A. Kadir Meriçboyu

Çevirmen, Şair

Doğum
Ölüm
01 Mart, 1985
Eğitim
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Diğer İsimler
Abdülkadir Meriçboyu, Abdülkadir İbrahim, Ali Karasu

Şair ve çevirmen. (D. 1917, İstanbul - Ö. 1 Mart 1985, İstanbul). Asıl adı Abdülkadir Meriçboyu’dur. Abdülkadir İbrahim, Ali Karasu adlarını da kullandı. Babasını ve annesini çok küçük yaşlardayken yitirdiği için çocukluğu hep çalışmakla geçti. Sepetçilik, kahveci çıraklığı, seyyar satıcılık yaptı. Eyüp Ortaokulunu (1933) ve Kuleli Askeri Lisesini (1936) bitirdi. Ankara Kara Harp Okulu son sınıf öğrencisi iken zararlı yayınlar okuduğu, siyasal faaliyetlerde bulunduğu ve Nâzım Hikmet’le tanışmış olduğu gerekçe gösterilerek, Harp Okulunda kurulan özel bir askeri mahkemede, başka şairler, yazarlar ve Nâzım Hikmet’le birlikte yargılandı, on ay hapis cezasına mahkûm edilerek okuldan çıkarıldı (1938). Ankara Cezaevinde aynı davadan birlikte yattığı Nâzım Hikmet’ten büyük ölçüde etkilendi ve şiirde toplumcu-gerçekçi anlayışı benimsedi. Hapisten çıktıktan sonra iki buçuk yıl er olarak askerlik yaptı. 1941 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesine girdi. Bu sırada Tan gazetesinde düzeltmen olarak çalışmaya başladı. 1943 yılında yayımladığı Tebliğ adlı şiir kitabı toplatıldı ve Sıkıyönetim Komutanlığınca İstanbul dışına sürgüne gönderildi. Dört buçuk yıl süren sürgünlük yıllarında Muğla, Balıkesir, Konya, Kırşehir ve Adana’da kaldı. Bu nedenle hukuk fakültesini bitiremeden bırakmak zorunda kaldı. İstanbul’a ancak 1947 yılında dönebildi ve bir bisküvi fabrikasında çalışmaya başladı. Sürgünlük yıllarından önce ve sonra olaylarla, yokluklarla geçen kişisel yaşamının izleri ile toplum sorunlarına gösterdiği ilgi, kaçınılmaz olarak şiirinin belli başlı konuları oldu. Sürekli sürgün ve göz hapsinde yaşadığı ve yasaklı kılındığı için, şiirini olgunlaştırmaya başladığı sıralarda sürekli yayın yapamadı, yaptığı zamanlarda da takma adlar kullanmak zorunda kaldı. Yaşamını, ölümüne kadar gazetelerde ve yayınevlerinde düzeltmenlik ve çevirmenlik yaparak kazandı. 

Yazmaya erken yaşlarda (1938) başlayan A. Kadir, ilk şiirlerini askerlik yıllarında Yeni Ses, Yeni Edebiyat, Yürüyüş (1940-43) dergilerinde yayımladı. Daha sonra Pınar, Yığın (1946), Yeryüzü (1951-52), Beraber (1952),Yağmur ve Toprak, Yeditepe, Şairler Yaprağı (1952-60), Yeni Adımlar (1970), Dönem, Gelecek (1971-75), Militan, Sanat Emeği, Varlık (1971-85) gibi dergilerde göründü. 1950’den sonra yazdığı şiirlerde toplumcu eğilimini sürdürmekle birlikte, dize işçiliğine daha bir önem verdiği söylenebilir. Bu döneminde doğal ve toplumsal olanla bireysel olan arasında bağlar kurmaya çalıştı ve bunda başarılı da oldu. Düşünsel olanı, lirik bir söylemle vermeyi tercih etti. İlk şiir kitabı olan Tebliğ’de (1943) İkinci Dünya Savaşı’nın sonuçlarını gerçekçi bir dille anlattı. İkinci kitabı Hoş Geldin Halil İbrahim’in (1959) ana teması sürgünlük ve sürgünün özlemleridir. Bu kitabındaki şiirlere bakıldığında, dönemin şiir anlayışlarının etkisine girmediği, kendi toplumcu şiir çizgisini koruduğu görülür. 1950’den sonra toplumcu eğilimini korumakla birlikte sözcüklerin önemini daha iyi kavramaya başladığı, dize işçiliğine daha bir titizlik gösterdiği görülür. 1940 Kuşağı’nın öteki şairleri gibi, o da baskılanmış bir toplumun sessiz kitlelerinin sözcüsü olmayı seçmişti. İlk şiirlerinde görülen, biraz da gençlikten gelen kavgacı ton, giderek kendini lirik bir anlatıma bıraktı.

A. Kadir şiir yazmayı hep sürdürmüş olmasına rağmen, asıl çabasını çeviri alanında göstermiş ve dilimize pek çok değerli eser kazandırmıştır. Özellikle Azra Erhat’Ia birlikte gerçekleştirdiği İlyada ve Odysseia çevirileri anıtsal sayılabilecek niteliktedir. Mevlâna’dan yaptığı çeviriler de öyle. Bunlar özgün metnin dışına çıkışları ve taşıdıkları kendine özgülük nedeniyle doğrudan A. Kadir’in eserleri de sayılabilirler. Batı ve Doğu şiirinden çeviriler yaptığı gibi, Tevfik Fikret’in şiirlerini günümüz Türkçesine aktardı. Çevirileriyle, 1959 Habib Edip Törehan Çeviri Ödülünü, 1961 Türk Dil Kurumu Çeviri Ödülünü, 1980 TYS Hasan Ali Ediz Çeviri Ödülünü, 1983 Yazko Çeviri Dergisi Azra Erhat Üstün Hizmet Ödülünü aldı.

“Tek başına bu örnek dahi (Sar Sıcak Sıcak), Kadir’in sadece belli bir ustalığa vardığını göstermekle kalmıyor; sürekli baskılara karşın inancının hiç soğumadığını ve insanları otuz yıl önceki aynı ateşle sevmeğe devam ettiğini de gösteriyor. Çünkü Kadir’in adı vefanın, çilenin, direncin ve çalışkanlığın da adıdır.” (Asım Bezirci)

“A. Kadir’in şiiri gündelik yaşamdan enstantaneler içeren, gündelik olaylara yönelen açık ve yalın bir şiirdir. Türkiye’de şiirin köklü bir dönüşüm sürecine girdiği 1955-1965 arasındaki yıllarda A. Kadir şiirine yeni bir yön vermeyi (örneğin O.Rıfat ve M. Cevdet gibi) düşünmemiş, toplumsal görevi daima birincil düzeyde algılamıştır. Kendi özgül yaşam deneyimlerinin zorunlu kıldığı özgürlük ve mutluluk özlemini dünyaya doğru genişletmek istemiş, insanlık adına konuşmaya yönelmiştir. Zorbalığın ve baskının karşısına dikilen bir şiirdir A. Kadir’in şiiri. Kuşağının öteki şairleri gibi o da baskılanmış bir toplumun sessiz kitlelerinin sözcüsü olmayı seçmiştir. İlk şiirlerinde görülen, biraz da gençlikten gelen kavgacı ton, giderek kendini bir lirizme bırakmıştır: ‘Kimbilir dünyada şu anda / yere zor basan ne çok ayak var / kaşığı zor tutan ne çok el ne çok ağız var / lokmayı çiğneyemeyen / kimbilir dünyada şu anda / Konuşamayan / ama konuşacak olan / kimbilir / ne çok şair”. (Ahmet Oktay)

“A. Kadir’in toplumculuğu gözüyaşlı ya da kükreyen bir tavırla belirmez. İçten içe, yürekten yüreğe yayılmak isteyen bir duygudur. Bu şiirlerde şiirin tadını nesre özgü açıklığı ve anlaşılırlık ile bir arada bulabilirsiniz. Şiirinin Türkçesi orta bir şehirlinin konuştuğu dildir. Öyle insanı bir anda saran, sarsan bir şiir değil, yavaş yavaş sıcaklığını duyuran bir çalışmadır. Şiirleri yakınma değil, mutluluk kokar. Çektiği çileyi bile, aşkı bile bu açıdan aktarır: ‘Sen orda dalından koparılmış bir zerdali gibi dur! / ben burda zerdalisiz bir dal gibi durayım.’” (Doğan Hızlan).

ESERLERİ:

ŞİİR: Tebliğ (1943), Hoş Geldin Halil İbrahim (1959), Dört Pencere (1962), Mutlu Olmak Varken (yeni şiirleriyle ilk üç kitabının toplu basımı, 1968), Mutlu Olmak Varken (bütün şiirleri, 1988).

ÇEVİRİ ve SADELEŞTİRME: Bugünün Diliyle Mevlânâ (1955, yeni bas. 2002), Asıl Adalet (Doğu-Batı şairlerinden çeviriler, 1960), Seçme Şiirler (Paul Eluard’dan Asım Bezirci ile, 1961), İlyada (Homeros’tan Azra Erhat ile, 1961), Bugünün Diliyle Hayyam (1964, yeni bas 2002), Eski Çağlar Tarihi (T. Fikret’in Tarih-i Kadim şiiri, 1965), Bugünün Diliyle Tevfik Fikret (1967), Odysseia (Homeros’tan Azra Erhat ile, 1970), Halkın Ekmeği (B. Brecht’ten, A. Bezirci ile, 1972), Dünya Halk ve Demokrasi Şiirleri (3 cilt, ortak çalışma, 1973-75-80) Filistin Şiiri (S. Salom’dan A. Timuçin ile, 2002). Ayrıca Asım Bezirci, Afşar Timuçin, Eray Canberk vd. ile çok sayıda çeviri şiirleri yayımlandı.

DİĞER ESERLERİ: 1938 Harp Okulu Olayı ve Nâzım Hikmet (1966), Sovyet Rusya’da Onbeş Gün (gezi notları, 1978).

HAKKINDA: Behçet Necatigil / Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü (1960), Asım Bezirci / Papirüs (Nisan 1968) - On Şair On Şiir (1971), Hikmet Altınkaynak / Şiirimizde 1940 Kuşağı (1977), Memet Fuat / Çağdaş Türk Şiiri Antolojisi (1985), Şükran Kurdakul / Çağdaş Türk Edebiyatı II (Cumhuriyet Dönemi, 1987), Vecihi Timuroğlu / Yazınımızdan Portreler (1991), A. Kadir (anma kitabı, haz: G. Aktaş - A. Hatipoğlu - A.Timuçin - E. Canberk, 1989), Ahmet Oktay / Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı 1923-1950 (1993), TBE Ansiklopedisi (2001), İhsan Işık / TEKAA (c.1, 2006).

BEŞİKTAŞ TRAMVAYI

Bahçemdeki dut ağacı

vurdu ince dallarıyle penceremin camına,

bir Beşiktaş tramvayı geldi aldı beni,

bir Beşiktaş tramvayı götürdü sana.

 

Çemberlitaş, Şehzadebaşı, Saraçhane.

Almışım parmaklarını ellerime,

Beşiktaş tramvayında giderim yâne yâne.

 

Terzi Âdem, berber Ali,

dikimaneden Emine Teyze

ve Makbule.

Üç sarşın birader,

Kapalıçarşı terlikçileri.

Bir küçücük simitçi çocuk,

levent bir hizmet eri.

 

Hep iyi insanlar bunlar.

Dert yüzü görmesinler.

Eksik olmasınlar.

Vatman ağabiğmiz de eksik olmasın.

Her akşam böyle götürsünler seni evine,

bir elinde gönlüm benim,

bir elinde sefertasın.

ÇİLE

Sen orda bağrına bas dur en büyük çileyi,

ben burda en büyük çileyi doldurayım,

ekmeğe muhtaç, hürriyete muhtaç, sana muhtaç.

Sen orda dalından koparılmış bir zerdali gibi dur,

ben burda zerdalisiz bir dal gibi durayım.

DAĞ BAŞINDA

Beni bir dağ başında böyle yapayalnız kodular,

Rüzgârlara, kuşlara, bulutlara yakın,

senin etinden, tırnağından ayrı,

senin kokundan uzak.

 

Benim güzelim,

benim ceylân bakışlım,

benim kafamın ateşi,

yüreğimdeki.

Mümkün mü şu anda rüzgâr olmak, kuş olmak,

şu anda üç dört portakal almak, getirmek sana,

sana tuzlu badem,

kabakçekirdeği.

 

Şu anda hiçbir şey mümkün değil.

Şu anda her şeyden ayrı, her şeyden uzağım ben.

Şu anda sadece yalnızlık ve kahır.

 

Hayır, güzelim,

hayır, ceylan bakışlım,

hayır, kafamın ateşi, hayır,

hayır, yüreğimdeki.

Şu anda mümkün ve güzel olan tek bir şey vardır:

Yanarak sevmek seni.

A. Kadir

Kadir, şiirini, salt insana göre kurmuştur. Nâzım Hikmet, ona şiirin nefes almak olduğunu öğretmiştir. Bu gerçeği, çok iyi öğrendiğinden, Nâzım’ın hapishaneden gönderdiği şiirleri, kendisinin göbek adıyla babasının adını birleştirip İbrahim Sabri takma adıyla yayımlar. Nâzım, bu yiğit ve çalışkan genci, Kemal Sülker’e yazdığı bir mektupta şöyle tanıtır: “A. Kadir’i pek severim. Yüreğimin başında oturan insanlardan biridir. Ona ait bütün hatıralarım iyi, mert ve güzeldir”. İnsani ilişkilerine, sonradan temkinliliği, bağışlamazlığı ve kararlılığı da katan A. Kadir, yazın dünyamızın çalışkan, dürüst, ne yaptığını bilir, ödün vermez bir emekçisi olmuştur. Her zaman iddiasız olmuş bu erdemli şair, toplumumuza en iyiyi katmayı başarmıştır. Hep gerekeni aramıştır. Toplumumuz ve kültür dünyamız için gerekeni. Azra Erhat’la birlikte Homeros’u çevirmiş, birinci kitabıyla Habip Edip Törehan ödülünü (1959), üçüncü kitabıyla TDK ödülünü (1961) almıştır.

Daha ortaokul çağlarında Faruk Nafi z ve Necip Fazıl etkisiyle başladığı şiirin özünü öğrenmiş ve bu etkilerden hemen kurtulmuştur. Nâzım’ın etkisinden onur duyduğunu söylemek yanlış olmazsa da, kendisine açtığı şiir alanı daha başkadır.Asım Bezirci’yle, Afşar Timuçin’le yaptığı ya da kendi başına gerçekleştirdiği çeviriler, onun şiir alanını göstermeye yeterlidir sanırız. A. Kadir, şiirin ülkesinin mazlum halkların ülkeleri olduğunu anlamıştır. Şiirin bir kavga sanatı olduğu konusunda hiçbir kaygısı kalmamıştır. Filistin şiirini, Portekiz sömürgelerinin şiirini, Vietnam şiirini bu yüzden çevirmiştir. Türk şiirine, şiirin yeni ülkelerini tanıtmak istemiştir. Kendi ırasındaki şiirlerle kaynaşmasını ve çağdaş etkinliğini bulmasını sağlamağa çalışmıştır. Çabası budur. Yaşarken ve amacını gerçekleştirirken hiçbir ödün vermediğini söylemiştik. Önemli bir çalışmasını sürdürürken, hapisteyken kendisine dostça el uzatmış bir arkadaşının kendi yayınevi için bir yarar isteğini affedememiştir. Dar gününde, kendisine uzanmış bile olsa, ideolojisine ters bir öneri karşısında bağışlamaz kimseyi. Kendisine saygıyı böylesine geliştirmiş bu esmer, gergin yüzlü, ağır ağır konuşan, sözlerini tartan, geniş omuzlu yalın ve sade insanın yanında, hiçbir hafi fl ik yapamazsınız. Yaşamın hafi fl iklerle sürdürülemeyeceğini öğrenmiştir o. Bu yüzden, Yeni Ses’te, şiirlerini yayımlamadan, İlhan Berk’e okumayacağını, dünya âleme duyurmuştur. Daha 1941’lerden başlayarak Türk şiirinde, aynı dönemde, aynı yerde, özdeş söyleyiş ustalığında birkaç şairden biri olmaya başlayan A Kadir, ilk kitabı Tebliğ’ı 1943’te yayımlar. Tebliğ’de, insanın özünü aramaya çalışıyor. Savaş içinde bile, insanın özünü yitirmediğini duyurur. Antimilitarist ve antiemperyalist bir bildiriyle insanın özünü yakalamaya çalışan bu şiirlerinden birisi, nazi yanlısı yazarları kızdırır. Bu şiir, Bir İnsan adını taşımaktadır. Savaşa alınan bir toprak insanını, evrensel boyutlarda yansıtmaya çalışır İnsanın özünde saklı derin sevgiyi yitirmediğini vurguluyor: “Seni bir gün / çekip aldılar topraktan, / benzedin köksüz bir ağaca. / Önce öğrettiler sana, uygun adımı, / sonra, büyük şehirlerini gösterdiler Avrupa’nın. / En muazzam saraylar karşısında bile sen / evini unutmadın”. Ölümle yüzyüze bile, aile duygusunu yitirmeyen babanın bu soylu duygusu, nazi eğilimli Orhan Seyfi Orhon’u ziyadesiyle kızdırmıştır. “Uygun adım” imgesini bile anlayamayan Orhan Seyfi , “toprağından çekilip alınma” imgesinin askere alınmayı simgelediğini ve bu simgeyle askerlik aleyhinde propaganda yapıldığını ihbar ediyor. Ordudan atılma şansızlığına ve haksızlığına uğramasaydı, Türk Ordusu’nun bir subayı olacak A. Kadir’i, böyle suçlamak olanaksızdı ama, İstanbul’da sıkıyönetim vardı. 1935-36 yıllarında Aydabir dergisini çıkaran ve kendi dergisinin sayfalarında, Nâzım Hikmet’e, Sabahattin Ali’ye yer veren Orhan Seyfi , l943’te çıkardığı Çınaraltı’nda, bu antiemperyalist şaire katlanamamış.(...)

A.Kadir, bir arkadaşına yazdığı mektupta şöyle yakınır: “Elbet ben de bir gün kalıbı dinlendireceğim (hem o kadar yorgunum ki!)? Ama, galiba yapacak çok işim var daha”. Gerçekten de çok iş yapmıştır. Kalıbı dinlendirmek, yapacak işi olanlar için sırasız olmamalıdır, Baudelaire’den çeviri ödevleri veriyor Nazım ona. Hapishanede başlayan Fransızca dersleri, çok iyi gitmemiştir. Ama, Balkon çevirisinden anlaşıldığına göre, tutuklu Harbokulu öğrencileri arasında, yabancı dile en yakın olanı da A. Kadir olmuştur. Dışarıya çıktıktan sonra, Türk yazınına, çeviri yoluyla da katkıda bulunmak istemiştir. Her şeyden önce, çağdaş kuşağa yabancı kalmış Türk şairlerini “bugünün diliyle” gençlere sunmuştur. Nazım’ın deyişiyle, Mevlânâ Celâleddin, onun çevirisiyle ilk kez Türkçe konuşmuştur. Bu ifadedeki “ilk kez Türkçe konuşmak” deyimi, elbetteki, Osmanlı yazınında, Mevlânâ’nın çevirilmediği anlamına gelmez. Her şeyden önce bilmeliyiz ki, Mesnevi açılamaları, Osmanlı yazınında önemli bir yer tutar. Nahifi ’nin Mesnevi çevirisi, bunların arasında seçkin bir yere sahiptir. Ama, Atatürk’ün ulusal ve politik tutumuyla oluşan Türkçeye, Mevlânâ, A. Kadir’in emeğiyle girmiştir. A. Kadir, bugünün diliyle, Tevfi k Fikret’i de çalışmıştır. Ne ki, bu çalışmanın başarılı olduğunu söyle mek olanaksızdır. er şeyden önce, Tevfi k Fikret’in herkesçe anlaşılır dizelerini de anlaştırmak çabasıyla bozduğunu söylemeliyiz. Gerçeği söylemek gerekirse, A. Kadir, Homeros’u, Hayyam’ı Türkçeleştirmiş, bu çevirilerde İliada ile ödül de almıştır. Ama, yanında Azra Erhat’ın olduğunu belirt meliyiz. A. Kadir’in en büyük ve isabetli hizmetlerinden biri si de yukarıda değindiğimiz gibi, azgelişmiş ülkelerin şiir lerini, Türk yazınına tanıtması olmuştur. Bu çevirilerin yanında da Asım Bezirci ve Afşar Timuçin gibi arkadaşları vardır. Anlaşılan, A. Kadir, yaşam deneylerinden ve köklü kültüründen, şiirin ve şiirin ülkelerinin seçimini çok iyi öğrenmiş ama, yabancı dilini gereği gibi geliştirememiştir. Ama, Türkçe’yi iyi öğrenmiştir. Her şeyden önce, şiir dilinin gizini yakalamıştır.

(Yazınımızdan Portreler, 1991)

Yazar: VECİHİ TİMUROĞLU
FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör