Müzisyen, Gitarist, Solist, Hikâye Anlatıcısı, Müzik Eğitmeni. İstanbul Üsküdar’da dünyaya geldi. Müziğe çocuk yaşlarda iken, tasavvuf müziğine ilgi duyan, gazeller okuyan dedesinden esinlenerek başladı. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Opera Bölümü ile SEIBA Uluslararası Hikaye Anlatıcılığı Merkezi’nin profesyonel hikaye anlatıcılığı programdan mezun oldu (2017).
2018
yılında Avrupa Hikaye Anlatıcılığı Federasyonu’nun genç anlatıcıları arasına
seçildi, yurtiçi ve yurtdışı festivallerde hikaye anlattı. Seyyar Masalcılar,
Uçan Halı Sakinleri gibi anlatıcılık üzerine oluşumların kuruculuğunda bulundu.
Şarkı
söyleyen, gitar çalan ve öğrencilerine müzik ve hikaye anlatım dersleri
vermekte olan Zeynep Betül Akyıldız, konserler de vermekte, ayrıca "aKşam
Kadın Korosu" isminde bir müzik grubunun gitarist ve solisti olup aynı
grubun kadın korosunda şeflik yapmaktadır. Ses ve anlatının yaratılma
aşamasındaki psikolojik süreçler üzerine çalışmaktadır.
HAKKINDA:
İki Seyyar Masalcı Zeynep Betül Akyıldız ve Mustafa Raşit (TED • TEDx Talks, 5
Eylül 2018), Bir tahterevallide psikoloji, müzik, opera ve masal anlatıcılığı (lacivertdergi.com,
30 Aralık 2019), Uçan halıda hem müzik hem masal var (yenisafak.com, 27 Ocak
2019), Mezun Öğrencimiz Zeynep Betül Akyıldız'ın Solo Konseri
(okulhaberleri.net, 28.02.2020), KUDÜS GECESİ ''Beşir'in Masalı'' Zeynep Betül
Akyıldız (YouTube • Netyazı Atölye 18 Mayıs 2021), Aileyi Birbirine Bağlayan Mirasımız:
Masallar ve Hikayeler (YouTube • Vav TV, 11 Haziran 2021), Eğitmenlerimiz - Zeynep
Betül Akyıldız (okuldisi.com, 05.05.2022), Zeynep Betül Akyıldız | Facebook (facebook.com,
05.05.2022), Zeynep Betül Akyıldız ile Ses Atölyesi (gencdernegi.org, 05.05.2022),
Zeynep Betül Akyıldız (@zbakyildiz) •
Instagram (instagram.com, 05.05.2022).
Nasıl
başladınız bu işlere? Kırılma noktanız, sizi motive eden şey neydi?
Dedem
tasavvuf musikisi üzerine çalışan, besteler yapan, evde gazeller okuyan bir
müezzindi. Üsküdar'da kuzenlerimle sokakta oyun oynarken hangi cami
minaresinden çıkan ezanı dedemin okuduğunu bulmaya çalışırdık. Yukarıda, evde,
dedemin çalışmalarını kaydettiği bir teybi ve kasetleri vardı. Böyle bir
ortamda yetişince müzik dışarıdan bir şeymiş gibi olmuyor. Veyahut çocuk
"beste yapmak" üzerine düşünmüyor, direkt yapıyor. Benim de böyle
oldu.
Çocuklar
zaten en çok taklitle öğreniyor, ben de evdeki teybe bir şeyler kaydederdim.
Onları dinlerdim. Annem çok okuyan, çok güzel konuşan bir kadındı. Ezbere şiir
okur, kitap seslendirir, radyo programlarını ilgiyle takip ederdi, ona
hayrandım! Ben de konuşmaya başlayınca gazete kâğıtlarını buruşturup mikrofon
yaparak ayna karşısına geçerek kendimce programlarımı sunarmışım. Sonra aralara
şarkılar ekleyerek yine bunları kaydetmeye başladım. Tabii o zamanlar sınırsız
kaset imkânı yok. Kasetlerin üzerine kaydederdim. Sonra yeniden, yeniden… Bu
benim için böyle bir oyundu. İlkokul ve ortaokul yıllarında müziği ve okul
korolarını ilgiyle takip ettim, şarkı söyledim, okul programlarında sunuculuk
yaptım ama asıl uğraşım edebiyattı. Hani sınıfta sorulur ya "büyüyünce ne
olacaksın" diye. Benim cevabım "yazar olmak"tı. En çok da o
dönem okuduğum çocuk kitaplarını sevdiğim için çocuk kitabı yazarı olmak ve
böyle eğlenceli, gerçekdışı şeyler anlatan kitaplar yazan bir insan olarak
kalmak istiyordum. Bana kalırsa bunlar üzerine düşünmeye, hayal kurmaya ve
yazmaya devam ettikçe mutlu bir insan olarak kalacaktım.
Liseye
geçtikten sonra hikâye çalışmalarım önceki yıllara göre sönüşe geçti çünkü
müzik beni farklı bir yerden yakalamaya başladı. Sınıfta gitar çalan bir
arkadaşım vardı ve birlikte bir şeyler yapmaya başladık. Kendi bestelerimi
onunla paylaştım, o üzerine gitar çaldı. Bir kız lisesinde okudum ve
şarkılarımızı okulda konserler vererek kız arkadaşlarımızla paylaştık. Farklı
repertuvarlarda şarkılar seslendirmeyi denedik ve tüm bunlar süresince ben
kendi müziğimi ve kendi müziğimi yapmanın lezzetini keşfettim. Bu da hikâye
yazmak gibi bir şeydi. Herhâlde üniversite seçimleri her çocuğun yetişkinlik
üzerine ciddi ciddi düşünmeye başladığı bir eşiktir. Edebiyat ve psikoloji
bölümleri arasında kalınca sanat terapisiyle birleştirme niyetiyle psikolojiyi
tercih ettim. Bölümüme başladım. Bir yandan da enstrüman öğrenmeye başladım.
İşte üniversite yıllarında böyle bir omzunda gitarı, bir omzunda bendiri,
oradan oraya koşan bir öğrenciydim. Sonra İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı
yarı zamanlı Opera Bölümü'ne başladım. Müzik yapmak çok güzeldi ama içimde
eksikliğini hissettiğim bir şey vardı. İşte şu anki grupların hikâyesi böyle
başlıyor.
Nedir
bu "Kısırımız yok, müziğimiz var!" sloganı ve "aKşam Kadınlar
Korosu"? Nasıl bir ihtiyaç sonucu ortaya çıktı bu topluluk sizce? Toplumda
ne eksikti de siz doldurdunuz?
Okuldaki
müzik yapan iki kız arkadaşımla bir araya gelip güçlerimizi birleştirerek
başlattığımız bir kadın müzik hareketi "aKşam". Eskiden kadınların
kadın kadına bir araya geldikleri zaman dilimleri hep olmuş. Yakın tarihte buna
"gün" adını vermişler. Ben lisede kız arkadaşlarımla hiç bilmeden
bunun bir versiyonunu yapıyordum. Bu kadın kadına geçirilen vaktin çok ciddi
sosyolojik bir karşılığı da var aslında. Dedik ki biz buna modern bir yorumlama
getirelim. Gündüz yapamıyorsak akşam yapalım, "Kısırımız yok ama müziğimiz
var!" diyelim. Böyle müzikli kadın buluşmaları yapmaya başladık. Şimdi
grup büyüdü, yaklaşık yedi kişiyiz. Bireysel müzik çalışmalarımızın yanında
böyle kadın kadına paylaşılan alanlara yeni bir soluk getirmek amacıyla da
"aKşam" adı altında konserler düzenliyoruz. Başlattığımız bu hareket
sadece İstanbul'da değil Türkiye'de de yoğun ilgiyle karşılandı. Geçtiğimiz yıl
küçük bir turneye çıktık. Sakarya'da, Bursa'da, Ankara'da, Kütahya'da,
İzmir'de, Konya'da konserler verdik. Geçen sene aynı müzik hareketi çatısı
altında şarkı söylemek isteyen kadınlar için bir koro kurdum: "aKşam Kadın
Korosu". O da çok güzel ve verimli oldu, şarkı söylemek üzerine çalışmak isteyen
kadınlarla her hafta çalışıp prova alıyoruz, koro konserleri düzenliyoruz. İşte
aKşam grubu, aKşam Kadın Korosu ve başlattığımız müzik hareketinin hikâyesi
böyle.
Psikoloji,
opera, masal anlatıcılığı… Hepsinin ortak noktası nedir?
Çocukluk
hayalimi de asla unutmadım tabii bu süreçte. Çocuk edebiyatının sınırsız hayal
dünyası, masallar, cinler periler, troller, iblisler, melekler... Ve büyüdükçe
öğrendiğim en önemli şey de, bunları anlatmak için illa yazmak zorunda
olmadığım oldu. Bundan beş yıl önce anlatıcılık sanatıyla tanıştım ve asıl beni
yakalayan asıl şeyin, sevdiğim anlatıyı başkalarıyla paylaşmak olduğunu fark
ettim. Arkadaşlarımla "Uçan Halı Sakinleri" isminde bir topluluk
kurduk ve hikâye anlatmayı seven gençler olarak bu halının üzerinde toplandık.
Şimdi
yazmaya da devam ediyorum ama çoğunlukla anlatıyorum. Herkese, her yaştan
insana açık hikâye geceleri düzenliyoruz. Sorunuza gelince... Müzik, opera,
anlatıcılık... Bunların hepsi ayrı psikolojik süreçlere sahip sanatlar. Bir
performansa hazırlık süreci üzerinde çalışmayı ve çalıştırmayı çok seviyorum. O
yüzden bütün yaptığım işleri bir tahterevalli olarak betimlemeyi çok seviyorum.
Koltuklarda anlatıcılık, müzik, sahne sanatları, öğrencilerim, dinleyiciler,
arkadaşlarım, kişisel hayatım var. Ortadaki kaldıraç da denge noktası da
psikoloji…
KAYNAK:
Bir tahterevallide psikoloji, müzik, opera ve masal anlatıcılığı (lacivertdergi.com,
30 Aralık 2019),