Şeyhülislam Ebussuud Efendi

Müfessir, Devlet Adamı, Hukukçu

Doğum
30 Aralık, 1491
Ölüm
Burç
Diğer İsimler
Mehmet Ebussuud El-İmadî, Ebussuut Efendi, Müftülenâm, Şeyhülislâm, Sultanü’l- Müfessirîn, Hâtimetü’l-Müfessirin, Muallim-i Sani, Allâme-i Kül, Hoca Çeleb...

Hukukçu, müfessir, devlet adamı (D. 30 Aralık 1491, İskilip / Çorum – Ö. 1574, İstanbul). Tam adı Mehmet Ebussuud El- İmadî’dir. “El-İmadî” diye anılması, ailesinin Musul civarındaki İmadiyye’den gelmiş olması nedeniyledir. Ünlü Halvetî Şeyhi İskilipli Muhyiddin Mehmet Yavsî’nin oğlu, anne tarafından da Ali Kuşçu’nun torunlarındandır. “Müftülenâm”, “Şeyhülislâm”, “Sultanü’l- Müfessirîn”, “Hâtimetü’l-Müfessirin”, “Muallim-i Sani”, “Allâme-i Kül”, “Hoca Çelebi”, “Ebû Hanife-i Sani” unvanlarıyla da bilinirdi. “Ebussuûd” sözcüğü, onun adı gibi görünmekteyse de, tefsirinin mukaddimesinde (girişinde) kendisinden Ebussuûd Muhammed olarak söz edildiği dikkate alınırsa, adının Muhammed, Ebussuûd’un da bir künye ya da lakap olduğu anlaşılır.

Ebussuut Efendi önce, kendisi de ünlü şeyhülislamlardan biri olan babasından, sonra Müeyyedzade Abdurrahman Efendi ile Karamanlı Seyyit Süleyman’dan dersler aldı. Yaygın ünü Sultan Bayezit’e ulaştığında, kendisine günlük otuz akçe “çelebi ulûfesi” verilerek “pâye-i ilmî” (ilim adamlarına verilen bir rütbe) rütbesi verildi. Ebusuut Efendi bu erişimden sonra çalışmalarını derinleştirmiş ve derece derece ilim yollarını aşmıştır.

İlk olarak Yavuz Sultan Selim döneminde Çankırı Medresesi’ne (1516), buraya gitmekte tereddüt göstermesi üzerine de İnegöl İshak Paşa Medresesi’ne müderris (hoca, öğretmen) olarak atandı. Buradaki görev süresi sona erince Davut Paşa Medresesi’nde, bir yıl sonra da Mahmut Paşa Medresesi’nde görevlendirildi. 1525 yılında kendisine, Vezir Mustafa Paşa’nın Gebze’de yaptırdığı medresede görev verildi. Bir yıl sonra “Bursa Sultâniye” payesine layık görüldü. 1528’de ise Medâris-i Semâniyye’den sonra Müftü Medresesi’ne müderris oldu. Beş yıl bu görevde kaldıktan sonra önce Bursa, sonra da İstanbul kadılığına (1533) getirildi. 1537’de Rumeli kazaskerliğine (ordu kadısı) tayin edildi ve hemen sefere katıldı.

Ebussuut Efendi, Osmanlının yükselme devrinde, yani Kanunî Sultan Süleyman ile İkinci Selim dönemlerinde Şeyhülislâmlık görevinde bulunmuştur. Kara Boğdan, Estergon ve Budin seferlerinde padişahın yanında yer aldı. Budin’in alınmasından sonra burada ilk cuma namazı onun tarafından kıldırıldı. Sekiz yıl Rumeli kazaskeri olarak görev yaptıktan sonra 1545’te şeyhülislam oldu. Kıbrıs’ın fethi gibi olayların kabulünde önemli rol oynadı.

Kanunî Sultan Süleyman ile II. Selim devirlerindeki önemli kanun hareketlerinde bulundu. Kanuni Sultan Süleyman gibi çetin bir padişah karşısında bile; “Padişah emriyle nâ-meşrû’ olan nesne meşru olmaz” diyebilecek kadar bilim namusu ve İslam şerefiyle kemal bulmuş bir din bilginiydi. Sadece Osmanlı topraklarında değil, bütün İslam coğrafyasında itibar sahibiydi ve eserleri günümüzde de kıymetini korumakta ve çok önemli bir kişi olarak kabul edilmektedir. Kanunnameler hazırlattı; Sultan II. Selim onun ölümüne çok üzülmüştür, hatta kaynaklarda, oğullarının ölümünden çok üzüldüğü kaydedilmektedir.

Önemli fetvalar hazırlayan Mehmet Ebussuut Efendi, aynı zamanda bir şairdi. Birçok âlim yetiştirdiği için, ülkede İlmiye Sınıfı (öğretim üyesi ve din adamlarının oluşturduğu sınıf) kendinden sonra daha uzun bir süre zafiyet göstermedi. Örnek vermek gerekirse; İstanbul’un dini meclislerinde isim yapmaya başlayan Merkez Efendi, bilimsel gücünü dönemin âlimlerine kabul ettirdikten sonra, Şeyhülislam Ebussuut Efendi’nin tip bilimine gösterdiği ilgi, onu diğer din bilginlerinden oldukça farklı bir durumuna işaret ettiğini döstermektedir. “İrşadü’l-Aklu’s-Selim Mezaye’l-Kitabü’l-Kerim” adlı tefsiri yüzyıllardır alanında en önemli eserlerden biridir. 23 Ağustos 1574’te ölen Ebussuut Efendi, özellikle Batıniliği benimseyen mutasavvıflara karşı mücadele etti. Osmanlı şeyhülislamları arasında daha çok verdiği fetvalarla tanınır. Örneğin XVI. yüzyılda gölge oyununun Osmanlılarda başlıca eğlence sanatlarından olduğunu gösteren ve gölge oyununu ibret gözüyle seyretmenin cezayı gerektirmeyeceği yolundaki fetvası bunlardan biridir. Onun kimi kaynaklarda “Şah-ı Nakşibendî” olarak da anılmasından, Nakşîbendi tarikatına bağlı olduğu anlaşılmaktadır.

Ebussuut Efendi’nin İstanbul’da ve İskilip’te hayır eserleri vardır. İstanbul’da Topkapı’da Şehremaneti (Belediye) civarına kadar suyolları döşetmiş, Şehremini’nde bir çeşme, Eyüp Sultan’da okul, Macuncu’da hamam ve çeşme yaptırmıştır. Süleymaniye Camisi’nin ilk temel taşını da büyük din âlimi Şeyhülislam Ebussuut Efendi koymuştur.  Fetvaları her yerde, her yönü ile uygulanma olanağı bulmuştur. Hukuk, tefsir, akaid, tıp, dil ve edebiyat alanlarındaki eserlerinin yanı sıra, başka alanlarda risaleleri (küçük kitap, broşür) de vardır. Doğduğu yer olan İskilip’te heykeli dikilmiştir.

Hâfız-ı Şirazî’ye şiirlerinden hareketle, şarap ve aşkın zevklerini terennüm eden hafifmeşrep diye ithamlarda bulunmuşlar. Sonra bu sorunu Ebussuut Efendi’ye kadar taşıyanlar olmuş.  Hâfız-ı Şirazî’nin şiirleri için “lisan-ı gayb” demenin hata olup olmadığını sormuşlar.  Ebussuut Efendi’nin konuyla ilgili fetvası şöyledir: “Hâfız’ın nazmı, sönmez hakikatları verir, ama arasıra da Kur’an’ın dışına çıkan ufak tefek şeyleri. Emin yolda yürümek istersen, yılan zehiriyle Tiryak’ı biribirinden ayırt etmeği bilmelisin. Her şeyden önce de asil hareketlerden duyulan zevke kendini ferah bir gönülle vermelisin. Ancak sonu gelmez ıstıraba karşı temkinli davranıp kendini korumalısın. Doğru hareket etmek için en iyisi budur. İşte biçare Ebussuud bunları yazdı. Allah, onun günahlarını affetsin!

Bu fetvayı duyan ünlü Alman düşünür şairi Goethe şöyle yazıyor: “Aziz Ebussuud, çok isabetli konuştun. Şairin, senin gibi Azizlere ihtiyacı var; ama işte kanunun sınırlarını aşan küçük şeyler, ona verasetle geçen şeylerdir. Şair, bunların içinde üzüntülü zamanlarında bile cesaret bulur, neşe duyar. Yılan zehirini de, Tiryak’ı da tatmalı o. İlki onu öldürmediği gibi, ikincisi de ona şifa vermez. Hakiki hayat, hareketten doğan, ebedi suçsuzluktur. Bu da başkalarına değil, ancak kendine zarar verir”.

BAŞLICA ESERLERİ:

İrşâdü Akli’s-Selîm ilâ Mezâye’l-Kitâbi’l-Kerîm, Fetâvâ-yı Ebussuûd (Haz. M. Ertuğrul Düzdağ, 1985), Hidâye Hâşiyesi, Cismü’l-Hilâf fî Meshi ale’l-Hufaf, Mevkıfu’l-Ukûl fî Vakfi’l-Menkûl, Tehâfütü’l-Emcâd fî Evveli Kitâbi’l-Cihâd, Meâkidü’t-Tarraka fî Evveli Sûreti’l-Fethi mine’l-Keşşâf, Gamerâtü’l-Melîh fî Evveli Kasri’l-Âmmi mine’t-Telvîh, Sevâkibü’l-Enzâr fî Evveli’l-Menâr.

KAYNAKÇA: Sadeddin Nüzhet Ergun / Türk Şairleri (c. 3, 1936-45, s. 1198-1204), Yusuf Ziya Yörükan / Bir Fetvâ Münasebetiyle Fetvâ Müessesesi-Ebüssuûd Efendi ve Sarı Saltuk (Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, c. I / 2-3, 1952, s. 137), Hüseyin Nihal Atsız / İstanbul Kütüphanelerine Göre Ebüssuûd Bibliyografyası (1967), Bursalı Mehmed Tahir / Osmanlı Müellifleri I (1972), Ömer Nasuhi Bilmen / Büyük Tefsir Tarihi (1973-74, s. 652-665), Ahmet Akgündüz (TDV İslâm Ansiklopedisi (c. 10, s. 365-371, 1994), Goethe / Doğu-Batı Divanı (s.188-189,  çev. Senail Özkan, 2010), İhsan Işık / Ünlü Bilim Adamları (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 2, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013). 

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör