Halk şairi (D. 1651, Gözleve / Konya - Ö.
1707, İstanbul). Babasının adı Abdullah, annesinin adı ise Şerife’dir. IV.
Mehmet, II. Ahmet ve II. Mustafa dönemlerinde yaşadı. Düzenli bir medrese
öğrenimi görmediği halde devrin kültür muhitleri içinde bulunarak kendini
yetiştirdi ve aynı devrin diğer âşıklarına nispetle seçkin bir yer kazandı.
Arapçayı, Farsçayı ve sanat müziğine ilgi duyduğu için de tambur çalmayı
öğrendi. Yeniçeri olarak birçok serhat kalelerinde bulunan şair, aynı zamanda
imamlık, hafızlık, dervişlik de yaptı. Şiirlerinden İstanbul, Bursa, Varna,
Sakız, Sinop, Tuna boyları, Kırım ve Bağdat gibi birçok yeri dolaştığı
anlaşılmaktadır. Ancak Tuna’dan Bağdat’a kadar uzanan geniş bir coğrafyayı konu
edinen şairin bazı şiirlerinin mekânı hayal mahsulüdür.
II. Ahmed döneminde yapılan
Avusturya-Macaristan ve Rus seferlerine ilişkin şiirleri olan şair, bu seferler
sırasında askeri coşturmak için tambura çalarak savaş sahnelerini canlandırdı,
destanlar söyledi. Başta Fuzuli olmak üzere klasik edebiyatın belli başlı büyük
şahsiyetleri yanında Hafız’ın Divanı ile Sadi’nin Gülistanını okuyacak kadar
Farsça öğrendiği de anlaşılmaktadır. Âşık Ömer, hem asker ocağının ve serhat
boylarının serbest hayatını yaşayarak dile getirdi, hem de klasik şiirin mecaz,
vezin, kafiye ve edebî sanatları ile o çevrelerin havasını yansıttı. Bu yüzden
17. yüzyılın birçok tezkirelerinde adı geçmektedir. İstanbul’da Yemiş
İskelesi’nde bir türbesi olduğu rivayet edilir.
17. yüzyılda Gevherî ve Karaca-oğlan’la
birlikte Türk saz şiirinin önde gelen isimleri arasında yer alan Âşık Ömer,
geniş halk kitleleri tarafından tanınma açısından da önemli bir yere sahipti.
Kendisinden sonra gelen âşıklardan birçoğu ona nazireler yazdı. Tasavvufa dair
küçük risaleleri şerh edildi. Sofiyane mahiyetteki bazı manzumeleri ise
bestelenerek çeşitli meclislerde bir tür ilâhi gibi söylendi. (Şair, bir
müseddesinde de mevlevî olduğunu belirtir.) Şiirlerinin küçük bir kısmını
ihtiva eden Divan’ı gençlerin ve halk tabakasının anlayışına uygun olduğu
için defalarca yazma ve taş baskı olarak basıldı. Bu eserinden bazı güzel
beyitleri döneminde ezberlendi.
Âşık Ömer kendinden evvel yetişmiş âşıklardan
Kâtibi, Kuloğlu ve Kayıkçı Kul Mustafa’nın tesiri altında olduğu halde bu saz
şairlerinden farklı olarak Klasik Türk edebiyatından büyük ölçüde etkilendi.
Bilhassa aruz vezniyle yazdığı divanlarda, divan şiirinin kalıplaşmış
mazmunlarına ve hayal dünyasına geniş yer verdi. Dolayısıyla şairin şiirlerinin
iki edebî eğilim etrafında gelişmiş olduğunu söylemek mümkündür. Kendisi bir
taraftan medreseler, tekkeler ile aydın çevre içinde bulunup Dîvan edebiyatına
meyletmişken, diğer taraftan halk arasında, kahvelerde âşıklarla olan ilgisini
de kesmedi. Aruz vezni ile yazdığı naatlar, tevhidler, bahariyeler, şitaiyeler,
gazeller, muhammes ve müseddesler nazım tekniği bakımından kusurlu, üslup
bakımından âmiyane olarak değerlendirildi. Şair, bu şiirlerinin bazılarında
dîvan şiirlerini taklit hevesiyle Adlî mahlasını kullandı. Onun açmış olduğu
divan şiirini taklit cereyanı yüzünden saz şiirinin saflığının bozulduğu
söylenir.
Âşık Ömer’in şiirlerinde benzetmesi bol
seyahat bakışlarına, tasvirlere, hüzünlü duygulara sık rastlanmaktadır. Fakat
asıl üstünlüğü kelime kullanışta, kafiyelerde ve biçimde “klasik”e varan ustalığındadır.
Onun bu ustalığı daha çok hece vezniyle ve halk diliyle yazdığı koşma, mani,
deyiş, varsağı, semai, destan ve tekerlemelerinde görülmektedir. Şairin bu tür
şiirleri halk zevkine uygun, ifade bakımından tabii olmakla beraber, içinde
Dîvan edebiyatından gelen bazı kalıplaşmış deyimler de bulunmaktadır.
Çağdaşı olan padişahlar zamanında katıldığı
savaşlar üstüne şiirleri vardır: IV. Mehmed’in 1678’de Çehrin Kalesi’nin fethi
münasebetiyle yazdığı manzume, II. Ahmed’in saltanat yıllarındaki Rus, Venedik
ve Avusturya seferleri ile ilgili bazı manzume vb. Ömer’in en çok bilinen şiiri
otuz sekiz dörtlükten meydana gelen ve yüz beş şairin adının sayıldığı Şairname’sidir.
Burada sadece on yedi saz şairinin adı zikredilir, Arap ve Acem şairlerinin
yanında klasik şiirimizle tekke şiirimizin ünlü adlarına daha fazla yer
verilir. O, aynı yüzyılın âşıklarından Kul Mustafa, Kâtibi, Bursalı Halil,
Gayrî, Hayrî ve Sadık’ı beğenir. Kul Mustafa’ya söylediği nazireler bunun
örnekleridir.
Âşık Ömer’den, Gubarî ve Hızrî’nin Şairname’lerinde
sadece ad olarak söz edilmektedir. 19. yüzyılda yazılan Şairname’lerden
Ruhsatî’ninki ile yirminci yüzyılın şairname yazarlarından Feryadî, Emsalî,
İsmetî, Kangallı Noksanî ve Talip Kılıç’ın eserlerinde de Ömer’e yer verildi.
Âşık Ömer’in 1707’de öldüğünü Üsküdarlı Hasîb, Risale-i Vefeyat adlı küçük
risalesinde kaydetmekte ve şu tarih beytini zikretmektedir:
“İşidüp ben de vefâtın ana dedim tarih:
Ola Âşık Ömer’in cilvegehi adn-ı celil”
Şair Vehbî, meşhur Sühan kasidesinde
ondan bahsetti, İzzet Molla da bir mısraını tazmin etti. Yazma dîvanının Konya
Mevlâna Müzesi ve İstanbul Yahya Efendi Kitaplığındaki nüshaları en zengin
olanlarıdır. Yeni harflerle Saadet Nüzhet Ergun tarafından yazılan bir inceleme
ile beraber basıldı (1936). Bu kitapta bulunmayan pek çok şiiri de
cönklerdedir. Yine S. Nüzhet Ergun, şairin 750 kadar şiirini Âşık Ömer /
Hayatı ve Şiirleri (1953) adlı kitapta topladı.
Ayvansaraylı Hafız Hüseyin tarafından 1782’de,
Âşık Ömer Divanı adıyla bir araya getirilen şiirlerin arasında, koşma, destan,
semai ve varsağı şeklinde söylenen heceli örnekler azdır. Bu matbuunun beş on
misli olan yazma bir nüshası Konya’da Mevlana Dergâhı Kütüphanesinde
bulunmaktadır. Büyük bir cilt tutan bir nüshası da Beşiktaş’ta Yahya Efendi
Kütüphanesi ile Samatya’da Uşşakî Kütüphanesindedir.
HAKKINDA: Bursalı Mehmet Tahir / Osmanlı
Müellifleri (c. 2, 1972), S. Nüzhet Ergun / Âşık Ömer: Hayatı ve Şiirleri
(1936), Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi (c. 1, 1977), Ahmet Kabaklı / Türk
Edebiyatı (c. 2, 1978), TDE Ansiklopedisi (c. 1, s. 195-196), Seyit Kemal
Karaalioğlu / Resimli Türk Edebiyatçılar Sözlüğü (1982), Nihad Sami Banarlı /
Resimli Türk Edebiyatı Tarihi (c. 2, 1987), Abdülkadir Karahan / Âşık Ömer (TDV
İslâm Ansiklopedisi, c. 4, 1991), İhsan Işık /
TEKAA (2006).