Şair.
10 Kasım 1966, Adana doğumlu. Çukurova
Üniversitesi Eğitim Fakültesi Yabancı Diller Eğitimi Bölümü Alman Dili Eğitimi
Anabilim Dalında öğrenim gördü. Öğrenim gördüğü Eğitim Fakültesinde İdari İşler Şefi olarak görev yaptı.
Evli ve iki çocuk annesi. Adana Yaşam Sanat Derneği
ve Yazarlar Evi Derneği kurucu üyesi, Yaşam Sanat Dergisi Yazı Kurulu üyesidir.
İlk
şiiri “Bulutun Öğüdü” Söylem
dergisinde, diğerleri Tay, Mavi, Tersakan
Toros, Amanos Yazıları, Turunç, BH Sanat, Çağdaş Yaşam, Kültür Çağlayanı, Maki,
Bağlaç, Tmolos Edebiyat, Yaşam Sanat gibi dergilerde ve birçok antolojide
yer aldı.
Şiirlerinde
hayatın renklerini, kadının iç dünyasını, kırıldıkça yeşeren umutları kadın
duyarlığıyla anlattı.
ESERLERİ (Şiir):
İçimdeki Çığlık Dışımdaki Sessizlik (2008),
Kırılgan Bakışlar (2010),
Sarı Sıcak Deli Mavi (2014),
Avuntu (2016),
Güz Telaşı (2022),
Sepkenler (2022).
KAYNAKÇA:
Muzaffer Yanık/ Bir Şair Bir Kitap (Anafilya. Nisan 2009), Ömer Uluçay / Şahmaran (2010), Cumali Karataş/Demet Duyuler ile Şiir ve
Edebiyat Söyleşisi (Söylem, Temmuz 2010), Sedat Memili - Mehmet Akdoğan /Adana
Ansiklopedisi (2011), Aysel Y. Gökçelik / Kırılgan Bakışlar (Tay- 2011), Yasak Meyve/ Türkiye Şiir Rehberi
(Temmuz-Ağustos 2013), Ferhat İşlek / Adana Şiir Irmağına Kısa Dalışlar (Çağdaş
Yaşam, Eylül 2013), Ömer Uluçay / Çukurova Sarı Sıcak (Tay, Mayıs 2014), Duran Aydın / Giz Değirmeninde Yaldızlanan
“Kırılgan Bakışlar” (Tmolos Edebiyat, Şubat 2015), Ali Ozanemre / Dost
Bahçesinin Gülleri-Gözleri Öpülmüş Yıldız Yağmuru (Yaşam Sanat, Aralık 2015), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar
ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (12. Cilt, 2018), Bilgi Teyidi (17.06.2022).
AKŞAM SEFASI
Akşamın geceye,
sabahın gündüze geçişi gibi sancılı günler
o günler ki günleri kovalarken sensiz
içimde tanımadığım bir korku
bezgin kokusuysa havanın
acı ve ayrılığa dair anların muştucusu
Balkonda ben tedirgin ve üzgün
gözlerimdeki bir parça bulut
sağanak olmasın diye
koşar adım indim bahçeye
dilini pek anlamadığım çiçeklerin koynuna sığındım
Güne küskün çiçeğiyle
yaprakları arasında suskun bekleyen
akşamın alacasında gülümseyip
gecenin karanlığını cıvıl cıvıl renklendiren
ana topraklarımda baba mirası
bir kök akşam sefası
Sanki o da mahzundu sanki o da eksik
ve sandım ki bana
bir dosta sorar gibi
'aradığın nedir? ' dedi
aslında cevabı bilir gibi
Özlemlerimdi açmak istediğim ona
eğildim...dokundum....kokladım usulca
biliyordum anlıyordu beni
yarası ortak her bekleyen gibi
Taa... yüreğimde hissettiğim
bir ürperti bir hışırtı bir koku
akşamın alacasında günün son ışığı
soluğumdan geçip kanıma karışınca
umut oldu umutsuzlukta
mutluluk oldu mutsuzlukta
içimde anlatılması imkansız bir arınma
Esrik bir mutluluk yaşatsa da
dudaklarımda haziran gülümseyişi
her şey gibi gelip geçici
her şey gibi nefes nefese
bilsek de gidenler gelmez
bilsek de sızılar dinmez
çakır keyif dost muhabbetiyle
minnet şefkat karmaşasında
sarılıp öptüğüm
akşamın hüznü özlemin ezası
bütün bunları bir anlık dindiren
bir anlık dinlendiren
baba yadigarı akşam sefası... akşam sefası
Demet Duyuler Doğan
(İçimdeki Çığlık Dışımdaki Sessizlik/ s.10-11)
ANNE
Anne! sesinsiz günlerle
yıkamaktayım yüzümü. tam
yirmi yıldır, cumbasında
gözlerimi eskittim evimizin
dilinde karanfil olan
şarkılar, şimdi gazel biçiminde
dökülmekte avuçlarımın
ıssız vakitlerine
bu dünya hüzün ağartma
konalgası. düşün
kanadığı sunak. ama unutkan
herkes acıma…
bazen sormaktayım gökte
dönenen
kuşların kanadına: -an ne?
anne, bu yanıtsızlık, bu
alıp başını giden kayıtsızlık
mırıltı olamaz anladım,
kulaklarım kuytu kalır anladım!
oraya postacı gelmez,
yazmadan yırtılacak
bu mektup. yine de
söylüyorum ince ve usul:
senden aldıklarımı
serpeceğim yeryüzüne,
sevgi, erdem olur belki
böylelikle…
Demet Duyuler Doğan (Sarı Sıcak Deli Mavi /s.42)
KIRILGAN BAKIŞLARDAN AZADEDİR AŞK
Gözlerinin
baharında
katmerli
açan güllerce
alımlı
çalımlı
çapkın
sevdalıyken
uzun
günlerin kısa gecelerinde
ayaklarım
aylak
ruhum
sokaklarda firari
dilimde
içimden bağıra çağıra
söylediğim
şarkı sendin
Kısa
günlerin uzun gecelerinde
ömrüm
yazken
aşkımı
kışlattın
şimdilerde
sus
bilmez konuşkan ağzın
kırılgan
bakışlarıma bin bahane anlatıp
boşuna
yorulmasın
artık
gözü yaşlı
ve
senden azadedir yüreğim
Daha dün
dikensiz gül dalına konmuş
kuşlar gibi
mutlu
sesini uçuruyordu bir çocuk
babasının omuzunda
duymadınız
Bugün
serçe tedirginliğinde uyuyan annesi
sökülmüş güller görüyor rüyasında
vurulmuş kuşlarla bir
düşüyor kucağına çocuğu
görmediniz
Bir
ülke yağmurlarla siliyor
gözlerindeki utancı
sus olmuş dilleriniz
ne acı
kendinize bile
söylemediniz
Demet Duyuler (Güz Telaşı s.51)
Zaman ağır
akıp
giderken yöremizden
eksiktik
belki
ama güçlü
düşlerimiz
vardı
geçmek
bilmezken günler
uzak
yıllardaydı beklenen
Şimdilerde
zaman
terk etmiş
eski bir sevgili
gün yüzünü
göstermeden
önümüz sıra
hışımla geçip giden
Anlatsam
ömre sığmaz
Demet
Duyuler Doğan ( Avuntu, s.16)
35
Bir
dağ gecesi-
seyreder
dolunayı
ıssız
baraka
36
Eski
bir albüm
hüznün
kuytularında
yürek
sızlatır
Demet
Duyuler ( Sepkenler, s.30)
“KIRILGAN BAKIŞLAR”
AYSEL Y. GÖKÇELİK
“İlkyaz
bir göz kırpığı kadar/olsa da yeter/güzü uzun ömrümde/ben
yanarım/susarım/beklerim”
Bekleyiş,
sarmal bir yay gibi gerilir kadınların ömründe: Baba gülüşüne hasret bir
bekleyiş; pencerelerde gün soldururken gülünü, geceyi aydınlatacak sevgilinin
yüzünü beklemek; gelincik tarlası düşlerle koca evinde beklemek; yorgun
telaşlarda geçen yıllar, yıllara eklendikçe, yarınların daha güzel
olacağını beklemek; ve umutlar ufalandıkça, hayata tutunma dallarını
beklemek…
Bekleyiş
sabırdır kadın ömründe. Sabrını nakış gibi yayar günlerin gergefine… Demet
Duyuler Doğan bu gergeften
seslenir bize:
“Ninnisiz
uykuların/rüyasız gecesinde/yüzümü döndüm kendime/kendimi gördüm
sende//çocukluğumuzda dinlediğimiz/ninniler kadar tanıdık/ve uzaktık onlar
kadar”
“İçimdeki Çığlık Dışımdaki Sessizlik” (şiir,
2008) kitabının ardından “Kırılgan
Bakışlar” la kadının “bekleyişlere gebe yalnızlıklar*”ını , bekleyişin
içindeki yürek burkulmalarını, acılardan sevinç yaratmayı ve her şeye karşın
“kırılgan bakışlar”la gülmeyi ; “haydi
şiir/çığırtkan yalnızlıkta/dostmuş gibi görünen ölümün/ayartıcı tuzağına
düşmeden/uzat elini” diyerek şiirin o imgesel gücüne dayanarak yaşam sevincine
dönüşüyor dizeler.
“Şiirin
cinsiyeti”, “şairin cinsiyeti”
tartışmalarına yeni bir boyut getirmeyeceğim ama ”kadın duyarlığı” deyimini
kullanmaktan da çekinmeyeceğim. Demet
Duyuler Doğan’ ın“Kırılgan Bakışlar” ı kadının iç dünyasını, binlerce
yıllık yalnızlığını, can kırıklarını, kırıldıkça yeşeren umutları kadın
duyarlığıyla anlatıyor:
“ömrümün
yolunda an/şimdi alacakaranlık/yüreğimde sarı bir sıkıntı/kızıl bir isyan
dilimde/selam sana/hayatımın külhanbeyi yalnızlık”
Acılara dayanıklıdır yürek. Kırılıp örselense
de sevmekten vazgeçmez asla:
“dokunurken
nisan öpmeleri yanağıma/sevinci ezber eden aklım/unuttuğum şarkıları dilime
düşürür/ne kadar eski olsa da şarkılar/ben hala/gençliğimin/deli akan
günlerindeyim”
Ve
şarkısını sürdürür yürek:
“ne denizin mavisi/ne de çimenin yeşili
değildi/bakışlarındaki umuttu/anlatmak istediği/anlamadı hiç kimse”
“Yüreği
karanlık olanlar/güneşin pırıltısını/ayın halesini fark edemez/kulağı sağır
olanlar/sevda şarkısını/aşkın çağrısını duyamaz”
Oysa
duyulsa yürek şarkısının ezgileri:” birbirlerinin eprimiş ruhuna/teyelleyerek
ipekten sözcükleri/yeniden dokuyacaklardı aşkı/kanaviçede gül sarması”
Kadın
kırılgan bakışlarda gizler çekilen acıları. Ağlarken içi, şen kahkahalar atar.
Sel olup akarken yaşı, sevinçten ağladığını söyler. Ve maskelerle dolaşması
ikiyüzlülükten değildir, sevdiklerine acı çektirmemesindendir: “umudun güz durağında/direnci
övünçleyen/bahar düşkünü yüreğim/üşüyüp ürperse de/kara kehanet yüklü
söylencelere/ inanıyorum/gülen günlerim de olacak benim.”
İnanıyorum,
herkesin gülen günleri olacak. Yüreğine sağlık Demet Duyuler Doğan:
“Yüreksizler
ıslık çalarken zamana/biz aşka yazgılı içimizdeki korla/koştuk düşlerimizin
peşinden/sanki bizim için yaratılmıştı dünya/”
KIRILGAN BAKIŞLAR/ŞİİR/KARAHAN YAYINLARI/
*A. Gökçelik
Ali OZANEMRE
GÖZLERİ ÖPÜLMÜŞ YILDIZ
YAĞMURU
Önce,
“İçimdeki Çığlık Dışımdaki Sessizlik”(2008);
sonra, “Kırılgan Bakışlar” (2010)… “Sarı Sıcak Deli Mavi” (2013)([i]) üçüncüsü.
Bunlar
Demet Duyuler Doğan’ın şiir kitapları.
Bu
kitapların adlarına bakarak bile, şairin şiirde duruşu hakkında bir yargıya
varılabilir diye düşünüyorum. Örneğin ilk kitabın adıyla, “görünüşüm
sessizcedir; siz o durağan halime bakmayın, içimde kıyametler kopar benim;
duyulmaz çığlıklarım vardır” demek istiyor sanki. Kitap adı olmaya daha yakın
düşmüşe benzeyen ikincisine bakalım; onda da “benim şiirlerim birer bakıştır,
aman dikkat edile, alabildiğine kırılgandır ha” uyarısında bulunulmuş gibi
geliyor bana. Bu yazıda kısa bir tanıtısını yapmaya çalışacağım üçüncü
kitabında Demet Duyuler Doğan sanki ilk iki kitabı adından sezilen bireysel
benliğini sıyırmış, Çukurova’nın (Adana’nın) sarı sıcağını, elini uzatsan
tutabilirsin duygusu veren mavi göğünü öne çıkarmış gibi. 3. kitabın adı, ilk
ikisine göre ayrıksı bir duyum çağrıştırıyorsa daşairin şiirde duruşu bu 3.
kitapta da öncekilere benzeraslında . Yine görünüşçe sakin ama içinde çığlık;
yine temiz bakışlarında kırılganlığın izleri… Ayrıca doğaya, insana,özellikle
çocuğa ve çocukluğa duyulan sevgi; haksızlığa başkaldırı, aşk, ayrılık…
Değinmezsem
eksik kalır bir durum: D. Duyuler Doğan, şiir biçimselliğinde ortaya koyduğu
ürünlerinde şiire giderek daha çok yaklaşmıştır. Aynı durumu şöyle söylemek de
olanaklı: Onun bir sonraki ürünü, şiirsellikte bir öncekini aşmış, böylece daha
çok şiir olmuştur.
“İnsan
sevgisi” dedim. Varsa da kötü yanı öne çıkmamış, çıkarılmamış Anadolu
kadını-kızı, yiğidi; aşk içinde alın teriyle saygınlığı hak etmiş insanlara
duyulan beklentisiz sevgi. Şair onlara bir anne, bir abla, bir kardeş
sevecenliğiyle yaklaşır, şiirine nakış eder onları. Bunu hem;
Her Elif’in saçı ipek
ibrişim
her yiğidin yan bakışı
turaç edalı
her yüreğin bir yanı
Karacaoğlan (Her Yanım Memleket, s.1)
dizelerinde,
hem de;
Kimi kınalı belik
yiğit yürek kimi
aşk içinde öyle güzel
alın terinde saygın her
biri (Irgat Kadınlar, s.18)
dizelerinde
görebiliriz.
Hemen
hemen her şairde görülebileceği gibi Demet Duyuler Doğan’da da görülen bu işe,
emeğe, ama ille de insana karşı duyulan sevgi gibi, yine birçok şairde görülebilir
bireysel duyuşlar, hüzünler, arzular, anılara özlem Doğan’ın şiirlerinde de
görülür; belki biraz kadın duyarlığı öne çıkmış, biraz kendi yüreğindeki hüznün
özgünlüğü içinde. Örneğin aşağıdaki alıntılardan ilkinde çocukluğunun,
gençliğinin tanığı bir yer, Kozan ilçesinden yukarıda, ovanın Kozan dağlarıyla
buluştuğu mesire yeri Dağılcak onu kimbilir nelere, nerelere götürmüş ve;
anılar suların sırtında
hüzün
gitsem iz bırakmadan
kalacaksınız (Dağarcığım Dağılcak, s.6)
dizelerini
dizdirmiştir. Onun duygu dünyasına belki girerim diye seçtiğim aşağıdaki
alıntıda geçen “suyu akmayan çeşme” ne olabilir diye düşünüyorum. Şair, o
akmayan çeşmeden içtiğini söylüyor. Gereksinim varsa bir çeşmeden içilen su,
kederli olmasa gerek. Ama ne oluyorsa böylesi bir durumda şairin yüreğinde “bir
çiçek” açıyor. Sonraki alıntıdan anlaşılıyor ki “keşkeler” söz konusu. O
“keşkeler”den sıyrılıp onları öteleme isteğini dile getiriyor, onun istediği
doğayla birlikte her varlığı “şefkatle” kucaklamayı, günü minnetle öpen yüreğinden
umut yüklü dizelerle şiirler üretmeyi arzuluyor:
Kederli ama içten
akmayan suyundan içerim
çeşmenin
varoluşum kadar gerçek
bir çiçek açar yüreğimde
(Kime Ne, s.40)
Doğa şefkatle
kucaklarken her varlığı
günü minnetle öpen
yüreğim
katılmadankeşkelere
dizeleri umut yüklü
şiirler sunmalı (Park,
s.11)
Günlük
yaşamdaki ilişkilerinde de sıcak, sevecen tavırlarıyla bildiğimiz Demet Duyuler
Doğan, o çocuksu kişiliğini kimi şiirlerinde de sergilemiş. “oh canıma değsin işte” (Çizgi, s 15)dizesi,
bunun en tipik örneği. Aşağıdaki alıntıda görünüşteki sözün yönü salıncaktaki
bir çocuğu yönelmiş gibi olsa da bence o salıncaktaki
çocuk, şairin kendisinden başkası değil ya da en azından öncelikle kendisi.
Böyle olunca “zaman hızlı / yavaş ol” diye uyardığı da kendisi; seslenişi kendi
çocukluğuna:
Heeey
neşesi bulutlar öpen
eteğine rüzgâr
gözlerine sevinçler
dolan çocuk
zaman hızlı
yavaş ol (Salıncaktaki
Çocuk, s.51)
Demet
Duyuler Doğan’ın şiirlerinde herhangi bir siyasi çizginin kokusunu değil ama
kılınç keskinliğinde eleştiriler de görülür. Hangi inançtan, hangi siyasi
görüşten olursa olsun bir insan “yoz”sa, “yoz çağın yorgunu”ysa suçludur ona
göre. O, kentlerin sıkışık, bencil, kirli çeperi içindedir; yalnızca kendini
dinler. Salt bu nedenle bile suçludur o. Çağın getirdikleri karşısında teslim
olmuş, halkın sorunlarından uzak, bir kendini düşünür; ne doğa, ne insan
sevgisi… Böyle biri suçlu değilse ne?
yoz çağın yorgun kişisi
suçlusun
kent bulaşığı
gürültülerde
yalnızca kendini
dinlemekten (Detay, s.41)
Böyle
kesip atan biri tavrını gösterdiği yerden üç dört sayfa öncesindeyse şöyle bir
dize vardır:
yeter ki / uzatma ömrünü
korkunun (İçsel Sızılar, s.37)
Burada,
günden ve gelecekten umut kesilmediği, korku gibi insana özgü bir acılığın
sürüp gitmeyeceği vurgusu var; yeter ki korkuyu giyinmiş kalmayalım, yeter ki
olumsuzluklar karşısında biraz yüreklilik de gösterebilelim.
“Alımlı çıtlıklar tanık
/ dostlar aşka yakın” (Hayat Avlusunda Bir Gece, s.20) diyen şair, genel
anlamda sevgiden öte aşkı da döne döne işlemiş. Belki de ne çok çiğnenirse
çiğnensin hiç eskimeyen, eprimeyen bir duygudur insanda aşk tema’sı. Yaşamda
yolumuzu kesen bunca kötülük, bunca acıtıcı durumlara karşın aldığımız nefeste
cenneti yaşıyorsak belki de bunu, aşka olan azalmaz tutkumuza borçluyuz.
Düşünüyorum; acaba aşağıdaki dizeleri şair birine mi, bizi mi, yoksa kendisine
mi söylemekte:
sen şarkını söyle
elbet çiçek açacak iğde
dalları (Yasta İğde Ağacı, s.31)
Belki
de söz okunun yönü üçlemeli…
Aşağıdaki
alıntıda söz okunun gittiği bir yer var; doğrudan şairin kendisi, kendi
benliği. Sanki söz konusu anılar kendi anıları, bahçe kendi gizli bahçesi ve o
gizli bahçede anıların adını mırıldandığı bir kişi, tek kişi, şairin kendisinin
bildiği biri var. Şairin yaralanmışlığı ölçüsünde o da yaralı. Bu, biliniyor.
Ancak onun yaraları, şairin içine ağmakta; de kisu başında bir servi söğüdün
dallarının suya ağdığı:
Anılar dans eder gizli
bahçemde
mırıldanır adını
…
içime ağar yaraların
(Yürek Atışlarımda Gizli Adın, s.43)
Bir
şeyi apaçık söylerken de imgeli söyleyişten pek uzak düşmeyen Demet
Duyuler Doğan, sözlük diplerinden sözcük
avcılığına hiç yüz vermemiş bir şairdir. O, ne söyleyecekse dilindeki güzel
Türkçe’yle yetinir; duyduğunu, duyumsadığını günlük sözcüklerle kurar. Kalemi
eline aldığında ya da klavyenin tuşlarına dokunurken “şair” kesilmez. Büyük
şairlerde de öyle değil mi?(Edip Cansever’in “Mendilimde Kan Sesleri”şiiri var
aklımda.):
“Dindirilmiş coşkularla
/ öykülerinde ağlamak var (Deli Yanım Seyhan, s.44)
ya da;
“Ayrılık da varmış ölüm
kadar” (Göğe Verdim Kendimi, s.46)
dizelerini
bu söylediklerime örnek diye gösterebilirim.
Doğayı,
doğadaki insanı, insandaki yaşama tutkusunu ve aşkın kendisini.. çıkar
beklentisi olmadan kucaklayan şair, bütün yazdıklarında olduğunca aşağıdaki
örnek alıntıda da gösteriyor ki o, aydın biridir. Cumhuriyet ve Atatürk
sevgisiyle donanımlı bir yurtsever olmanın ötesinde, diyebilirim ki kendisini
hiçbir tabuyla örtmemiştir. Durum bu olunca sevdiğine, özlediğine “gel” der;
ona “aslan kadehinden” sunmak, onu doya doya öpmek isteğini dile getirir. Her
seven, arzulayan birey gibi aşkını “biz haliyle” yaşamak ister, bu isteğini
şiir diline döker. O zaman biz de ıslanırız gözlerinden öpülmüş yıldız
yağmurlarında:
Gel/sen
bir yudum alsan
kadehimden
aşkın biz halinde
yağmurları gözlerinden
bir öpsen
kim bilir
kaç yıldız düşer
sevincimden (Dul Sızı, s.55)
([email protected] -Ekim2015
“İÇİMDEKİ ÇIĞLIK DIŞIMDAKİ SESSİZLİK” (*)
Ali Taş /Yeni Adana Gazetesi
“Şimdi güz yüklü yaşamdan
şiir yeşertili
duygularla
uzanıp bakınsak da
gül yansımalı sevda
aynasına
karanlığa asılmış bir
umutla
aşk kalmış dilimizin ucunda”
(s.75)
“İçimdeki
Çığlık Dışımdaki Sessizlik” bütünsel bir çalışma düşüncesiyle uzun süredir
bekleyen şiir kitaplarından biri. “…/resimlerim kırmızı renkte/kelimelerim
vahşice olsun/…(s.6) söylemiyle şiir yoluna koyulan Demet Duyuler Doğan’ın ilk
şiir kitabı. Ama artık, yalnız olmayan
bir şiir kitabı. “Su derin uykularda/ay susuz kuyularda/…”(s.1) yalın ve duru dizelerle şiirini aralayan
Duyuler Doğan; şiirine taşırken “…/içinde pürneşe düşen yola/dilinde buselik
makamından bir beste(nin)/…”(s.28) gibi ezgisel bir içselliği yaşarken, “Bir
bahar yeli okşarken tenimi/iki kuş resitali arasından/yükselerek gizlice
bulutlara/gökten bir avuç mavi çaldım” (s.59) şiirin olurluğuna özgü bir
çocuksu ve duygusal hafifliğin duyumsamasını da içsel atmosferinin katmanlarında
bulur.
“Çocukluğunu yaşamamış bir şair
yasına
yaslandığı gecenin
azaltmak
için elemini bir kadife esintinin ardına takılıp
bez bebeklerinin saçını sıvazlamaya gidecekti”
“Görebildiğim kadar duyarım belki/sessizlikten
çürüyen dilinde/sevdanın can verişini”(s.59) dizeleri ise kitabın sevgi
izleğinden tınısal göndermeler yaparken; “…/bir belânın üstünü örter gibi/düşe
dalgınken yüreğim/mavi künyemi yalnızca sen sil/eğil yalnızlığım eğil”(s.6)
gibi kahırlı yoksunluğun burukluğunu yer yer düşsel bir tutunuşla umutlu bir
hale getirir.
“Soluğuna tutunup düşlerimin
dudaklarımdaki ilkyaz
gülümsemesiyle
sana geldim şiirlerimin
imgesi
başımı yasladım göğsüne
hoyrat dillerde
örselenmiş yüreğim
kalbinin atışıyla
sağalsın diye” (s.40)
Demet
Duyuler, “…/gök çatı yıldız kaydırmış yer altında beklemekteydi”(s.8) gibi mitsel/geleneksel/folklorik değiniyle vurguladığı
hüznünü, “…/hiçbir yerde kaydı bulunamadı ama/babam kırk yıl önce yazmış/sessiz
nehrin çağlayan sularına adımı” (s.77) değinisi ile de, dizelerdeki yerini
belirler.
“Tutkular oynaşırken
bakışlarımızın tan
ağartısında
yarı uyanık yarı uykulu
aşkla
süslendik en sevdiğimiz
baharlarda
yüreğimiz çiçek çiçek
avucumuzda” (s.75)
Demet Duyuler Doğan “Aklımın
titreyişleri arasında giyinip gölgeyi” (s.78) dizesi ise, şiir potasında
eriyecek olan şiirsel yönelimin görsel yanından olumlu haber verir.
“Sabır/kendini yiyen kahır/bağrından iç alınırken/…” (s.1) gibi imgeselliğini
ise “…/durduk yere hayatıma düşen acı gibi kanattı yine kabuk bağlayan
kederimi”(s.79) gibi, şiirinin başat izleğindeki ‘çığlıkla’ bir yakınma olarak
netleştirirken, “…/akşamın alacasında günün son ışığı/soluğumdan geçip kanıma
karışınca/…” (s.12) gibi kaygısal bir hale dönüşür. Dizeleriyle umut veren
Demet Duyuler Doğan’ın gelecekteki şiirlerinde “İmgelerin Hasadı”ndan (s.8) payına düşen şiirsellikle şiir yolundaki yürüyüşünü sürdürdüğünü
göreceğiz.
“gökyüzündeyse iki imgem
biri çırptıkça
kanatlarını umut büyüten
biri sevda şarkısını
gönlüme sesleyip
sana özlemim taştıkça
gülümseyen
ama tek yüreğim
içini seninle
süslediğim” (s.43)
*(İçimdeki Çığlık
Dışımdaki Sessizlik/Karahan Kitabevi/Ekim 2008/86 sayfa)
“KIRILGAN BAKIŞLAR”
ALİ TAŞ / Yeni Adana
Gazetesi
“Kırılgan Bakışlar”ın, ”bağıra çağıra içine susulan” “İçimdeki Çığlık Dışımdaki Sessizlik”in
sürdürümündeki en başat içerik izleğinin ‘çığlık’ sözcüğü çevresinde
kümelendiği söylenebilir… “bin çığlıklı ilençin” güdümündeki “şiirin çığırtkan
yalnızlığında tarazlanan acılar ile büyüttüğü ıstırabıyla” tek istikametli
“hüzünistan”a yol aldığı görülür… “yorgun
özleyişlerin/se(s)nsizliğin uğuldayan çilesinde/kederli gölgelerinde büyüme”
koşutluğundaki “sırılsıklam serzeniş”, “hükmün çılgınlığında” olan bir
duyarlılığın “çığlığını
dolar şirret bir arzuyla”. “sessizce geçse de hayat/sen hayattan
sessizce geçme.” gibi bir görüş açısıyla şiire yaslanan izleksel eğilim,
“tümcelerinin suskun çığlığındaki” haykırışıyla, “köz
sessizliğindeki deliren dilin/ çığlığını duyurur dizelere.
“böylece erişsin
evrensel gize
yazdıkların şiirse
eğer…”
“Umutlar ufalandıkça/acı
sarı çığlıklara dolanma nedenselliğinin “büyüttüğü kederli gölgelerin” dirençle “uğurladığı
karamsar hislerin/ardından” ve “bulutlar derbeder”… “martı kanadına gizlediği düşlerinin/göz göre
göre yitip gidişine” yazılan “hicranlı öykünün” “keder ve yağmur
yüklü bulutlarını” “karalar giyinmiş bir beden”in üstüne boşaltır…
“acısı aşina hatıralar”ın burukluğu“,
bir muştuluk yer göster/onulmaz yarasını hazine sayana” naifliğiyle “Şiirden
medet uman” bir söyleme dönüşür. “dumanı tüterken avucunda
aşkın”(dan) “artık gözü yaşlı/ve senden azadedir yüreğim” hiçliğine
dönüşen tavır; “bütün mevsimlerin katili/aşk/bir
dirhem ayrılığı yenemedi (s.20) dizelerinin ardındaki “güdük kalan”
hayıflanmayı, bu bağlamdaki dizelerle şiirsel bir anlam kazanan sonuca taşır.
“bütün aşklar ve bütün aşklara ağlayanlar
aslında kendi firakına ağlar (s.10)
FOLKLOR
VE ŞİİR
Doğan
şiirindeki içerik, kendi içindeki dönüşümüyle evrimsellik geçirirken folklorik
bir ivme de kazanır. Yerel/otantik/folklorik bir kuşatmanın sınırlarını çizdiği
bu Çukurova/Anadolu kaynaklı yöresellik “Kırılgan Bakışların” başat bir izleği
sayılır. “Ninnisiz uykuların/rüyasız gecesinde/yüzümü döndüm kendime/kendimi
gördüm sende” dizelerinin de yer aldığı “Ninninin Ölümü” (s.40) şiiri, kendi iç
döngüsünün dışında, ‘eğitim/çocuk vurgulamasıyla da yitik bir nostaljik önem
özelliğindedir. Bu koşuttaki, Doğan’ın kendine özgü yaratımında en önemli payı
olan folklorik değerin bir kolu olan, çocukların ruhsal ve düşsel dünyasına
olumlu katkıları bulunan ninnilerin zaman ve teknolojiye yenilerek yok olmasına
gönderme de yaptığı algılanabilir. Önemli bir toplumsal/folklorik değer olarak
simgesellik kazanan ninnilerin soyutsal ölümü çağrıştırıcı bir vurgulama
taşıması gibi ayrı ve özel bir anlam taşıması kuşkusuz yadsınamayan bir
gerçektir.
Mitolojik
bir anımsatmanın “efsun”lu gizemindeki “kara kehanet yüklü söylenceler”de
“ağlak, azık, heybe, hoyrat, mihnet,
minnet, sahi, zılgıt, göz nuru, çoban
yıldızı ve beriki-öteki şehir, ” gibi folklorik değerli sözcükler çokca bulunabilir.
“sabrın alevindeydi
tevek altında koruk
yüreğim bağ
evinde (s.54)
“ol
balıklar ki umman içinde/ummanı bilmemekte” gibi Yunuslama göndermenin de
alanını genişlettiği taşra değinili folklor, “güneşten damıtılmış kristal ışıltılı/pembe
çiçekli entarili” dizelerle şiirin el verdiği bir noktaya taşınırken,
sözdizimine özgü bir şiirsellikle “eprimeyi teyelleyerek”, köylü genç kızların
“çeyiz sandığının naftalinli dibinden de” nostaljik bir güzellik yansıtır.
“Birbirlerinin eprimiş ruhuna
teyelleyerek ipekten
sözcükleri
yeniden dokuyacaklardı
aşkı
sanki kanaviçede gül
sarması (s.38)
“bilirsin yalnızlık yaması örtmez aşkın
yanıklarını/yaslan maviye bir türküye dönüştürlüğü” yalanlayarak; “hayatımın
külhanbeyi yalnızlığı” Adanalıya özgü bir çağrışımla selâmlayan Duyuler;
halkbilimin geleneksellik taşıyan yanıyla da, sılasından ayrılanların ardından
dökülen tas tas sularla ilginç bir romantik yakınlık kurarak, tinsel bir pay
duyumsatan şiirin gücünü folklorda sınar.
“Gelişlerine
gülüşler serilenlere
tinsel bir törendir
gidişlerinin ardından
sicim sicim dökülen sular.” (S.43)
Demet Duyuler şiirindeki dil olgusunun temel
noktası olan tümce yapısına gelince… “halis munis”, “alımlı çalımlı”, gönlünde giz/elinde köz”,
“hüzün çoğaltan sevinç eksilten”, küçük ayrıntılar, büyük yokluklar”gibi söylem
pekiştirmeleri ve zıt değinilerde bulunurken; “Aciz/im, Dert/im, İç/im, Bekle(t)me” gibi çoğaltıcı anlam
kırılmalarıyla; “güdük kalır” ve “dereyi görmeden paçayı sıvamak” gibi deyim ve
atasözünü taşıdığı şiirini folklorik anlamda güçlendirdiği görülür. “aciz, aşina,
azade, azık, arzu, beriki, bezemek, deva, deva, devşirmek,
dirhem, dünya, efsun, ehl-i keyf, eprimek, fasıl, ferah, güfte, göz nûru, hale,
hatıra, hayat, har, helâl, heybe, hezeyan, hışım, hicran,
huşu, hüsn-ü aşk, ıstırap, ihbar, kadim,
katre, kelam, kem, lâl, mahşer,
mecaz, mihnet, nûr, pür-i hal, secde, serzeniş, şavk, şehir, şerbet, şirret, sükut, şuh, taraz, tevek, tevekkül, tutku, ufalanma, umman, vedâ,
vuslat ve yâr” gibi eski sözcüklerle
“andaç, bilinç, dingin, direnç, düş, evren, erinç, ezgi, giz, gönenç,
hüzün, ilenç, im, muştu, özgüven, söylence, tını, tinsel, tümce, yanılsama, yitik, yönelme, yürürlük…” gibi
sayısız örnekleri görülen yeni ve öz Türkçe sözcükleri şiire özgü bir yaratımla
sentezleyip, örtüştürür. “Kederle/hüznü,
düş ile rüyâyı; arzu ile tutkuyu şiirinin dokusunda buluşturup, eski
sözcüklerle yer yer dizelerini kurarken, şiirde ritm, ahenk gibi şiirselliğe uzanan iç
müzik etkili sözdizimi kaygısını da göz ardı etmediği görülür. Eski
sözcükler deyince tabii şunu da hemen vurgulamak gerekir ki, olabildiğince yeni
sözcükler kullanmalıyız. Duyuler’in de poetik ve bakış açısı olarak bu
duyarlılığı taşıdığı görülüyor. Fakat, gerek sözdizimi disipliniyle erişilen
anlam derinliği ve şiirsellik, gerekse içeriğin beslendiği folklor/gelenek gibi
toplumsal ve kültürel kavram, halk dilinin şiirdeki yerini koruyan bir
duyarlılık sağlar. Buna, Folklor ve
müzik kaynaklı yer yer ‘değişmezlik’ özelliği taşıyan “Acem-aşiran”, “fasıl”,
hüzzam, “davudi”, hüsn-ü aşk gibi sözcüklerle, “ehl-i keyif hali yıldızlarda”,
“Yüreğim ayın fısıltısıyla pür-i hal.” gibi imgeselliklere, kurduğu şiirinde
yer verir.
PASTORAL
ŞİİRİN RENKLERİ
Doğan
şiirinin temel izleklerden biri de pastoral eğilimdir kuşkusuz. Renklere uzayan
bu çizgi, “çiçek seliyle”, “bahar
düşkünü yüreğin” gösterdiği dizelerdir.
Renklerle de seslenen pastorallıkta, “gün doğumundan devşirilen
renklerin” “eylül hazanı yorgunluklarıyla” “yürekleri maviliklere yükseltme”
çabasında olduğu gözden kaçmaz. “sabaha çevirelim yakamozsuz karanlığı” der,
yıldızlardan yapalım çatısını”/…/kapısını ay ışığıyla açalım/…/sevdamız yolunu
oradan bulsun”… Bulsun der ve bulur da zaten: “Mor mavilerini sürünüp batarken gün/yorgun özleyişler/…/ kederli gölgeler
büyütürken”, “mavi dilden/bir evren kurabilirdim” dileği bir anlamda
gerçekleşir. “sabrın sesine” eş “yağmur yüklü bulutları” taşıyan
“kıyısız/dolunay bakışlar” şiir duyumsatmasını iletmeye yeter.
“Maviler karalar içinde
karalar kızılın koynunda
kudretini kızıldan alan mor
fısıltılar yayar zamanın aynasında” (s.48)
Demet Duyuler şiirindeki pastorallığın temelinde ise
renkler vardır. Renkler içerisinde ise simgesellik taşıyan mavi baskın çıkar…
Mavi umuttur, tutkudur, yaşama sevincidir..“mavi dil”, “mavi el”, mavi
derinlik” ve “Mor mavi” ozanın kendine
özgü bakış açısındaki ezgisellikle “maviye yaslanan bir türküye dönüşür…” “Mor
mavilerini sürünüp batarken gün”: “Ay/fısıltısı ışığında saklı” gizemlilikteyken,
“rüzgâr
dans ediyorken dalgalarla/ an da kalmak geçer içinden.
“uyumaz sızım
konuşturur acısını
haykırırcasına
suskun söylencelerde
ah çekerek eksilen
düşlerimin”(s.13)
ŞARKI - MÜZİK – İMGE
Makam
seyrindeki transpoze vurgusunu anımsatsa da, aslında bir türsel uyarlamaya daha
yakın olan dönüşüm türküden şarkıyadır… Acem-aşiran’dan hüzzama, çığlığı müziğin tınısında, klâsik ezgilerin
makamlarında duyumsanan fasıllar, “bağıra çağıra içine susulan” anlarda “sevinci ezber eden aklın/unutulan
şarkılarını dile düşürür…” “bülbül şakımasından/gül goncasından derlenen
sözcüklerle” güfteleri yazılan, “lirik öpüşlerin bezediği”, “iç ferahlatan
notalarla -gönülleri şad eden- bir aşk
düşürür her notaya”. Bu noktada, “ruhum sokaklarda firari/dilimde
içimden bağıra çağıra/söylediğim şarkı sendin” dizeleri de yerini bulur; “yerle gök arasında şarkılar sevenlikle/
çokça şarkılar söylenir hüzünlü kıvrak/ölümden ağır, ayrılığa dair
Şarkı-müzik
yelpazesi nostaljik anımsamalı “taş plaklarda Hamiyet Yüceses’ten “Makber”i
dinletirken, “umudun tende açan gül pembesindeki/Vivaldi’nin dört mevsimiyle de
dize dize alkışlarken aşkı” Türk Müziği’nden, Rodrigo’nun gitar konçertosuna
uzanan bir Klâsik Batı Müziği evrenselliğinde seyreder.
“Hüzün
solutan güzün
gitarları çalıyorsa
yapayalnız akşamlarında
Rodrigo’nun gitar
konçertosuna
kulaklarını tıka”
“öylesine gördüm” değinisiyle duygusallığını bir
hiçliğin gel/gitliğine bırakırken de “gecelerin koynunda/görüşmeyeli nasılsın” gibi bir hal, hatır
sormaların eşiğine getirir dilindekini Doğan. “derinlik sarhoşluğuyla/benliğini
içine alan” “yürürlükteki yaşam duygusunun” başı çektiği Duyuler Doğan şiirinde
imgelerden de söz etmek gerekir. “yarası
saklı”, “ihbar eden gözler”, “sabrın sesi”
“Katran damıtan gecelerde” “umudun secdesine eğilen” soyut imgelemlerdeki bir
yaşam ve inanç birliği tutkusuyla şairane seyrini sürdüren Demet Duyuler Doğan;
“Tüm korkuların dilsizken/…/ gözbebeğime el bombalı bulutlar dizdim” örneği,
imge avcılığının ürününden öte, şiirselliğe aykırı düşmeyen kararlı ve yerini bulan ölçütteki özgün
imgeleriyle de şiirinin yolunu açan, “tümcelerinin suskun çığlığının” sesini
şiiriyle duyurmayı başarır.
“Bir
adım ötede
aşkın
şafağı
lâl
alazı tükenmeyen
dingin suyun derinliğinde
*(Kırılgan
Bakışlar/Karahan Kitabevi/ Kasım 2010/64 sayfa)
Okuma
serüveni, yazama serüvenine koşut yürüyen bir süreçtir. Bu, özellikle kendi
şiir ve/ya öykü tarlasına tohum atacak kalem erbabı için geçerli. Yorum,
kabulleniş yadsınamaz herhalde. Okuma etkinliği, tıpkı yazı etkinliği gibi
yalnızlıkta gerçekleşir. O nedenle, bireyin kendi yazı verimine eklemlenecek
okuma uğraşı önem arz eder. Çünkü her yeni okuma, ele alınan şiir kitabı, öykü
kitabı, yazı kişisinin yaratım aracıdır. Adandığı yolda, birikime katkı sunar.
Bundan kuşku duyan şair, yazar, okur yoktur herhalde. Yazarlık yolculuğunda
okurluk, yaratımcı kişinin arayış çilesine anlam katar. Şiiri, özellikle şiiri
uğruna var olma gailesine bulanmış kişi için söylenebilir bu... Sonuçta yaşam,
bir kereliktir, biriciktir ama yeri, zamanı, koşulu ne gösterirse göstersin,
yazan, çağını, çağdaşını ve o minvalde kendini anlatacaktır. Kendindeki çağ
atmosferini, gördüğü, gözlemlediği insanı konuk eder eserine. Kaleminin,
klâvyesinin iz sürdüğü istikamet, imge arayan göz merceğinin ana ekseni olur
öylelikle... Kendinde biriktirdiği, izlek belleğine nakşettiği insan yüzlerini,
şiirine/ yazısına aksettirir. Bu kapsamda, yazı ile yaşam çizgisi örtüşmüş
şairlerden birisi de Demet Duyuler Doğan'dır, ki işbu satırların öznesi
olmuştur. Hayat, duyumsandığı ölçüde imgesini düşürür çünkü anılar, anlar
silsilesinin sayfalarına. Orada; “bin kargış bir çığlıkla/ göğsümde atar
rüzgârın nabzı” diyerek, endişeye karşı bilinçte tutar şiir kişisini.
Sanatların anası şiir, doğanın özüne ulaşır, insan evlâdının ruhuna zerk
ederken iksirini. Büyülü görüntüleri hayal diye bellemede ve söze dökmede
aracıdır somut gerçekliği. Okuyanı çeker poetika çavlanına...
Adana,
Kozan düzlüğünden ve yamaçlarından esinitiler taşıyan Demet Duyuler Doğan'ın
Sarı Sıcak Deli Mavi (Karahan Yayınevi, Adana, 2013) kitabındaki “çocukluğumun
uygarlığını/ ezberimdeki gülüşümle gezdireyim” dizesinden yola çıkarak, hayatı
yorumlamak, incelemek olanaklıdır. Her yeni okuma, yepyeni serüven, deneyim,
algılama kapıları açar kişinin ufkunda derken, kastedilen de odur: Okuma zamanı
da yazma zamanı gibi insanı, yerini, derdini ve umudunu içerir zira... Yerel
izleri, yüzleri ve nefesleri izlek edinmiştir anlatıcı şiir kişisi; “Hırçınlığı
sevdasıyla mayalı/ Seyhan'ın yıllarla demlenmiş suları” derken. Yalın söylemle
nahif haller ve hareketler çizilmiş... Dili, kalemi aktığınca, Çukurova'yı,
Torosları ve Akdenizi katmış dizelere... Sözcüklerin iksirine kapılmışlığı,
İçimdeki Çığlık Dışımdaki Sessizlik (2008) ve Kırılgan Bakışlar (2010)
kitaplarından beriye, yaşantıyla yoğrulmuş denebilir aynı nedenle. Şiirini,
Toroslar'ın eteğindeki Adana'da kurduğunu belgelemekte Demet Duyuler Doğan.
Eylemini sessiz sedasız sürdürmüş. Şiir mesaisini Çukurova atmosferiyle
beslediği/ bezediği yadsınamaz. Özünü, toprağını, geçmişini, geleneğini, benimseyen
tavır dikkat çekmekte... “Her Yanım Memleket” başlığı, sıradan gibi görünse de
içtenlikle seslenen bir Çukurovalının duygu/ düşünce arılığını, yaşama arzusunu
sezdirmektedir. “Her Elif'i'n saçı ipek ibrişim/ her yiğidin yan bakışı turaç
edalı/ her yüreğin bir yanı Karacaoğlan” dizeleri ile başlayan kitap, okuruna,
yurt adresini göstermektedir. Bereketli topraklar tarihine, şiir geçmişine
ekleme tutkusunu beyan etmektedir, Sarı Sıcak Deli Mavi sayfalarında. Demet
Duyuler Doğan, Çukurova'ya özgü sözcükleri, yerel ağız edalarını çekinmeden
kullanmaktadır şiirlerinde. Bunlar: “Turaç”, “Loğlu”, “Çam pürü”, “Dulda”,
“Tevek” vb. Söylemine renk kattığına, yerelliği/ yerliliği gocunmadan
benimsediğine işaret...
Demet
Duyuler Doğan şiirinin, doğadan ve doğaçlamadan esin uçları aldığı belirgin.
Yalın söyleyişi besleyen tavırdır o. Öyle; “Ellerinde kekik kokusu/ saçlarında
çam pürü/ Çukurova'nın koynundan/ şirin bir çocuk” kimliğini sezdirmektedir.
Dizeleri, pastoral görünümler barındırır. Estetiği yeğler... Oysa gerginlik/
endişe dinmez yaşam sahnesinde. Kentlilik zamanıdır evresi... Ömrü boyunca
yüklenir insanın sırtına, ruhuna. Engin dağlar, yamaçlar, ovalar belleği terk
etmediği için, gerilimi tolere eder, teselli sunar; “yalnızlığın yorgun elleri/
aralıyor yamaçtaki evin perdesini/ uzaklarda görünen çocukluğun/ sararmış
rengi/ tüttürüyor yanık ezgileri” (s.16) Gerçeklik duygusu eksik değildir.
Şiirin kökleri ve bahanesi hayatın verdiklerindedir çünkü; “kaynayıp duran bir
su gözesi” üzerinden okunur, dirim ve serim işaretleri... Yer: Çukurova.
Torosların güneyi... Demet Duyuler Doğan, dilini konuştuğu coğrafyayı, ruhunu
içselleştirdiği yaşantıyı ayrıntısıyla sindirmiş sözcüklerine... Şiirin, bazen
salt dil olduğunu, doğanın dili olduğunu anımsatan lirik yalnızlığı; “şimdi
duyumsadığım derin bir keder/ günlerin ardında/ dün hep duracak” diyen
dizelerdedir. Not ettirir bilinci; bir esmer tarihin ağrısıdır anlattığı. Şiir,
“Öksüz bir ses” olur anne sesinde ve fanilik acısını nakleder. Hüzünlü soruları
anımsatır. Bireyi tetikte tutan yok oluş düşüncesini bir de...
Okumak,
kışkırtıcıdır. Şairin, yazarın, sanatçının, 'yaratıcı ipuçları avlama'
seferidir de ondan. Çoğu kez ise okuyan birey, yeni sözcük ve çağrışım
kümelerinin rastlaşma olasılığını sezinler. Hep bir şeyler 'bulma' umudunu diri
tutar. Başlanmışın sonuna ulaşma gayretindedir. O nedenle, yeni kitaba yeni
fırsat diye odaklanır. Okuma seyrüseferi bir tür umut gezginliğiyle örtüşür mü
bilinmez ama müzmin okur etkilenir daima... Şimdi ve yarın kavramları keşif alanıdır,
tutkun hayal yolcusuna... Şairin sırdaşı olmaya adaydır o, arayıştaki sayfa
kazıcısıdır. Söyleyenin dilini çözmek isteyişi boşuna değildir, haliyle! Lirik
gerçeklik, doğaçlama sesleniş, yalın, zorlamasız anlatım, yolcunun metne
yakınlaşmasını sağlar büyük ölçüde. Şairin bunu öngördüğü düşünülebilir ama
okuyan da kavrar durumu. Bağlamın nesnesi, Sarı Sıcak Deli Mavi dizelerindeki
Demet Duyuler Doğan'ın söylemi, yorumu tamamlatır; “Buruk bir aşk tadındaki/
savrulan gazellerin hüznünde/ zaman bir içimlik su olur/ özgür tevekler
arasında…” Toroslar, Çukurova, Akdeniz, ekseninde akıp gitmekte olan ömür
haritasıdır söz konusu. Bu saptama, şair ile okuru aynı coğrafyanın aynı tarih
atlasında buluşturacaktır, olasılıkla... Sonuçta şiir, birbirinden habersiz,
iki çift göz arasındaki uzaktan iletişim alanı değil midir? Şair ile okuru
arasındaki önkoşulsuz bağ... Okur ile okunan eserin şairi arasında süre giden
özverili ritüel değil midir? Okunan ile okuyan arasındaki terapi seansı...
İnsana, yaşama, kitaba yönelmek için daha anlamlı gerekçe aranmaz diyenleredir
şiirin daveti.
Mudanya,
Kasım 2016
Kitabın
adına ve ruhuna uygun olarak, tam temmuz sıcağında hem de Adana’da okudum Demet
Duyuler Doğan’ın Sarı Sıcak Deli Mavi adlı şiir kitabını.Hiç beklemeden sıcağı
sıcağına da kitap hakkında düşüncelerimi yazayım. Yoksa zaman geçtikçe araya
başka kitaplar giriyor ve uzayıp gidiyor iş. Aslında bu kitabını Kasım 2013’de
ilk çıktığı günlerde kendisinden imzalı olarak almıştım ama, yazmak bu güne nasip
oldu. Bu da ayrı bir sıcaklık işi. Sıcaklık
kıvama gelmeyince yazma işi de nasip olmuyor demek ki.
Kitabın
başlığında var diye sıcaktan giriş yaptık ya, aslında Demet Duyuler Doğan‘ın
şiirlerini iyi anlamak için de, belli bir sıcaklığı yakalamanız gerekiyor.
Yoksa yazık edersiniz onca imgeye, buluşa ve duyuş zenginliğine ve onca emeğe.
Tam olarak anlatmam için bu sıcaklık olayını, şöyle bir bir benzetme yapmam
gerekir: Hani karışık şekillerin arasından bir resim ya da yazı bulmanız içi
gözlerinizi kıpırdatmadan o noktaya bakmanız istenir ya, Demet Duyuler Doğan
şiirlerine de gözlerinizi ve yüreğinizi birarada tutarak dikkatlice yoğunlaşarak bakmanız gerekir. İşte ancak o zaman görebileceksiniz şairin
sizler için neler neler sakladığını karışık şekiller arasından.
Bağırmadan,
çağırmadan, tırmalamadan, parmağını gözümüzün içine sokmadan; duygularını,
düşüncelerini, buluşlarını, bulduğu imgeleri incelterek ve kristalleştirerek
öylesine asil bir duruşla okura sunuyor ki, bu duruşa saygı duyarak ve susarak
haykırdığı bütün çığlıkları iliklerinize kadar duyarak ilerliyorsunuz şiirleri okurken. Bağırmıyor, çağırmıyor ama yüreğinizi acıta
acıta ilerletiyor her mısrada. Bir Hıdrellez Gecesi şiirinden bir bölüm: “Bir
hıdrellez gecesinde/ biz kayıp sevda arayıcıları/ belkisine tutunup bir
efsanenin / kısık sesimizle/ dize dize ezgi ezgi/ umut yazıp ak kağıtlara/ gül
dalına yürek bağlarız” (s.9) ve Turuncu Mavi
şiirinden iki bölüm :” Gün batımı dönerken kıyamete/ ruhu kararmış bir
deniz/ yükseltir sesini/ düşer gücümün dipsizliğine/ izbelere koyar yüreğimi….
Nazlı duruşunun gölgesinde / turuncu
maviye keserken deniz/ durularak dinsin özlemim/ teninin tuzlu serinliğinde”
(s.19)
Aşkın
değişik hallerinden ve bıraktığı etkilerden söz eden bu şiirleri ve kurduğu
güzel imgeleri beğeniyle okurken ve tam dalmışken, üstelik kendi aşklarınızı da
temize çekmeye başlamışken, “booooom!” diye bir ses uyandırıyor sizi. Hiç belli
etmeden, sessiz sedasız patlatıyor bir aşk bombasını:” Yüklendiysem varlığını/ durup dururken/ omuzlanırım yokluğunu/ tuz
basarak acıya” “Eyvallah!” deyip ayağa kalkıyorum, esas duruşa geçip
selamladıktan sonra bu dizeleri şiirin kalanını okuyorum. Şiirin adı: Yürek
atışlarında Gizli Adın: “ …Kaygılanma benim için / o uzak akşamlarda /
yalnızlığıma ortak olur/ hüznümü paylaşan bir kedi” “ Anılar dans eder gizli bahçemde /
mırıldanır adını/ yürek atışlarımda özlemin/ içime ağar yaraların” (s.43).
“Senden başka bir şey düşünemiyorum, gece gündüz aklımdan çıkmıyorsun diye
bağırmıyor şair , sadece “yürek atışlarında
özlemin” diyor ve susarak haykırdığı bu dizelerle, çiziyor yüreğimizi taa
derinlerden.Şiir budur işte. Bağırıp çağırıp ,çırpınmana gerek yok. Bırak
dizelerin yapsın bu işi.
Ben
sözcüklerle oynamaya bayılırım. Çünkü uğraşırken, öyle güzel şeyler çıkıyor ki,
siz de şaşırıp kalıyorsunuz. Hele sözcüklerle aranız iyiyse, keyfine diyecek
yoktur bu işin. Ben bu işi epey bağıra
çağıra yapıyorum da, Demet Duyuler Doğan, yine sessiz sedasız sözcük
oyunlarıyla ilginç buluşlara imza atmayı başarıyor. El/ veda adlı şiirinde
Elveda sözcüğünün birleşik ve El/ veda gibi ayrı ayrı okunuşlarıyla anlamı
çoğaltmayı başarıyor: El/veda şiiri:” Eski bir ahın içinde/ titreyen o yıldız/
ölmeye uzandı/ baktım sol avucunun çizgilerine/ yazgımız bir” (s56). Yine, Özür
Dilerim Anne şiirinde “Anason” ve “ ana son” diyerek hoş bir ikili okuma
yapıyor: “Şimşek gibi/ gürleyen sesinden korkup/ anasona/ ana son diyeli”
(s.50)
Yirmi yıl
önce anasına verdiği anasona son sözünde olduğu gibi sözcükleri
ayırıp birleştirirken ve sözcük oyunları kendi seyrinde giderken, yine
karşımıza bir sözcük bombası. “Anne o da ne!”
Sözcük oyunlarıyla mekanla, mekandaki nesnelerle uğraşırken, birden bire
sözcüklerin çarpışma hızıyla, zaman ve mekanı sorgulayan bir felsefeci kimliğine bürünüyor: Muhteşem
Anne şiirinde :” Bazen sormaktayım gökte dönenen/ kuşların kanadına: an ne?/
anne, bu yanıtsızlık, bu alıp başını giden kayıtsızlık/ mırıltı olamaz anladım,
kulaklarım kuytu kalır anladım!” (s.42)
Şairin
dediği gibi, mahçup, çekingen, saygılı, sessiz sedasız, güzel edalı şiirleriyle
Demet Duyuler Doğan’a “yolun açık olsun!” diyorum ve nice ürünlere imza
atmasını diliyorum.
*Sarı Sıcak
Deli Mavi, Demet Duyuler Doğan, Karahan Yay. Adana, Kasım 2013