Halk ozanı. 2 Mayıs 1942, Azaplı köyü / Kadirli / Osmaniye
doğumlu. Asıl adı Osman Taşkaya’dır. İlkokulu köyünde bitirdikten sonra
öğrenimini sürdüremedi. “Osman Feymânî”
olarak da tanınan Âşık Feymanî, Prof.
Dr. Erman Artun’nun kardeşidir.
Feymanî’nin babası aslen Bitlis’in Tatvan
(Engesur) ilçesinin Günyüzü köyündendir. Ermeni-Rus çatışması nedeniyle 1914’te batıya doğru göç eden ve bu göç sırasında ailesinden geriye biri Feymanî’nın o zaman yirmi yaşında olan babası, öteki de
amcası olmak üzere iki kardeş kalmış. Kardeşler,
göçten iki üç yıl sonra Kadirli’nin Azaplı köyüne yerleşmişler. Feymâî, seyahatleri
dışında hayatını bu köyde sürdürmüştür.
Kendi kendini yetiştiren Âşık Feymânî, âşık geleneği, özellikle de
tasavvuf konusunda geniş bilgi sahibidir. Kendi söyleyişi ile “dillendiğinde”
küçük yaşlarda, sanki bîrine âşıkmış gibi türküler söyler. O, dünyaya âşık
olarak geldiği inancındadır. İlk şiirlerini ezberleyip aklında tutmaya çalışır.
Okumayı yazmayı öğrendikten sonra
şiirlerini bir deftere yazıp saklar. Bu
şiirlerde önceleri “Çoban Osman”, “Osman”, “Çoban” mahlaslarını kullanır. İlkokulu bitirdiği yıldan askere gittiği 1962 yılına kadar köyünde çiftçilik, çobanlık
yapan Feymanî, 1968’den itibaren
âşıklık geleneği gereğince değişik yerleri dolaşır, 1971’de köyüne döner. Ancak o günden bugüne geçimini yine âşıklıkla sağlamaktadır.1971’de evlendiği Fatma Hanım da şiir yazmakta ve şiirlerinde ‘Fatma” adını
kullanmaktadır.
Âşık Feymânî, âşık
olmasında anne tarafının Avşar olmasını ve onlarda ağıt söyleme geleneğinin yaygın
olmasını öncelikli etken olarak gösterir. İkinci etken olarak da, anne ve baba tarafında âşıklığa
yakın deyişler söyleyen ve hatta âşıklık yapan bir aileden gelmiş olmasını söyler. Feymanî’nin
şiirlerinin çoğu dini-tasavvufi halk edebiyatı ürünleridir. İnsanî
aşkla başlayan gönlünün ilhamını İlahi aşka
çevirir. Maddenin özü olan anlama yönelir.
Âşık Feymânî adına, Osmaniye’de 1998’den
itibaren her yıl, Osmaniye Belediyesi ve OFAD (Osmaniye Folklor Araştırma Derneği)
tarafından “Aşık Feymânî Şenlikleri” yapılmaktadır. Yine Osmaniye’de, 22-24 Kasım
2004 tarihlerinde Osmaniye
Valiliği ve OFAD tarafından “Karacaoğlan’dan Bela Bartok’a, Dadaloğlu’ndan Âşık Feymânî’ye Osmaniye Kültür Sanat ve Folklor Sempozyumu” düzenlenmiştir. Âşık
Feymânî’ 1968’den bu yana, pek çok şiir yarışmasında ve aşıklar karşılaşmasında, değişik türlerde çok
sayıda ödül almıştır.
ESERLERİ (Şiir):
Ahu Gözlüm (1990), Gönül Sarayı (2006).
HAKKINDA: Âşık Feymânî / Gönül Sarayı (2006),
Erman Artun / Günümüzde Adana Âşıklık Geleneği (1966-1996) ve Âşık
Feymani.
GÖNÜL
SARAYI
Kapısızdır
sevgi şehri,
Girmesi kolay değildir.
Yıkma
gönül sarayını,
Örmesi kolay değildir.
TURNALAR -I-
Meydanda silkinir, hal değiştirir,
Seyri,
seyrangâhtan gelir turnalar.
Namert
insanlardan yol değiştirir,
Hal ehli
olanı bilir turnalar.
Dolanır alemi bir an durmadan,
Sual
eyler gönülleri yormadan,
Hangi
köşe yâr köşesi sormadan,
Gönülden
ses alır, bulur turnalar.
Mevsim yaza dönse yollar seçilse,
Vuslat
pınarları aksa, içilse,
Feymânî
sohbetten
kapı açılsa,
O
meclise dahil olur turnalar.
(Gönül Sarayı, 2006)
AŞIK FEYMÂNÎ*
Âşığın Kimliği:
Âşığın adı Osman,
soyadı Taşkaya’dır. Âşık olduktan sonra Feymânî mahlasını alan âşık, “Âşık Feymânî”, “Osman Feymânî” olarak da tanınmaktadır.
Âşık Feymânî, 2 Mayıs
1942 yılında (Adana) Osmaniye ilinin Kadirli İlçesi’ne bağlı Azaplı Köyü’nde
dünyaya gelmiştir.
Âşık Feymânî’nin babası Mehmet Taşkaya,
aslen Bitlis’in Tatvan Kazasının (Engesur)
Günyüzü köyündenmiş. Dedesi, 1860’lı yıllarda Van’ın Gevaş ilçesinin
Engelür Köyüne gitmiş. Ermeni-Rus savaşı
nedeniyle 1914’te ailenin batıya doğru
göç ettiğinde aşığın babası 20 yaşındaymış. Göç sırasında dedesi, babaannesi, halası ve amcası ölmüş.
Babası ve amcası Musa olmak üzere
aileden geriye iki Kişi kalmış. İki Kardeş
Adana, Karaisalı, Çatalan köyüne yerleşmişler. Yaklaşık 2-3 yıl burada kalan kardeşler, daha sonra
Kadirli’nin Azaplı Köyüne
yerleşmişler. Âşığın dedesi Bitlis, Van, Muş arasında yaşayan, Büyük Halaç aşiretindendir.
Feymânî’nin annesi Hüsne Hanım, aslen
Kayseri’nin Pınarbaşı İlçesi’nin, Avşar
Potuklu köyündendir. Hüsne Hanım, Avşar
kökenli olup Dadaloğlu aşiretindendir. Hüsne Hanım 1938 yılında Feymânî’nin babasıyla evlenmiş. Bu
evlilikten
* Prof. Dr. Erman
ARTUN (Çukurovu Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı A.B.D.
öğretim üyesi)
Hasibe adlı bir kızıyla, Osman (Aşık
Feymânî) adlı bir oğlu olmuş.
Âşık Feymânî, Azaplı köyündeki beş sınıflı
ilkokulu bitirmiş. Öğretmeni köylüsüymüş.
Âşık, ilkokuldan sonra okula gidememiş.
Âşık, babasının okutmak istemesine rağmen âşık olmak istediği için okumak istememiş. Kendi kendini yetiştiren âşık özellikle tasavvuf konusunda geniş
bilgi sahibidir. Âşıklık geleneğini en iyi bilenlerden biri olması onun öğrenmeye açık, araştırıcı kişiliğinden kaynaklanmaktadır
Âşık Feymânî, ilkokulu
bitirdiği yıldan, askerliğe başladığı 1962 yılına kadar köyde kalarak çiftçilik,
çobanlık yapmış. Âşık, 1968 yılında âşıklığa başlamış. 1.971 yılında köyüne dönmüş. Aşıklık
yüzünden çiftçiliğini ilerletemeyen Âşık, âşıklıkla geçimini sağlamaktadır.
Âşık Feymânî, 1971
yılında Fatma Hanımla evlenir. Eşi Fatma hanım da şiir yazmakta ve şiirlerinde ‘Tatma”
mahlasını kullanmaktadır. Fatma Hanım, Adana’nın Kozan ilçesinin Bucak Köyü’nden
ünlü usta Âşık Hazım Demirci’nin kızıdır. Âşık Feymânî’nin 1974 yılında Serdarhan
Musa, 1976 yılında Oğuzhan
Ömer, 1978 yılında Sultan, 1981 yılında Bün-yamin
adında 3 oğlu, bir kızı dünyaya gelmiş,
Âşığın şiirlerini
incelediğimizde büyük çoğunluğunun dini-tasavvufi halk edebiyatı ürünleri olduğunu
görüyoruz. Şiirlerinde
dini-tasavvufi konular hakimdir. Âşık tasavvufu şiirlerinde Allah’ı, Muhammed’i,
piri, sevdiği iç içe verdiğini söylüyor, Âşık, kendisi için bütün
güzelliklerin bir yerde toplandığını bütün
güzelleri ayrı tutmadığını söylüyor.
Âşık Feymânî, maddi
aşkla başlayan gönlünün ilhamını İlahi aşka çevirir. Maddenin özü olan manaya yönelir. Aşık Feymânî, güzelliği, dürüstlüğü ve iyiliği
sevmektedir.
Âşıklığı:
Âşıklık geleneği,
geleneğin yaşadığı bölgenin tarihsel gelişimi, coğrafi ve sosyo-ekonomik yapısına
göre şekillenir. Diğer kültür değerlerinde olduğu gibi, ortak kültürün yarattığı bir değerler
bütünüdür. Çağlar boyu belirli bir işlevi yerine getirmiştir.
Âşık Feymânî, şiir
söylemeye ne zaman başladığını hatır-layamıyor. Âşığın deyişiyle “dillendiğinde”
çok küçükmüş, sanki bîrine âşıkmış gibi türküler söylermiş. O, dünyaya âşık
olarak geldiği inancındadır. İlk şiirlerini ezberleyip aklında tutmağa çalışmış. İlkokula
başlayıp okuma yazmayı Öğrendikten sonra şiirlerini deftere yazıp saklamağa başlamış.
Bugün elinde olan ilk şiirlerini yazdığı defter 1,7.1951 tarihliy-miş. Bu şiirlerde
önceleri Çoban Osman, Osman, Çoban mahlaslarını kullanmış.
Âşık Feymânî, âşık
olmasında ana tarafının Avşar olmasını ve onlarda ağıt söyleme geleneğinin yaygın
olmasını birinci etken olarak gösterir. İkinci etken olarak ana ve baba tarafında âşıklığa
yakın deyişler söyleyen ve hatta âşıklık yapan kişiler olduğunu söylemektedir. Yine
âşıklığa başlamada mecazi bir aşkın etkili olduğunu ekler. Âşık küçük yaşta tanıdığı ve
çağdaşı olan Gülizar adlı bir kıza aşkını âşıklığının temellerinden
sayar, O kavuşamama âşığı başka yönlere itmiş. O, güzele ve güzelliklere âşık olan
biriymiş. Zamanla âşıktaki aşkın şekli değişik bir hâl almış. Gülizar’ın aşkı Çoban Osman’da bir
kuşta, çiçekte, böcekte, dalda, yaprakta görünmeğe başlamış. Âşığın meydanlara çıkıp
saz çalıp söylemesi
1968 yılından sonra olmuş. Âşık Feymânî âşıklığa başlamasına, âşıklığı heves etmesine
neden olan olayları şöyle sıralar:
Yörede Karacaoğlan ve Kerem
türkülerini çağırmak çok yaygınmış. Türkü söylemek için belli zaman gerekmezmiş.
İki kişi bir araya gelse bir kaç sohbetten sonra türkü çağırır dinlerlermiş.
Akşamları bir araya toplanırlar sesi güzel olanlara türkü çağırtır, hikaye
bilenlere hikaye anlattırırlarmış. Herkesin sırayla türkü söylemesine “sıra
türküleri” adı verilirmiş.
Düğünlerde Karacaoğlan, Öksüz Ali, Yeğen Ali, Deli Boran vb. türküleri söylenirmiş. Âşık böyle bir ortamda büyümüş, başka eğlenceleri yokmuş. Akşamlan oda
sohbetleri olurmuş. Bu usta malı
türkü söyleme geleneği âşıklığa hevesli
kişileri âşıklığa hazırlar, yetiştirirmiş,
Doğu âşıklık
geleneğine göre farklılıkları olmasına rağmen Adana’da âşıklık geleneği çok
yaygınmış, çok sevilir-miş. Âşık Feymânî çocukluk yıllarında, Çukurova’da,
hikayecilik
yapıp halk hikayeleri anlatan kişilere de âşık denildiğini söylemektedir.
Âşıklığa hevesli gençler âşık olmak, Kerem gibi söyleyebilmek için Karacaoğlan
türkülerini bellerlermiş. Âşık Feymânî Karacaoğlan türkülerinin üçte ikisini,
geriye kalan üçte biri türkülerin de ikişer üçer dörtlüğünü bildiğini belirtmiştir.
Âşık, ilk yıllarda âşıklığa hevesi
olduğunu şiirler yazdığını söylemeğe
utanıyormuş. Köyde öğretmenin saz çalışını dinlemiş. Âşık Feymânî keman çalıp Köroğlu halk hikayeleri anlatan Mehmet
isimli biri Âşık Köroğlu’nun hikayelerini hatırlamaktadır. Yöre insanının sazlı sözlü âşıklarla tanışması, gezici Alevî Âşıklar ve göçle gelen Doğulu
âşıklarla olmuş. Feymânî için bu
ortam, âşıklığa başlamada özendirici olmuş.
Adana’da doğulu
âşıklarda olduğu gibi usta-çırak ilişkisi yokmuş. Âşık, kayınpederi Âşık Deli Hazım’ı
üstadı, Kul Mustafa ve Âşık Hüdai’yi ustaları olarak Kabul etmektedir.
Çukurova’da saz
çalmanın yasak olduğunu, saz çalanın hoş görülmediğini söyleyen Feymânî, saz
çalmayı kendi kendine öğrenmiş.
Âşık Feymânî, badeli
âşıktır. Önceleri “Çoban”, “Çoban Osman” diye tapşıran âşık, daha sonraları
rüyasında bir pirin kendisine “Feymânî” diye seslenmesinden sonra Feymânî mahlasını
kullanmağa başlamış. Âşık, rüyada pir kendisine bir şey söylemediği için
rüyasını anlattığını, ancak kendisine badeli olup olmadığını sorduklarında rüyasını anlattığını ve
sorularını bade midir, değil midir bilmiyorum şeklinde cevapladığını söylemektedir.
Âşık Feymânî, Adana’da
yaşlı usta âşıkların yanında yol, erkan, töre ve geleneği öğrenmiş. Adana’da
Doğulu âşıklarda olduğu gibi usta aşığın yanında kapılanma yokmuş. Usta
Âşıklar, gençlere aksayan yerlerde uyarılarda bulunup onlara ustalık
yaparlarmış. Âşık Feymânî, Çukurova’da yaşı kendinden küçük olanları çırağı
saymaktadır. Âşık Feymânî, çırakları olarak Âşık Eyyubi, Âşık Osman Akçay, (Aşık
Abdullah Gizlice, Aşık
Vuslatı) ve Âşık İmami’nin adlarını vermektedir.
Âşık Feymânî adına,
Osmaniye’de 1998’den bu yana her yıl, Osmaniye Belediyesi ve OFAD (Osmaniye
Folklor Araştırma Derneği) tarafından “Aşık Feymânî Şenlikleri” yapılmaktadır. Yine Osmaniye’de,
22-24 Kasım 2004 tarihlerinde Osmaniye Valiliği ve OFAD tarafından “Karacaoğlan’dan Bela Bartok’a, Dadaloğlu’ndan Âşık Feymânî’ye Osmaniye
Kültür Sanat ve Folklor Sempozyumu”
düzenlenmiştir.
Âşık Feymânî’ 1968
yılından bu yana, pek çok şiir yarışmasında ve aşıklar karşılaşmasında, değişik
türlerde çok sayıda ödül almıştır.
Şiirlerinde Biçim:
Âşık Feymânî
şiirlerinde en çok 8’li, 11’li hece kalıplarını, çok az şiirinde de 7’li hece
kalıbını kullanır. Gelenek dışı sosyal konulara değindiği bazı şiirlerinde; 15’li,
14’lü, 13’lü, 7’li ve 5’li hece kalıbını kullandığı da olmuştur.
Âşık Feymânî’nin
koşmaları, anlam, şekil ve ses ahengi yönleriyle bütünlük gösterir. Âşık konuşma
diline yakın bir anlatımla, içli duygularla şekille sağlanan çatıyı tamamlar.
Sağlam bir şekil yapısı etkili ve kulağa hoş
gelen üslupla anlatılmıştır. Bu ahenk saz eşliğinde söylendiğinde daha da artmaktadır. Âşık
Feymânî sevgili için söylenen güzelleme türü şiirlere yerel deyişle “yar türküleri “
adını vermektedir. Feymânî bunların yanı sıra kahramanlık konulu destanlar da yazmıştır.
Üslup Özellikleri:
Aşığın şiirlerinde
kullandığı kelime kadrosu yaşamının çeşitli dönemlerine, içinde bulunduğu duruma
göre değişmiştir. Âşık yar türküleri söylediği dönemde âşık tarzı şiir geleneğinin ortak kelime
kadrosunu yerel kelimelerle besler. Bu şiirlerde Karacaoğlan etkisi belirgin
olarak göze çarpar. Âşığın kelime kadrosu güzelleme türü şiirlerinde geniş değildir. Geleneğin sunduğu Kelimeler
tekrarlanır. Âşığın ikinci dönemi olarak
niteleyebileceğimiz dini-tasavvufi şiirler söylediği dönemde oldukça zengin bir kelime kadrosuna sahip olduğunu
görüyoruz.
Âşık Feymânî’nin şiirlerini şu başlıklarda toplayabiliriz:
1- Maddi aşkın işlendiği
şiirler,
2- İlahi aşkın İşlendiği
şiirler,
5- Nasihat konulu
şiirler,
4- Toplumsal konulu şiirler.
Anlatım Şekilleri:
Âşık Feymânî, anlatmak istediklerini
halkın anlayabileceği.bir dille verir. Âşık anlatmak istediği konuyu kendine
özgü
anlatım biçimiyle sunarken a - geleneğe b - edebi türe c-döneme bağlıdır. Âşık
da diğer Âşıklar gibi gelenekte başvu- rulan bazı anlatım şekillerinden
yararlanmıştır. Bunları örneklerle şöylece sıralayabiliriz: 1- nasihat ve hitap
yoluyla anlatım 2- Doğrudan anlatım 3- Tahkiye 4- Karşılıklı soru-cevap 5- Delil ve
ispat yoluyla anlatma
Anlatım Kalıpları:
Âşık Feymânî
kullandığı kelime hazinesi ve başvurduğu anlatım şekillerinin yanı sıra diğer anlatım
kalıplarına da başvurmuştur. Tekrir (yineleme) yoluyla anlatım, anlam ve söz
sanatlarıyla anlatım, ata sözleri, deyimler, alkış ve kargışlar, halk
söyleyişleri ve yerel dille anlatım.
Âşık Feymânî’nin
üslup özelliklerini incelediğimizde konunun sınırlarının çizilmiş olduğunu görürüz.
O şiirin olgunlaştığı anı iyi sezdiği için üslubu doğal ve akıcıdır. Güzellemelerinde olayları
yaşamış bir İnsanın duyguları işlendiği için içtenliği, sıcaklığı şiirlerin bütününde
hissederiz. Seçilen kelimeler yapmacıktan uzaktır. Bu da onun üslubuna doğallık veriyor.
Feymânî’nin
güzellemelerinde üslup, sahibini belirleyecek bir görünüş ve biçim kazanıyor. Üslup bir
yönüyle sanatçının esere yansımasıdır. Eserlerde Feymânî’nin yaradılışı, ahlakı, davranış biçimiyle ilgili ip
uçlarını alıyoruz. Düşünceleri anlamlı,
değerli kılan sanatçının üslubudur. Aynı düşünce iki ayrı sanatçı tarafından işlendiğinde iki eseri birbirinden ayıran sanatçının üslubudur.
Âşık Feymânî konusuna
göre ayrı kitlelere seslenir. Dış dünyaya ait görünüşlerde tespitlerini kuyumcu
titizliğiyle işlemiştir. Âşık tarzı şiirin doğası gereği gelenek üslubuna egemendir. Onu farklı
kılan yere! ve özgün söyleyişlerle yaptığı sentezdir.
İçerik:
Âşık Feymânî’nin güzel anlayışı, diğer
Âşıklara benzer. Onun güzelleri bazen somut, bazen da bir yanı divan şiirimizden, bir yanı
tasavvuf edebiyatımızdan gelen bir soyutlamadır. Doğa ve toplum çevresinden çıkarılmış
sonsuz bir ayrılıştır. Âşık sevgilisi uğruna ölmeğe, kapısında kul olmağa hazırdır. Feymânî’nin
güzellerinin gelenekte olduğu gibi gamzesi öldürmek için yay tutar, kirpikleri
ok atar, aşığı en onulmaz yerinden yaralar, aşkıyla tutsak eder, öldürmekten beter eder.
Feymânî, tasavvufun etkisiyle sevgiliyi
Tanrı’nın nitelikleri içinde görür. Bu
gelenekte de vardır. Bu, Müslüman mistisizminin Bektaşî edebiyatının etkisiyle âşık tarzı edebiyata uzantısıdır.
Gelenekteki sevgili nitelemeleri, benzetmeleri doğal olarak Feymânî’de de görülmektedir.
Feymânî,
güzellemelerine Çukurova Âşıklık geleneğinin tanımlamasıyla “yar türküleri” adını
verir. Onun yar türküleri aşk üzerine kurulmuştur. Bu tür şiirlerinde geleneğin
belirlediği
bir sevgili tipi görüyoruz. O, bu aşkın kendisine verdiği acıyla bütünleşir
Bazen maddi aşkla başladığı aşktan hayal gücünün yarattığı bir sevgilinin peşinde
koşar. Bu bazen da İlahi aşk boyutuna kadar uzanır. Feymânî sevgiliyi içinde bulunduğu duruma göre
gelenek kalıpları içinde biçimlendirir.
Feymânî’nin güzelleri
somut, kendine özgü, insanca davranış özellikleri taşıyan, yaşadığı çevrede
görülebilecek bazen adıyla seslendiği, Fatma, Gülizar, Mihriban, Kezban vb. güzellerdir.
Gelenekte, halk hikayelerinde, manilerde, türkülerde işlenen sevgili tipiyle aşığın sevgili tipi
farklıdır. İçimizden biridir. Bazen da
aşığın sevgilisi, aşığa çektirdiği acıları, sıkıntıları anlatmak için kullanılan soyut bir kavramdır.
II. BÖLÜM
GÖNÜL SARAYINDAN ŞİİRLER
GÖNÜL SARAYI
Kapısızdır sevgi şehri,
Girmesi kolay değildir.
Yıkma gönül sarayını,
Örmesi kolay değildir.
TURNALAR -I-
Meydanda silkinir, hal değiştirir,
Seyri,
seyrangâhtan gelir turnalar.
Namert
insanlardan yol değiştirir,
Hal ehli
olanı bilir turnalar.
Dolanır alemi bir an durmadan,
Sual
eyler gönülleri yormadan,
Hangi
köşe yâr köşesi sormadan,
Gönülden
ses alır, bulur turnalar.
Mevsim yaza dönse yollar seçilse,
Vuslat
pınarları aksa, içilse,
Feymânî
sohbetten
kapı açılsa,
O
meclise dahil olur turnalar.
GÖNÜL SARAYI / ÂŞIK FEYMÂNÎ (OSMAN TAŞKAYA) 2006