Şair, bilim insanı, akademisyen, tarım
profesörü (D. 1 Ocak 1946, Muğla - Ö. 28 Şubat 2017, İzmir). Şiir ve edebi
yazılarında çoğunlukla T. Ayhan Çıkın imzasını kullandı. 1970’lerde Tuğhan
Ayhan, Ayhan Günhan, Aşık Köylü takma adlarıyla da yazı ve şiirleri yayımlandı.
Yatağan Cazkırlar Köyü İlkokulu (1957), Yatağan Ortaokulu (1959), Aydın Lisesi
(1962), Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü (1962) mezunu.
1967’de ziraat yüksek mühendisi olarak Uşak Tarım İl Müdürlüğünde 6 ay görev yaptı. 1968’de asistan olarak
girdiği EÜ Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümünde yüksek lisans (1970) ve
doktora (1974) öğrenimini tamamlayarak
doçentliğe (1980) ve profesörlüğe (1988)
yükseldi. 1978-79 arası Paris’te mesleki çalışmalarda bulundu.
Bir süre Ondokuz Mayıs ve Cumhuriyet Üniversiteleri Ziraat Fakültelerinde görev
yaparak (1980-88) eski görev yerine döndü. Burada Tarım Ekonomisi Bölümü
Anabilim Dalı başkanlığı görevinde bulunarak 1999 yılında emekli oldu. Emekli
olduktan sonra İzmir-Bornova’ya yerleşerek tüm zamanını çiftçilik ve edebiyat
çalışmalarına ayırdı. 16 Eylül 2000’de geçirdiği kalp nakli ameliyatı
biyolojik hayatı kadar sanat ve düşünce yaşamını da etkiledi.
İlk ürünleri Ege Ekspres gazetesi (1964) ve 1966 Varlık Yıllığı’nda; ilerleyen yıllarda şiirleri İzmirİzmir,Pencere, Çalı, Ardıç Kuşu, Ünlem, Ortaklaşa, Dönemeç, Damla, Fethiye, Ferayi, Elif, Çınar, Beşkaza, Hisar, Yansıma, Güç, Yakamoz (Fransa), Nabi, İmece, Yaşam Sanat, Afrodisyas, Kasaba, Güncel,İnsancıl,Tmolos, Adabelen, Öğretmen Dünyası,Tay, BodrumLife, İz, Beşparmak,vd. dergilerde; mesleki-bilimsel yazıları ise EÜ Ziraat Fakültesi Dergisi, Cumhuriyet, Verimlilik, Ziraat Dünyası, Dört Mevsim, Revue des Etudes Cooperatives, Birlik, Karınca, Kooperatifçilik,Hasattürk, Köykoophaber, Dünya Gıda, Pankobirlik, Muğla’da Tarım&Gıda,vb.. dergileri ile Devrim gazetesi (Muğla), Önder Gazetesi (Milas) ve internet sitelerinde yayımlandı. 1972’de Ege Sanat dergisini kurarak yazı işleri müdürlüğünü üstlendi. Birlik, Köykoophaber,ERÜ İİBF Dergisi, Tarım Ekonomisi Dergisi,Ege, Akdeniz, 19Mayıs, Tokat Ziraat Fakülteleri Dergileri,Dört Mevsim, vb.. dergilerinin yayın kurulu üyeleri arasında yer aldı Çeşitli tarihlerde TRT radyo ve TV’lerinde konuşmacı oldu ve bazı programlarda danışmanlık yaptı.
2007
yılında Muğla Üniversitesi’nde görev aldı. Milas Sıtkı Koçman Meslek
Yüksekokulu Müdürlüğü, Bodrum Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanlığı, Muğla
Üniversitesi senato ve yönetim kurulu ile ÜAK Güzel Sanatlar Eğitim Komisyonu
üyelikleri görevlerinde bulundu. Ocak 2013’de Muğla Üniversitesi’nden emekli
oldu. 06 Mayıs 2016’da “Tarımsal Kooperatifçilik Manifestosu”nu yayınladı.
Ege Telgraf Gazetesi şiir
ikincilik ödülü (1968), Türkiye Tütün Eksperleri Derneği ödülü (1994), Fransız
Tarım&Gıda Kalite plaketi(1995), Türkiye Milli Kooperatifler Birliği
Kooperatifçilik iletişim özel ödülü (2002), Muğla Gazeteciler Derneği özel
ödülü (2012), Hasattürk Kooperatifçilik Üstün hizmet ödülü(2016) sahibi. .
Şiir kitapları dışında, mesleki alanda
18’i kitap, geri kalanı makale olmak üzere 150’den fazla yayını, bir o kadar da
ulusal ve uluslararası bilimsel toplantılara bildirili olarak katılmışlığı var.
ESERLERİ
Ders Kitapları: Makroekonomi
(çoğaltma,1986), Tarımsal Kooperatifçilik (çoğaltma,1991), Tarımsal Kooperatif
İşletmeciliği (çoğaltma, 1991), Mikroekonomi (K.Konak ile,1992), Genel Kooperatifçilik
(A.R. Karacan ile,1994), Tarımsal Kooperatiflerin Yönetimi (Çoğaltma, 1997),
Avrupa Birliği ve Türkiye’de Tarımsal Kooperatifçilik Hareketleri
(N.KIZILDAĞ-NERGİS ile,1999), Bir Başkadır Kooperatifçilik (2016)
Araştırma (Başlıcaları) : İzmir ve
Çevresinde Mevcut Tarım Kooperatifleri ve Sorunları Üzerinde Bir Araştırma
(1974), Köy Kalkınmasında Kooperatiflerden Yararlanma Biçimleri (1975), Türkiye
Çiftçisi İçin Daha Etkin Bir Örgütlenme Modeli (1978), Kooperatiflerin Tarım
İşletmeleri Üzerine Ekonomik Etkileri (1982), Gelişmekte Olan Ülkelerde Kırsal
Alanların Sanayileşmesi ve Kooperatifler (1982), Adagüme: Bir Köy Kalkınma
Kooperatifinin Anatomisi(1989).
Şiir Kitapları: Zaman Çiçeği (2000), Ortak Kalpler Türküsü (2005),
Başka Yürek (2015).
Baskıya Hazır Kitapları: Zeytinci Hurşit, (Şiirler), Şiirle Bilimin Yol
Arkadaşlığı, (Denemeler); Bir Başka Yürekle Yaşamak ( Nevzat Çağlar Tüfekçi-
Nehir röportaj), Kendisi Şair, Hayatı Roman ( T. Ayhan ÇIKIN ile yapılan
röportajlar), Kuşkular ve Umutlar, (Prof Dr. Ayhan ÇIKIN’ın basında çıkmış,
konferanslarda sunulmuş tarım/ekonomi yazıları)
SEÇİLMİŞ KAYNAKÇA: Asalet
Erfidan / Alaşehir Meslek Yüksekokulu Tarımsal Kooperatifçilik Bölümü
Kurucularından Prof. Dr. Ayhan Çıkın’ın Hayatı ve Görüşleri (CBÜ Alaşehir MYO
Tarımsal Kooperatifçilik Bölümü, Bitirme Tezi, İzmir, 1995), Şadan Gökovalı /
Zaman Çiçeği (Milliyet Ege, Mayıs 2000), Erkin Umsan / O da Eski Bir Çobandı
(Yeni Asır Gazetesi, 21 Temmuz 2000), A. Neyzar Karahan / Zaman Çiçeği (Gözlem Gazetesi, 31 Temmuz
2000), Oğuz Tümbaş / Dost Kitaplar: Ayhan Çıkın, Zaman Çiçeği (İzmirizmir Kent
Kültürü Ve Sanat Dergisi, Yıl: 5, Sayı: 26, Kasım-Aralık 2000, S. 36-37), Refik
Uğur / Zaman Çiçeği (Simurg Dergisi: 16, Sonbahar 2000), Talat Kırcan / Her Şair
Biraz Yalnızdır (Hürriyet Ege, 05 Aralık 2000), Refik Durbaş / Tarım Eğitiminin
Bir Ayağı Yok mu? (Sabah Gazetesi, 18.01.2002), Yükselecek Demirel / “Zaman
Çiçeği” ve Ayhan Çıkın (Marmaris Postası, 26 Haziran 2003), Mehmet Kara / Güncel : Toplumumuzu
Aydınlatanlar: Prof. Ayhan Çıkın (Yatağan Gazetesi, 09 Aralık 2005), Atila Er / Ortak Kalpler Türküsü (Çaltı
Kültür Sanat Dergisi, Sayı 84, Temmuz-Ağustos 2006), İhsan
Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları
Ansiklopedisi (2006, 2007), Ünal Türköz / Türk Şiirinin Bir de, “Ayhan
Çıkın”ı Var (Muğla Devrim Gazetesi, 22 Aralık 2007), Mustafa Karakaş / Yaşamla
Barışın Şairi: T. Ayhan Çıkın, Şiir Dinleti Etkinliği (MÜ. Milas MYO, 27 Nisan 2012), Abdullah Gün / Zaman Çiçeği (Kasaba Sanat
Dergisi, Yıl 4, Sayı 15; İlkbahar 2014), Şadan Gökovalı / Ayhanlama:
Cazkırla’dan Profesörlüğe, Yaşam Sanat Dergisi, Sayı: 17, Ekim 2015), Ferhat
İşlek / Ortak Kalpler Türküsü’ndeki Şiir Ve Bilim İnsanı : T. Ayhan Çıkın
(Yaşam ve Sanat Dergisi, Sayı : 17, Ekim 2015), Selçuk Oğuz / Bilime Adanmış
Bir Ömür, Sanatla Güzellenmiş Bir Yaşam: T. Ayhan Çıkın, Yaşam ve Sanat
Dergisi, Sayı : 17, Ekim 2015), Başak Hülya Ekmekçi / Işığıyla Sonsuzluk
Kapısını Aralayan Şair : T. Ayhan Çıkın (Yaşam ve Sanat Dergisi, Sayı : 17,
Ekim 2015).
AYÇA
Günışığı
kadar güzelsin
Son
örtüm kadar beyaz
Ayaklarım
kadar çıplaksın
Ve
karakış kadar ayaz
Bir
dolunay kadar doğalsın
Kırılmış
camlar kadar soğuk
Ve
tarihin karanlığında kaybolmuş
Efsaneler
kadar sözelsin
Bilinmezlikler
kadar uzaksın
Günlerimin
ürkekliğinde çakılı
Gecelerim
kadar anlaşılmazsın
Gülüşlerinde
bir son saklı
Sorgulamalıyım
yeni kalbimi
Seviyorum
seni dağlar kızı
Ve
zindanlara uzanır ellerim
Cerrah
dokundu yüreğime
Yüreğimde
parmak izi
Dağlar
kadar dumanlı başım
Kan
kırmızısı dudakların dudaklarımda
Gezinir
odalarda sessizliğin beyazı
Yataklar
baştanbaşa sen dolu
Sendedir
çarşafların son rüyası
Karanlıklardan
doğan küskün ilişkiler
Sende
arıyorum arzuların hücumunu
Varılmaz
bulutlara soruyorum
Yarınların
gölgesinde saklı son günü
Omuzlarda
gideceğim son randevuya
Miskin
bir kral gibi dolaşır ülkesini
Yiten
kalbinin son rüyaları
Bulmalı
yüreğinde aşkın kapısını
Derelerin
kuş seslerinde gideceğim
Kalbimde
gömülü bırak gülüşlerini
Ölüm
denizinde bir gemi gibi
Kaldır
gök maviliğine gözlerini
Ellerim,kollarım
bağlı gideceğim
Düşlerinin
denizinde yüzeceğim
Zindan
karanlığında al öpücüklerini
Dondu
dudaklarım, yakındır veda zamanı
Dönmeyeceğim.
T. Ayhan
ÇIKIN
İzmir, Ekim 2006
ÇAĞRI
çık sabahın ilk saatlerinde
buluşsun nefesin tan
yeliyle
sarsın her yanını gün
ışınları
en ücra
yerlerinden öpsün sular
uyandır çiçekleri kuş
sesleriyle
duymazlarsa
at gitsin
birden takılıp kalıyorsun
belki
geçmişten kalan kahırlı
bir derdi
şöyle savur saçlarını
rüzgara
taze bir gül kokusu al
burnuna
düşünme kalleşliklerini
dostların
at gitsin
dolaş, gez, selamlaş tüm
yaratıklarla
gel gir gecenin en yoksul
koynuna
çık dağlara , seviş
ağaçlarla ,kuşlarla
yüreğini yıka bir derenin
kumsalında
karıştır acılarını sulara
at gitsin
geceleri yıldızları çağır odana
çiçekleri
tozlaştır arı kanatlarında
balıklarla oynaş dere
kıyılarında
seslen göğün en yüce
katındakilere
vermezlerse yanıt
at gitsin
aç göğsünü sevdanın
sonsuzluklarına
tut ellerinden üşümesin
geceler
çık gel en beklenmedik
anlarda
çağır uykularında çılgın
Orphée'yi
gelmezse
at gitsin
T. Ayhan ÇIKIN
İzmir, kasım 2006
DAĞLAR
Aşınca
bir dağı
Başlar
biri daha
Ulu
bir boşlukta
Kurulur
düş yolları
Salkım
saçak bulutlardan
Dağdan
dağa bir ebemkuşağı
Bir
düşle başlayan yolculukları
Deniz
yeşili ormanlarda
Yağmurlar
tohumlar toprakları
Bir
dağ yamacında keçiyolu
Yutuverir
tüm bilinenleri
Ansızın giriverirsin
Tarihin
unuttuğu bir dağ köyüne
Toplanır
tüm dağ adamları
Konuşurlar
geçmişten geleceğe
“Hangi
ülkelere giderler
“Dağdan
dağa uzanan yolları”
Ormanla,
ağaçlarla, kurtlarla
Dostluklar
kurar, çoğullaşır insan
Arar
sonsuzluğun başlangıcını
Köy
çıkışında bir mezarlık
Yeryüzü
yaratıklarının cezaevi
Köyün
en seyirlik tepesinde kurulu.
Aşınca
yolcu
Önüne
çıkan ilk dağdaki yolu
İzler
başkaları ardından onu
Merak
ederler uzaktaki dağları
Bir
masal anlatırlar düş uykularında
Islak
yamaçlarda derecikler
Toplar
bulutlardan dağların suyunu
Büyütür
yatağını, ulaşır nehirlere
Kuşlarla,
yılanlarla ve nice canlarla
Süren
yolculukta dağların özlemlerini
Taşırlar
denizlere.
Ağaç yok, bitki yok, bir kertenkele yok
Yangınlarla
kel olmuş bir güneş ülkesi
Toprak
binmiş dereciklerin sırtına
Cascavlak
dağların zirvelerinde
Buluşur
ışıkla karanlık sonsuzluğun kapısında
Ebemkuşağının
renkleriyle kucaklaşmış
Ve orada başlar
Tanrılar
ülkesine yolculuk.
T. Ayhan ÇIKIN
Urla, Mayıs 2014
GÜNEŞLE UYANMAK
Hayatı boyunca oya gibi işlediği
toprağın koynuna sessizce giriverdi Hurşit
eski bir dostunun göçüp gidişini
eski bir dosttan duyunca Hüsmen :
daldı altmış yıllık geçmişin derinliklerine
anımsadı Hurşit’in o güzelim sözlerini :
“iyi olmak dostum,
sabahları fırtınalar
kopsa da dışarıda
kara kara bulutlar sarsa da dünyayı
içinde güneşle erkenden
uyanabilmektir
dünyaya”
dağ köylerinde
sınırlıdır
işlenecek
tarla toprak
koyaklarda birkaç zeytin,
ağıllarda üç beş keçi
toprak ve zeytin üstüne
inanılmaz
bilgisiyle Hurşit
bir köy bilgesiydi,
danışanlara
sebil gibi akardı
hangi tarlada ,
hangi yılda ,
hangi
ürün,
ne kadar
ekilip hasat edilir ,
nasıl ve
nereye pazarlanır
bir bilgisayar belleği gibi
hafızasında tutardı .
Hüsmen bilmiyordu
son yıllarını nasıl geçirdiğini Hurşit’in
ama onun en olumsuz
koşullarda bile
insanı rahatlatan
çizdiği “iyi ve
olumlu insan tipini”
kalbinin en nadide köşesinde
yıllardır sakladı Hüsmen
ve her sabah uyanırken
bir besmele gibi anımsadı Hurşit’in sözlerini:
“iyi olmak dostum,
sabahları fırtınalar
kopsa da dışarıda
kara kara bulutlar sarsa da her yanını
içinde güneşle
erkenden
uyanabilmektir
dünyaya”
T. Ayhan ÇIKIN
İzmir,
Şubat 2005
HAVAS
Biraz
yabancıysak güzel şeylere
Uçuyorsa
hüznün kuşları
En
güzel anında yaşamın
Bendendir.
Hakkımız
yoksa çiçeklenmeğe
Tanımıyorsak
kokusunu nergisin
Rengini
krizantemlerin
Bendendir.
Utangaçsak
biraz sevişmekten
Kapalıysak
tüm çağrılara
Geçit
vermez ormanlarda kilitlenmişse yolumuz
Bendendir.
Yoksa
geleceğe sözümüz
Yaratamamışsak
dilini sevginin
Aşk
koyaklarını denizin
Bendendir.
Bir
sonbahar güneşinde
Bezenmiyorsa
düş bahçeleri menekşelerle
Mutluluğa
bir adım kala
Pusu
kurup yüreğindeki aşkı
Hançerle.
Ve
!...
Hazırla
zehrini altın avuçlarında
Sun
ayışığı tepsisinde dudaklarıma
Küçük
bir kuşun sesinde
Yeni
sevdaları
Bekle.
T. Ayhan ÇIKIN
IŞIĞI BEYİNLERİNDE TAŞIYANLARIN TÜRKÜSÜ
Prof. Dr. Mustafa AKIN
Prof. Dr. Mustafa ÖZBARAN
ve
ekip doktorları için[1]
Karanlığın ucundaki mumu
Işıktan elleriyle büyütenler
Kalbimin atlasını mehdi
elleriyle dokuyanlar
Yüreğimin ücra köşelerindeki
kabelere
Elleriyle nice sanemler
kuranlar
Kara dikenler üstünde
Kırmızı karanfiller
açtıranlar
Doktorlar, doktorlarım benim
Kalbimin ustaları mustafalarım
benim
Nasıl yazsam şiirlerinizi
sizin?
Ölüm nehrinin kenarına
ulaşıldığında
Avuçlarındaki ışıkları
kalplere serpenler
Gökyüzündeki kara bulutları
-maviye çevirenler-
Şimşeği avuçlayıp yüreğime
koyanlar
İsam,tahirim, oğuzum,
doktorlarım benim
Kalbimin ustaları
mustafalarım benim
Nasıl bestelesem
şarkılarınızı sizin ?
Bir promete gibi ışığı
beyinlerinde taşıyanlar
Kara toprağa düşmüş tohumu
çatlatanlar
Beyinlerindeki bilgiyi
karanlık sulara ekenler
Bir gece vakti kalbimin
ışığını yakanlar
Sanemim,ayşinim,muradım,
doktorlarım benim
Kalbimin ustaları
mustafalarım benim
Nasıl söylesem destanınızı
sizin ?
Doktorlarımla yürüdüm
-dar, sığ patikalarında
yaşamın-
korkmuştum,yorulmuştum
yılları sürükleyen sulardan
ve hasrettim
gülmeye
ağlamaya
ve yaşamaya
Şimşekler çaktıran,
yanardağlar uçuran
Kalbimin köşesindeki babamın
“korkma” sözü
İsası, ,tahiri,sanemi,cemili
Ve yeryüzü mehdileri
Bir ipekböceği gibi
Dokumaktalar kalbimin
çiçeğini
Coşkun bir sevdayla aşarken
yeryüzünü
Doktorum, doktorlarım,
mehdilerim benim
Kalbimin ustaları
mustafalarım benim
Nasıl yazsam şarkılarınızı
sizin ?
Yaşadım hayatı güz
bahçelerinde
Ölüm nehrinin kenarına güller
diktim şarkılardan
Gökyüzünün mavilikleriyle
mayaladım karanlıkları
Bir türkü söyler gibi dans
ettim ölüm sularında
“Ne olursa olsun” dedi
mustafalarım “bu yaşam
sürecek”
“saçlarında ozanın gün ışığı
eksilmeyecek”
Beyinlerindeki bilim ışığını
yüreğime sundular
Ölüm nehrine iki gün kala
Karadikenler üstüne akgüller
kondurdular
Doktorum,
doktorlarım,onurlarım benim
Kalbimin ustaları
mustafalarım benim
Nasıl söylesem türkülerinizi
sizin ?
T. Ayhan ÇIKIN
[1] Bu şiir, tıp mesleğini ve bilimsel etiği her şeyin üstünde tutan hekimler içindir. Selam o hekimlere…
KAVŞAK
-
16 Eylül 2000’den bu yana kalbiyle yaşadığım
Cem Canbay’a,
rahmetle anarak-
Sorgulayamadım aşklarını, alışkanlıklarını
Andıkça düşlerini, aklımda değil yaşadığın
Dokunamadığım anıların gizleniyor
Ve tadamadığın aşkların
Bırakıp yollara düşüyor sevdan
Arkasından koşamadığım
Doyasıya yaşa hasreti, sevgiyi
Bırak kalleşliklerini dostların
Anılar geliyor yıllar öncesinden
Soramadığın sorular var kendine
Yanıtını arıyor cerrah masalarında
“Ölümün rüzgarında” toz
duman
Bir giz var oraların ikliminde
Susma, konuş !..
-Neler var
o “sondurak”ta ?-
Konuştuğum dildesin, içtiğim sularda?
Uzak mısın ? Yakın mısın yıldızlara?
Ne de zor beklemek seni serviler altında
Ayrılık türküleri gibi birikmişsin içimde
Soyunuyor bir bir tutkuların yüreğimde
Yelken olup açılıyorum gençlik denizlerine
Eşsiz hazlar yaşıyorum birlikteliğinde
T.
Ayhan ÇIKIN
Milas, 14 Eylül 2010
“ŞU ÇILGIN TÜRKLER”
- Turgut Özakman
için-
Tohumun bilgeliğine susamıştır Anadolu
Uğruna efsaneler yazan kahramanlar
Rüzgarları değer ağaçlarına devrimlerin
Giderler Mustafa Kemal kardeşliğinde barışa
Ulus/u, yaşamı soluklar “Şu Çılgın Türkler”le
Tırnaklarını kemirir yoksul çocuklar resimlerde
Ölüm karanlık bir gecedir, yoktur
gülümsemesi
Zulüm kadar korkunç, yaşam kadar gerçek
Aş/k’la dolaşır Anadolu çobanları dağları
Karanlıklar çoğullaşır, azalırken aydınlıklar
Maviliklere uçmuyor bağımsızlık kuşları
Açlıkla küçülür ekmeği halkın, büyürken borçlar
Nasıl ağlaşır bozkır, yok ederken HES’ler suları
T. Ayhan ÇIKIN
İzmir, Eylül 2013
ZAMAN
ÇİÇEĞİ
için dürüst olmaktan çıktı ve güzel
işlerle sonuçlanmayan güzel sözler
dinleye dinleye güvenini yitirdi.”
LAO, TZEU-17, M.Ö.600.yıl.
Aha
şurada
şuramda
göğsümün
üstünde
eski
türkülere inat
eski
özgürlüklere inat
duruyor
gün yirmi dört saat
demir
kelepçelerle
kuşatılmış
sevinçlerim.
Aha
şurada
şuramda
kara
saçlarımın altında
yıllarca
bugüne büyüttüğüm
büyütmek
için
tarlalarımı
her gün sürdüğüm
beynimin
ince zarları içinde
dimdik
ayakta duruyor
demir
kelepçelerle
örülü
düşüncelerim.
Koşuyordum,
öğrenmiştim
koşmayı dünlerden
bugünden
yarına taşıyordum sevinçleri
ayaklarımın
ince parmakları üzerinde
aha...
bu yollardan geçiyordum
imbikten
süzülürcesine geçiyordum
takılı
kaldı ansızın bir dönemeçte
yarına
gebe parmaklarım
Aha
. . . oradaki
sendin
kırmızı bir mumla mühürleyen kapımı
bilinçaltına
itilmiş düşlerle
arada
bir aydınlanan gözlerinden itiyordun ışığı
tedirgince
örüyordun zincirini karanlığı
Aha
sen . . .
hadi
kalk oradan
zamanın
kızgın demiriyle oynama
ben
ki spartaküs’le başladığım yolculuğumda
çoğala
çoğala gelmişim
gürül
gürül gelmişim
kurbanlar
vere vere büyütmüşüm yatağımı
bir
umut gibi
bir
ışık gibi
nice
milyonların kapısından girmişim
kalk
oradan,
zaman
çiçeğini avuçlamışım
binlerce
yol olmuşum yarınlara
T. Ayhan ÇIKIN
/1983/
ZEYTİNCİ HURŞİT
Köyün çarıklı
erkanından
Koreli Hüseyin’in
oğlu Hurşit
babası Nato
şemsiyesi altında
savaşa gitmişti
Kore’ye
dönüşünde bir çok
asker elbisesi getirdi
askeri parkalar,
şapkalar, pantolonlar
ama ne renkleri,
ne de modelleri benzerdi bizimkilerine
“Castro” modeli
şapkalar,
amerikanvari elbiselerle
ömrü boyunca
amelelik yaptı Hurşit
Kayseri’ye gitti
askerlik için
ertesi yıl Barış Hareketi’nde Kıbrıs’a
nasıl gittiğini, ne
yaptığını sorsanız
dudaklarında tatlı
bir tebessümle :
“Bir gece ansızın
tam teçhizat geldik Mersin’e
helikopterlerle vardık Kıbrıs’ın
üstüne
“önce kum torbalarını attırdı
komutan
sonra biz askerler indik düşman üstüne
sıra bana gelince:
“atla Sarı” dedi komutan
zifiri karanlıktı her yan,
yerden bıçak bilemesi gibi
kıvılcımlar saçıyordu düşmanın
otomatikleri
o an anladım
neden kum torbalarını attırdığını
önce
komutanın
gerisini zaten biliyor herkes”
Anlattığı sıradan
bir olaymış gibi
utangaç bir şekilde
sessizliğine gömülür
söz etmeyi hicap
sayardı
kendisine
verilen cesaret ve başarı madalyasından
ne de yaraşırdı
Hurşit’e
kahramanlık
madalyasına ilaveten
bir de fazilet
madalyası verilmesi
T. Ayhan ÇIKIN
İzmir, 2005
B. Hülya
EKMEKÇİ
“Yaşam kendini üretebilmektir.”
2013 yılında şair- yazar arkadaşım Coşkun Karabulut’un davetiyle 5. Ölüdeniz Edebiyat Günleri’ne katıldım. Şiirlerini keyifle okuduğum Prof. Dr. T. Ayhan Çıkın ve sevgili eşi Cemile Hanım da katılımcılar arasındaydı. Etkinlikler sürerken verdiğimiz molalarda söyleşerek dostlarla birbirimizi daha yakından tanıma olanağı bulduk. Biz şairler içimizdeki çocuğu seviyoruz, yeri geldikçe çocuk yanımız devreye giriyor böylece daha eğlenceli ve kalıcı dostlukların kurulduğu bir ortamı paylaşmış oluyoruz. Belli ki Ayhan Hocam da barışık içindeki çocukla ard arda sıralayıveriyor esprileri ancak o çocuk bir bilge.
Aslında her insanın içinde bir bilge vardır varolmasına da kimi farkına varıyor, kimi varamıyor. Yaşam deneyimleriyle kırılıyor bilgeliğin kabukları. Olan biten her şey, karşımıza çıkan kişilerin her biri biraz daha yontuyor özümüzün zırhını. Zamanla olgunluk dönemi başlıyor. Eskiden üzüldüğüne üzülmüyor, sevindiğine sevinmiyor, artık yepyeni bir bakış açısı karşılıyor insanı. Artan farkındalıkla olumlu, olumsuzluklar karşısındaysa tarafsız olmayı becerebiliyor. Bilgiyle birlikte ışığı da yükseliyor, o ışığı topluma yansıtmaya başlıyor. Böylece yaşam amacının en önemli kısmını bilerek ya da bilmeyerek yerine getirmiş oluyor.
T. Ayhan Çıkın bu evreleri çoktan geride bırakmış, toplumu aydınlatma yolundaki çalışmalarını hala sürdürüyor. Bu da verdiği bilimsel ve edebi ürünlerle sonsuzluk kapısının açılması değildir de nedir?
Ustamın yaşamöyküsüne bir göz atarak sonsuzluk kapısının aralığından biz de bakalım.
1946 yılında Muğla doğumlu T. Ayhan Çıkın şiir ve bilim insanıdır.
1974’de bilim doktoru, 1980’de üniversite doçenti, 1988’de profesör olur. 1978-1979’da Fransa’da mesleği ile ilgili çalışmalar yapar. 1984–1985 yıllarında Cumhuriyet Üniversitesi, 19 Mayıs üniversitesinde misafir öğretim üyesi olarak çalışır. Ege Üniversitesi Tarımsal Uygulama ve Araştırma Merkezi (TUAM), Tarım Ekonomisi Bölümü ve CBÜ Alaşehir MYO Kooperatifçilik bölümlerinin kurulmasında aktif görev alır. Bölüm başkan yardımcılığı, anabilim dalı ve bilim dalı başkanlıklarında bulunur. 2007’de Muğla üniversitesinde görev alır. Milas Sıtkı Koçman Meslek Yüksekokul müdürlüğü, Bodrum Güzel Sanatlar Fakültesi dekanlığı, Muğla Üniversitesi senato ve yönetim kurulu üyelikleri görevlerinde bulunur. Ocak 2013’de emekli olur.
16 Eylül 2000’de geçirdiği kalp nakli ameliyatı biyolojik hayatı kadar sanat ve düşünce hayatını da etkiler. Bir röportajında bilime bakışını şöyle özetler : “Bilime, evrendeki her türlü olguyu gözlemleyerek, deneyler kurarak elde edilen bulguları bilgiye dönüştürme uğraşısı olarak bakıyorum. Daha sonra bu bilgileri işleyerek onu fikir ve düşünceye dönüştürme süreci alır. Fikir ve düşünceye dönüşen bilgilerden sonra onu, insanların (toplumların) sorunlarına çözüm üretebilecek projelere dönüştürme sanatı olarak bakıyorum bilime [1]”.
T. Ayhan ÇIKIN, şiire-sanata bakışını da şöyle anlatır :
"(…). Herkes gibi gençliğimde şiir yazmıştım. Ancak büyük usta Nazım’ın şiirleriyle tanıştıktan sonra, şiirden çok kendimi bilime yönlendirmiştim. Hastalığım süresince bir öğrencimin eski şiirlerimden seçtiklerini kızımla birlikte kitap haline getirince (Zaman Çiçeği, 2000) şiirin ortasında buldum kendimi. “Doğal olarak toplumcu gerçekçi bir şiiri kucaklıyorum, yaşadığım çevre ve o çevrenin koşulları şiirime yansıyor. Ayrıca kendi yaşamımdan örnekler sunuluyor.”
Mesleki alanda 18’i kitap olmak üzere 100’den fazla bilimsel makalesi ve bir o kadar da bildirili olarak bilimsel toplantılara katılır.
Zaman Çiçeği , Ortak Kalpler Türküsü, Başka Yürek ve baskı aşamasındaki Zeytinci Hurşit adlı dört şiir kitabı okurlarla buluşur. Ayrıca deneme yazılarının yer aldığı “Şiir ve Bilimin Yol Arkadaşlığı” ve N. Ç Tüfekçi’nin hazırladığı “Bir Başka Yürekle Yaşamak” adlı yapıtta T. Ayhan Çıkın’ın yaşamöyküsü anlatılır.
Evli ve iki çocuk-torun babasıdır. Yaşamını, İzmir-Bornova’da çiftçilik ve yazarlık yaparak sürdürmektedir.
Yalnız bu kadar değil tabii. Bir de projesi var Ayhan Hocam’ın.
Projenin adı; “Ortak Kalpler Türküsü”, amacı; Organ bağışının yaygınlaşması.
Organ bağışının yaygınlaşması dışında bir de vefa var bu şiirlerde.
Nakil öncesi ve sonrasında yaşanan dayanışmaya, hemşireden doktora, doktordan hasta bakıcıya herkese ayrı ayrı teşekkürdür aslında.
Talihsizlik sonucu yaşamını yitiren Cem’i anlamak, anlatmaktır. Cem ve ailesine karşı kendini borçlu hisseden farkındalığın haykırışıdır.
Yeniden başlamanın sevinciyle burukluğudur. Zaman zaman karışan rüyalarla gerçeğin aynasıdır bu dizeler. Fedakârlıktır, sevgidir, şefkattir.
Ölümün sessizliği, yeniden doğuşun çığlığıdır.
Sözcüklerin evrene kazınmasıdır.
Tansıktır.
Bu Tansık “ Kalbimin ıssızlıklarına/ Bir aşk dokunur –Bir de hekim-“ sözüyle başlar.
“T. Ayhan Çıkın” adlı birinci şiirde “Toza dumana karıştı yaşamın yolları” der.
İkinci şiir “Ortak Kalpler Türküsü” Cem Canbay içindir. Şöyle seslenir ona;
(…)
İşte bıraktın yalnızlığını, öfkeni,
sevdalarını
hades’ler seni bekliyor diye korkma
sen de beklenen birisin melekler katında
kendini beklemelisin, beni beklemelisin
çık yeryüzüne, çiçek ol saksılarda, kırlarda
herkesin, ama illa ikimizin yüreği ile
sevdalanmalısın yeniden yaşamlara
delikanlım
nasıl bestelesem şarkını senin?
(…)
Diyerek ifade eder gönül borcunu sevgisini, kalbini taşıdığı gence.
Üçüncü şiir, rahatsızlığı sürecinde başarılı bir ekip çalışmasıyla, Ustamın pamuk ipliğine bağlı yaşamını yeniden doğuşa taşıyan doktorlaradır. Kaç hasta doktorunu şiirle onurlandırmıştır acaba? T. Ayhan Çıkın öyle duyarlıdır ki, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı hemşirelerini de unutmaz. “Işık Saçlı Kadınların Türküsü” adlı dördüncü şiir hemşirelere sunulmuştur.
(…)
Bir avuç sevgi toplasam seslerinizden
Kalp ağrılarım dağılır gider bakışlarınızda
Bir demet buğday olsam avuçlarınızda
Buğday tenli başak saçlı kadınlarımız
Avuçlarında umar taşıyan bacılarımız
Nasıl bestelesem şarkılarınızı sizin ?
(…)
Ayhan Hocamı bir an olsun yalnız bırakmayan, onun tam beş kez kalbinin durmasına tanıklık ederken tarifi olanaksız acılar yaşayan sevgili eşi Cemile Hanıma armağan edilen şiir de yer alır projede. Bu beşinci şiirdir. Adı; “Ayışığı Kadının Türküsü”
(…)
Yokluğun bir çığ gibi büyür göz bebeklerimde
Aşkınla gittikçe sonsuzlaşır esaretim
En güzel dizeler sevda sevda dolar içime
Bir yudum su, bir yudum sevgi
-ona bile hasretim-
Ay’ım, ayışığım, ayışığı kadınım benim
Nasıl yazayım destanını senin ?
Bedenine uyum sağlayan yeni kalbiyle yaşama tutunan Ustamın duyguları, düşleri değişir. Sorgular başlar. “Ödünç Aşk” adıyla yer alan şiir projenin altıncısıdır.
(…)
Toplasam tüm çiçeklerini baharların
Tutmuyor yerini eski sevdaların
İki bin yılının onaltı eylülünde
Dolanıyorum yaşamın sisli bulutlarında
“Aşkları da devralır mı” *
Ödünç kalple yaşayanlar ?
(…)
Bitmek bilmeyen sorguların ardından gelen yalnızlık duygusunun geçici olduğunu bilse de yedinci şiirine “Yalnız Yüreğin Türküsü” adını verir.
(…)
Hangi düşler böler uykularını ?
Çığlık çığlığa uyanırsın gece yarılarında
Bir gençlikten, bir yaşlılıktan mı yana ?
Kalbinin esrik coğrafyasında
Gençliğinden kalanları anımsamak
Zor gibi.
(…)
Sekizinci şiir “Başka Yürek” adıyla yer alır projede. Nakil öncesiyle sonrası karşılaştırılır, gelecekte neler olacağı bilinmese de sezgisel anlamda ipuçları vermeye başlar. Organ uyuşur kaynaşır bedenle ancak Ustam’ın bunu kabullenmesi zaman alacaktır elbette.
(…)
gidenler gitti sevgilim
alıp bir kenara koyuverdiler kalbini
içinde kalanları aldırmadan
bir başkasının yüreği ile sarmak seni
mümkün müdür güzelim ?
(…)
Dokuzuncu şiir nakilden altı yıl sonra gelir. “Ölümünün yedinci yılında Rahmet diliyorum Cem Canbay’a – sensiz değil seninle yaşıyorum- dizeleriyle başlayan şiir Cem’in ölüm nedenini ve Ayhan Hocam’ın başka bir boyutta Cem’le buluşmasını aktarır.
(…)
bulutlardan merdivenlerle çıktılar
göğün en yüksek yerine
sundu yüreğini Cem Ayhan’a
o gizli dünyanın kapısından girerken
“yok benim için dönüş, gitti beynimin canı
bundan böyle sen yaşat aşkımı, heyecanımı”
(…)
Zaman deneyim demektir, bu yüzden olsa gerek ilaç diye nitelendirilmesi. Onuncu şiirde kendini gösteriyor zamanın ilacı, diğer adıyla kabulleniş ve şükran duygusu. En önemlisi de bilime güvenle çaresizliğin alt edilebileceği bilgisi. Şiirin adı; “Ölümün Sessizliğinde”
(…)
“Karanlıklardan geçip giderim” (*)
iki canı taşır yüreğinde, şaşarım
sonsuzluğa uzanır, bulutlarda gezerim
bir andır sonsuzluğun kapısında ölüm
Cem bende, ben Cem’de yaşarım
(…)
“Sorgulamalıyım yeni kalbimi
Seviyorum seni dağlar kızı
Ve zindanlara uzanır ellerim
Cerrah dokundu yüreğime
Yüreğimde parmak izi”
Bu dizeler Onbirinci şiire ait. Adı “Ayça” …
Onikinci şiir “Kimlik” adıyla Cem’e sunulmuştur Şiirin girişi oldukça can alıcı.
Cem,
16 Eylül 2009
seninle karşılaşmamızın 10. yılına giriyoruz.
Kalbi(m/n) 33 yaşında, tenim 64 …
Doktorlar, kalp naklinden sonra kapattılar dosyalarını…
Ya nakil sorası yaşantımız ?
33’lük kalp, 64’lük ten…
İçimde müthiş bir çelişki
Ve aklımda hep sen
Rahmetle anıyorum seni….”
Ayhan Hocam öyle ince düşünüyor ki Cem’i, on yıl sonra “Kavşak” adını verdiği şiire yansıyor bu incelikler. Genç yaşta yiten bir canın düşlerini, yarım bıraktıklarını, aşklarını sorgulayamamaktan yakınıyor. Sanırım Ustam bir olanak bulsa Cem’in yaşamında yapmayı çok arzuladığı bir şeyi gerçekleştirirdi.
Sorgulayamadım aşklarını, alışkanlıklarını
Andıkça düşlerini, aklımda değil yaşadığın
Dokunamadığım anıların gizleniyor
Ve tadamadığın aşkların
Bırakıp yollara düşüyor sevdan
Arkasından koşamadığım
(…)
Projenin ondördüncü şiirinin adı “Çağrı” Bu şiirle insanlara
bir çağrıda bulunuyor. Üzünçleri, kırgınlıkları, acıları bırak yaşamaya bak,
doğanın kollarında kendini akışa bırakarak kaygılanmadan geçir her anını çünkü
yaşam çok kıymetli diyor.
(…)
dolaş, gez, selamlaş tüm yaratıklarla
gel gir gecenin en yoksul koynuna
çık dağlara , seviş ağaçlarla ,kuşlarla
yüreğini yıka bir derenin kumsalında
karıştır acılarını sulara
at gitsin
(…)
Atabilene aşkolsun o halde. Yüreğinizin ışığı her an aydınlatsın yürekleri Ayhan Hocam.
Onbeşinci şiirin adı Hıltan. Sevmenin, sevilmenin yani aşkın gücünü aktarıyor.
(…)
Sen ne güzel rüyalar görüyorsundur
/ kim bilir?/
Bir şarkı söyler gibi mırıldanıyorsundur sevgilinin adını
Gözlerinde günün buruk yaşantılarının sevinci
Kim bilir ne güzel türküler söylüyorsundur?
“Ortak Kalpler Türküsü” projesinin onaltıncı şiiri “Kendine Yabancı Adam” adıyla yerini alıyor.
(…)
Gün batımı Sodra'da, hava yağmura gebe
Yüreğine yabancı, geçmişine yabancı bir insan
Sorsan hangisini anımsar uykusuz geceler
En yalnız anında kendine kalabalık bir adam
Yılların arkasında kalan bir sevda şarkısını
Söyleyebilir mi teli kırık bir kemanın yayından
Ayhan Hocamın birbirinden güzel, birbirinden anlamlı mesajlar içeren şiirlerinin seslendirilmesi ve video yapımı görevini bana vermiş olması onur verici.
Dilerim yaptığımız çalışma organ bağışının yaygınlaşmasına katkı sağlar da nice diyaliz hastası, kalp hastası sağlığına kavuşur. Yalnız ölüme çözüm yok günümüzde. İlerleyen tıp sayesinde umudunu yitiren birçok hasta organ nakli sayesinde yeniden yaşama tutunabiliyor.
Ayhan Hocayla Berrin Tuncel Birer’in yaptığı bir söyleşide şöyle bir soru yöneltilir; “Siz organlarınızı bağışladınız mı?” Ayhan Hocamın yanıtı topluma örnek niteliğinde;
“Eşim ve çocuklarıma, vücudumun Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne bağışlanmasını söyledim. Kullanabileceklerini kullansınlar, kullanmadıklarını da öğrencilere materyal olarak sunsunlar. Üniversitede kadavra olarak kullansınlar. Yaşam kendini üretebilmektir. İnsanlığın kendisini üretebilmesi, ekonomik olduğu kadar, biyolojik olarak da yardımlaşması ile sürüyor. Biyolojik yardımlaşmanın pek çok biçimleri var. Organ bağışı bunlardan sadece biri. Herkese organ bağışını davet ediyorum. Bir tıp adamının söylemiyle, ‘Sevdiklerinizi gömmeyin, organlarını bağışlayarak onları onurlandırın."
Dilerim bu çağrıya olumlu yanıtlar gelir, bu gibi projelerle yaygınlaşır organ bağışı.
Yazımı aynı söyleşide yer alan, Ayhan Hocamın organ bağışı konusundaki düşünceleriyle sonlandırmak istiyorum. Işığınızla sonsuzluk kapısını aralamaya devam edin Hocam.
“Doğadaki tüm canlıların yaşam dinamiği incelendiğinde, "muhteşem bir yaşam döngüsü"nün var olduğu görülür. Doğada aslında hiçbir şey kaybolmuyor. Yeni canlıların yaşam sürecinde farklı biçimlerde, şöyle veya böyle, yer alıyorlar. İnsan, bu doğal süreçlere katılabilen, onu yeniden biçimlendirebilen en muhteşem canlı. İşte böyle bir süreç içinde, birileri zorunlu bir nedenle yaşamdan ayrılırken, yaşayabilen organlarını, ihtiyacı olan bir başkasına bağışlayabilmesi, kanımca tanrısal bir erdemliliktir.”
Yaşam Sanat
Dergisi, Ekim 2015, Sayı 17, s. 73-74
http://blog.milliyet.com.tr/isigiyla-sonsuzluk-kapisini-aralayan-adam/Blog/?BlogNo=527328
*
ORTAK KALPLER TÜRKÜSÜ
TALAT KIRCAN
Ayhan Çıkın'ın şiiriyle ilk kez, belleğim beni yanıltmıyorsa, 2000 yılında tanıştım. Kitabı Zaman Çiçeği elime geçtiğinde, bir sayfa bir sayfa daha derken, bir çırpıda bitirivermiştim. Güzel, etkileyici bir şiirler toplamıydı. Öyle "şairane olayım" kaygıları yoktu şairinin. Ancak yine de şairane oluyordu. Öyle biçim kaygıları da yoktu. Ruhu gibi biçimi de özgürdü. Yaşadığı coğrafyayı bilen, yaşadığı toplumu bilen bir aydının birikimleri olduğu daha ilk dizelerden anlaşılıyordu. Köyde doğup büyümenin, kentte yetişip bilim tahsil etmenin avantajlarını iyi kullanıyordu. İçten, dürüst, duygulu ve duyarlı yüreğin yansımalarıydı.
Sanki kendiliğinden oluşmuş, konuşuyormuş gibi yazılmış şiirler toplamıydı Zaman Çiçeği. Sanki kitabı okumuyorsunuz da, tanımadığım şairi yanı başınızda fısıldıyor gibi. Sohbet ediyor gibi.
Sonra kitap üzerine bir yazı yazdım. Bir İstanbul dönüşü, daha kapıdan girmeden, çalan telefonun sesine yetişmek için gösterdiğim telaş. O telaşla kaldırdığım ahizenin karşısındaki Ayhan Çıkın... Duru, heyecanlı sesi. Ve yaşadıkça bitmeyecek bir gönül dostluğunun ilk adımları. Bir de bu konuşmada, kalp nakli olduğunu, bir yıldır başkasının kalbiyle aramızda yaşadığını öğrenmem...
BİLİMİN BİZE ARMAĞANI
Çok geçmeden Bornova'daki evine gittim. Görev yaptığı Ege Üniversitesi'nden dostları da vardı. Doğal olarak şiirden, yaşamdan, sanattan konuştuk. Yaşamının ilginç son 10 yılından söz etti, özetlersek şunları söyledi: "1990 yılından bu yana kalp rahatsızlığım vardı. 8 yıl süren ilaç tedavileri, hastaneler çare olmadı. 2000 yılının Mayıs ayında kalp aranmaya başlandı. Bir türlü bulunamıyordu. Sağlığım çok kötü hale gelmişti. Nefes bile alamıyordum.
İki günlük hayatım kalmışken, bir kavgada ölen Cem Canbay'ın ailesi organlarını bağışladı. Sevineyim mi, üzüleyim mi bilemedim. Çünkü Cem'in çok genç olduğunu öğrendim. İki Mustafalar Prof. Dr. Mustafa Akın hazırladı. Prof. Dr. Mustafa Özbaran Cem'in kalbini bana nakletti. Sonra yaşama döndüm. Yine uzun hastane günlerinden sonra işte aranızdayım. Bilimin yaratıcılığında sizlerleyim."
(O günleri, daha sonra yazdığı
bir şiirinde şöyle anlatır:
Yaşadım hayatı güz bahçelerinde
Ölüm nehrinin kenarına güller diktim şarkılardan
Gökyüzünün mavilikleriyle mayaladım karanlıkları
Bir türkü söyler gibi dansettim ölüm sularında
"ne olursa olsun" dedi Mustafalarım
"bu yaşam sürecek"
"saçlarında ozanın gün ışığı eksilmeyecek"
beyinlerindeki bilimin ışığını yüreğime sundular
ölüm nehrine iki gün kala
kara dikenler üzerine ak güller kondurdular
doktorum, doktorlarım, onurlarım benim
kalbimin ustaları Mustafalarım
nasıl söylesem türkülerinizi sizin)
BU ŞİİR KİMİN?
2001 yılındaki o ilk ziyaretimde, bir yıldır kalbini taşıdığı Cem Canbay için bir şiir yazdığını söyledi. "Size okuyayım" dedi. Çok duygulanmıştım. Çünkü böyle bir yaşam öyküsü beni derinden etkilemişti. Dinleyecek halim kalmamıştı. Şakaklarım zonkluyordu. Zorla, "Şu anda olmaz" dedim. "Siz bana gönderin. Kendim okuyayım." Bu görüşmeden birkaç gün sonra Işık Veren Delikanlının Türküsü başlıklı şiirini gönderdi.
(O yıllarda Hürriyet EGE'de haftada bir sanat sayfası hazırlıyordum. Sıradaki ilk sayfada yayınlayacaktım. Ancak nasip olmadı. Bir kaç gün içinde Hürriyet EGE kapandı). Şiiri okuduğumda büyük bir şaşkınlık ve çaresizlik duydum. O güne kadar öğrendiklerim, bildiklerim yıkılmıştı. Çünkü şiir bize yüreğin sesi olarak öğretilmişti, öyle bellemiştik. Peki şimdi bu kimin yüreğinin sesiydi. Yaşamının baharında pis bir kavgada aramızdan ayrılıp giden, giderken de kalbini Ayhan Hoca'ya miras bırakan Cem Canbay'ın yüreğinin sesi mi? Yoksa, ömrünü bilime, aydınlığa, şiire adamış bir duygu bilgesinin bilincinin, beyninin sesi mi? Yani diyeceğim şiir yürekte değil, bilinçte, beyinde mi oluşuyordu? Öyleyse en akıllılar, en zekilerin şair olması gerekmez miydi?
Neyse...
"Ayhan Çıkın yaklaşık 5 yıldır ışık veren delikanlının kalbiyle aramızda yaşıyor. Tanımaktan gerçekten mutlu olduğum kişilerden biri olarak yaşamımda yer alıyor. Sık sık görüşmesek de bilgisayarla mektuplar gönderiyor. Bildiklerini paylaşıyor" deyip, Cem Canbay için yazdığı şiiri okuyalım:
IŞIK VEREN DELİKANLININ TÜRKÜSÜ
- Cem Canbay için-
"güya ki yaprağın biri
düşmüş de, ağaç
kökünden sarsılmış gibi"
Hilmi YAVUZ
Coşkulu bir kalabalıkla aşacaksın yeryüzüne
çiçeklerde dolaşan binbir renktir gözlerin
akşam inmiştir gün ışığı pencerene
çocukluğun koşuşturduğu bir avludur yüreğin
dilsiz, ama gülmesini bilen bir çocuk
leylaklarda uçuşan kelebekler kadar
suskun ve sessizdir yüreğin
delikanlım
nasıl yazsam şiirini senin?
İşte bıraktın yalnızlığını, öfkeni, sevdalarını
hades'ler seni bekliyor diye korkma
sen de beklenen birisin melekler katında
kendini beklemelisin, beni beklemelisin
çık yer yüzüne, çiçek ol saksılarda, kırlarda
herkesin, illa ki ikimizin yüreği ile
sevdalanmalısın yeniden yaşamlara
delikanlım
nasıl bestelesem şarkını senin?
Doktorlar var kardeşim
bilimin en kuytu kıyılarında
bir ipekböceği gibi dut yaprağına
kalbimin çiçeğini dokumakta
...ve kalbimde sen olmalısın
yedi renkli gökkuşağı örneği
bereketini müjdelemelisin
yağmurlu günlerin
iki bin yılının on altı eylülünde
yeni doğmuş bir bebek gibi
gülümsemelisin dünyaya
delikanlım
nasıl söylesem türkülerini senin?
Şiiri okuduktan sonra Cem Canbay'a ve onun ailesine büyük saygı duydum. Çünkü bu dünyadan ayrılırken, yalnızca Ayhan Çıkın'ın yaşamını sevdiklerine bağışlamakla kalmamış, bu güzel şiirin yazılmasına olanak tanımıştı. İşte bunun için ona ve bağış kararı veren ailesine hep saygı duydum. Çünkü Cem Canbay, Ayhan Çıkın'ın yüreğinde ve şiirinde yaşayan biri değildir artık. Ayhan Çıkın'ın ikinci dönem şairliği diyebileceğimiz ve en güzellerini yazdığı şiirlerinin toplamındadır. Bu şiir yalnızca Ayhan Çıkın ya da Cem Canbay'ın yüreğinin türküsü de değildir. Benim, senin, onun, kim ki okur onların kalbinin sesidir. Bu ortak kalplerin ortak türküsüdür.
BİR DUA GİBİ
Onun içindir ki, artık aramızda olmayan, ancak Ayhan hoca"nın yüreğinde yaşayan Cem Canbay için kalbimin ta derinliklerinden gelen dileklerimle bitiriyorum yazıyı:
Güz geldiğinde hüzünlü bulutların gözyaşları üstüne yağsın. Kış geldiğinde bembeyaz karlar üstüne yağsın. Bahar geldiğinde kuş sesleri ve menekşe kokuları ve dünyanın bütün kır çiçekleri üstüne yağsın. Ve yaz geldiğinde ulu ağaçların serinliği ve pınar sularının berraklığı üstüne yağsın. 4 mevsim ve 7 iklim ve 24 saat, dünyanın bütün ışıkları üstüne yağsın....
T. AYHAN ÇIKIN’IN ŞİİRİ ÜZERİNE[1]
Prof. Dr. ŞEVKET TOKER[2]
(Türk Dili ve Edebiyatı Profesörü)
Bu konuşmamda T. Ayhan Çıkın’ın şiirinde temalar ve tespit ettiğim bazı özellikler üzerinde genel hatlarıyla duracağım. Sizlerin de elbette benden Ayhan Hoca’nın şiir dünyasının derin bir çözümlemesini beklemediğinizi biliyorum.
Muğla Yatağan’ın Cazkırlar adlı yörük köyünde doğan Ayhan Hoca, köy ilkokulunu, Yatağan Ortaokulu’nu ve okuldaş olduğumuz Aydın Lisesi’ni bitirir. Sonra Ege Ziraat Fakültesi’ndeki öğrencilik yılları, aynı fakültede akademisyenlikle devam eder.
“Çocukluğumdan beri şiirle iç içeyim” diyen T. Ayhan Çıkın’ın şiire ilgisi gençlik yıllarında şiirler yazmaya dönüşerek sürer. Üniversite öğrencisiyken yasaklı olan Nazım’ın bulduğu bütün şiirlerini okur, ondan derinlemesine etkilenir. Yazdığı pek çok şiirde Nazım esintileri apaçık görülür. Mayıs 2000’de ilk şiir kitabını bastırıp hastane odasına getirir öğrencisi Özhan ve kızı Tuğba. Kitap Şadan Gökovalı’nın seçtiği isimle “Zaman Çiçeği” adıyla yayımlanır. Basılmış şiirler, kalp nakli bekleyen Ayhan Hoca’yı hayata bağlar, moral verir, ölüm karşısında güçlü kılar. 2. şiir kitabı “Ortak Kalpler Türküsü” 2005’te Papirüs Yayınlarınca basılır. Ayhan Hoca şiirleriyle de beğenilen bir ozandır artık. Başka Yürek (2015) ve Zeytinci Hurşit adlı şiir kitapları ise baskıya hazırdır.
Güçlü Fransızcası ona Fransız şiirinin kapılarını açar. Jack Prevert ve Paul Eluard’dan çeviriler yapar ve ayrıca özellikle “Özgürlüktür Kanatları Sanatın[3]” başlıklı yazısında sanat ve özellikle şiir sanatı üzerine düşüncelerini kuramsal planda okuyucuya sunar.
Ayhan Çıkın’ın basılı iki şiir kitabındaki şiirleri dört ana başlık altında sınıflamak mümkün :
1. Doğa şiirleri,
2. Aşk şiirleri,
3. Toplumsal şiirler,
4. Vefa şiirleri
Bu genel tasnif elbette bazı sakıncalar taşıyabilir. Örneğin kimi zaman aşk ile
doğa, kimi zaman toplumsalla aşk ayni şiirde ortaya çıkabilir. Ancak baskın olan unsurları dikkate alarak böyle bir sınıflama gene de mümkündür.
1.
Doğa
Şiirleri
T. Ayhan Çıkın’ın doğa şiirlerinde çocukluğunun geçtiği Cazkırlar’ın ve o yıllardaki keçi çobanlığının önemli etkileri vardır :
“ulu sesler içinde sessiz duran dağım
yağmur sesli çakallar yuvalamışlar bağrını”[4]
Kemalettin Kamu’nun “Bingöl Çobanları” gibi çoban Ayhan da memnun değildir yaşadığı hayattan :
“ses ver geleceğe ey yüce ve cüce kuş
dağlara salacağım öfkemi”
derken içinde bulunduğu koşullara öfkesini ifade eder.
Yine ayni şiirdeki :
“davarlarım kurt
bakışlı gecelerden ırak
yorgun bir kuş konar söğüdüme.”
“uç yüce kuşum uç geleceğe”
dizelerinde geleceğe uçmanın özlemleri görülür.
Hayatının bu dönemini anlattığı şiirlerinde bir başka dikkat çekici unsur ışık imajlarıdır. Çobanların dünyasında uzaklardan belli belirsiz görülen çoban ateşlerinin ve bulutsuz gecelerde ay ışığının ve çakmak çakmak parlayan yıldızların çok önemli bir yeri vardır. “Günaydın Ayışığı” şiirinde :
“Karşıki dağların eteklerinde
Kapılarını güneşe kapatmış
insanlar var
ağıtlarını ay ışığında
dağ koyaklarına
bırakmış.
Günaydın ayışığı
sen ki bir koyda
uyuyorsun
bir masal kızı gibi
sularda.[5]”
Yine “Kalbim Rehindir Sevdana” başlıklı şiirindeki :
“Bağırsam sessizlikleri yırtılır mı göklerin
Ay ışığında çoğalır mı sırrı menteşeli çobanın[6]”
dizelerinde ay ışığında yalnızlığının sessizliğini parçalamak, kendi geleceğini kurmak isteyen genç çobanın özlemleri sezilir.
Şiirlerinin pek çoğunun başlığı ışık ve bağlantılı kelimelerle kurulur :
-
Serpiyorsundur
Gün Işığını Saksılara
-
Bir Ayışığıdır
Kar
-
Günaydın Ayışığı
-
Gün Işığı
-
Ayışığında Akkaya
-
Dolunay
-
…
Hayatının kalp nakli sonrasını anlattığı şiirlerinde yine ışıklı şiir başlıkları vardır :
-
Işığı
Beyinlerinde Taşıyanların Türküsü
-
Işık Saçlı
Kadınların Türküsü
-
Ayışığı Kadının
Türküsü
-
Ayışığı Kızların
Türküsü
- …
başlıkları Ayhan Hoca’nın hayatında ışıkların ne kadar önemli olduğunu bize açıkça gösterir.
Cazkırlar köyünün ışıkları çoban Ayhan’ı ortaokula, liseye, üniversiteye gönderirken; Işığı Beyninde Taşıyanlar, Işık Saçlı Kadınlar, Ayışığı Kadınlar ve Kızlar onun erkenden aramızdan ayrılmasına izin vermezler.
Onun doğa şiirleri son derecede zengin unsurlarla doludur. Ancak bu kadarla yetinelim.
2.
Aşk Şiirleri
Ayhan Hoca ergenlik döneminde muhtemelen hepimiz gibi tek taraflı platonik aşklar yaşamıştır:
“Söz söylemeyin bana
aşktan yana”
…
“siz ölmediniz ki sevgiden
ayrılık nedir bilmezsiniz”
…
“ıslanmazsınız kaldırımlarda benim gibi[7]”
“Kalbim Rehindir Sevdana” başlıklı şiirinde çocukluk ve çobanlık anılarına yaslanan mısralardan sonra :
“Kalbi kırık geceler getirdim sana
Çocukluğunu ıslatan yağmurları
getirdim
Büyüt avuçlarında hasretlerini
Yıllarca sarıp sarmaladığın kalbimi getirdim
Kalbim rehindir sevdana
Kırılmasın[8].”
derken, nasıl hassas bir kalbe sahip olduğunu belirtir, onu sevgilinin kırmamasını ister.
2000 yılında kalp nakli olan Ayhan Hoca bu kez aşkın merkezi olan kalbin,
yeni kalbinin aşk konusundaki konumunu uzun uzun sorgular . “Yalnız Yüreğin Türküsü” şiirinde:
“Hangi düşler böler uykularını ?
Çığlık çığlığa uyanırsın gece yarılarında
Bir gençlikten, bir yaşlılıktan mı
yana ?
Kalbinin esrik coğrafyasında
Gençliğinden kalanları anımsamak
Zor gibi.”
…
“Terkedilmişliğin bilinmez sularında
Eski kalbinden kalanları
Yeni kalbinde yaşatmak
Zor gibi[9].”
dizelerinde yeni kalbine duygusal olarak alışmanın zorluklarını yaşadığını anlatır.
Ödünç Aşk şiirinde de ayni tema yeniden karşımıza çıkar :
“Geliyorum
sana
Yaşamın öte yakasından
Yürüdü sonsuzluğa
-İlk gençlik aşklarım –
Nerede?.. Nasıl ?.. Bilemem?..
Bir acı tramvayı belleğim
Kayboldu adın bile
Kayboldu seni seven kalbimle[10]”
Şiirin sonlarında yine ayni sorgulamayı görürüz :
“Toplasam tüm çiçeklerini baharların
Tutmuyor yerini eski sevdaların
İki bin yılının onaltı eylülünde
Dolanıyorum yaşamın sisli bulutlarında
“Aşkları
da devralır mı”[11]
Ödünç kalple yaşayanlar ?[12]”
Onun en önemli aşk şiiri , sadece hastane ve kalp nakli döneminde değil, hayat boyu ona en büyük desteği veren eşi Cemile Hanım için yazdığı “Ayışığı Kadının Türküsü” başlıklı şiiridir. Şiirde ona duyduğu minneti şöyle anlatır :
Yitik umutlar ellerinde koşar adım
Süngüsüz bir harp meydanıydı bakışların
Tanrısal bir kilit gibi kapalıydı dudakların
Ay’ım,ayışığım, ayışığı kadınım benim
Nasıl yazayım şiirini senin ?[13]”
3.
Toplumsal Şiirler
T. Ayhan Çıkın’ın şiir dünyasında en çok toplumsal şiirler yer alır. O, içinden çıktığı
Cazkırlar’ı, oranın yoksul insanlarını, onların haklarını savunmayı ve onların savaşını vermeyi hayatının en önemli amaçlarından biri yapar.
Ayhan Hoca için insanlar, eskilerin “eşref-i mahlukat” dediği yaratılanların en şereflisidir :
“düşün ki insanlarla yaşanır bu dünya
en yüce ve en kutsal yaratıktır insan[14]”
“O”, insanlığın mutluluğu için bitmeyen bir “Koşu”ya çıkar . O, Mustafa Kemal Atatürk’ün yılmaz bir savaşçısıdır :
“şimdi
sana çok uzak bir ülkede
koştum hep yarınlara
önüme en büyük engellerini çıkardılar düzenin
/yılmadım/[15]”
O zaman zaman köye, köylüye ve onların sorunlarına döner yeniden :
“yanık süt kokulu akşamlarını yaşadınız mı siz
köyün
gerçekler bir kağıt kenarı kadar düz ve pür değil
ılık bir acıyla dönmeğe başlar sığırtmaç akşamleyin[16]”
“Tükeniş” başlıklı şiirinde hayvancılıkla geçinen köylülerin devasız acılarına tercüman olur :
“bir öletlik geldi hayvanlarımıza oğul
geçicezlerimiz, goyuncazlarımız
bir bir serildi yere
ah oğul!.. derelere yığdık
ekmeğimizi
pazardan ne bir ölçek arpa
ne de bir şişe yağ alabiliyok
ot galmadı tarlalarda
hepten acıktık yokluktan[17]”
Şiirin sonunda Ayhan Hoca bitmeyen kavgayı , sınıf çelişkisini etkili dizelerle vurgular: :
“uzaklarda , çoook uzaklarda
büyük kentlerde, patron sofralarında
bir yıllık yiyeceği çobanın
yosma bir akşamın mezesidir[18]”
Sınıf çelişkisini yüreğinde duyan şairin yolunun Nazım’la kesişmemesi mümkün değildir. Bu dönemde Nazım’ın şiirinden gelen esintiler ve etkiler T. Ayhan Çıkın’ın şiirine de yansır :
“sözlüklere yazdım adımı
p
r o l e t e r
p
r o l e t e r
b
e d e n t e r
b e n d e n
t e r
yemesi
senden değil artık burjuvam
benim
yuvam
ve
de özgürlük çiçekleri ellerimde
kokuyor
buram buram[19]”
“Balyoz” adlı şiirinde yine usta şairin etkileri görülür :
“Yumrukluyorum: güm!...gümm!...gümmm!...
Ferhat gibi indiriyorum
balyozumu
/ gecenin göbeğine/
Güneş, doğdu doğacak.[20]”
Ol Hikayat adlı şiirini ise 100.doğum yılında “ustası Nazım’a” ithaf eder. Kimi şiirlerinde ise şiirimizin ustaları Ceyhun Atuf Kansu ve Atilla İlhan’a göndermeler vardır.
Kısacası toplum için yazdığı şiirlerinde biz , T. Ayhan Çıkın’ın önce içinden çıktığı halkın sorunlarına eğildiğini ve gördüğü toplumsal eşitsizliklerin ve sınıf çatışmalarının onu toplumcu dünya görüşüne götürdüğünü söyleyebiliriz.
4.
Vefa
şiirleri
Dostum Ayhan Çıkın’ı en iyi ifade edebilecek sözcük “”Vefa”dır. O, her şeyden
önce vefalı bir dosttur. Sonra, doğduğu topraklara vefalı.
“gün batarken karşı dağlarda
köyüm gelir hep aklıma
biri yalınayak çocuğumun
birinin ellerinde buz
ve en belirgin şekilde dudaklarında
/ sefalet denen kuduz /[21]”
….
“gelir de gelir işte tüm köylülerim
kimisi ağrı eteklerinde yoksul
kimisi menteşe sırtlarında çoban
azığı bir parça ekmek bir kuru soğan[22]”
O ; kendisini keçi çobanlığından üniversitenin saygın profesörlüğüne götüren Cumhuriyet rejimine, Atatürk’e ve devrimlerine yürekten bağlıdır :
“şimdi sana uzak bir
ülkede kumandanım
ücra bir köşesinde ülkenin
bulunan bir heykelinin altında
özgürlüğe
kurtuluşa dair söylediklerini
kutsal bir yemin gibi/ezberledim tek tek/[23]”
Oğlu Tuğhan’ın çok erken ölümü yüreğini en çok dağlayan olaydır. Oğlunun anısına yazdığı “Körfezde Akşam” şiirinde oğluyla yaşadığı bir anıyı paylaşır bizlerle :
“Bir akşam
güneşin batışını seyretmiştik seninle
bir karşıyaka vapurundan,
oysa anılarındır şimdi
körfez rüzgarlarında
/saçlarımı dağıtan/[24]”.
Ayhan Hoca, bildiğiniz gibi, oğlu Tuğhan’ın adını kendi adının önüne ekler : Tuğhan Ayhan Çıkın olur.
O ayrıca sevdiği insanlara da vefa şiirleri yazar : Şimdi Seni Yaşamak[25] şiiri çok sevdiği Prof. Dr. Abdullah Kızılırmak; Ali Rıza Ertan Ya da Ölümün Ekonomi Politiği[26] erken yitirdiğimiz dostum, şair, meslektaşım Ali Rıza Hoca; Uğur Mumcu[27] başlıklı şiiri de hepimizin çok çok sevdiği ve unutamadığı Uğur Mumcu içindir.
Ayhan Hoca’nın yüreği, bence, yaşadığı toplumsal çalkantılar (1960 ihtilali, 12 Mart Muhtırası ,12 Eylül Darbesi) ve ülkenin adım adım Atatürk devrimlerinden ve laik Cumhuriyet ideallerinden ayrılmasından dolayı hastalanır. 2000 yılında artık ölümün eşiğindedir. Güzel bir tesadüf eseri bulunan Cem Canbay’ın yüreği Ayhan Hoca’yı bize bağışlar. Ancak genç bir insanın ölümüyle kendisinin hayatını sürdürebileceği düşüncesi Ayhan Hoca’yı müthiş rahatsız eder ve onun zirve şiirlerinden birini yazmasına yol açar: Ortak Kalpler Türküsü.
“leylaklarda uçuşan kelebekler kadar
suskun ve sessizdir yüreğin
delikanlım
nasıl yazsam şiirini senin?
…
“ sen de beklenen birisin melekler katında”
…
“delikanlım
nasıl bestelesem şarkını senin?”
…
“yeni doğmuş bir bebek gibi
gülümsemelisin dünyaya
delikanlım
nasıl söylesem türkülerini senin?[28]”
Işığı Beyinlerinde Taşıyanların Türküsü, Ayhan Hoca’nın yine zirve şiirlerinden biridir. Şiir bu kez , onun kalp naklini yapan doktorlar için yazılmıştır :
Işıktan elleriyle büyütenler[29]”
diye başlayan şiir, her bendin sonunda tekrarlanan leit-motif tarzı dizelerle sürer :
“Nasıl yazsam şiirlerinizi sizin?
Nasıl
söylesem destanınızı sizin ?
Nasıl
söylesem türkülerinizi sizin ?”
Işık Saçlı Kadınların Türküsü ise kalp nakli ameliyatında görev alan fedakar hemşireler içindir :
“Anadolu’mun çiçek kadınları
Nasıl söylesem türkülerinizi sizin ?
…
“Bir avuç sevgi toplasam seslerinizden
Kalp ağrılarım dağılır gider bakışlarınızda
Bir demet buğday olsam
avuçlarınızda
Buğday tenli başak saçlı kadınlarımız
Avuçlarında umar taşıyan bacılarımız
Nasıl bestelesem şarkılarınızı sizin ?[30]”
Ayışığı Kadının Türküsü ise, daha önce de belirttiğim gibi, hastalıkta sağlıkta her zaman yanında olan saygıdeğer eşi Cemile Hanım içindir :
“Yokluğun bir çığ gibi büyür göz bebeklerimde
Aşkınla gittikçe sonsuzlaşır esaretim
En güzel dizeler sevda sevda dolar içime
Bir yudum su, bir yudum sevgi
-ona bile hasretim-[31]“
Ayhan Hoca’nın en önemli kişilik özelliklerinden biri de geçmişiyle, kendisiyle barışık, yaşama sevinciyle dolu bir insan olmasıdır. Birçok insan geçmişiyle ilgili bazı şeyleri saklar, adeta geçmişinden utanır. Ayhan Hoca ise ,ne çoban olduğunu saklar, ne geçmişteki yoksulluğunu . Bırakın saklamayı, bunları gururla anlatır şiirlerinde ve günlük hayatında.
Sevgili Tuğhan Ayhan Çıkın dostumuza, daha nice güzel şiirleri bizimle paylaşacağı ve dostlarıyla yaşayacağı sağlıklı, mutlu nice yıllar dileyerek konuşmamı sonlandırmak istiyorum.
Hepinize sevgi ve saygılarımla…
12 Kasım 2015
Mavişehir-İzmir
http://blog.radikal.com.tr/siir-deneme-oyku/t-ayhan-cikinin-siiri-uzerine-i-125557 ; http://blog.radikal.com.tr/siir-deneme-oyku/t-ayhan-cikinin-siiri-uzerine-ii-125767
[1] Bu konuşmamda T. Ayhan ÇIKIN’ın “Zaman Çiçeği- 2000” ve “Ortak Kalpler Türküsü -2005” adlı yayınlanmış kitaplarındaki şiirler esas alınmıştır.
[2] 12 Kasım 2012’de Konak Belediyesi-Türkan Saylan Kültür Merkezi’inde “İzmir-Edebiyatta Vefa Grubu”nun “Başka Yürek’le Şiir ve Bilim Yolcusu: T. Ayhan ÇIKIN” etkinliğinde yaptığım konuşma .
[3] Yaşam Sanat Dergisi, Nisan 2014, Adana.
[4] T. Ayhan ÇIKIN, Zaman Çiçeği, E.Ü.Basımevi , Bornova-İzmir, 2000, s. 7.
[5] Zaman Çiçeği, s.52
[6] T. Ayhan ÇIKIN, Ortak Kalpler Türküsü, Papirüs Yayınları, İstanbul, 2005, s. 24.
[7] Zaman Çiçeği, s.57-58
[8] T. Ayhan ÇIKIN, Ortak Kalpler Türküsü, S.25
[9] Ortak Kalpler Türküsü, S.32-33
[10] Ortak Kalpler Türküsü, S.22
[11] Yılmaz Erdoğan. Kayıp Kentin Yakışıklısı, Sel Yayıncılık, 28. Baskı, 2002, İstanbul, s. 41
[12] Ortak Kalpler Türküsü, S.22
[13] Ortak Kalpler Türküsü, S.19
[14] Zaman Çiçeği, s.28
[15] Zaman Çiçeği, s.32
[16], Ortak Kalpler Türküsü, S.67
[17] Ortak Kalpler Türküsü, S. 74
[18] Ortak Kalpler Türküsü, S. 75
[19] Ortak Kalpler Türküsü, S. 43
[20] Ortak Kalpler Türküsü, S. 40
[21] Ortak Kalpler Türküsü, S. 72
[22] Ortak Kalpler Türküsü, S. 73
[23] Zaman Çiçeği, s.32
[24] Zaman Çiçeği, s.72
[25] Zaman Çiçeği, s.77
[26] Zaman Çiçeği, s.75-76
[27] T. Zaman Çiçeği, s.78
[28] Ortak Kalpler Türküsü, S. 12-13
[29] Ortak Kalpler Türküsü, S. 14-15
[30] Ortak Kalpler Türküsü, S. 17-18
[31] Ortak Kalpler Türküsü, S. 19