Divan şairi (D. ?, Edirne - Ö. 1497, Bursa).
Bursa Muradiye Medresesinde müderrislik yaptı. Molla Hüsrev’in yerine
1451’de Edirne’ye gönderildi. Fatih’in tahta geçmesinden sonra önce kazasker,
sonra da ona musahip ve hoca oldu. Kısa zamanda vezirlik rütbesine ulaştı. Daha
sonra padişahla arası açıldı, idam edilmek üzere zindana gönderildi. Fakat ünlü
Kerem kasidesini Fatih’e ulaştırarak idamdan kurtuldu ve mütevellilik
göreviyle Bursa’ya gönderildi. Daha sonra Sultanönü, Tire ve Ankara
sancakbeyliklerine atandı, II. Bayezid zamanında aynı görevle tekrar Bursa’ya
geldi. Paşanın buradaki yılları, çevresine topladığı şairlerden oluşan edebiyat
meclisleri ile geçti. Nazirelerden birinde Ali Şir Nevâî’nin bu derece mükemmel
şiirler yazabilmesini, şairin Hüseyin Baykara’dan gördüğü yakın ilgiye
bağlayarak Fatih’in kendisine gösterdiği yakınlığın tekrar gösterilmesini
istediyse de bu talebi kabul edilmedi. Ölümü üzerine cenazesi Muradiye
Medresesi civarında kendisinin inşa ettirdiği türbeye defnedildi. Aşık
Çelebi’nin Ahmed Paşa’nın amca oğlu Nâzır Çelebi’den naklettiğine göre Fatih,
Ahmed Paşa’ya Tûtî Kadın adlı bir cariyesini verip nikah ettirmiş, bu kadına
Edirne civarındaki Etmekçi Köyünü başmaklık olarak vermiş ve bu evlilikten
doğan bir kız çocuğu henüz sekiz yaşında vefat edince paşa bir daha
evlenmemiştir.
Ahmet Paşa’nın Osmanlı divan şairleri
arasındaki yeri ve değeri konusunda değişik değerlendirmeler yapıldı. Kimi
görüşlere göre Ahmet Paşa, Baki’ye kadar gelen divan şairlerinin en büyüğü,
kimi değerlendirmelere göre de İran şairlerini ustalıkla taklit etmiş bir
şairdir. Genellikle gazel ve kasideleriyle çağdaşlarının en üstünü olduğu,
şiirlerini halk Türkçesine yakın bir sadelikte söylediği kabul edildi. Divan’ı
Ali Nihat Tarlan tarafından bastırıldı (1966). Hakkındaki ilk ciddi inceleme
Harun Tolasa tarafından yapıldı: Ahmet Paşa’nın Şiir Dünyası (1973). Kendisinden
bahseden bütün kaynaklar onun keskin bir zekâya ve nüktedan bir mizaca sahip
olduğunu belirtirler. Debdebeli yaşamayı sevmesine rağmen oldukça eli sıkı bir
kişiliğe sahip olarak gösterildi. Şiirleri daha sağlığında bütün Anadolu ve
Rumeli’ye yayıldığı gibi Hüseyin Baykara’nın Herat’taki sarayında da-hi okunur
oldu; kendisinden şairler sultani olarak bahsedildi. Türk edebiyatı tarihinde
Şeyhî ile Necâtî arasında yetişen şairlerin en büyüğü olarak kabul edildi.
Tacîzâde Cafer Çelebi ve Latîfî onu İran şiirinin tercümecisi olmakla itham
ederler. Gerçekten de eserlerinde o devirde neredeyse bütün Türk şairlerince
taklit edilen İran şairlerinden Selmân-i Sâvecî ve Kemâl-i Hocendî gibi
üstatların etkisi görülür. Arapça ve Farsça şiirlerinin yanı sıra divanında bir
de Rumca şiiri bulunması, onun bu dile de şiir yazacak kadar vakıf olduğunu
gösteriyor. Gerek sağlığında gerekse ölümünden sonra şiirlerine pek çok
nazireler yazılmış ve kendisinden sonra gelen şairlere eserleriyle yol
göstermiştir.
HAKKINDA: M. Fuad Köprülü / Ahmed Paşa Divanı
(yay. Ali Nihad Tarlan, 1966), Aşık Çelebi / Meşâ’irüş-şu’arâ (yay. Meredith
Owens, London 1971), Abdülkadir Özcan / TDV İslâm Ansiklopedisi (c. 2, 1988),
Ahmet Atillâ Şentürk / Osmanlı Şiiri Antolojisi (1999), Günay Kut / Ahmed Paşa,
Bursalı (Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 2, sayfa: 111-112),
Behçet Necatigil / Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü (18. bas. 1999), Şükran
Kurdakul / Şairler ve Yazarlar Sözlüğü (gen. 6. bas. 1999).