Şair ve yazar (D.
1931, Hacıkan (Uzundere) Köyü / Bismil / Diyarbakır – Ö. 30 Eylül 1998, Hacikan
köyü / Bismil / Diyarbakır). Karikatürist-yazar Ferit Öngören ile yazar-yönetmen-oyuncu
Vasıf Öngören’in ağabeyidir. 1934 yılında merkezi hükümetle Dersim aşiretleri
arasındaki anlaşmazlıklar sonucu yaşanan olayların, Güneydoğu’ya doğru
yayılması nedeniyle kimi Kürt Beyleri, çoğunluğu Batı Anadolu’ya olmak üzere,
sürgüne gönderilirken, Hacikan Köyü’nün ağası Öngören ailesi de Kütahya’nın
Tavşanlı ilçesine gönderildi. O nedenle Veysel Öngören ilköğrenimini Kütahya /
Tavşanlı’da, ortaöğrenimini Afyon Lisesi’nde okudu.
Daha sonra
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı, Ankara
Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde Felsefe okudu. Vatan gazetesi ile TRT Dış Haberle
Servisi’nde çalıştı; kardeşi Vasıf Öngören’in kurduğu Ankara Birliği Sahnesi’nin
müdürlüğünü yaptı. Ömrünün son yıllarında Diyarbakır Belediyesi’nde tiyatro
çalışmaları ve köyünde çiftçilik yaparak yaşadı.
Veysel
Öngören’nin Yarın, Bilim ve Sanat, Ulus, Yeni Ufuklar, Türkiye Yazıları, Yeni Düşün gibi dergi ve
gazetelerde edebiyat sorunlarına
ilişkin yazıları; Dost, Ankara Birliği, Türk
Dili, Sanat Rehberi, Su gibi dergilerde şiir ve denemeleri yayımlandı…
Türkiye şiirin çok iyi biliyor ve şiir sanatı üzerin özgün yorumlar yapıyordu:
“Şiirimizde yapı sorunlarıyla ilgili kimi çalışmalar görüldü. Uğraş, kuşkusuz,
şiirin tekniğindeki olgunluktan kaynaklanıyordu. Şiir tekniğinin gelişmesi
şairi tehdit etmeye, şairi tekniğiyle kendi arasında bir çözüm bulmaya zorladı.
(…) Şiirin teknik baskısı önünde duyulan
çaresizlik, düşülen tembellik, 1960 ozanlarının açtığı yolda şiirin ve
gerçekliğin önünü adım adım tıkıyor. Yeni ozanlarda görülen kıpırdanmanın
verdiği umut, bu olguyu açığa vurmada, şiire ve gerçekliğe ait bir yararı
düşündürüyor. Şiir ‘kuşakları ardından koşturan önce geyik’ ise, Marksist
öğreti adına şiire uygulanan bu baskıyı kırma işi şiirin tekniğini yenerek onu
kullanılabilir kılma noktasında yeni ozanlarca geliştirilmelidir.” Görüşündeydi.
(Türkiye Yazıları, Mayıs 1978) Veysel
Öngören, 2 Ekim 1998 yılında doğduğu köyde öldü ve orada toprağa verildi.
Veysel Öngören İçin Ne Dediler?
“Veysel Öngören bir güzel
adamdı, hatta üç güzel kardeşti onlar: Veysel Öngören, Ferit Öngören, Vasıf
Öngören. Bu üç güzel adam, nasıl oldu da Diyarbakır’ın Bismil ilçesinin Hacıkan
köyünden Ankara’nın, İstanbul’un, Almanya’nın yüksek okullarına ulaştı; şiire,
karikatüre, tiyatroya katkılarda bulundular? Bu oluşumun altında hazin bir öykü
yatıyor, hazin olduğu kadar, sonuçları itibariyle sevindirici de!.. (...)
“Veysel Öngören bir güzel adamdı. Diyarbakırlı idi ama Ankara sokakları onun kahkahaları ile şenlendi yıllarca. O Ankara’yı çok sevmişti, Ankara da onu. Diyarbakır’da ‘ağaydı’, ‘şeyhti’ ama bunlar onun hiç mi hiç umurunda olmadı. O, Nusret Hızır’ın Dil Tarih’te öğrencisi olmaktan onur duyuyordu. Öncü geyiğin ardındaki şiir avcısı olmanın keyfini çıkarıyordu. Ve Ankara, onun için hep Dil Tarihli yıllarının Ankara’sıydı! Enver Gökçe kuşağından bir şiir tavrı olan Veysel Öngören’in ömrü, ‘Remtelebe’nin destanını yazmakla, ‘Koca Ülke’nin şiirine tutunmakla geçti.” (Hüseyin Atabaş)
ESERLERİ:
Şiir:
Remo ve Salo (1979), Vay Gözüm (1981), Remtelebe (1982), Koca Ülke (1983), Arif’in Kızı (1987).
Deneme – Eleştiri -Anı:
Şiir ve Yenilik (1997), Çetele (Hazırlayan İbrahim Oluklu, 2020).
KAYNAKÇA: Şükran Kurdakul / Şairler ve Yazarlar
Sözlüğü (1971), M. Vural (Türkiye Yazıları, Nisan 1980), Yurt Ansiklopedisi (c.
IV, 1982), TDE Ansiklopedisi (c. VII, 1990), İhsan Işık / Yazarlar Sözlüğü (1990, 1998)
- Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) – Encyclopedia of Turkish Authors
(2005) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları
Ansiklopedisi (2007) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013) - Diyarbakır Ansiklopedisi (2013)
- Geçmişten Günümüze
Diyarbakırlı İlim Adamları Yazarlar ve Sanatçılar (2014), Şevket Beysanoğlu / Diyarbakırlı
Fikir ve Sanat Adamları (c. 3, 1997, s. 331), Hüseyin Atabaş / Vay Kurban!..
(Damar, Kasım 1998), TBE Ansiklopedisi (c. 2, 2001), Tahir Abacı / Şiir Kitapları
Sözlüğü 16: Arif’in Kızı (Yasakmeyve, Temmuz-Ağustos 2006), "Öncü Geyiğin
Ardında Veysel Öngören" (Kıyı Dergisi, Temmuz-Ağustos 2015, sayı: 302),
Öncü Geyiğin Ardından (Hazırlayan: İbrahim Oluklu, çok yazarlı, 2020).
İlkbahar rüzgârı
Dolaş ev içlerini, işitince
Ölümün silâhlarla geldiğini
Anlatılırsa öykümüz
Gül bahçelerini serinlet
Genç kızlar oyalı yazma örtünüp
Saçlarını güllerle süslesinler
Ertelenmez bir adıma
Def gibi gerilmişti can
Hava bir yargı gibiydi
Apaçıktı
Dünyaya karşı bizi
Tutan sesimize
Dünya dalında ham
Anında farkettim onu
Ölüm tanıştırdı bizi
İlkbahar
Her yıl için oralara git
Çünkü bekliyenlerimiz var orda
İşbilir adam kişilere
Dövüştüğümüz günü hatırlat:
"Silâhım yerde durmasın öyle
Elimin ateşidir, sıcaklığıdır avucumun
Göz kırpmazlığımdır
Suskun buldunsa onu
İhanetleri bağışlamanın güçlüğündendir
Artık hiç konuşmıyacağımı bil
Bil
Ülkemiz vazgeçilmezdir
Bir anadır, çağrıdır, somut
Özsuyu yüreğimizde bir ağaçtır
Yüreğimiz tek armağanımız halkımıza
Sahibi olduğumuz tek şeydir
Ölüm donattı gelip onu silâhlarla
Dallarında incindi yaprakları ağaçların
Hayat, armağanıydı bize halkımızın
Silâhlarla gelen ölüme bağışladık
Öpmek istediğim yalnız sensin
Vakit bulabilseydim evet
Söylenecek bir şey vardı belki
Kahramandı diyorlar
Oysa çok daha ağırbaşlıdır ölüm
Ülke denildiğinde
Bu yüzdendir öfkelendi ve sustu aşk
Gözlerini iki kere kaçırmalarından
Hem dosttan hem düşmandan"
Sustu. Hiç konuşmıyacak.
Deme ki ben sürdürmeliyim:
"Sevildi her zaman ve her yerde
Şarkılarda ve şiirlerde
Aşk
Kalınca yalnız
Küsmüş bir dulluktur aşk
Tazedir, alımlı, biraz şaşırmıştır
Ayırdığınız ne
Sıkışan kalbiniz mi
İnce bir sızı mıydı boğazınızdan geçen
Ne ayırdınız kendinizden
İşte bir kere daha
Yeni rüzgârlar, ölüm ve hafifçe bir kırgınlığım
Bilirim
Aşk onurlu kızıdır bir ülkenin
Bundandır seviştiğimiz
Çocuğumuzdur sabah
Ölüm silâhlarla geldiği zaman
Kalktık onu karşıladık
Günü saati sorduk söylemediler
Günü hiç öğrenemedik ama gölgeye baktık
Öğlendi abdest aldık helâllaştık
Ölüm silâhlarla geldiği zaman gençtik
Elimizi çabuk tuttuk yaşlandık
Kendimize yakıştırmak için onu
Onu kendimize yakıştırmak için
Höykürdükçe üç el silâh sıktık
Ölüm silâhlarla geldiği zamandı
Ölüm utanmasın diye dövüştük
Ne yaptıksa onun için yaptık, bir tek
Avuçlarımızın sıcaklığı kabzasındadır
Silâhlarımızın hâlâ
Silâhlarla geldiği zamandı, bir de
Küstü gün
Yüreklerimizi ülkemizi ışıtsın diye bıraktık.
(Dost, Mayıs 1972)