Ayhan Çıkın

Ziraat Profesörü, Bilim İnsanı, Akademisyen, Şair

Doğum
01 Ocak, 1946
Ölüm
28 Şubat, 2017
Eğitim
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü
Burç
Diğer İsimler
Tuğhan Ayhan, Ayhan Günhan, Aşık Köylü, T. Ayhan Çıkın

Şair, bilim insanı, akademisyen, tarım profesörü (D. 1 Ocak 1946, Muğla - Ö. 28 Şubat 2017, İzmir). Şiir ve edebi yazılarında çoğunlukla T. Ayhan Çıkın imzasını kullandı. 1970’lerde Tuğhan Ayhan, Ayhan Günhan, Aşık Köylü takma adlarıyla da yazı ve şiirleri yayımlandı. Yatağan Cazkırlar Köyü İlkokulu (1957), Yatağan Ortaokulu (1959), Aydın Lisesi (1962), Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü (1962) mezunu. 1967’de ziraat yüksek mühendisi olarak Uşak Tarım İl Müdürlüğünde  6 ay görev yaptı. 1968’de asistan olarak girdiği EÜ Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümünde yüksek lisans (1970) ve doktora (1974) öğrenimini tamamlayarak doçentliğe (1980) ve profesörlüğe (1988)  yükseldi. 1978-79 arası Paris’te mesleki çalışmalarda bulundu. Bir süre Ondokuz Mayıs ve Cumhuriyet Üniversiteleri Ziraat Fakültelerinde görev yaparak (1980-88) eski görev yerine döndü. Burada Tarım Ekonomisi Bölümü Anabilim Dalı başkanlığı görevinde bulunarak 1999 yılında emekli oldu. Emekli olduktan sonra İzmir-Bornova’ya yerleşerek tüm zamanını çiftçilik ve edebiyat çalışmalarına ayırdı. 16  Eylül 2000’de geçirdiği kalp nakli ameliyatı biyolojik hayatı kadar sanat ve düşünce yaşamını da etkiledi.

İlk ürünleri Ege Ekspres gazetesi (1964) ve 1966 Varlık Yıllığı’nda; ilerleyen yıllarda şiirleri İzmirİzmir,Pencere, Çalı, Ardıç Kuşu, Ünlem, Ortaklaşa, Dönemeç, Damla, Fethiye, Ferayi, Elif, Çınar, Beşkaza, Hisar, Yansıma, Güç, Yakamoz (Fransa), Nabi, İmece, Yaşam Sanat, Afrodisyas, Kasaba, Güncel,İnsancıl,Tmolos, Adabelen, Öğretmen Dünyası,Tay, BodrumLife, İz, Beşparmak,vd. dergilerde; mesleki-bilimsel yazıları ise EÜ Ziraat Fakültesi Dergisi, Cumhuriyet, Verimlilik, Ziraat Dünyası, Dört Mevsim, Revue des Etudes Cooperatives, Birlik, Karınca, Kooperatifçilik,Hasattürk, Köykoophaber, Dünya Gıda, Pankobirlik, Muğla’da Tarım&Gıda,vb.. dergileri ile Devrim gazetesi (Muğla), Önder Gazetesi (Milas) ve internet sitelerinde yayımlandı. 1972’de Ege Sanat dergisini kurarak yazı işleri müdürlüğünü üstlendi. Birlik, Köykoophaber,ERÜ İİBF Dergisi, Tarım Ekonomisi Dergisi,Ege, Akdeniz, 19Mayıs, Tokat Ziraat Fakülteleri Dergileri,Dört Mevsim, vb.. dergilerinin yayın kurulu üyeleri arasında yer aldı Çeşitli tarihlerde TRT radyo ve TV’lerinde konuşmacı oldu ve bazı programlarda danışmanlık yaptı.

2007 yılında Muğla Üniversitesi’nde görev aldı. Milas Sıtkı Koçman Meslek Yüksekokulu Müdürlüğü, Bodrum Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanlığı, Muğla Üniversitesi senato ve yönetim kurulu ile ÜAK Güzel Sanatlar Eğitim Komisyonu üyelikleri görevlerinde bulundu. Ocak 2013’de Muğla Üniversitesi’nden emekli oldu. 06 Mayıs 2016’da “Tarımsal Kooperatifçilik Manifestosu”nu yayınladı. 

Ege Telgraf Gazetesi şiir ikincilik ödülü (1968), Türkiye Tütün Eksperleri Derneği ödülü (1994), Fransız Tarım&Gıda Kalite plaketi(1995), Türkiye Milli Kooperatifler Birliği Kooperatifçilik iletişim özel ödülü (2002), Muğla Gazeteciler Derneği özel ödülü (2012), Hasattürk Kooperatifçilik Üstün hizmet ödülü(2016)  sahibi. . Şiir kitapları dışında,  mesleki alanda 18’i kitap, geri kalanı makale olmak üzere 150’den fazla yayını, bir o kadar da ulusal ve uluslararası bilimsel toplantılara bildirili olarak katılmışlığı var.

ESERLERİ

Ders Kitapları: Makroekonomi (çoğaltma,1986), Tarımsal Kooperatifçilik (çoğaltma,1991), Tarımsal Kooperatif İşletmeciliği (çoğaltma, 1991), Mikroekonomi (K.Konak ile,1992), Genel Kooperatifçilik (A.R. Karacan ile,1994), Tarımsal Kooperatiflerin Yönetimi (Çoğaltma, 1997), Avrupa Birliği ve Türkiye’de Tarımsal Kooperatifçilik Hareketleri (N.KIZILDAĞ-NERGİS ile,1999), Bir Başkadır Kooperatifçilik (2016)

Araştırma (Başlıcaları) : İzmir ve Çevresinde Mevcut Tarım Kooperatifleri ve Sorunları Üzerinde Bir Araştırma (1974), Köy Kalkınmasında Kooperatiflerden Yararlanma Biçimleri (1975), Türkiye Çiftçisi İçin Daha Etkin Bir Örgütlenme Modeli (1978), Kooperatiflerin Tarım İşletmeleri Üzerine Ekonomik Etkileri (1982), Gelişmekte Olan Ülkelerde Kırsal Alanların Sanayileşmesi ve Kooperatifler (1982), Adagüme: Bir Köy Kalkınma Kooperatifinin Anatomisi(1989).

Şiir Kitapları: Zaman Çiçeği (2000), Ortak Kalpler Türküsü (2005), Başka Yürek (2015).

Baskıya Hazır Kitapları: Zeytinci Hurşit, (Şiirler), Şiirle Bilimin Yol Arkadaşlığı, (Denemeler); Bir Başka Yürekle Yaşamak ( Nevzat Çağlar Tüfekçi- Nehir röportaj), Kendisi Şair, Hayatı Roman ( T. Ayhan ÇIKIN ile yapılan röportajlar), Kuşkular ve Umutlar, (Prof Dr. Ayhan ÇIKIN’ın basında çıkmış, konferanslarda sunulmuş tarım/ekonomi yazıları)

SEÇİLMİŞ KAYNAKÇA: Asalet Erfidan / Alaşehir Meslek Yüksekokulu Tarımsal Kooperatifçilik Bölümü Kurucularından Prof. Dr. Ayhan Çıkın’ın Hayatı ve Görüşleri (CBÜ Alaşehir MYO Tarımsal Kooperatifçilik Bölümü, Bitirme Tezi, İzmir, 1995), Şadan Gökovalı / Zaman Çiçeği (Milliyet Ege, Mayıs 2000), Erkin Umsan / O da Eski Bir Çobandı (Yeni Asır Gazetesi, 21 Temmuz 2000), A. Neyzar Karahan /  Zaman Çiçeği (Gözlem Gazetesi, 31 Temmuz 2000), Oğuz Tümbaş / Dost Kitaplar: Ayhan Çıkın, Zaman Çiçeği (İzmirizmir Kent Kültürü Ve Sanat Dergisi, Yıl: 5, Sayı: 26, Kasım-Aralık 2000, S. 36-37), Refik Uğur / Zaman Çiçeği (Simurg Dergisi: 16, Sonbahar 2000), Talat Kırcan /  Her Şair Biraz Yalnızdır (Hürriyet Ege, 05 Aralık 2000), Refik Durbaş / Tarım Eğitiminin Bir Ayağı Yok mu? (Sabah Gazetesi, 18.01.2002), Yükselecek Demirel / “Zaman Çiçeği” ve Ayhan Çıkın (Marmaris Postası, 26 Haziran 2003), Mehmet Kara / Güncel : Toplumumuzu Aydınlatanlar: Prof. Ayhan Çıkın (Yatağan Gazetesi,  09 Aralık 2005),  Atila Er / Ortak Kalpler Türküsü (Çaltı Kültür Sanat Dergisi, Sayı 84, Temmuz-Ağustos 2006), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, 2007), Ünal Türköz / Türk Şiirinin Bir de, “Ayhan Çıkın”ı Var (Muğla Devrim Gazetesi, 22 Aralık 2007), Mustafa Karakaş / Yaşamla Barışın Şairi: T. Ayhan Çıkın, Şiir Dinleti Etkinliği (MÜ. Milas MYO, 27 Nisan 2012),  Abdullah Gün / Zaman Çiçeği (Kasaba Sanat Dergisi, Yıl 4, Sayı 15; İlkbahar 2014), Şadan Gökovalı / Ayhanlama: Cazkırla’dan Profesörlüğe, Yaşam Sanat Dergisi, Sayı: 17, Ekim 2015), Ferhat İşlek / Ortak Kalpler Türküsü’ndeki Şiir Ve Bilim İnsanı : T. Ayhan Çıkın (Yaşam ve Sanat Dergisi, Sayı : 17, Ekim 2015), Selçuk Oğuz / Bilime Adanmış Bir Ömür, Sanatla Güzellenmiş Bir Yaşam: T. Ayhan Çıkın, Yaşam ve Sanat Dergisi, Sayı : 17, Ekim 2015), Başak Hülya Ekmekçi / Işığıyla Sonsuzluk Kapısını Aralayan Şair : T. Ayhan Çıkın (Yaşam ve Sanat Dergisi, Sayı : 17, Ekim 2015).

AYÇA

AYÇA

 

Günışığı kadar güzelsin

Son örtüm kadar beyaz

Ayaklarım kadar çıplaksın

Ve karakış kadar ayaz

 

Bir dolunay kadar doğalsın

Kırılmış camlar kadar soğuk

Ve tarihin karanlığında kaybolmuş

Efsaneler kadar sözelsin

 

Bilinmezlikler kadar uzaksın

Günlerimin ürkekliğinde çakılı

Gecelerim kadar anlaşılmazsın

Gülüşlerinde bir son saklı

 

Sorgulamalıyım yeni kalbimi

Seviyorum seni dağlar kızı

Ve zindanlara uzanır ellerim

Cerrah dokundu yüreğime

Yüreğimde parmak izi

 

Dağlar kadar dumanlı başım

Kan kırmızısı dudakların dudaklarımda

Gezinir odalarda sessizliğin beyazı

Yataklar baştanbaşa sen dolu

Sendedir çarşafların son rüyası

 

Karanlıklardan doğan küskün ilişkiler

Sende arıyorum arzuların hücumunu

Varılmaz bulutlara soruyorum

Yarınların gölgesinde saklı son günü

 

Omuzlarda gideceğim son randevuya

Miskin bir kral gibi dolaşır ülkesini

Yiten kalbinin son rüyaları

Bulmalı yüreğinde aşkın kapısını

 

Derelerin kuş seslerinde gideceğim

Kalbimde gömülü bırak gülüşlerini

Ölüm denizinde   bir gemi gibi

Kaldır gök maviliğine gözlerini

 

Ellerim,kollarım bağlı gideceğim

Düşlerinin denizinde yüzeceğim

Zindan karanlığında al öpücüklerini

Dondu dudaklarım, yakındır veda zamanı

Dönmeyeceğim.

 

T. Ayhan ÇIKIN

İzmir, Ekim 2006

 

ÇAĞRI

ÇAĞRI

 

çık  sabahın ilk saatlerinde

buluşsun nefesin tan yeliyle

sarsın her yanını gün ışınları

en ücra yerlerinden öpsün sular

uyandır çiçekleri kuş sesleriyle

duymazlarsa

at  gitsin

 

birden takılıp kalıyorsun belki

geçmişten kalan kahırlı bir derdi

şöyle savur saçlarını rüzgara

taze bir gül kokusu al burnuna

düşünme kalleşliklerini dostların

at gitsin

 

dolaş, gez, selamlaş tüm yaratıklarla

gel gir gecenin en yoksul koynuna

çık dağlara , seviş ağaçlarla ,kuşlarla

yüreğini yıka bir derenin kumsalında

karıştır acılarını sulara

at gitsin

 

geceleri yıldızları  çağır odana

çiçekleri tozlaştır arı kanatlarında

balıklarla oynaş dere kıyılarında

seslen göğün en yüce katındakilere

vermezlerse yanıt

at gitsin

 

aç göğsünü sevdanın sonsuzluklarına

tut ellerinden üşümesin geceler

çık gel en beklenmedik anlarda

çağır uykularında çılgın Orphée'yi

gelmezse

at gitsin

 

 T. Ayhan ÇIKIN

İzmir, kasım 2006

 

DAĞLAR

 

DAĞLAR

 

Aşınca bir dağı

Başlar biri daha

Ulu bir boşlukta

Kurulur düş yolları

Salkım saçak bulutlardan

Dağdan dağa bir ebemkuşağı

Bir düşle başlayan yolculukları

Deniz yeşili ormanlarda

Yağmurlar tohumlar toprakları

 

Bir dağ yamacında keçiyolu

Yutuverir tüm bilinenleri

Ansızın  giriverirsin

Tarihin unuttuğu bir dağ köyüne

Toplanır tüm dağ adamları

Konuşurlar geçmişten geleceğe

“Hangi ülkelere giderler

“Dağdan dağa uzanan yolları”

 

Ormanla, ağaçlarla, kurtlarla

Dostluklar kurar, çoğullaşır insan

Arar sonsuzluğun başlangıcını

Köy çıkışında bir mezarlık

Yeryüzü yaratıklarının cezaevi

Köyün en seyirlik tepesinde kurulu.

 

Aşınca yolcu

Önüne çıkan ilk dağdaki yolu

İzler başkaları ardından onu

Merak ederler uzaktaki dağları

Bir masal anlatırlar düş uykularında

Islak yamaçlarda derecikler

Toplar bulutlardan dağların suyunu

Büyütür yatağını, ulaşır nehirlere

Kuşlarla, yılanlarla ve nice canlarla

Süren yolculukta dağların özlemlerini

Taşırlar denizlere.

 

 Ağaç yok, bitki yok, bir kertenkele yok

Yangınlarla kel olmuş bir güneş ülkesi

Toprak binmiş dereciklerin sırtına

Cascavlak dağların zirvelerinde

Buluşur ışıkla karanlık sonsuzluğun kapısında

Ebemkuşağının renkleriyle kucaklaşmış

Ve  orada başlar

Tanrılar ülkesine yolculuk.

 

T. Ayhan  ÇIKIN

                          Urla, Mayıs 2014

 

GÜNEŞLE UYANMAK

GÜNEŞLE UYANMAK

 

Hayatı boyunca oya gibi işlediği

toprağın koynuna sessizce giriverdi Hurşit

eski bir dostunun göçüp gidişini

eski bir dosttan duyunca Hüsmen :

daldı altmış yıllık geçmişin derinliklerine

anımsadı Hurşit’in o güzelim sözlerini :

“iyi olmak dostum,

 sabahları fırtınalar kopsa da dışarıda

            kara kara  bulutlar sarsa da dünyayı

            içinde güneşle erkenden

 uyanabilmektir dünyaya”

dağ köylerinde  sınırlıdır

        işlenecek tarla toprak

koyaklarda birkaç zeytin,

       ağıllarda  üç beş keçi

toprak ve zeytin üstüne

       inanılmaz bilgisiyle Hurşit

bir köy bilgesiydi,

        danışanlara sebil gibi akardı

hangi tarlada ,

       hangi yılda ,

             hangi ürün,

                      ne kadar

ekilip hasat edilir ,

           nasıl ve nereye pazarlanır

bir bilgisayar belleği gibi

               hafızasında tutardı .

 

 

Hüsmen bilmiyordu

son yıllarını nasıl geçirdiğini Hurşit’in

ama onun  en olumsuz koşullarda bile

insanı rahatlatan

 çizdiği “iyi ve olumlu insan tipini”

kalbinin en nadide köşesinde

yıllardır sakladı Hüsmen

ve her sabah uyanırken

bir besmele gibi anımsadı Hurşit’in sözlerini:

“iyi olmak dostum,

 sabahları fırtınalar kopsa da dışarıda

 kara kara  bulutlar sarsa da her yanını

 içinde güneşle erkenden

 uyanabilmektir dünyaya”

 

T. Ayhan  ÇIKIN

İzmir, Şubat 2005

 

lass=MsoNormal> 

HAVAS

 

HAVAS

 

Biraz yabancıysak güzel şeylere

Uçuyorsa hüznün kuşları

En güzel anında yaşamın

Bendendir.

 

Hakkımız yoksa çiçeklenmeğe

Tanımıyorsak kokusunu nergisin

Rengini krizantemlerin

Bendendir.

 

Utangaçsak biraz sevişmekten

Kapalıysak tüm çağrılara

Geçit vermez ormanlarda kilitlenmişse yolumuz

Bendendir.

 

Yoksa geleceğe sözümüz

Yaratamamışsak dilini sevginin

Aşk koyaklarını denizin

Bendendir.

 

Bir sonbahar güneşinde

Bezenmiyorsa düş bahçeleri menekşelerle

Mutluluğa bir adım kala

Pusu kurup yüreğindeki aşkı

Hançerle.

 

Ve !...

Hazırla zehrini altın avuçlarında

Sun ayışığı tepsisinde dudaklarıma

Küçük bir kuşun sesinde

Yeni sevdaları

Bekle.

 

T. Ayhan ÇIKIN

 

IŞIĞI BEYİNLERİNDE TAŞIYANLARIN TÜRKÜSÜ

IŞIĞI BEYİNLERİNDE TAŞIYANLARIN TÜRKÜSÜ

 

                                                        Prof. Dr. Mustafa AKIN

                                               Prof. Dr. Mustafa ÖZBARAN

                                                                       ve

                                                       ekip doktorları için[1]

    

 

             

Karanlığın ucundaki mumu

Işıktan elleriyle büyütenler

Kalbimin atlasını mehdi elleriyle dokuyanlar

Yüreğimin ücra köşelerindeki kabelere

Elleriyle nice sanemler kuranlar

Kara dikenler üstünde

Kırmızı karanfiller açtıranlar

Doktorlar, doktorlarım benim

Kalbimin ustaları mustafalarım benim

Nasıl yazsam şiirlerinizi sizin?

 

Ölüm nehrinin kenarına ulaşıldığında

Avuçlarındaki ışıkları kalplere serpenler

Gökyüzündeki kara bulutları

                        -maviye çevirenler-

Şimşeği avuçlayıp yüreğime koyanlar

İsam,tahirim, oğuzum, doktorlarım benim

Kalbimin ustaları mustafalarım benim

Nasıl bestelesem şarkılarınızı sizin ?

 

Bir promete gibi ışığı beyinlerinde taşıyanlar

Kara toprağa düşmüş tohumu çatlatanlar

Beyinlerindeki bilgiyi karanlık sulara ekenler

Bir gece vakti kalbimin ışığını yakanlar

Sanemim,ayşinim,muradım, doktorlarım benim

Kalbimin ustaları mustafalarım benim

Nasıl söylesem destanınızı sizin ?

 

Doktorlarımla yürüdüm

-dar, sığ patikalarında yaşamın-

korkmuştum,yorulmuştum yılları sürükleyen sulardan

ve hasrettim

               gülmeye

                      ağlamaya

                            ve yaşamaya

Şimşekler çaktıran, yanardağlar uçuran

Kalbimin köşesindeki babamın “korkma” sözü

İsası, ,tahiri,sanemi,cemili

Ve yeryüzü mehdileri

Bir ipekböceği gibi

Dokumaktalar kalbimin çiçeğini

Coşkun bir sevdayla aşarken yeryüzünü

Doktorum, doktorlarım, mehdilerim benim

Kalbimin ustaları mustafalarım benim

Nasıl yazsam şarkılarınızı sizin ?

 

Yaşadım hayatı güz bahçelerinde

Ölüm nehrinin kenarına güller diktim şarkılardan

Gökyüzünün mavilikleriyle mayaladım karanlıkları

Bir türkü söyler gibi dans ettim ölüm sularında

“Ne olursa olsun” dedi mustafalarım “bu yaşam  

                                                                   sürecek”

“saçlarında ozanın gün ışığı eksilmeyecek”

Beyinlerindeki bilim ışığını yüreğime sundular

Ölüm nehrine iki gün kala

Karadikenler üstüne akgüller kondurdular

Doktorum, doktorlarım,onurlarım benim

Kalbimin ustaları mustafalarım benim

Nasıl söylesem türkülerinizi sizin ?

 

T. Ayhan ÇIKIN

 



[1] Bu şiir,  tıp mesleğini  ve bilimsel etiği her şeyin üstünde tutan hekimler içindir. Selam o hekimlere…

KAVŞAK

KAVŞAK

 

-          16 Eylül 2000’den bu yana kalbiyle yaşadığım

 Cem Canbay’a, rahmetle anarak-

 

 

Sorgulayamadım aşklarını, alışkanlıklarını

Andıkça düşlerini, aklımda değil yaşadığın

Dokunamadığım anıların gizleniyor

Ve tadamadığın aşkların

Bırakıp yollara düşüyor sevdan

Arkasından koşamadığım

 

Doyasıya yaşa hasreti, sevgiyi

Bırak kalleşliklerini dostların

Anılar geliyor yıllar öncesinden

Soramadığın sorular var kendine

Yanıtını arıyor cerrah masalarında

 “Ölümün rüzgarında” toz duman

 

Bir giz var oraların ikliminde

Susma, konuş !..

-Neler var  o “sondurak”ta ?-

Konuştuğum dildesin, içtiğim sularda?

Uzak mısın ? Yakın mısın yıldızlara?

Ne de zor beklemek seni serviler altında

 

Ayrılık türküleri gibi birikmişsin içimde

Soyunuyor bir bir tutkuların yüreğimde

Yelken olup açılıyorum gençlik denizlerine

Eşsiz hazlar yaşıyorum birlikteliğinde

 

T. Ayhan ÇIKIN
Milas, 14 Eylül 2010

 

 

“ŞU ÇILGIN TÜRKLER”

 

 

“ŞU ÇILGIN TÜRKLER”

                               - Turgut Özakman için-


Tohumun bilgeliğine susamıştır Anadolu
Uğruna efsaneler yazan kahramanlar
Rüzgarları değer ağaçlarına devrimlerin 
Giderler Mustafa Kemal kardeşliğinde barışa
Ulus/u, yaşamı soluklar “Şu Çılgın Türkler”le
Tırnaklarını kemirir yoksul çocuklar resimlerde 



Ölüm  karanlık bir gecedir, yoktur gülümsemesi
Zulüm kadar korkunç, yaşam kadar gerçek
Aş/k’la dolaşır Anadolu çobanları dağları 
Karanlıklar çoğullaşır, azalırken aydınlıklar
Maviliklere uçmuyor bağımsızlık kuşları 
Açlıkla küçülür ekmeği halkın, büyürken borçlar
Nasıl ağlaşır bozkır, yok ederken HES’ler suları 

                           T. Ayhan  ÇIKIN

                  İzmir, Eylül 2013

 

ZAMAN ÇİÇEĞİ

ZAMAN ÇİÇEĞİ

 

 “(Halk) kendisine dürüst davranılmadığı

  için dürüst olmaktan çıktı ve güzel

  işlerle sonuçlanmayan güzel sözler

  dinleye dinleye güvenini yitirdi.”

                                LAO, TZEU-17, M.Ö.600.yıl.

 

 

Aha şurada

şuramda

göğsümün üstünde

eski türkülere inat

eski özgürlüklere inat

duruyor gün yirmi dört saat

demir kelepçelerle

kuşatılmış sevinçlerim.

 

Aha şurada

şuramda

kara saçlarımın altında

yıllarca bugüne büyüttüğüm

büyütmek için

tarlalarımı her gün sürdüğüm

beynimin ince zarları içinde

dimdik ayakta duruyor

demir kelepçelerle

örülü düşüncelerim.

 

Koşuyordum,

öğrenmiştim koşmayı dünlerden

bugünden yarına taşıyordum sevinçleri

ayaklarımın ince parmakları üzerinde

aha... bu yollardan geçiyordum

imbikten süzülürcesine geçiyordum

takılı kaldı ansızın bir dönemeçte

yarına gebe parmaklarım

 

Aha . . . oradaki

sendin kırmızı bir mumla mühürleyen kapımı

bilinçaltına itilmiş düşlerle

arada bir aydınlanan gözlerinden itiyordun ışığı

tedirgince örüyordun zincirini karanlığı

 

Aha sen . . .

hadi kalk oradan

zamanın kızgın demiriyle oynama

ben ki spartaküs’le başladığım yolculuğumda

çoğala çoğala gelmişim

gürül gürül gelmişim

kurbanlar vere vere büyütmüşüm yatağımı

bir umut gibi

bir ışık gibi

nice milyonların kapısından girmişim

kalk oradan,

zaman çiçeğini avuçlamışım

binlerce yol olmuşum yarınlara

 

T. Ayhan ÇIKIN

/1983/

 

ZEYTİNCİ HURŞİT

 

ZEYTİNCİ HURŞİT

 

Köyün çarıklı erkanından

Koreli Hüseyin’in oğlu Hurşit

babası Nato şemsiyesi altında

savaşa gitmişti Kore’ye

dönüşünde bir çok asker elbisesi getirdi

askeri parkalar, şapkalar, pantolonlar

ama ne renkleri,

 ne de modelleri benzerdi bizimkilerine

“Castro” modeli şapkalar,

 amerikanvari elbiselerle

ömrü boyunca amelelik yaptı Hurşit

 

 

Kayseri’ye gitti askerlik için

ertesi yıl  Barış Hareketi’nde Kıbrıs’a

nasıl gittiğini, ne yaptığını sorsanız

dudaklarında tatlı bir tebessümle :

 

“Bir gece ansızın

tam teçhizat geldik Mersin’e

helikopterlerle vardık Kıbrıs’ın üstüne

“önce kum torbalarını attırdı komutan

sonra  biz askerler indik düşman üstüne

 

sıra bana gelince:

“atla Sarı” dedi komutan

zifiri karanlıktı her yan,

            yerden bıçak bilemesi gibi

kıvılcımlar saçıyordu düşmanın otomatikleri

o an anladım

            neden kum torbalarını attırdığını önce

komutanın

gerisini zaten biliyor herkes”

 

 

Anlattığı sıradan bir olaymış gibi

utangaç bir şekilde sessizliğine gömülür

söz etmeyi hicap sayardı

kendisine verilen  cesaret ve başarı madalyasından

ne de yaraşırdı Hurşit’e

kahramanlık madalyasına ilaveten

bir de fazilet madalyası verilmesi

 

T. Ayhan  ÇIKIN

İzmir, 2005

 

IŞIĞIYLA SONSUZLUK KAPISINI ARALAYAN ADAM

IŞIĞIYLA SONSUZLUK KAPISINI ARALAYAN ADAM

 

B. Hülya EKMEKÇİ

 

Yaşam kendini üretebilmektir.”

 

T. Ayhan Çıkın

 

2013 yılında şair- yazar arkadaşım Coşkun Karabulut’un davetiyle 5. Ölüdeniz Edebiyat Günleri’ne katıldım. Şiirlerini keyifle okuduğum Prof. Dr. T. Ayhan Çıkın ve sevgili eşi Cemile Hanım da katılımcılar arasındaydı. Etkinlikler sürerken verdiğimiz molalarda söyleşerek dostlarla birbirimizi daha yakından tanıma olanağı bulduk. Biz şairler içimizdeki çocuğu seviyoruz, yeri geldikçe çocuk yanımız devreye giriyor böylece daha eğlenceli ve kalıcı dostlukların kurulduğu bir ortamı paylaşmış oluyoruz. Belli ki Ayhan Hocam da barışık içindeki çocukla ard arda sıralayıveriyor esprileri ancak o çocuk bir bilge. 

Aslında her insanın içinde bir bilge vardır varolmasına da kimi farkına varıyor, kimi varamıyor. Yaşam deneyimleriyle kırılıyor bilgeliğin kabukları. Olan biten her şey, karşımıza çıkan kişilerin her biri biraz daha yontuyor özümüzün zırhını. Zamanla olgunluk dönemi başlıyor. Eskiden üzüldüğüne üzülmüyor, sevindiğine sevinmiyor, artık yepyeni bir bakış açısı karşılıyor insanı. Artan farkındalıkla olumlu, olumsuzluklar karşısındaysa tarafsız olmayı becerebiliyor. Bilgiyle birlikte ışığı da yükseliyor, o ışığı topluma yansıtmaya başlıyor. Böylece yaşam amacının en önemli kısmını bilerek ya da bilmeyerek yerine getirmiş oluyor.

T. Ayhan Çıkın bu evreleri çoktan geride bırakmış, toplumu aydınlatma yolundaki çalışmalarını hala sürdürüyor. Bu da verdiği bilimsel ve edebi ürünlerle sonsuzluk kapısının açılması değildir de nedir?

Ustamın yaşamöyküsüne bir göz atarak sonsuzluk kapısının aralığından biz de bakalım.

1946 yılında Muğla doğumlu T. Ayhan Çıkın şiir ve bilim insanıdır.

1974’de bilim doktoru, 1980’de üniversite doçenti, 1988’de profesör olur. 1978-1979’da Fransa’da mesleği ile ilgili çalışmalar yapar. 1984–1985 yıllarında Cumhuriyet Üniversitesi, 19 Mayıs üniversitesinde misafir öğretim üyesi olarak çalışır. Ege Üniversitesi Tarımsal Uygulama ve Araştırma Merkezi (TUAM), Tarım Ekonomisi Bölümü ve CBÜ Alaşehir MYO Kooperatifçilik bölümlerinin kurulmasında aktif görev alır. Bölüm başkan yardımcılığı, anabilim dalı ve bilim dalı başkanlıklarında bulunur. 2007’de Muğla üniversitesinde görev alır. Milas Sıtkı Koçman Meslek Yüksekokul müdürlüğü, Bodrum Güzel Sanatlar Fakültesi dekanlığı, Muğla Üniversitesi senato ve yönetim kurulu üyelikleri görevlerinde bulunur. Ocak 2013’de emekli olur.

16 Eylül 2000’de geçirdiği kalp nakli ameliyatı biyolojik hayatı kadar sanat ve düşünce hayatını da etkiler. Bir röportajında bilime bakışını şöyle özetler : “Bilime, evrendeki her türlü olguyu gözlemleyerek, deneyler kurarak elde edilen bulguları bilgiye dönüştürme uğraşısı olarak bakıyorum. Daha sonra bu bilgileri işleyerek onu fikir ve düşünceye dönüştürme süreci alır. Fikir ve düşünceye dönüşen bilgilerden sonra onu, insanların (toplumların) sorunlarına çözüm üretebilecek projelere dönüştürme sanatı olarak bakıyorum bilime [1]”.

 T. Ayhan ÇIKIN, şiire-sanata bakışını da şöyle anlatır :

"(…). Herkes gibi gençliğimde şiir yazmıştım. Ancak büyük usta Nazım’ın şiirleriyle tanıştıktan sonra, şiirden çok kendimi bilime yönlendirmiştim. Hastalığım süresince bir öğrencimin eski şiirlerimden seçtiklerini kızımla birlikte kitap haline getirince (Zaman Çiçeği, 2000) şiirin ortasında buldum kendimi. “Doğal olarak toplumcu gerçekçi bir şiiri kucaklıyorum, yaşadığım çevre ve o çevrenin koşulları şiirime yansıyor. Ayrıca kendi yaşamımdan örnekler sunuluyor.”

Mesleki alanda 18’i kitap olmak üzere 100’den fazla bilimsel makalesi ve bir o kadar da bildirili olarak bilimsel toplantılara katılır.

Zaman Çiçeği , Ortak Kalpler Türküsü, Başka Yürek  ve baskı aşamasındaki Zeytinci Hurşit  adlı dört şiir kitabı okurlarla buluşur. Ayrıca deneme yazılarının yer aldığı  “Şiir ve Bilimin Yol Arkadaşlığı” ve  N. Ç Tüfekçi’nin hazırladığı “Bir Başka Yürekle Yaşamak” adlı yapıtta T. Ayhan Çıkın’ın yaşamöyküsü anlatılır.

Evli ve iki çocuk-torun babasıdır. Yaşamını, İzmir-Bornova’da çiftçilik ve yazarlık  yaparak sürdürmektedir.

Yalnız bu kadar değil tabii. Bir de projesi var Ayhan Hocam’ın.

Projenin adı; “Ortak Kalpler Türküsü”, amacı; Organ bağışının yaygınlaşması.

Organ bağışının yaygınlaşması dışında bir de vefa var bu şiirlerde.

Nakil öncesi ve sonrasında yaşanan dayanışmaya, hemşireden doktora, doktordan hasta bakıcıya herkese ayrı ayrı teşekkürdür aslında.

Talihsizlik sonucu yaşamını yitiren Cem’i anlamak, anlatmaktır. Cem ve ailesine karşı kendini borçlu hisseden farkındalığın haykırışıdır.

Yeniden başlamanın sevinciyle burukluğudur.  Zaman zaman karışan rüyalarla gerçeğin aynasıdır bu dizeler. Fedakârlıktır, sevgidir, şefkattir.  

Ölümün sessizliği, yeniden doğuşun çığlığıdır.

Sözcüklerin evrene kazınmasıdır.

Tansıktır.

Bu Tansık “ Kalbimin ıssızlıklarına/ Bir aşk dokunur –Bir de hekim-“ sözüyle başlar.

“T. Ayhan Çıkın” adlı birinci şiirde  “Toza dumana karıştı yaşamın yolları” der.

İkinci şiir “Ortak Kalpler Türküsü” Cem Canbay içindir.  Şöyle seslenir ona;

(…)

İşte bıraktın yalnızlığını, öfkeni, sevdalarını 
hades’ler seni bekliyor diye korkma 
sen de beklenen birisin melekler katında 
kendini beklemelisin, beni beklemelisin 
çık yeryüzüne, çiçek ol saksılarda, kırlarda 
herkesin, ama illa ikimizin yüreği ile 
sevdalanmalısın yeniden yaşamlara 
delikanlım 
nasıl bestelesem şarkını senin? 

(…)

 

Diyerek ifade eder gönül borcunu sevgisini, kalbini taşıdığı gence.

Üçüncü şiir, rahatsızlığı sürecinde başarılı bir ekip çalışmasıyla, Ustamın pamuk ipliğine bağlı yaşamını yeniden doğuşa taşıyan doktorlaradır. Kaç hasta doktorunu şiirle onurlandırmıştır acaba?  T. Ayhan Çıkın öyle duyarlıdır ki, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı hemşirelerini de unutmaz. “Işık Saçlı Kadınların Türküsü” adlı dördüncü şiir hemşirelere sunulmuştur.

(…)

Bir avuç sevgi toplasam seslerinizden

Kalp ağrılarım dağılır gider bakışlarınızda

Bir  demet buğday olsam avuçlarınızda

Buğday tenli başak saçlı kadınlarımız

Avuçlarında umar taşıyan bacılarımız

Nasıl bestelesem şarkılarınızı sizin ?

(…)

 

         Ayhan Hocamı bir an olsun yalnız bırakmayan, onun tam beş kez kalbinin durmasına tanıklık ederken tarifi olanaksız acılar yaşayan sevgili eşi Cemile Hanıma armağan edilen şiir de yer alır projede. Bu beşinci şiirdir. Adı; “Ayışığı Kadının Türküsü”

(…)

Yokluğun bir çığ gibi  büyür göz bebeklerimde

Aşkınla gittikçe sonsuzlaşır esaretim

En güzel dizeler sevda sevda dolar içime

Bir yudum su, bir yudum sevgi

-ona bile hasretim-

 

Ay’ım, ayışığım, ayışığı kadınım benim

Nasıl yazayım destanını senin ?

Bedenine uyum sağlayan yeni kalbiyle yaşama tutunan Ustamın duyguları, düşleri değişir. Sorgular başlar. “Ödünç Aşk” adıyla yer alan şiir projenin altıncısıdır.

(…)

Toplasam tüm çiçeklerini baharların

Tutmuyor yerini eski sevdaların

İki bin yılının onaltı eylülünde

Dolanıyorum yaşamın sisli bulutlarında

 “Aşkları da devralır mı” *

Ödünç kalple yaşayanlar ?

(…)

Bitmek bilmeyen sorguların ardından gelen yalnızlık duygusunun geçici olduğunu bilse de yedinci şiirine “Yalnız Yüreğin Türküsü” adını verir.

(…)

Hangi düşler böler uykularını ?

Çığlık çığlığa uyanırsın gece yarılarında

Bir gençlikten, bir yaşlılıktan mı  yana ?

Kalbinin esrik coğrafyasında

Gençliğinden kalanları anımsamak

Zor gibi.

(…)

Sekizinci şiir “Başka Yürek” adıyla yer alır projede. Nakil öncesiyle sonrası karşılaştırılır, gelecekte neler olacağı bilinmese de sezgisel anlamda ipuçları vermeye başlar. Organ uyuşur kaynaşır bedenle ancak Ustam’ın bunu kabullenmesi zaman alacaktır elbette.

(…)

gidenler gitti sevgilim
alıp bir kenara koyuverdiler kalbini
içinde kalanları aldırmadan
bir başkasının yüreği ile sarmak seni
mümkün müdür güzelim ?

(…)

Dokuzuncu şiir nakilden altı yıl sonra gelir. “Ölümünün yedinci yılında Rahmet diliyorum Cem Canbay’a – sensiz değil seninle yaşıyorum- dizeleriyle başlayan şiir Cem’in ölüm nedenini ve  Ayhan Hocam’ın başka bir boyutta Cem’le buluşmasını aktarır.

(…)

bulutlardan merdivenlerle çıktılar

göğün en yüksek yerine

sundu yüreğini Cem Ayhan’a

o gizli dünyanın kapısından girerken

“yok benim için dönüş, gitti beynimin canı

bundan böyle sen yaşat aşkımı, heyecanımı”

(…)

Zaman deneyim demektir, bu yüzden olsa gerek ilaç diye nitelendirilmesi. Onuncu şiirde kendini gösteriyor zamanın ilacı, diğer adıyla kabulleniş ve şükran duygusu. En önemlisi de bilime güvenle çaresizliğin alt edilebileceği bilgisi. Şiirin adı; “Ölümün Sessizliğinde”

(…)

“Karanlıklardan geçip giderim” (*)
iki canı taşır yüreğinde, şaşarım
sonsuzluğa uzanır, bulutlarda gezerim
bir andır sonsuzluğun kapısında ölüm
Cem bende, ben Cem’de yaşarım
(…)

 

“Sorgulamalıyım yeni kalbimi

Seviyorum seni dağlar kızı

Ve zindanlara uzanır ellerim

Cerrah dokundu yüreğime

Yüreğimde parmak izi”  

 

Bu dizeler Onbirinci şiire ait. Adı “Ayça” …

Onikinci şiir “Kimlik” adıyla Cem’e sunulmuştur Şiirin girişi oldukça can alıcı.

Cem,

16 Eylül 2009

seninle karşılaşmamızın 10. yılına giriyoruz.

Kalbi(m/n)  33 yaşında, tenim 64 …

Doktorlar, kalp naklinden sonra kapattılar dosyalarını…

Ya  nakil sorası yaşantımız ?

33’lük kalp, 64’lük ten…

İçimde müthiş bir çelişki

Ve aklımda hep sen

 Rahmetle anıyorum seni….”              

 Ayhan Hocam öyle ince düşünüyor ki Cem’i, on yıl sonra “Kavşak” adını verdiği şiire yansıyor bu incelikler. Genç yaşta yiten bir canın düşlerini, yarım bıraktıklarını, aşklarını sorgulayamamaktan yakınıyor. Sanırım Ustam bir olanak bulsa Cem’in yaşamında yapmayı çok arzuladığı bir şeyi gerçekleştirirdi.

Sorgulayamadım aşklarını, alışkanlıklarını

Andıkça düşlerini, aklımda değil yaşadığın

Dokunamadığım anıların gizleniyor

Ve tadamadığın aşkların

Bırakıp yollara düşüyor sevdan

Arkasından koşamadığım

(…)

Projenin ondördüncü  şiirinin adı “Çağrı”  Bu şiirle insanlara bir çağrıda bulunuyor. Üzünçleri, kırgınlıkları, acıları bırak yaşamaya bak, doğanın kollarında kendini akışa bırakarak kaygılanmadan geçir her anını çünkü yaşam çok kıymetli diyor.

(…)

dolaş, gez, selamlaş tüm yaratıklarla

gel gir gecenin en yoksul koynuna

çık dağlara , seviş ağaçlarla ,kuşlarla

yüreğini yıka bir derenin kumsalında

karıştır acılarını sulara

at gitsin

(…)

Atabilene aşkolsun o halde. Yüreğinizin ışığı her an aydınlatsın yürekleri Ayhan Hocam. 

Onbeşinci şiirin adı Hıltan. Sevmenin, sevilmenin yani aşkın gücünü aktarıyor.

(…)

Sen ne güzel rüyalar görüyorsundur 

                                                  / kim bilir?/
Bir şarkı söyler gibi mırıldanıyorsundur sevgilinin adını
Gözlerinde günün  buruk yaşantılarının sevinci
Kim bilir ne güzel türküler söylüyorsundur?

 

“Ortak Kalpler Türküsü” projesinin onaltıncı şiiri “Kendine Yabancı Adam” adıyla yerini alıyor.

(…)

Gün batımı Sodra'da, hava yağmura gebe

Yüreğine yabancı, geçmişine yabancı bir insan

Sorsan hangisini anımsar uykusuz geceler

En yalnız anında kendine kalabalık bir adam

Yılların arkasında kalan  bir sevda şarkısını

Söyleyebilir mi  teli kırık bir kemanın yayından

 

Ayhan Hocamın birbirinden güzel, birbirinden anlamlı mesajlar içeren şiirlerinin seslendirilmesi ve video yapımı görevini bana vermiş olması onur verici.

Dilerim yaptığımız çalışma organ bağışının yaygınlaşmasına katkı sağlar da nice diyaliz hastası, kalp hastası sağlığına kavuşur. Yalnız ölüme çözüm yok günümüzde. İlerleyen tıp sayesinde umudunu yitiren birçok hasta organ nakli sayesinde yeniden yaşama tutunabiliyor.

Ayhan Hocayla Berrin Tuncel Birer’in yaptığı bir söyleşide şöyle bir soru yöneltilir; “Siz organlarınızı bağışladınız mı?” Ayhan Hocamın yanıtı topluma örnek niteliğinde;

“Eşim ve çocuklarıma, vücudumun Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne bağışlanmasını söyledim. Kullanabileceklerini kullansınlar, kullanmadıklarını da öğrencilere materyal olarak sunsunlar. Üniversitede kadavra olarak kullansınlar. Yaşam kendini üretebilmektir. İnsanlığın kendisini üretebilmesi, ekonomik olduğu kadar, biyolojik olarak da yardımlaşması ile sürüyor. Biyolojik yardımlaşmanın pek çok biçimleri var. Organ bağışı bunlardan sadece biri. Herkese organ bağışını davet ediyorum. Bir tıp adamının söylemiyle, ‘Sevdiklerinizi gömmeyin, organlarını bağışlayarak onları onurlandırın." 

Dilerim bu çağrıya olumlu yanıtlar gelir, bu gibi projelerle yaygınlaşır organ bağışı.

Yazımı aynı söyleşide yer alan, Ayhan Hocamın organ bağışı konusundaki düşünceleriyle sonlandırmak istiyorum. Işığınızla sonsuzluk kapısını aralamaya devam edin Hocam.

“Doğadaki tüm canlıların yaşam dinamiği incelendiğinde, "muhteşem bir yaşam döngüsü"nün var olduğu görülür. Doğada aslında hiçbir şey kaybolmuyor. Yeni canlıların yaşam sürecinde farklı biçimlerde, şöyle veya böyle, yer alıyorlar. İnsan, bu doğal süreçlere katılabilen, onu yeniden biçimlendirebilen en muhteşem canlı. İşte böyle bir süreç içinde, birileri zorunlu bir nedenle yaşamdan ayrılırken,  yaşayabilen organlarını, ihtiyacı olan bir başkasına bağışlayabilmesi, kanımca tanrısal bir erdemliliktir.”

Yaşam Sanat Dergisi, Ekim 2015, Sayı 17, s. 73-74

 http://blog.milliyet.com.tr/isigiyla-sonsuzluk-kapisini-aralayan-adam/Blog/?BlogNo=527328

*

 

Yazar: B. Hülya EKMEKÇİ

ORTAK KALPLER TÜRKÜSÜ

ORTAK KALPLER TÜRKÜSÜ

 

TALAT KIRCAN

 

 

Ayhan Çıkın'ın şiiriyle ilk kez, belleğim beni yanıltmıyorsa, 2000 yılında tanıştım. Kitabı Zaman Çiçeği elime geçtiğinde, bir sayfa bir sayfa daha derken, bir çırpıda bitirivermiştim. Güzel, etkileyici bir şiirler toplamıydı. Öyle "şairane olayım" kaygıları yoktu şairinin. Ancak yine de şairane oluyordu. Öyle biçim kaygıları da yoktu. Ruhu gibi biçimi de özgürdü. Yaşadığı coğrafyayı bilen, yaşadığı toplumu bilen bir aydının birikimleri olduğu daha ilk dizelerden anlaşılıyordu. Köyde doğup büyümenin, kentte yetişip bilim tahsil etmenin avantajlarını iyi kullanıyordu. İçten, dürüst, duygulu ve duyarlı yüreğin yansımalarıydı.

Sanki kendiliğinden oluşmuş, konuşuyormuş gibi yazılmış şiirler toplamıydı Zaman Çiçeği. Sanki kitabı okumuyorsunuz da, tanımadığım şairi yanı başınızda fısıldıyor gibi. Sohbet ediyor gibi.

Sonra kitap üzerine bir yazı yazdım. Bir İstanbul dönüşü, daha kapıdan girmeden, çalan telefonun sesine yetişmek için gösterdiğim telaş. O telaşla kaldırdığım ahizenin karşısındaki Ayhan Çıkın... Duru, heyecanlı sesi. Ve yaşadıkça bitmeyecek bir gönül dostluğunun ilk adımları. Bir de bu konuşmada, kalp nakli olduğunu, bir yıldır başkasının kalbiyle aramızda yaşadığını öğrenmem...

 

BİLİMİN BİZE ARMAĞANI

 

Çok geçmeden Bornova'daki evine gittim. Görev yaptığı Ege Üniversitesi'nden dostları da vardı. Doğal olarak şiirden, yaşamdan, sanattan konuştuk. Yaşamının ilginç son 10 yılından söz etti, özetlersek şunları söyledi: "1990 yılından bu yana kalp rahatsızlığım vardı. 8 yıl süren ilaç tedavileri, hastaneler çare olmadı. 2000 yılının Mayıs ayında kalp aranmaya başlandı. Bir türlü bulunamıyordu. Sağlığım çok kötü hale gelmişti. Nefes bile alamıyordum.

İki günlük hayatım kalmışken, bir kavgada ölen Cem Canbay'ın ailesi organlarını bağışladı. Sevineyim mi, üzüleyim mi bilemedim. Çünkü Cem'in çok genç olduğunu öğrendim. İki Mustafalar Prof. Dr. Mustafa Akın hazırladı. Prof. Dr. Mustafa Özbaran Cem'in kalbini bana nakletti. Sonra yaşama döndüm. Yine uzun hastane günlerinden sonra işte aranızdayım. Bilimin yaratıcılığında sizlerleyim."

 (O günleri, daha sonra yazdığı bir şiirinde şöyle anlatır:

 

Yaşadım hayatı güz bahçelerinde

Ölüm nehrinin kenarına güller diktim şarkılardan

Gökyüzünün mavilikleriyle mayaladım karanlıkları

Bir türkü söyler gibi dansettim ölüm sularında

"ne olursa olsun" dedi Mustafalarım

"bu yaşam sürecek"

"saçlarında ozanın gün ışığı eksilmeyecek"

 

beyinlerindeki bilimin ışığını yüreğime sundular

ölüm nehrine iki gün kala

kara dikenler üzerine ak güller kondurdular

doktorum, doktorlarım, onurlarım benim

kalbimin ustaları Mustafalarım

nasıl söylesem türkülerinizi sizin)

 

BU ŞİİR KİMİN?

       2001 yılındaki o ilk ziyaretimde, bir yıldır kalbini taşıdığı Cem Canbay için bir şiir yazdığını söyledi. "Size okuyayım" dedi. Çok duygulanmıştım. Çünkü böyle bir yaşam öyküsü beni derinden etkilemişti. Dinleyecek halim kalmamıştı. Şakaklarım zonkluyordu. Zorla, "Şu anda olmaz" dedim. "Siz bana gönderin. Kendim okuyayım." Bu görüşmeden birkaç gün sonra Işık Veren Delikanlının Türküsü başlıklı şiirini gönderdi.

       (O yıllarda Hürriyet EGE'de haftada bir sanat sayfası hazırlıyordum. Sıradaki ilk sayfada yayınlayacaktım. Ancak nasip olmadı. Bir kaç gün içinde Hürriyet EGE kapandı). Şiiri okuduğumda büyük bir şaşkınlık ve çaresizlik duydum. O güne kadar öğrendiklerim, bildiklerim yıkılmıştı. Çünkü şiir bize yüreğin sesi olarak öğretilmişti, öyle bellemiştik. Peki şimdi bu kimin yüreğinin sesiydi. Yaşamının baharında pis bir kavgada aramızdan ayrılıp giden, giderken de kalbini Ayhan Hoca'ya miras bırakan Cem Canbay'ın yüreğinin sesi mi? Yoksa, ömrünü bilime, aydınlığa, şiire adamış bir duygu bilgesinin bilincinin, beyninin sesi mi? Yani diyeceğim şiir yürekte değil, bilinçte, beyinde mi oluşuyordu? Öyleyse en akıllılar, en zekilerin şair olması gerekmez miydi?

       Neyse...

       "Ayhan Çıkın yaklaşık 5 yıldır ışık veren delikanlının kalbiyle aramızda yaşıyor. Tanımaktan gerçekten mutlu olduğum kişilerden biri olarak yaşamımda yer alıyor. Sık sık görüşmesek de bilgisayarla mektuplar gönderiyor. Bildiklerini paylaşıyor" deyip, Cem Canbay için yazdığı şiiri okuyalım:

IŞIK VEREN DELİKANLININ TÜRKÜSÜ

- Cem Canbay için-

"güya ki yaprağın biri

düşmüş de, ağaç

kökünden sarsılmış gibi"

Hilmi YAVUZ

 

Coşkulu bir kalabalıkla aşacaksın yeryüzüne

çiçeklerde dolaşan binbir renktir gözlerin

akşam inmiştir gün ışığı pencerene

çocukluğun koşuşturduğu bir avludur yüreğin

dilsiz, ama gülmesini bilen bir çocuk

leylaklarda uçuşan kelebekler kadar

suskun ve sessizdir yüreğin

delikanlım

nasıl yazsam şiirini senin?

 

İşte bıraktın yalnızlığını, öfkeni, sevdalarını

hades'ler seni bekliyor diye korkma

sen de beklenen birisin melekler katında

kendini beklemelisin, beni beklemelisin

çık yer yüzüne, çiçek ol saksılarda, kırlarda

herkesin, illa ki ikimizin yüreği ile

sevdalanmalısın yeniden yaşamlara

delikanlım

nasıl bestelesem şarkını senin?

 

Doktorlar var kardeşim

bilimin en kuytu kıyılarında

bir ipekböceği gibi dut yaprağına

kalbimin çiçeğini dokumakta

...ve kalbimde sen olmalısın

yedi renkli gökkuşağı örneği

bereketini müjdelemelisin

yağmurlu günlerin

iki bin yılının on altı eylülünde

yeni doğmuş bir bebek gibi

gülümsemelisin dünyaya

delikanlım

nasıl söylesem türkülerini senin?

 

Şiiri okuduktan sonra Cem Canbay'a ve onun ailesine büyük saygı duydum. Çünkü bu dünyadan ayrılırken, yalnızca Ayhan Çıkın'ın yaşamını sevdiklerine bağışlamakla kalmamış, bu güzel şiirin yazılmasına olanak tanımıştı. İşte bunun için ona ve bağış kararı veren ailesine hep saygı duydum. Çünkü Cem Canbay, Ayhan Çıkın'ın yüreğinde ve şiirinde yaşayan biri değildir artık. Ayhan Çıkın'ın ikinci dönem şairliği diyebileceğimiz ve en güzellerini yazdığı şiirlerinin toplamındadır. Bu şiir yalnızca Ayhan Çıkın ya da Cem Canbay'ın yüreğinin türküsü de değildir. Benim, senin, onun, kim ki okur onların kalbinin sesidir. Bu ortak kalplerin ortak türküsüdür.

 

BİR DUA GİBİ

 

Onun içindir ki, artık aramızda olmayan, ancak Ayhan hoca"nın yüreğinde yaşayan Cem Canbay için kalbimin ta derinliklerinden gelen dileklerimle bitiriyorum yazıyı:

Güz geldiğinde hüzünlü bulutların gözyaşları üstüne yağsın. Kış geldiğinde bembeyaz karlar üstüne yağsın. Bahar geldiğinde kuş sesleri ve menekşe kokuları ve dünyanın bütün kır çiçekleri üstüne yağsın. Ve yaz geldiğinde ulu ağaçların serinliği ve pınar sularının berraklığı üstüne yağsın. 4 mevsim ve 7 iklim ve 24 saat, dünyanın bütün ışıkları üstüne yağsın....

http://www.edebiyatturk.net/

 

Yazar: TALAT KIRCAN

T. AYHAN ÇIKIN’IN ŞİİRİ ÜZERİNE[1]

 

 

 

T. AYHAN ÇIKIN’IN ŞİİRİ ÜZERİNE[1]

 

Prof. Dr. ŞEVKET TOKER[2]

(Türk Dili ve Edebiyatı Profesörü)

 

Bu konuşmamda T. Ayhan Çıkın’ın şiirinde temalar ve tespit ettiğim bazı özellikler üzerinde genel hatlarıyla duracağım. Sizlerin de elbette benden Ayhan Hoca’nın şiir dünyasının derin bir çözümlemesini beklemediğinizi biliyorum.

Muğla Yatağan’ın Cazkırlar adlı yörük köyünde doğan Ayhan Hoca, köy ilkokulunu, Yatağan Ortaokulu’nu ve okuldaş olduğumuz Aydın Lisesi’ni bitirir. Sonra Ege Ziraat Fakültesi’ndeki öğrencilik yılları, aynı fakültede akademisyenlikle devam eder.

“Çocukluğumdan beri şiirle iç içeyim” diyen T. Ayhan Çıkın’ın şiire ilgisi gençlik yıllarında şiirler yazmaya dönüşerek sürer. Üniversite öğrencisiyken yasaklı olan Nazım’ın bulduğu bütün şiirlerini okur, ondan derinlemesine etkilenir. Yazdığı pek çok şiirde Nazım esintileri apaçık görülür. Mayıs 2000’de ilk şiir kitabını bastırıp hastane odasına getirir öğrencisi Özhan ve kızı Tuğba. Kitap Şadan Gökovalı’nın seçtiği isimle “Zaman Çiçeği” adıyla yayımlanır. Basılmış şiirler, kalp nakli bekleyen Ayhan Hoca’yı hayata bağlar, moral verir, ölüm karşısında güçlü kılar. 2. şiir kitabı “Ortak Kalpler Türküsü” 2005’te Papirüs Yayınlarınca basılır. Ayhan Hoca şiirleriyle de  beğenilen bir ozandır artık. Başka Yürek (2015) ve Zeytinci Hurşit adlı şiir kitapları ise baskıya hazırdır.

Güçlü Fransızcası ona Fransız şiirinin kapılarını açar. Jack Prevert ve Paul Eluard’dan çeviriler yapar ve ayrıca özellikle “Özgürlüktür Kanatları Sanatın[3]” başlıklı yazısında sanat ve özellikle şiir sanatı üzerine düşüncelerini kuramsal planda okuyucuya sunar.

Ayhan Çıkın’ın basılı iki şiir kitabındaki şiirleri dört ana başlık altında sınıflamak mümkün :

1.           Doğa şiirleri,

2.           Aşk şiirleri,

3.           Toplumsal şiirler,

4.           Vefa şiirleri

 

Bu genel tasnif elbette bazı sakıncalar taşıyabilir. Örneğin kimi zaman aşk ile

doğa, kimi zaman toplumsalla aşk ayni şiirde ortaya çıkabilir. Ancak baskın olan unsurları dikkate alarak böyle bir sınıflama gene de mümkündür.

 

1.           Doğa Şiirleri

 

T. Ayhan Çıkın’ın doğa şiirlerinde çocukluğunun geçtiği Cazkırlar’ın ve o yıllardaki keçi çobanlığının önemli etkileri vardır :

 

“ulu sesler içinde sessiz duran dağım

yağmur sesli çakallar yuvalamışlar bağrını”[4]

 

  Kemalettin Kamu’nun  “Bingöl Çobanları” gibi çoban Ayhan da memnun değildir yaşadığı hayattan :

 

“ses ver geleceğe ey yüce ve cüce kuş

dağlara salacağım öfkemi”

 

derken içinde bulunduğu koşullara öfkesini ifade eder.

 

 

  Yine ayni şiirdeki :

 

              “davarlarım kurt bakışlı gecelerden ırak

 yorgun bir kuş konar söğüdüme.”

 “uç yüce kuşum uç geleceğe”

 

dizelerinde geleceğe uçmanın özlemleri görülür.

 

  Hayatının bu dönemini anlattığı şiirlerinde bir başka dikkat çekici unsur ışık imajlarıdır. Çobanların dünyasında uzaklardan belli belirsiz görülen çoban ateşlerinin ve bulutsuz gecelerde ay ışığının ve çakmak çakmak parlayan yıldızların çok önemli bir yeri vardır.  Günaydın Ayışığı şiirinde :

 

              “Karşıki dağların eteklerinde

Kapılarını güneşe kapatmış

insanlar var

ağıtlarını ay ışığında

dağ koyaklarına

bırakmış.

 

Günaydın ayışığı

sen ki bir koyda

uyuyorsun

bir masal kızı gibi

sularda.[5]

 

  Yine “Kalbim Rehindir Sevdana” başlıklı şiirindeki  :

 

              “Bağırsam sessizlikleri yırtılır mı göklerin

Ay ışığında çoğalır mı sırrı menteşeli çobanın[6]

 

dizelerinde ay ışığında yalnızlığının sessizliğini parçalamak, kendi geleceğini kurmak isteyen genç çobanın özlemleri sezilir.

 

  Şiirlerinin pek çoğunun başlığı ışık ve bağlantılı kelimelerle kurulur :

 

-                                      Serpiyorsundur Gün Işığını Saksılara

-                                      Bir Ayışığıdır Kar

-                                      Günaydın Ayışığı

-                                      Gün Işığı

-                                      Ayışığında Akkaya

-                                      Dolunay

-                                     

Hayatının kalp nakli sonrasını anlattığı şiirlerinde yine ışıklı şiir başlıkları vardır :

-                                      Işığı Beyinlerinde Taşıyanların Türküsü

-                                      Işık Saçlı Kadınların Türküsü

-                                      Ayışığı Kadının Türküsü

-                                      Ayışığı Kızların Türküsü

-                                     

 

başlıkları Ayhan Hoca’nın hayatında ışıkların ne kadar önemli olduğunu bize açıkça gösterir.

 

  Cazkırlar köyünün ışıkları çoban Ayhan’ı ortaokula, liseye, üniversiteye gönderirken; Işığı Beyninde Taşıyanlar, Işık Saçlı Kadınlar, Ayışığı Kadınlar ve Kızlar onun erkenden aramızdan ayrılmasına izin vermezler.

 

  Onun doğa şiirleri son derecede zengin unsurlarla doludur. Ancak bu kadarla yetinelim.

 

2.           Aşk Şiirleri

 

Ayhan Hoca ergenlik döneminde muhtemelen hepimiz gibi tek taraflı platonik aşklar yaşamıştır:

 

“Söz söylemeyin bana

aşktan yana”

“siz ölmediniz ki sevgiden

 ayrılık nedir bilmezsiniz”

 …

“ıslanmazsınız kaldırımlarda benim gibi[7]

 

“Kalbim Rehindir Sevdana”  başlıklı şiirinde çocukluk ve çobanlık anılarına yaslanan mısralardan sonra :

 

                          “Kalbi kırık geceler getirdim sana

 Çocukluğunu ıslatan yağmurları getirdim

 Büyüt avuçlarında hasretlerini

Yıllarca sarıp sarmaladığın kalbimi getirdim

Kalbim rehindir sevdana

Kırılmasın[8].”

 

derken, nasıl hassas bir kalbe sahip olduğunu belirtir, onu sevgilinin kırmamasını ister.

 

2000 yılında kalp nakli olan Ayhan Hoca bu kez aşkın merkezi olan kalbin,

yeni kalbinin aşk konusundaki konumunu uzun uzun sorgular . “Yalnız Yüreğin Türküsü” şiirinde:

 

                          “Hangi düşler böler uykularını ?

Çığlık çığlığa uyanırsın gece yarılarında

Bir gençlikten, bir yaşlılıktan mı  yana ?

Kalbinin esrik coğrafyasında

Gençliğinden kalanları anımsamak

Zor gibi.”

                          …

                          “Terkedilmişliğin bilinmez sularında

Eski kalbinden kalanları

Yeni kalbinde yaşatmak

Zor gibi[9].”

 

dizelerinde yeni kalbine duygusal olarak alışmanın zorluklarını yaşadığını anlatır.

 

  Ödünç Aşk şiirinde de ayni tema yeniden karşımıza çıkar :

 

                          “Geliyorum sana

Yaşamın öte yakasından

Yürüdü sonsuzluğa

 -İlk gençlik aşklarım –

Nerede?.. Nasıl ?.. Bilemem?..

Bir acı tramvayı belleğim

Kayboldu adın bile

Kayboldu seni seven kalbimle[10]

 

Şiirin sonlarında yine ayni sorgulamayı görürüz :

 

                          “Toplasam tüm çiçeklerini baharların

Tutmuyor yerini eski sevdaların

İki bin yılının onaltı eylülünde

Dolanıyorum yaşamın sisli bulutlarında

                          “Aşkları da devralır mı”[11]

Ödünç kalple yaşayanlar ?[12]

 

  Onun en önemli aşk şiiri , sadece hastane ve kalp nakli döneminde değil, hayat boyu ona en büyük desteği veren eşi Cemile Hanım için yazdığı “Ayışığı Kadının Türküsü” başlıklı şiiridir.  Şiirde ona duyduğu minneti şöyle anlatır :

 

                          “Ip-ıslak bakışlarla gelirdin bana

Yitik umutlar ellerinde koşar adım

Süngüsüz bir harp meydanıydı bakışların

Tanrısal bir kilit gibi kapalıydı dudakların

Ay’ım,ayışığım, ayışığı kadınım benim

Nasıl yazayım şiirini senin ?[13]

 

3.           Toplumsal Şiirler

 

T. Ayhan Çıkın’ın şiir dünyasında en çok toplumsal şiirler yer alır. O, içinden çıktığı

Cazkırlar’ı, oranın yoksul insanlarını, onların haklarını savunmayı ve onların savaşını vermeyi hayatının en önemli amaçlarından biri yapar.

 

  Ayhan Hoca için insanlar, eskilerin “eşref-i mahlukat” dediği yaratılanların en şereflisidir :

 

              “düşün ki insanlarla yaşanır bu dünya

en yüce ve en kutsal yaratıktır insan[14]

 

  “O”, insanlığın mutluluğu için bitmeyen bir “Koşu”ya çıkar . O, Mustafa Kemal Atatürk’ün  yılmaz bir savaşçısıdır :

 

                          “şimdi sana çok uzak bir ülkede

koştum hep yarınlara

önüme en büyük engellerini çıkardılar düzenin

/yılmadım/[15]

 

 

O zaman zaman köye, köylüye ve onların sorunlarına döner yeniden :

 

              “yanık süt kokulu akşamlarını yaşadınız mı siz köyün

gerçekler bir kağıt kenarı kadar düz ve pür değil

ılık bir acıyla dönmeğe başlar sığırtmaç akşamleyin[16]

 

  Tükeniş” başlıklı şiirinde hayvancılıkla geçinen köylülerin devasız acılarına tercüman olur :

 

              “bir öletlik geldi hayvanlarımıza oğul

geçicezlerimiz, goyuncazlarımız

bir bir serildi yere

ah oğul!..  derelere yığdık ekmeğimizi

pazardan ne bir ölçek arpa

ne de bir şişe yağ alabiliyok

ot galmadı tarlalarda

hepten acıktık yokluktan[17]

 

Şiirin sonunda Ayhan Hoca bitmeyen kavgayı , sınıf çelişkisini etkili dizelerle vurgular: :

 

              “uzaklarda , çoook uzaklarda

büyük kentlerde, patron sofralarında

bir yıllık yiyeceği çobanın

yosma bir akşamın mezesidir[18]

 

  Sınıf çelişkisini yüreğinde duyan şairin yolunun Nazım’la kesişmemesi mümkün değildir. Bu dönemde Nazım’ın şiirinden gelen esintiler  ve etkiler T. Ayhan Çıkın’ın şiirine de yansır :

 

                         

                           “sözlüklere yazdım adımı

                                                 p r o l e t e r

                                                 p r o l e t e r

                                                               b e d e n   t e r

                                                                b e n d e n  t e r

                          yemesi senden değil artık burjuvam

                                                 benim yuvam

                                                 ve de özgürlük çiçekleri ellerimde

                                                 kokuyor buram buram[19]

 

  “Balyoz” adlı şiirinde yine usta şairin etkileri görülür :

 

                          “Yumrukluyorum: güm!...gümm!...gümmm!...

Ferhat gibi indiriyorum  balyozumu

                                                                  / gecenin göbeğine/

Güneş, doğdu doğacak.[20]

 

  Ol Hikayat adlı şiirini ise 100.doğum yılında “ustası Nazım’a” ithaf eder. Kimi şiirlerinde ise şiirimizin ustaları Ceyhun Atuf Kansu ve Atilla İlhan’a göndermeler vardır.

 

  Kısacası toplum için yazdığı şiirlerinde biz , T. Ayhan Çıkın’ın önce içinden çıktığı halkın sorunlarına eğildiğini ve gördüğü toplumsal eşitsizliklerin ve sınıf çatışmalarının onu toplumcu dünya görüşüne götürdüğünü söyleyebiliriz.

 

4.           Vefa şiirleri

 

Dostum Ayhan Çıkın’ı en iyi ifade edebilecek sözcük “”Vefa”dır.  O, her şeyden

önce vefalı bir dosttur. Sonra, doğduğu topraklara vefalı.

 

              “gün batarken karşı dağlarda

köyüm gelir hep aklıma

biri yalınayak çocuğumun

birinin ellerinde buz

ve en belirgin şekilde dudaklarında

/ sefalet denen kuduz /[21]

….

“gelir de gelir işte tüm köylülerim

kimisi ağrı eteklerinde yoksul

kimisi menteşe sırtlarında çoban

azığı bir parça ekmek bir kuru soğan[22]

 

 

O ; kendisini keçi çobanlığından üniversitenin saygın profesörlüğüne götüren Cumhuriyet rejimine, Atatürk’e ve devrimlerine yürekten bağlıdır :

 

              “şimdi sana uzak bir ülkede kumandanım

ücra bir köşesinde ülkenin

bulunan bir heykelinin altında

özgürlüğe

kurtuluşa dair söylediklerini

kutsal bir yemin gibi/ezberledim tek tek/[23]

 

  Oğlu Tuğhan’ın çok erken ölümü yüreğini en çok dağlayan olaydır. Oğlunun anısına yazdığı “Körfezde Akşam” şiirinde oğluyla yaşadığı bir anıyı paylaşır bizlerle :

 

“Bir akşam

güneşin batışını seyretmiştik seninle

bir karşıyaka vapurundan,

oysa anılarındır şimdi

körfez rüzgarlarında

/saçlarımı dağıtan/[24]”.

 

  Ayhan Hoca, bildiğiniz gibi, oğlu Tuğhan’ın adını kendi adının önüne ekler : Tuğhan Ayhan Çıkın olur.

 

  O ayrıca sevdiği insanlara da vefa şiirleri yazar : Şimdi Seni Yaşamak[25] şiiri çok sevdiği Prof. Dr. Abdullah KızılırmakAli Rıza Ertan Ya da Ölümün Ekonomi Politiği[26] erken yitirdiğimiz dostum, şair, meslektaşım  Ali Rıza Hoca; Uğur Mumcu[27] başlıklı şiiri de hepimizin çok çok sevdiği ve unutamadığı Uğur Mumcu içindir.

 

  Ayhan Hoca’nın yüreği, bence, yaşadığı toplumsal çalkantılar (1960 ihtilali, 12 Mart Muhtırası ,12 Eylül Darbesi) ve ülkenin adım adım Atatürk devrimlerinden ve laik Cumhuriyet ideallerinden ayrılmasından dolayı hastalanır. 2000 yılında artık ölümün eşiğindedir. Güzel bir tesadüf eseri bulunan Cem Canbay’ın yüreği Ayhan Hoca’yı bize bağışlar. Ancak genç bir insanın ölümüyle kendisinin hayatını sürdürebileceği düşüncesi Ayhan Hoca’yı müthiş rahatsız eder ve onun zirve şiirlerinden birini yazmasına yol açar: Ortak Kalpler Türküsü.

 

              “leylaklarda uçuşan kelebekler kadar

suskun ve sessizdir yüreğin

delikanlım

nasıl yazsam şiirini senin?

“ sen de beklenen birisin melekler katında”

“delikanlım

nasıl bestelesem şarkını senin?”

“yeni doğmuş bir bebek gibi

gülümsemelisin dünyaya

delikanlım

nasıl söylesem türkülerini senin?[28]

 

  Işığı Beyinlerinde Taşıyanların Türküsü, Ayhan Hoca’nın yine zirve şiirlerinden biridir. Şiir bu kez , onun kalp naklini yapan doktorlar için yazılmıştır :

 

                          “Karanlığın ucundaki mumu

Işıktan elleriyle büyütenler[29]

 

diye başlayan şiir, her bendin sonunda tekrarlanan leit-motif tarzı dizelerle sürer :

 

                          “Nasıl yazsam şiirlerinizi sizin?

                          Nasıl söylesem destanınızı sizin ?

                          Nasıl söylesem türkülerinizi sizin ?”

 

Işık Saçlı Kadınların Türküsü ise kalp nakli ameliyatında görev alan fedakar hemşireler içindir :

 

              “Anadolu’mun çiçek kadınları

Nasıl söylesem türkülerinizi sizin ?

“Bir avuç sevgi toplasam seslerinizden

Kalp ağrılarım dağılır gider bakışlarınızda

Bir  demet buğday olsam avuçlarınızda

Buğday tenli başak saçlı kadınlarımız

Avuçlarında umar taşıyan bacılarımız

Nasıl bestelesem şarkılarınızı sizin ?[30]

 

  Ayışığı Kadının Türküsü ise, daha önce de belirttiğim gibi, hastalıkta sağlıkta her zaman yanında olan saygıdeğer eşi Cemile Hanım içindir :

 

                          “Yokluğun bir çığ gibi  büyür göz bebeklerimde

Aşkınla gittikçe sonsuzlaşır esaretim

En güzel dizeler sevda sevda dolar içime

Bir yudum su, bir yudum sevgi

                                                   -ona bile hasretim-[31]

 

Ayhan Hoca’nın en önemli kişilik özelliklerinden biri de geçmişiyle, kendisiyle barışık, yaşama sevinciyle dolu bir insan olmasıdır. Birçok insan geçmişiyle ilgili bazı şeyleri saklar, adeta geçmişinden utanır. Ayhan Hoca ise ,ne çoban olduğunu saklar, ne geçmişteki yoksulluğunu . Bırakın saklamayı, bunları gururla anlatır şiirlerinde ve günlük hayatında.

 

  Sevgili Tuğhan Ayhan Çıkın dostumuza, daha nice güzel şiirleri bizimle paylaşacağı ve dostlarıyla yaşayacağı sağlıklı, mutlu nice yıllar dileyerek konuşmamı sonlandırmak istiyorum.

  Hepinize sevgi ve saygılarımla…

 

                                                                         12 Kasım 2015

                                                                         Mavişehir-İzmir

 

http://blog.radikal.com.tr/siir-deneme-oyku/t-ayhan-cikinin-siiri-uzerine-i-125557 ; http://blog.radikal.com.tr/siir-deneme-oyku/t-ayhan-cikinin-siiri-uzerine-ii-125767

 

 



[1] Bu konuşmamda  T. Ayhan ÇIKIN’ın  “Zaman Çiçeği- 2000” ve “Ortak Kalpler Türküsü -2005” adlı yayınlanmış kitaplarındaki şiirler  esas alınmıştır.

[2] 12 Kasım 2012’de Konak Belediyesi-Türkan Saylan Kültür Merkezi’inde “İzmir-Edebiyatta Vefa Grubu”nun “Başka Yürek’le Şiir ve Bilim Yolcusu: T. Ayhan ÇIKIN” etkinliğinde yaptığım konuşma .

[3] Yaşam Sanat Dergisi, Nisan 2014, Adana.

[4] T. Ayhan ÇIKIN, Zaman Çiçeği, E.Ü.Basımevi , Bornova-İzmir, 2000, s. 7.

[5] Zaman Çiçeği, s.52

[6] T. Ayhan ÇIKIN, Ortak Kalpler Türküsü, Papirüs Yayınları, İstanbul, 2005, s. 24.

[7] Zaman Çiçeği, s.57-58

[8] T. Ayhan ÇIKIN, Ortak Kalpler Türküsü, S.25

[9] Ortak Kalpler Türküsü, S.32-33

[10] Ortak Kalpler Türküsü, S.22

[11] Yılmaz Erdoğan. Kayıp Kentin Yakışıklısı, Sel Yayıncılık, 28. Baskı, 2002, İstanbul, s. 41

[12] Ortak Kalpler Türküsü, S.22

[13] Ortak Kalpler Türküsü, S.19

[14] Zaman Çiçeği, s.28

[15] Zaman Çiçeği, s.32

[16], Ortak Kalpler Türküsü, S.67

[17] Ortak Kalpler Türküsü, S. 74

[18] Ortak Kalpler Türküsü, S. 75

[19] Ortak Kalpler Türküsü, S. 43

[20] Ortak Kalpler Türküsü, S. 40

[21] Ortak Kalpler Türküsü, S. 72

[22] Ortak Kalpler Türküsü, S. 73

[23] Zaman Çiçeği, s.32

[24] Zaman Çiçeği, s.72

[25] Zaman Çiçeği, s.77

[26] Zaman Çiçeği, s.75-76

[27] T. Zaman Çiçeği, s.78

[28] Ortak Kalpler Türküsü, S. 12-13

[29] Ortak Kalpler Türküsü, S. 14-15

[30] Ortak Kalpler Türküsü, S. 17-18

[31] Ortak Kalpler Türküsü, S. 19

Yazar: Prof. Dr. ŞEVKET TOKER

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör