Sanayici ve iş adamı, anı yazarı (D.
20 Temmuz 1901, Ankara - Ö. 25 Şubat 1996, İstanbul). Koçzade Hacı Mustafa
Efendi ile Kütükçüzadelerden Fatma Hanımın ilk çocuğudur. Dedesi Koçzade Hacı
Mehmet Efendi de döneminin tanınmış işadamlarından biriydi. Mahalle Mektebi’nin
ardından Taş Mektep de denilen Ankara İdadisi’nde okudu. Çalışma hayatına on yedi
yaşında iken bir bakkal dükkânı işleterek başladı. Bir süre de yapı malzemeleri
satarak, 1937 yılında Vehbi Koç ve Ortakları Kolektif Şirketi'ni kurup bir süre inşaat
müteahhitliği yaptı. Bu dönemde Ankara Hastanesi ve Elazığ-Van demiryolu
inşaatlarını tamamladı, otomobil ticareti yaptı.
1938’de ilk anonim şirketini
kurup, Koç şirketlerini Koç Holding A.Ş. çatısı altında topladı. Koç Holding, Türkiye'nin ilk Holdingi unvanına
sahip oldu. 1940'lardan itibaren ardı ardına gelen endüstriyel girişimler,
uluslararası ortaklıklar ve faaliyet alanındaki genişlemeler Koç Holding
A.Ş.'nin temelini oluşturdu.
1948
yılında Türk sanayiindeki ilk kuruluşunu General Elektrik T.A.O. ile
gerçekleştirdi. Türkiye’nin ilk dış ticaret şirketi Ram Dış Ticaret’i, Koç
Yatırım ve Pazarlama A.Ş.’ni kurarak, Migros ve Arçelik firmalarını satın aldı.
Ford otomobillerinin Türkiye'de üretimini gerçekleştirdi. 1984 yılında yönetimi
oğlu Rahmi Koç’a devretmiş ve ölene kadar Koç Holding Şeref Başkanı sıfatıyla
çalışmalarını sürdürmüştü.
Yaşam ve iş tecrübesini Hayat Hikâyem ve Hatıralarım (1973) ile Görüşlerim Öğütlerim (1987) adlı iki
kitabında anlatan Vehbi Koç’un hayat tecrübesi aktardığı anıları sonraki
yıllarda Vehbi Koç Vakfı tarafından yeni derlemelerle yeniden basıldı.
Vehbi Koç, TEMA’nın bir numaralı
üyesi olup, sosyal hizmete, hayır ve vakıf işlerine önem verdi. 1946'da Ankara Üniversitesi Vehbi Koç Öğrenci Yurdu.
1963'te Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Vehbi Koç Göz Bankası, 1968'de ODTÜ.
Vehbi Koç Öğrenci Yurdu, 1964'te İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Kardiyoloji
Enstitüsü, 1972'de Türk Eğitim Vakfı gibi tesislerin kurulmasını sağladı. Bu gibi
kuruluşlarla eğitim ve sağlık alanında yararlı hizmetlerde bulundu. Birçok
ödülün sahibiydi.
Kitapları:
Hayat Hikâyem ve Hatıralarım
(1973) ile Görüşlerim Öğütlerim (1987), Vehbi Koç Anlatıyor-Bir Derleme (2018).
Vehbi Koç Hakkında Bir Anı: “Vehbi Koç'un Evinde Teravih”
Bir gün camiye gelen bir zat beni
Tepebaşı'nda bir derneğe iftara davet etti. Gittim, masanın başına oturdum
iftardan önce biraz Kur'an okudum. İftar ettik. Sonra bir çay faslı olunca,
dikkatimi çeken birini sordum: Tanımıyor musun, o Vehbi Koç dedi.
Birkaç gün sonra Divan Oteli'ne iftara
davet etti beni Vehbi Bey. Okuyuşumu beğenmiş. Gittim, ben yine Kur'an okudum,
iftar ettik, kahvelerimizi içtik. Sonra Vehbi Bey bana dönüp, “Hafızım, teravih
namazını bizde kılalım" dedi. Eve giderken arabaya biri daha bindi. “Lan
Gooç, ne düşünüyong, bining yarısı beş yüz, o da bizde yoh" dedi.
Ben de merak ettim tabii, bu kadar
rahat konuşuyor falan. Eve gidince birine sordum. Meğer o, Hacı Ömer
Sabancı'ymış. Şişli'deki evinde teravihi kıldık beraber. Ara ara görüşüp sohbet
ederdik Vehbi Bey'le. Allah rahmet eylesin.” (Prof. Dr. Mehmet Ali Sarı)
KAYNAKÇA: Kırk Yıl Kitabı (2009), İhsan Işık / Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013), Tarihi değiştiren kişilerin gençlik halleri (haberturk.com, 31 Ekim 2014), Günümüz müezzinleri şov yapıyor (yenisafak.com.tr, 26.06.2016), "Vehbi Koç Anlatıyor-Bir Derleme" kitabı yayımlandı (cnnturk.com, 17 Eyl 2018), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (Cilt 12, 2019).
MEHMET ALİ SARI: GÜNÜMÜZ MÜEZZİNLERİ ŞOV YAPIYOR
HALİL SOLAK RÖPORTAJI (Yeni Şafak)
"Kur'an-ı Kerim ve Dinî
Musıkî dersleri veren Mehmet Ali Sarı Hoca ile Beyoğlu'nda Bir Hafız: Kur'ân'la
Geçen Bir Ömür" adlı hatıratından yola çıkarak sohbet ettik.
* Haziran, ezanının aslında dönüşünün yıl dönümü. Siz 1933
doğumlusunuz. Türkçe ezan neslisiniz…
Doğru. Ben doğduğumda ezan bir
senedir Türkçe okunuyordu. Ben ezanı Türkçe zannediyordum zaten… İlk
“aslî" ezanı İstanbul'da dinledim. Bizim köyde bir Hasbi Dayı vardı, onun
okuyuşu hala kulaklarımdadır: “Tanreee uludur, Tanreee uludur…" diye
okurdu.
* Siz Türkçe ezan okudunuz mu hiç?
Hayır, hiç hatırlamıyorum. Zaten
çok küçüktüm.
* Aslî şekline dönüşü hatırlıyorsunuz ama değil mi?
Hatırlamaz mıyım! Ben Ağa Camii'ndeydim.
Taksim'de AKM'nin yanında bir karakol vardı o zaman. Orada görevli bir komiser
namaza gelirdi bizim camiye. İkindi vakti bizim camide ezanın Arapça okunduğunu
duyunca müezzin arkadaşı karakola ifadeye götürüyor. Tabii ezanın aslına
çevrilmesi kararı daha iletilmemiş karakollara falan. Sonra mesele anlaşıldı da
serbest bıraktılar arkadaşı.
MÜEZZİNLER BAYRAM ETTİLER
* Etraftaki tepkiler nasıldı?
Hocalar çok memnun oldular, bayram
ettiler adeta. Mesela Sultanahmed Camii minarelerinin her şerefesinden ayrı
ayrı okundu ezanlar.
* Bugün okunan ezanları nasıl buluyorsunuz peki?
Şov yapıyor müezzinler. Ezana
başla, 10 dakika uzat. Kazan gibi üç tane hoparlör koyuyorlar, sesini de sonuna
kadar açıyorlar. Ne lüzum var buna. Hodri meydan, çık minareye çıplak sesle
oku, istediğin kadar bağır, istediğin kadar uzat. 10 sene hoparlörsüz Ağa
Camii'nin minaresinden ezan okudum ben 85 basamak çıkarak.
* Unutamadığınız imamlık tecrübeleriniz var mı hocam?
Var tabii. Olmaz mı? 2010
Ramazan'ında, Cumhurbaşkanımız, o zaman Başbakandı, Recep Tayyip Erdoğan
Beyefendi Yenikapı Mevlevihanesi'ni ziyaret edeceklermiş. Teravihi de burada
eda etmek istemişler. Beni aradılar, “Siz kıldırmaya gelir misiniz? dediler.
“Gelmez miyim, uçarak gelirim" dedim.
* İlk karşılaşmanız nasıl oldu Tayyip Erdoğan'la?
Ben yarım saat kala gittim
Mevlevihane'ye. Bütün devlet erkânı oradaydı. Cumhurbaşkanımız beni yanına
buyur etti, elini kolumun üzerine koydu ve bir süre öyle sohbet ettik.
* Ne konuştunuz?
“Duaya çok ihtiyacımız var"
dedi Erdoğan. Ben de kendisini çok sevdiğimizi ve başarıları için hep dua
ettiğimi söyledim. Allah seni kötü sözlerden, kötü gözlerden muhafaza etsin
dedim. Ardından namaza geçtik. Son sekiz rekatla vitr namazını ben kıldırdım.
Sonrasında da 2 saat kadar oturup sohbet ettik. Devletimizin başındaki kişiyle
yanyana oturmak benim için çok büyük bir iltifat. Bana bu fırsatı lütfeden
Allah'a şükürler olsun.
VEHBİ KOÇ'UN EVİNDE TERAVİH
Bir gün camiye gelen bir zat beni
Tepebaşı'nda bir derneğe iftara davet etti. Gittim, masanın başına oturdum
iftardan önce biraz Kur'an okudum. İftar ettik. Sonra bir çay faslı olunca,
dikkatimi çeken birini sordum: Tanımıyor musun, o Vehbi Koç dedi.
* Hay Allah! Daha sonra görüştünüz mü?
(Gülüyor) Birkaç gün sonra Divan
Oteli'ne iftara davet etti beni Vehbi Bey. Okuyuşumu beğenmiş. Gittim, ben yine
Kur'an okudum, iftar ettik, kahvelerimizi içtik. Sonra Vehbi Bey bana dönüp,
“Hafızım, teravih namazını bizde kılalım" dedi. Eve giderken arabaya biri
daha bindi. “Lan Gooç, ne düşünüyong, bining yarısı beş yüz, o da bizde
yoh" dedi.
* Kimmiş?
Ben de merak ettim tabii, bu kadar
rahat konuşuyor falan. Eve gidince birine sordum. Meğer o, Hacı Ömer
Sabancı'ymış. Şişli'deki evinde teravihi kıldık beraber. Ara ara görüşüp sohbet
ederdik Vehbi Bey'le. Allah rahmet eylesin.
* Hafız Ali Üsküdarlı'dan bahsederken “tilavette İstanbul tavrının son
temsilcisi" dediniz. Nedir İstanbul tavrı?
Şimdi bunu tarif etmek zor tabii
musiki bilmeyenlere ancak şöyle diyorum ben: İstanbul tavrı, kendi medeniyetimiz
çerçevesinde, asırların ince süzgecinden geçerek incelmiş, asalet kazanmış,
milli duygu ve zarif zevklerimizle örülü, bize özel zengin ses ve nağme
dünyamızın ilahî kelimelerle buluşmasıdır.
* Yani sadece bir ses ve nağme farkı bu değil mi?
Elbette. Milletlerin kendi ses
dünyalarına göre şekilleniyor okuyuşları da. Balkan, Hind-Pakistan, Afrika ve
Mısır okuyuşları gibi. Tabii İslam ülkelerinden en çok öne çıkan İstanbul ve
Kahire tavırları.
* Bu gün İstanbul tavrı ne durumda?
Son temsilcisi merhum Ali
Üsküdarlı'ydı. Maalesef onun okuyuşunu tam anlamıyla aksettiren bir okuyucu yok
zamanımızda.
* Bu gelenek niye devam etmemiş peki?
Malum, yaşanan kültürel
kesintiler, kırk yılı aşkın süren aşağılama, red ve inkar döneminin bir
neticesi olarak yeniler yetişememiş. Eski hafızlar da vefat edince iyice
unutulmuş İstanbul tavrı. Buna mukabil de Kahire tavrı yaygınlaşıyor tabii.
ENDERUN TERAVİHİNİ İLK BEN KILDIRDIM
* Hocam bir de Ramazan'a has, Enderun teravihi var. Nasıl ortaya
çıkıyor?
Bu Enderun teravihi sarayda
kılınan bir teravih şekli. Saraydaki imam ve müezzinlerin hepsi de musikişinas
insanlar. Tekdüze okumak yok orada. Çünkü bu en çok musikişinası sıkar. Beş
tane dört rekat var, beşinde de farklı makamlarla okunuyor. Hem müezzinler
ilahi okuyor hem namaz kılınıyor. İlk dört rekat rast ve ısfahan, ikincisi
saba, üçüncüsü hüseyni, dördüncüsü eviç, beşincisi acemaşiran. Vitr
namazındaysa dinlendirici etkisinden dolayı segâh makamı kullanılır. Tabii bu
usûl bir kaybolmuştu. Ancak yakın zamanda yeniden canlandırıldı. 2010'da ilk
Enderun usulü namazı Sultanahmed Camii'nde ben kıldırdım.
Saray hafızı ile Kani Karaca mobil
konser verdi
* Tanıdığınız büyük musiki üstadları arasında kimler vardı?
Çok var: Kemal Batanay, Sadettin
Kaynak, Mustafa Nafiz Irmak, Nevzad Atlığ, Bekir Sıtkı Sezgin, Ali Rıza Sağman,
M. Zekai Konrapa. Bir de üç padişah görmüş, “Saray hafızı” denilen Hafız Ali
Üsküdarlı vardı ki…
* O bir efsane tabii…
Kur'an tilavetinde İstanbul
tavrının son temsilcilerindendi. Ağa Camii'ne çok gelirdi. O geldiği zaman
insanlar onun Kur'an okumasını bekler, o da “Yorgunum, hastayım, zamanı değil”
derdi. Aslında kendisine ısrar edilmesinden hoşlanırdı yani. Onun bir yere
geleceğini duyanlar, camiye erkenden gider beklerlerdi. Bir hafızlık cemiyetinde
karşılaştık hoca ile. Törenden sonra ben, öğrencisi Kani Karaca, hoca ve
yardımcısı dördümüz Beykoz'a gittik, birer çay içtik. Sonra otobüse bindik.
Kani Karaca ile Ali Üsküdarlı önce mırıldanmaya başladılar, sonra sesler
yükseldi, nihayet netleşti. Klasik eserleri peşpeşe okuyorlardı. Otobüsteki
insanlar da bize doğru yöneldiler. Hatta ineceği durağı geçenler bile oldu bu
“mobil konser”i dinlemek için (Gülüyor)…
KAYNAK: Günümüz müezzinleri şov
yapıyor (yenisafak.com.tr, 26.06.2016).