Feyzi Açıkalın

Gazeteci-yazar

Doğum

Gazeteci yazar. 1952, Alanya / Antalya doğumlu. Cumhuriyet ve Yeni Alanya gazetelerinin  köşe yazarı. Tarih, tarihsel olaylar ve kişiler kategorilerinde eserler yazmış bir yazardır. Köşe yazarlığının yanı sıra 1999 yılından beri yeni kitaplar yayımlamaya devam ediyor. Ayrıca Tv programlarına yorumcu olarak katılıyor.

 

Kitapları:

 

Görüp Geçemediklerim (1999)

Dilin Ucundakiler (2002)

Alanya Triatlonu’nda İlk Yıllar (2010)

Alanya’dan Böyle Görünüyor (2011)

Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu’nun 50 Yıllık Öyküsü (2014)

Akdenizli Olabilseydik (2015)Göklerden İnişinin Birinci Yılında COVID-19 (2021)

 

KAYNAK: Alanya’daki Türk-İslam varlığının 800. Yılında (yenialanya.com, 04 Kasım 2021), Feyzi Açıkalın (cumhuriyyet.com.tr, 12.01.2022), Feyzi Açıkalın kitapları (kidega.com, pandora.com.tr, bkmkitap.com, kitapyurdu.com, 12.01.2022).

ALANYA’DAKİ TÜRK-İSLAM VARLIĞININ 800. YILINDA

Fetih kutlaması ilk olarak Antalya’yla gündeme geldiğinde yüzümde bir gülümseme belirmişti. Çünkü Alanya’nın aksine Antalya, şehri fethettiği söylenen 1. Alaeddin Keykubat’ın babası 1. Gıyaseddin Keyhüsrev ile değil, antik zamanlardaki sahibinin adıyla anılmaktaydı. Misal, şehir “Gıyasiye!” değil, kral “Attalos” a atfen “Antalya” diye isimlendirilmiş ve bugünlere gelmişti. O zaman, bu nasıl fetihti!

Fetih, Arapça “Fth” kelimesinden köken alıyordu. Aynı zamanda, “kilidi açıp girmek” de demekti. Bir tür düşmanın mahremiyetine giriliyor, onun varlıklarına el konuyordu. Bu varlıkların içinde ne yazık ki kadın da vardı. Mağlup tarafın kadınını elde etmek, onu nikahına geçirmek galibiyetin mühürü gibiydi.

Örneğin, 1. Alaeddin Keykubat Moğol istilasını durdurmak adına, Erzurum’da bir başka Selçuklu devleti kurmuş olan amcası Mugiseddin Tuğrulşah’ın oğlu yani kuzeni Rüknettin Cihanşah’a savaş açtı. Kuzeninden, teslim olması karşılığında onun kızkardeşini yani kuzenini istedi. Cihanşah bu teklifi kabul etmeyince onu yendi ve sonrasında öldürdü. Kuzeniyle de evlendi. Bu bir fetih olmalıydı…

Alaeddin Alanya’yı (Kalanoros’u) fethettiğinde de hükümdarın kızıyla evlenmişti. Fakat kızın babası Kirfart’ı öldürmemiş, aksine ona para ve Akşehir’de tımar vermişti. Yani, kayınpedere bir tür emeklilik geliri sağlıyordu. Alanya kuşatılmış ama savaş değil, gayet mantıklı müzakereler çerçevesinde teslim alınmıştı. Yakıp dökmenin gereği yoktu, fetih diye adlandırmanın da…

Çocukluğunun bir bölümünü annesinin yanında, Bizans’ın başkenti İstanbul’da geçiren Alaeddin Keykubat oradaki yaşamdan etkilenmiş olmalıydı. Aşık olduğu ve sonrasında adını verip, bir saray kenti haline getirdiği Alanya’da aradığını buldu. Tarihçi İbni Batuta’ya göre, Alanya dinler ve ırklar arasında hoşgörünün hüküm sürdüğü, çağına göre modern bir beldeydi. Kadınlar yüzü açık gezmekteydi. Kuyumcular başta olmak üzere gayrı Müslim zanaatkar ve sanatkarlar özgürce mesleklerini sergiliyorlardı. Böylesi bir halka hükümdarlık yapmaya can kurbandı!

İlginçtir, Alaeddin Keykubat surların tahkimi ve Kızıl Kule’nin yapımına şehrin alınışından beş yıl sonra başladı. Bu beş yıllık gecikme Alanya’nın düşman işgali tehlikesi altında olmadığının bir göstergesi sayılabilirdi. Keykubat, savunma inşaatının yanında muhtemelen Venedik, Ceneviz gibi İtalyan şehir devletleri ve Kıbrıs Krallığı ile ticaret yaparak hükümranlığını zenginleştirdi. Bir çok tarihçiye göre de, hem gözlerden ırak hem de savunması kolay olduğu için Selçuklu hazinesini Alanya’da sakladı.

Genç yaşında, özellikle babası ve amcalarının taht kavgaları yüzünden mahpusluk yaşayan, yaşamı mücadelelerle geçmiş yorgun Alaeddin için Alanya ilaç gibi gelmiş olmalıydı. Alanya’nın siyasi, stratejik ve askeri öneminden çok bölgenin doğası ve iklimi, bir de şehir ahalisinin rahatlığı onu cezbetmişti. Oğlu 2. Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından zehirlenip yaşamını yitirdiği 1237 yılına kadar kış aylarını Alanya’da geçirdi.

800 yıl öncesinden bugünlere geçersek… “Alaeddin’in şehrinin” yani Alanya’nın dün olduğu gibi bugün de, övüneceği ve yarınlara gururla taşıyabileceği çok kimlikli, çok kültürlü bir yapısı var. Alanya bu yapıyı binlerce yıl öncesinden taşıdığı çok katmanlı tarihi geçmişine borçlu. Doğaldır ki, Alaeddin Keykubat ve 1246 yılında ölen oğlu Keyhüsrev ile sınırlı olan kısa Selçuklu etkisi, bu uzun süreç içinde şehre asıl kimliğini kazandırandır.

Ama artık Atatürk’ün, misakı milli yani sınırı belli bir ulus devlet projesi gereğince kurduğu modern Türkiye devletinde, geçmişteki fetihlerin referans alındığı, o günlere özlem duyulan ve buradan siyasi güç devşirilmeye çalışıldığı anlayış çağın gereğine uymamaktadır. Yazımın başlığında da belirtmeye çalıştığım gibi 800. yıl kutlamasının, “fetih” yerine, “Alanya’daki Türk-İslam varlığının başlangıcı” olarak anılması çok daha yerinde olacaktır.

KAYNAK: Alanya’daki Türk-İslam varlığının 800. Yılında (yenialanya.com, 04 Kas 2021),

 

 

 

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör