Astronom ve matematik bilgini (D. Semerkant? / ? – Ö. İstanbul / 15 Aralık 1474). Asıl adı Alâeddin Ali, baba adı ise Muhammed’dir. Doğum yeri ve tarihi tam olarak bilinmemekle birlikte, XV. yüzyılın başlarında dünyaya geldiği tahmin edilmektedir. Semerkant’ta doğmuş ve burada yetişmiştir. Burada bulunduğu sıralarda, Uluğ Bey de dahil olmak üzere, Kadızâde-i Rûmî (1337-1420) ve Gıyâsüddin Cemşid el-Kâşî (?-1429) gibi dönemin önemli bilim adamlarından matematik ve astronomi dersleri almıştır. Ali Kuşçu bir aralık, öğrenimini tamamlamak amacıyla Uluğ Bey'den habersiz Kirman’a gitmiş ve orada yazdığı “Hall el-Eşkâl el-Kamer” adlı risalesi ile geri dönmüştür. Dönüşünde risaleyi Uluğ Bey’e armağan etmiş ve Ali Kuşçu’nun kendisinden izin almadan Kirman’a gitmesine kızan Uluğ Bey, risaleyi okuduktan sonra onu takdir etmiştir.
Daha sonra Osmanlı ülkesinde astronom ve matematikçi olarak büyük bir ün kazandı.
Babası, Uluğ Bey’in “Doganbaşı”sı olduğu için “Kuşçu” lakabıyla anılıyordu. Kendisi de büyük bir bilgin olan ve bilginleri koruyan Uluğ Bey, Ali Kuşçu’yu ya doğrudan doğruya babası vasıtasıyla ya da Bursalı olan ve öğrenim için Mâverâünnehir’e giden Kadızâde-i Rûmî aracılığıyla tanıyarak ona ders verdi. Dolayısıyla o matematik ve astronomi alanlarındaki temel bilgileri Semerkant’ta Uluğ Bey, Kadızâde-i Rûmî ve Gıyâseddin Cemşîd’den aldı.
Rivayete göre, bir türlü bilimsel çalışmalara doymayan Ali Kuşçu, Uluğ Bey ve Kadızâde’den izin alamama endişesiyle gizlice Kirman’a gitti. Orada birçok kitabın yani sıra Nasirüddîn-i Tûsi’nin Tecrîdü’l-kelâm adlı eseriyle şerhini (açıklama) de okuma fırsatı buldu ve daha sonra Tûsî’nin eserini Şerhu’t-Tecrîd adıyla şerhederek Ebû Said Han’a sundu. Yeniden Uluğ
Bey’in yanına döndüğünde de ona, Ay’ın evrelerine dair Kirman’da kaleme aldığı Risâle-i
Hallü eşkâli’l-kamer adlı eserini sunarak takdirini kazandı. Bunun üzerine Uluğ Bey, Ali
Kuşçu’ya, Kadızade Rumî’nin ölümü nedeniyle boşalan Semerkant Rasathanesi
(gözlemevi)’nin müdürlüğü görevini verdi. Bundan sonra bilgisini ilerletmek üzere Uluğ Bey tarafından Çin’e gönderildiği ve dönüşünde dünyanın yüzölçümü ile meridyeni hesap ettiği bilinmektedir.
Uluğ Bey’in öldürülmesinden (1449) sonra koruyucusuz kalan Ali Kuşçu, Timurlular’ın sarayından ayrılarak hac amacıyla Mekke’ye giderken Tebriz’e uğradı. Burada Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan’dan büyük ilgi gördü ve elçilik göreviyle Fâtih Sultan Mehmed katına gönderildi. Bilimsel çalışmalarına hayran olan Fâtih’in ısrarı üzerine de elçilik görevini tamamladıktan sonra İstanbul’a döndü ve yol boyunca büyük törenlerle armağanlarla karşılandı. Fâtih 1473’te Akkoyunlular üzerine yaptığı sefere birlikte götürdüğü Ali Kuşçu’yu dönüşünde Ayasofya Medresesi’ne müderris (hoca, profesör)
tayin etti. Bu atama, İstanbul’da astronomi ve matematik alanlarındaki çalışmalara canlılık getirmiş, hatta Ali Kuşçu’nun derslerini başka bilim adamları da izlemiştir. Ali
Kuşçu, İstanbul’da verdiği derslerle bilim tarihinde adları
saygı ile anılan Mirim Çelebi, Sarı Lütfü, Sinan Paşa gibi değerli bilginler
yetiştirdi.
Ali Kuşçu’nun bilime katkılarını sıralamadan önce,
özellikle onun yalnız telif eserlerle değil, eğitim-öğretim ve yetiştirdiği
bilginlerle çağını aşan bir bilgin olduğunu belirtmekte yarar vardır. Ali
Kuşçu'yu evrensel bilim adamlığı unvanına kavuşturan etkenin Semerkant
Rasathanesi'nde çalışması ve Zic-î Uluğ
Bey’e (Uluğ Bey'in Yıldız kataloğu) katkıda bulunması olduğunu da
belirtmemiz gerekir. Bilindiği gibi Zic-i
Uluğ Bey ya da Zic-i Gürganî
olarak adlandırılan yıldız kataloğu, başta Uluğ Bey olmak üzere Gıyasüddin Cemşid,
Kadızade Rumî ve Ali Kuşçu'nun rasathanede yaptıkları ortak çalışmanın bir
ürünüdür. Bu eserin hazırlanması sırasında önce Gıyasüddin Cemşid'in arkasından
Kadızade Rumî'nin ölmesiyle yarıda kalan katalog, Ali Kuşçu tarafından
tamamlandığından, özellikle onun esere büyük katkısı oldu. Uluğ Bey eserin
önsözünde Ali Kuşçu için "değerli oğlumuz" sözünü kullanarak, ona hem
bir öğrenciden çok dost ve evlat muamelesi yaptığını hem de esere büyük katkısını
ortaya koymaktadır. Bu nedenle Zic-i Uluğ
Bey'e Ali Kuşçu'nun bir eseri olarak
bakılabilir.
1018 yıldızın konumunu içeren Zic-i Uluğ Bey, dört bölümden oluşur. Birinci bölüm farklı kimseler
tarafından kullanılan değişik kronoloji sistemlerini, ikinci bölüm pratik
astronomi, üçüncü bölüm yer merkezli evren sistemine göre gök cisimlerinin
görünen hareketi konularını kapsar. Dördüncü bölüm ise astroloji konusundadır.
Ali Kuşçu’nun daha çok şerh-hâşiye türünden
olan değişik alanlardaki eserlerini
üç grupta toplamak olanaklıdır.
Ali
Kuşçu'nun astronomi ve matematik alanında yazmış olduğu iki önemli eseri
vardır. Bunlardan birisi, Otlukbeli Savaşı sırasında bitirilip zaferden sonra
Fatih’e sunulduğu için “Fethiye” adı
verilen astronomi kitabıdır. Eser üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde
gezegenlerin küreleri ele alınmakta ve gezegenlerin hareketlerinden
bahsedilmektedir. İkinci bölüm dünyanın şekli ve yedi iklim üzerinedir. Son
bölümde ise Ali Kuşçu, dünyaya ilişkin ölçüleri ve gezegenlerin uzaklıklarını
vermektedir. Döneminde bir hayli etkin olmuş olan bu astronomi eseri küçük bir
elkitabı niteliğindedir ve yeni bulgular ortaya koymaktan çok, medreselerde
astronomi öğretimi için yazılmıştır. Ali Kuşçu’nun bir başka önemli eseri ise,
Fatih’in adına atfen “Muhammediye”
adını verdiği matematik kitabıdır.
Astronomi
ve matematik konusunda ortaya koyduğu eserlerin yanı sıra, genel olarak bilime
yaptığı katkılardan bir diğeri ise, Fatih'in önerisi üzerine İstanbul'a geldikten
sonra başlattığı bilimsel çatışmalardır. İstanbul'da Ayasofya Medresesi
(üniversitesi) müderrisliğine (profesörlük) getirildikten sonra, Osmanlı
Devleti'nin ilk matematik ve astronomi hocası unvanını kazanan Ali Kuşçu,
özellikle astronomi ve matematik konularında çağının sınırlarını aşacak kadar
önemli eğitim-öğretim çalışmasında bulunmuş ve üniversitesinin programlarını
yeniden düzenlemiştir. Bütün bu çalışmalarının yanında şiirle de uğraşmıştır.
Ali Kuşçu’nun Fâtih Sultan Mehmed zamanında Molla
Hüsrev’le birlikte Semâniye Medreseleri’nin
programını düzenlemeye memur edildiği de söylenmektedir. İstanbul’un
boylamını, eskiden belirlenmiş olan 60
derecelik değeri düzeltip 69 derece,
enlemini de 41 derece 14 dakika olarak
saptadığı bilinmektedir. Fâtih Camisi’nde de bir basîtesi (güneş
saati) vardır. Ali Kuşçu, İstanbul’a
ikinci ve son kez yerleşmek üzere 1472’de geldiğine göre, bu şehirde iki yıl
gibi bir süre yaşamıştır. 15 Aralık 1474 tarihinde İstanbul’da vefat etti ve Eyüp Sultan Türbesi civarında toprağa verildi. Ölümünden
sonra Edirne’de onun adına bir mahalle, mescid, medrese ve bir mahalle
kurulmuştur.
ESERLERİ:
ASTRONOMİ-MATEMATİK:
Risâle fi’l-heye, er-Risâletu'l-Muhammediyye
fî'l-Hisâb,
Risâle der ‘İlm-i
Hisâb, el-Fethiyye fî ‘İlmi'l-Hey'e, er-Risâletü’l-Muhammediyye, Şerh-i Zîc-i Uluġ
Beg, Şerhu’t-Tuhfeti’ş-şâhiyye (Kutbüddin Mahmûd b. Mes’ûd eş-Sîrâzî’nin astronomiyle ilgili et-Tuhfetü’ş-şâhiyye adlı eserinin şerhidir), Risâle fî Hall-i Eşkâli Mu‘addili’l-Kamer li'l-Mesîr (Fâide fî Eşkâli ‘Utârid), Risâle fî Asli'l-HâricYumkin
fî's-Sufliyyeyn, Risâle der ‘İlm-i Hey'e, Risâle fî Halli Eşkâli'l-Kamer.
MEKANİK: et-Tezkire fî Âlâti'r-Ruhâniyye.
KELÂM
VE USÛL-İ FIKIH: eş-Şerhu’l-cedîd ale’t-Tecrîd, 2.
Hâşiye ‘ale’t-Telvîh (Sadrüşşerîa’nın fıkıh usulüne dair Ten-kihu’l-usûl’ü üzerine
Teftâzânî tarafından yapılan et-Telvîh
adlı şerhin hâşiyesidir).
DİL-GRAMER: Şerhu’r-Risâleti’l-Vaziyye
(İstanbul 1259, 1267, 1272), Risâle il vazi’l-müfredât, el-‘Unkûdu'z-Zevâhir fî Nazmi'l-Cevâhir (Arapça sarf ilmi konusunda kaleme aldığı bir giriş ve üç bölümden
oluşan bir eseridir), Şerhu’ş-Şâfiye
li’bni’l-Hâcib, Fâ’ide
li-tahkîki lâmi’t-tarîf (Harf-i tarifin bazı özellikleri), Risâle Mâ ene kultü (Teftâzânî’nin
Telhîsü’l-Miftâh üzerine yazdığı ve el-Mutavvel diye tanınan şerh üzerine bir eserdir.), el-İfsâh, Risâle mâ Ene Kutlu,
Risâle fî'l-Hamd, Risâle fî ‘İlmi’l-Me‘ânî (İlm-i
Me‘ânî konusunda küçük bir risâledir), Risâle fî Bahsi’l-MufredRisâle
fî’l-Fenni’s-Sânî min ‘İlmi’l-Beyân, Tefsîru’l-Bakara ve Âli ‘İmrân, Risâle
fî'l-İsti‘âre.
KAYNAKÇA: Abdülhak Adnan Adıvar / Tarih Boyunca İlim ve Din içinde (Osmanlı Türklerinde İlim, 1943, s. 47-49), A. Süheyl Ünver / Ali Kuşçî: Hayatı ve Eserleri (1948), İsmail Hakkı Uzunçarşılı / Osmanlı Devleti’nin İlmiye Teşkilâtı (1965, s. 7, 20, 31, 321), Müjgân Cunbur / Ali Kuşçu Bibliyografisi (1974), Muammer Dizer / Ali Kuşçu (1988), Cengiz Aydın / TDV İslâm Ansiklopedisi (c. 2, 1989, s. 408-410), TDOE – TDE Ansiklopedisi 1 (2002), Musa Yıldız / Bir Dilci Olarak Ali Kuşçu ve Risâle fî’l-İsti‘âre’si, (2002, s.10-14), İhsan Işık / Ünlü Bilim Adamları (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 2, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013).