Mutasavvıf (D. 1865, Başkale / Van – Ö. 1943, Bağlum / Ankara). Tam adı Esseyyid Abdülhakîm Arvâsî. Soyadı kanunundan sonra Üçışık soyadını aldı. Nakşibendî şeyhlerinden. İlk ve ortaöğrenimine Başkale’de başladıktan sonra Irak’ın çeşitli bölgelerindeki tanınmış âlimlerden Arap ve Fars dili ve edebiyatı, mantık, münazara, kelam, ilahi ve tabii hikmet, fen ve matematik, tefsir, hadis, usul-i fıkh, Şafiî, Hanefî ve Mâlikî fıkhı ve tasavvuf dersleri alarak Başkale’ye döndü (1882). Bir medrese yaptırıp zengin bir kütüphane kurdu. Bu medresede yirmi yıla yakın bir süre ders verdi.
1880 yılında Halidiyye tarikatı şeyhi Seyyid Fehîm-i Arvasî’ye intisap etti. Nakşibendiyye, Kübreviyye, Sühreverdiyye, Kâdiriyye ve Çeştiyye tarikatlerinden hilâfet aldı. Birinci Dünya Savaşı’nın başlarında Rusların Başkale’yi istilâsı ve Ermenilerin silâhlanarak halka saldırması sebebiyle ailesiyle birlikte önce Musul’a ve daha sonra Adana, Eskişehir ve en son İstanbul’a göç etti (1919). Ekim 1919’da Eyüp’teki Kaşgârî Dergâhına tayin edildi. Medresetü’l-Mütehassisîn’de tasavvuf tarihi dersi okuttu. Tekkeler kapatılana kadar Kaşgârî tekke ve camiinde şeyhlik ve imamlık yaptı.
Menemen hadisesiyle
ilgili görülerek tutuklandı ve Menemen’e gönderildi. Ancak hadiseyle alakası
olmadığı anlaşıldı. Beyoğlu Ağa Camii ve Beyazıt Camii’nde ders verdi. Necip
Fazıl Kısakürek’in kendisiyle tanışmasından sonra aydın çevrelerce de tanındı.
Eylül 1843’te sıkıyönetim emriyle İzmir’e gönderildi. Daha sonra Ankara’ya
gitmesine izin verildi ve burada vefat etti.
Abdülhakim Arvasi İçin Ne Dediler?
“Bir gün ziyaretlerine gitmiştim.
Kütüphanelerinden bir kitap çekip, bir yerini açıp bana verdiler ve ‘Buyurun,
okuyun!’ buyurdular. Arapça idi. Okumaya çalıştım. Yanlış okuyunca
düzeltirlerdi. Bir daha okuttular ve gene yanlışlarımı düzelttiler. Sonra;
‘Türkçeye çevirin!’ buyurdular. Takıldığım çok ibareler oldu. Yardım ettiler,
hatta kendileri tercüme ettiler. Bir daha okutup, bir daha tercüme ettirdiler.
İyice anlamıştım. Vefatlarından yirmi sene kadar sonra, kütüphane müdürlüğü
için, Ankara'da imtihana girdim. İmtihanda elime bir Arapça kitap verdiler ve
bir yerini açıp, okuyun dediler. Bir de ne göreyim, Abdülhakim Efendinin
verdiği kitap ve açtıkları sayfa değil mi? Okudum, tercüme ettim. İmtihanı
kazandım. Kütüphane müdürü oldum. Ama imtihandan çıkınca, Efendinin bu büyük ve
açık kerametini görünce hüngür hüngür ağladım.” (Halid Turhan)
***
“1941 senesiydi. Almanlar sınırımızda idi.
Ben, bir gazetede çıkan yazılarımda da üstüne bastığım gibi, İkinci Dünya
Harbine girmemizin bir an meselesi olduğuna kâni idim. Bu meseleyi huzurlarında
müdafaa ettim. Lütfen dinlediler. Etraflarında yakınlarından birkaç kişi ve
sevenlerinden Mahmud Bey vardı. Harbe sürüklenmek mecburiyetimizi matematik
hesabı gibi gösteriyor ve anlatıyordum. Sonuna kadar dinledikten sonra
buyurdular ki: ‘Harbe girilmez. Yalnız Birinci Cihan Harbinde olduğu gibi
pahalılık olmasa, vesika usulü çıkmasa!’ Buyurdukları gibi oldu. Harbe
girmedik. Fakat pahalılık, vesika usulü milleti kavurdu. Mahmud Bey, bana bu
kerameti sık sık tekrar eder ve ‘Müthiş, müthiş! Herkes harbi beklerken ve
kimse vesika usulünü beklemezken böyle buyurmaları büyük keramet’ derdi.”
(Necip Fazıl Kısakürek)
ESERLERİ:
er-Riyâzü’t-Tasavvufiyye (Tasavvuf Bahçeleri adıyla haz. Necip Fazıl
Kısakürek, 1983), Râbıta-i Şerîfe (Haz. N. F. Kısakürek, 1994).
KAYNAKÇA: Hüseyin Hilmi Işık / Tam İlmihal-Seâdet-i Ebediyye (1968), Necip Fazıl Kısakürek / O ve Ben (1974), Necip Fazıl Kısakürek / Son Devrin Din Mazlumları (1976), İslam Meşhurları Ansiklopedisi (c. 1, s. 34-73, 1983), Nihat Azamat / TDV İslâm Ansiklopedisi, (c. 1, s. 211-212, 1988), Yeni Rehber Ansiklopedisi (c. 1, s. 25, 1993), İhsan Işık / Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, gen. 2. bas. 2007) - Ünlü Fikir ve Kültür Adamları (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 3, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013).