesinde yayımlanan Rüya adlı eseri mensur ve fantastik bir eserdir. Gerçek olmadığı halde edebiyatımızda röportaj türünün ilk örneklerinden sayılmaktadır. Oldukça samimi bir eser olan Rüya’da Ziya Paşa, padişahla konuştuğunu, Ali Paşa’yı Kıbrıs’a yolladığını, ondan sadaret mührünü aldığını hayal eder. Veraset Mektupları adlı eseri ise Avrupa’dan, 1868 yılında İstanbul’da bulunduğu hayal edilen bir dosta yazılmış iki mektuptan ibaret olup içeriği siyasîdir.

Ziya Paşa gibi mısraları dilden dile dolaşan kaç şair vardır? Şiir sanatının toplum geleneğimiz açısından önemini bilen herkesin aklına bir dizi şair gelebilir. Fakat ben burada şiir sanatından söz etmiyorum. Ziya Paşa. şiiri de içine alan geniş bir sosyal çerçeveye hitap etmesini bilen ender şairlerimizden birisidir. Konu Yeni Türk Edebiyatı olunca onun yanına bir benzerini koymanız pek mümkün olmaz. Adeta düşüş döneminde toplumumuzun oto kritik duygularının bir tercümanı olmuştur. Ziya Paşa’nın mısralarında insanlarımız o kadar kendilerini bulmuş olmalı ki daha yazıldığı zamanda klasikleşmiş, anonim darbımesellerle yarışır bir hale gelmiştir. Edebiyat alanının dışında geniş bir çevrede tanınmış, çoğu yerde şairi bilinmeden anonim veciz mısralarmış gibi söylenegelmiştir. (Kemal Kahraman)

“Bizim için o, daha ziyade nesirleriyle farkına varmadan yaşadığı devrin kroniğini veren, bazı manzumelerinde bir nevi felsefî buhrana kadar yükselen adamdır” (Ahmet Hamdi Tanpınar)

ESERLERİ:

Zafernâme (Ali Paşa için yazdığı nazım nesir karışık hicivleri, 1868, yeni bas., 1975), Harabât (3 cilt, Arap-Fars-Türk Şiiri Antolojisi, 1925; Ziya Paşa’nın Şiirleri adıyla, 1960), Rüya (düzyazı, 1910), Veraset Mektupları (1910).

ÇEVİRİ: Emile (Rousseau’dan, metin kayıptır), Endülüs Tarihi (Viardot’dan 1863, yeni basımını yay. haz. Yasemin Ödük, 2004), Engizisyon Tarihi (Lavalèe ve Chéuel’den 1882), Tartuffe (Riyanın Encamı adıyla Molieré’den).

HAKKINDA: Tevfik Ebüzziya / Numune-i Edebiyat-ı Osmanîyye (1913), Süleyman Nazif / Külliyat-ı Ziya Paşa (1924), Şükrü Kurgan / Ziya Paşa’nın Hayatı, Sanatı, Eserleri (1953), Mehmet Kaplan / Şiir Tahlilleri (c.1, 1954), Kenan Akyüz / Ziya Paşa’nın Biyografisine Ait Yeni Bilgiler (Türk Dili Dergisi, Haziran 1956), M. Kaya Bilgegil / Ziya Paşa Üzerinde Bir Araştırma (1970), Bursalı Mehmed Tahir / Osmanlı Müellifleri I (1972), Tuncer Uçarol / Adana’da Unutulan Şair Ziya Paşa (Cumhuriyet, 27.5.2002), Sefa Kaplan / Endülüs Tarihi – Tarihin Diyalektiği (Hürriyet Keyif eki, 10.10.2004).

GAZEL

GAZEL

 

ZİYA PAŞA

 

Diyar-ı küfrü gezdim beldeler kâşâneler gördüm

Dolaştım mülk-i İslâmı bütün virâneler gördüm.

 

Müslüman olmayan ülkeleri gezdiğimde, düzgün şehirler, gösterişli yapılar gördüm,

İslam ülkelerini dolaştığımda ise, harabeye benzeyen gördüm.

 

Bulundum ben dahi dar-üş-şifa-yı Bab-ı Âli'de

Felatun'u beğenmez anda çok divâneler gördüm.

 

Ben dertlere derman olması beklenen devlet bürokrasisinde de bulundum.

Orada bilge kişileri adam yerine koymayan nice densizler gördüm.

 

Huzûr-ı gûşe-yi meyhaneyi ben görmedim gitti

Ne meclisler, ne sahbâlar, ne işrethaneler gördüm.

 

Ben bu dünyada huzur diye bir şey görmedim gitti.

Ne toplantılar, ne tuhaf tuhaf debdebeli mekânlar gördüm.

 

Cihan namındaki bir maktel-i âma yolum düştü

Hükümet derler anda bir nice salhaneler gördüm.

 

Dünya denilen bir katliam yerine yolum düştü.

Hükümet dedikleri yerde nice haksızlıklar, nice yanlışlar gördüm.

 

Ziya, değmez humarı keyfine meyhane-i dehrin

Bu işretgâh'ta ben çok durmadım ammâ neler gördüm.

 

Ziya, bu dünya denilen meyhanenin verdiği başağrısı verdiği keyfe değmez.

Ben dünyada fazla yaşamadım amma tuhafıma giden çok şey gördüm.

 

 

 

FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör